Milyonlar adaletin terazisinde denge olmaya geldi
Adalet algısı toplum nazarında öyle bir bozulmuş ki, 1.5 milyonun üzerinde insan adalet talebiyle sokaklara dökülmekle kalmadı, bu talebi gücünün son damlasına kadar haykırdı
Gülten SARI - Fatma YÖRÜR
CHP'nin nazarında bardağı taşıran son damla milletvekili Enis Berberoğlu'nun 14 Haziran'da tutuklanması olmuştu. Oysa o güne kadar CHP'nin 25 günlük Adalet Yürüyüşü'nde motto haline getirdiği "hak, hukuk, adalet"in üzerinden bulzoderle geçilmişti.
Tam da bu nedenle eleştirilerin hedefindeydi CHP. Neden ses veremiyordu iktidarın, toplumun tüm muhaliflerini yerle yeksan eden uygulamalarına? CHP'nin tüm mekanizmalarını bu denli felç eden neydi?
ŞOK VE DEHŞET
ABD, 2003 yılında Irak'ı işgal ederken ortaya adına "şok ve dehşet" dediği bir doktrin atmıştı. Amaç, yoğun bir askeri güç ve bombardımanla Irak'ı dümdüz etmek, ardından da işgali tamamlayıp kukla bir hükümeti Irak'a bekçi bırakıp gitmekti. Bu ikinci aşamanın adı da "ani hakimiyet" idi. Nitekim öyle de oldu. Günler içinde Irak düştü, Saddam Hüseyin "fare deliği" benzeri bir kuytudan çıkarılıp idam edildi. Sonrası malum: Irak, Ortadoğu'nun en fazla terörize olan ülkelerinden birine evrildi. Irak türevi ülkelerde kök salmış bir demokrasi olmadığı için de anarşi ve terör kol gezmeye başladı.
15 Temmuz darbe girişimi öncesinde, iktidar adım adım sistemin tüm kılcal damarlarına nüfuz ederken Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, süreci doğru okuyamadığı gibi tabanına ve ülkenin geri kalanına da bugünün kaldırım taşlarını taşıyan süreci aktarmayı başaramadı. AKP'nin 2010 öncesine kadar göreceli olarak izlediği demokratikleşme politikasının zihinlerde bir algı karmaşası yarattığı muhakkak. Demokratik kazanımların bir bir geri alınması karşısında reaksiyonsuzluk, 15 Temmuz darbe girişimi ile tam bir felce dönüştü. Devletin ve milletin saldırı altında olduğu algısı, CHP ve liderliğini tam anlamıyla kendi kendini tüketen bir dişliye dönüştürdü. CHP "şok ve dehşet"i yaşamış, "ani hakimiyet" ile de işlevsizleşmişti.
Kendi tabanı da dahil ülkenin yüzde 50'sinden gelen hak ve adalet talebini bir türlü hakkıyla değerlendiremeyen CHP, muhalefet işlevini yitirmeye başladı. Kürtler'in canı yanarken de başka muhalifler tırpanlanırken de tepkisizlik sarmalından çıkamadı. Tam bir ölü toprağı serpilmiş gibiydi üzerine. Böyle bir atmosferde harekete geçmekten başka seçenek yoktu. Ya MHP gibi AKP'nin suyunda akıp gidecekti ya da silkinip varlığının hakkını verecekti.
ADALET YÜRÜYÜŞÜ KISIRDÖNGÜYÜ KIRDI
İşte 15 Temmuz şokuyla gelen ölü toprağını Adalet Yürüyüşü ile attı CHP. Yarım saatlik bir toplantıda alındı tüm kararlar. Hukuksuzlukların yoğunlaştığı son yedi yıl artı yarım saat de denebilir. CHP, çok yerinde bir kararla adalet talebiyle yollara döküldü. Yürüyüş önce CHP'nin, Berberoğlu'nun tutuklanmasına bir itirazı olarak başladı. Bu yönüyle de ilk günlerde sadece CHP'lilerin katıldığı bir etkinlik olarak bir süre devam etti. Ancak Kılıçdaroğlu'nun her durakta verdiği, "80 milyon için yürüyoruz" mesajı yavaş yavaş etkisini göstermeye başladı ve ilerleyen günlerde adalet talep eden farklı sesler de uzayıp giden kortejde yerini almaya başladı.
Kimleri saymadı ki Kılıçdaroğlu o birleştirici konuşmalarında? Tutuklu HDP'li vekilleri, KHK'lar ile bir gecede kapı önüne konulanları, cezaevlerinde aylardır iddianame hazırlanmadan bekletilenleri, açlık grevindeki Nuriye ve Semih'i ve bu ülkenin milyonlarının soluduğu havayı dar eden uygulamaları bir bir sayıp döktü. Kimsenin hayır diyemeceği bir talepti bu: Adalet! Hem de herkes için. Ayrım yapmaksızın.
Sona yaklaştıkça yürüyüş, katılımcı profili CHP'lilerden daha Türkiye profiline doğru evrilmeye başladı. Yürüyüş artık CHP'nin olmaktan çıktı. Türkiye'nin ortak talebine dönüştü. Siyasilerin süreci kriminalize etme çabaları da işe yaramadı. Barışçıl ve iyi organize olan onbinler hiçbir provokasyona izin vermeden son güne kadar Kılıçdaroğlu önderliğinde hiçbir yan anlamı olmayan, dosdoğru bir taleple ilerledi.
VE FİNAL
Nihayet Ankara-İstanbul arasında sona gelindiğinde, demokrasilerde reddedilemeyecek adalet, hak ve hukuk taleplerinin iyi izah edilmesi meyvesini verdi. Ülkede yüzde 50'lik bir muhalif kesim var ancak onları aynı şemsiye altına toplayıp bir anafor yaratmak ve hakim kötülüğü silip süpürmek, temeldeki bazı ayrışmalar nedeniyle pek de mümkün olamıyor. Ancak, bu kesime yönelik hukuksuzluk tazyiki öyle yüksek ki, "daha kötü ne olabilir?" çaresizliği aradaki mesafeleri tüm ideolojik ayrışmalara rağmen azaltıyor.
Kılıçdaroğlu'nun birleştirici üslubu da bu hatları silikleştirmede bir katalizör işlevi görüyor.
İşte tam da bu nedenden ötürü, Maltepe'deki Adalet Mitingi'ne 2 milyona yakın insan sadece ve sadece "hak, hukuk, adalet" talebiyle girdi. HDP'lisinden, CHP'lisine, iktidarın eski ortaklarına kadar herkesin talebi aynıydı.
Ülkenin dört bir yanından yağmur gibi katılımcı yağdı dünkü mitinge. Her ne kadar kendi renklerinin cümbüş yaratmasına izin verilmese de, adalet isteği bu eksikliklerin üzerine bir perde gibi indi.
Katılanların yaş skalası geniş bir aralıkta değişiyordu. Çocuklardan yaşlılara kadar uzanan bir skala. Denizde vızır vızır işleyen vapurlardan da aynı çığlık yükseliyordu: Adalet!
Katılanların büyük bir çoğunluğunun ne parti umurundaydı ne de farklı ideolojilerden insanlarla birarada bulunmak. O eşik çoktan aşılmıştı. Ekmek gibi, su gibi elzem olan birşey eksikti ve acilen yerine konulması gerekiyordu. Bu bilinçti kitleri böylesine can-ı gönülden meydanlara çeken.
"KEMALİST TEYZE" İNDİRGEMESİ GEÇMİŞTE KALDI
CHP'lileri aşırı Kemalist bulan yeni neslin bir eleştiri kalıbı olarak kullandığı "Kemalist Teyze" tanımı da bugünkü mitingin ruhu gözönünde bulundurulduğunda artık çok anlamlı gelmiyor. Bu indirgemeci bakış açısı, dayatmacı bir anlayışı topluma hakim kılmaya çalışmaları eleştirisi getirilebilecek "Kemalist" kanadın, diğer pek çok konuda haklı olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalınca geri adım atmak durumunda kaldı. Bu talepler de adalet arayışında bir nevi eşitlenmiş oldu.
Aşırılıkların ülkeyi getirdiği nokta göz önünde bulundurulursa herkes boyunun ölçüsünü alırken, ödenen bedel de ağır oldu. Adalet terazisini yeniden yerine oturtmak için bir adım atan Adalet Yürüyüşü aynı zamanda çok sayıda hukuksuzluğun da ortaya serildiği bir mecra oldu.
ADALETSİZLİK HİKAYELERİNİN SONU YOK
Yürüyüşün bir miting ile noktalanacağı Maltepe'deki alana gelerek demokratik haklarını kullanacak binlerce kişi sabah saatlerinde alanın etrafını doldurmuştu bile. Onlardan biri de "Çamur Memet" olarak bilinen Mehmet Karaslı. Amasya'dan gelmiş. Köy ağalarını andıran kıyafeti ile hayli sıradışı. O aslında bir çiftçi: "Profesörlerimiz tutuklu. Milletvekilleri tutuklu. Sorgu yok, sual yok. Ne bu? Adaletsizlik değil mi? Çiftçiyim. Bak şimdi. Eti dışarıdan getiriyor. Malcı mağdur oluyor. Buğdayı dışarıdan getiriyor. Çiftçi mağdur oluyor. E ne olacak! Hani bize sahip çıkan devletimiz. Bakıyorsun mazot, benzin zam. Ne oluyor bu halimiz?"
Ülke meseleleriyle karışık kendi sorunlarının eklendiği çarpık bir adalet anlayışını şikayet ediyor. Böylece eğitimli, şehirli ve demokrasinin yanısıra hukukun üstünlüğünün tanınması gibi talepleri olanlarla aynı çizgide eşitlenmiş oluyor.
"KIZIM KHK İLE ÜNİVERSİTEDEN ATILDI"
Bir diğer hak talebinin sahibi Ali Ergül. Kızı akademisyenken "Bu Suça Ortak Olmayacağız" barış bildirisini imzaladığı için 15 Temmuz'dan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi'deki görevinden atılmış. İngilizcesi iyi olduğu için çevirmenlik yapıyormuş ara ara. Ama genel olarak işsiz. Baba Ergül sitemkar bir şekilde soruyor: "FETÖ ile kol kola giren bunlar değil miydi? Bunun faturasını şimdi Atatürkçüler, devrimciler ve solcular ödüyor."
Bunun gibi onlarca hikaye vardı. Adaletsizliğe maruz kalma hissiyati aslında öfkeyi de beraberinde getiriyordu. Bu öfkeye rağmen bu denli barışçıl bir eyleme imza atmak hiç de kolay olmasa gerekti. Tüm kızgınlıklarını en makul potada eritip, bozulan adalet terazisini düzeltmeye gayret ediyorlardı.
Çoktan bozulan o terazinin bir kefesine her daim ağır çekecek demokrasi ve hukuku koymaya kararlıydılar. Hem de alanlara çıkabilen birkaç milyonla değil. Gönlü ve aklı aynı talepte birleşen yüzde 50 ile.
DİPNOT: Bu arada miting ve genel olarak tüm yürüyüş boyunca polis ve jandarmanın makul tutumu dikkate değerdi. Uzun zamandır gaz fişekleri ve TOMA'lardan su sıkmasıyla meşhur polisten tahrik edici tek bir hareket dahi gelmedi. Bu tutum, iktidarın istediğinde polisi şiddetin bir unsuru olmaktan nasıl da alıkoyabildiğinin en can alıcı örneklerinden birini teşkil etti. Kılıçdaroğlu da bu tavrı es geçmedi ve takdirini ifade etti.