Musa Piroğlu: Tecrit sadece içeride değil tüm Türkiye'ye yayıldı
HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, 56. gününe giren açlık grevlerini değerlendirdi.
Emre CAKA
ARTI GERÇEK- İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da süresiz dönüşümlü açlık grevi eylemi başlatıldı. 11’inci grubun devraldığı eylem, bugün 56. gününde devam ediyor.
Açlık grevlerine dikkat çekmek, İmralı'da yaşanan tecritin son bulması ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı HDP İstanbul İl Örgütü, Kadıköy'de bir araya geldi. Polis ablukasından insanlar kimlik kontrolü ile geçmek zorunda kalırken, HDP Kadıköy ilçe binasında bir araya gelen yurttaşların ilçeden sokağa çıkmasına izin verilmedi.
HDP binası çevresindeki ablukayı ve cezaevlerinde süren açlık grevlerini HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu ile konuştuk.
Bu açlık grevlerinin Türkiye açısından anlamını kavramak için, sadece Kadıköy HDP ilçe binası önündeki ablukayı görmek bile yeterlidir diyen Piroğlu, "Bina tamamen abluka altına alınmış durumda. Dün İstanbul Emniyeti onlarca ilçe binamızı bastı. 'Açlık grevlerine ses ver' pankartlarını yasadışı ilan etti. Yöneticilerimizi gözaltına aldı. Bugünkü eylemi yasakladığını ilan etti. Bu bile aslında açlık grevlerinin, tecritin, hapishane gerçeğinin Türkiye açısından boyutlarını kavramakta önem taşıyor" dedi.
'HAPİSHANELER MEZARLIĞA ÇEVRİLMİŞ DURUMDA'
Hapishanelerde çok ağır hak ihlallerinin olduğunu söyleyen Piroğlu, "Hapishaneler şu anda devlet tarafından bir mezarlığa çevrilmiş durumda. Daha bugün çıktı yasa, yeni doğmuş bebekler hapishanelerde tutuluyor, hamile kadınlar cezaevlerinde doğuma zorlanıyor. İşkencenin her türlüsü hapishanelerde yapılmaya başlanıyor ve daha vahim sonuçlar yaşanıyor" ifadelerini kullandı.
Cezaevlerinde sık sık gündeme gelen tahliye kararına rağmen disiplin cezaları nedeniyle serbest bırakılmayan mahkumların olduğunu belirten İstanbul HDP Milletvekili Piroğlu, "İnsanların tahliyesi, hapishane idaresi tarafından 'yeniden suça bulaşma ihtimali var' gibi bir uyduruk gerekçeyle engelleniyor. Yani insanlar iki kez hapishanede tutuluyor. Mahkeme kararı hapishanede geçerli değil. Hapishaneler neredeyse 12 Eylül sürecini andıran ağır hak ihlallerinin yaşandığı Korona günlerinde, insanların iç içe yaşadığı, çıplak aramanın, saldırıların ve her çeşit benzer uygulamanın tezahür ettiği bir alana dönüştürüldü. Bir çeşit olağanüstü hal yönetimi ile yönetiliyor" diyerek cezaevlerinde haksız uygulamaları eleştirdi.
'HAPİSHANELERDE ZULMÜN ARTMASI ÜLKEDE ZORBALIĞIN ARTMASI DEMEK'
Hapishanelerin yönetim şekli ile ülkenin yönetim şekli arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söyleyen Piroğlu, "Hapishanelerde zulmün artması ülkede zorbalığın artması demek; hapishanelerde hukuksuzluğun artması demek, ülkenin adalet sisteminin hukuksuz hale gelmesi ve halkın üzerinde her çeşit devlet zorbalığının meşru hale gelmesi demektir" ifadelerini kullandı.
'MAFYA BARONLARI; TECAVÜZCÜLER SERBEST BIRAKILDI'
Hapishane koşullarında yaşanan haksız uygulamaların artık yalnızca devrimci tutuklulara karşı uygulanmadığını belirten Piroğlu, "Binlerce insan bu hukuksuzluklarla karşı karşıya" dedi.
Mafya baronları serbest bırakıldı, tecavüzcüler serbest bırakılıyor, halka karşı her çeşit suç işlemiş serbest bırakılıyor diyen Piroğlu şunları belirtti:
"İktidarın karşıtı olan herkes aynı torbaya konuyor ve aynı düşman hukukunu uyguluyorlar. Siyasi tutsaklar bir çeşit toplama kampı ile hapishanelerde rehin tutulmaya devam ediliyor. Bu yüzden, bu açlık grevlerinin talepleri yani hapishanelerde hukuğun yeniden kurulması talebi, aslında bu ülkede hukuğun yeniden kurulması talebiyle benzer içerik taşır.
'KÜRT SORUNU İLE TÜRKİYE DEMOKRASİSİ ARASINDA PARALEL BİR İLİŞKİ VAR'
HDP binası çevresindeki abluka, tecrit uygulamasının Türkiye açısından karşılığını gösteriyor. Bunu herkes de görüyor, Kürt sorunu ile Türkiye’deki demokrasi sorunu arasında paralel bir ilişki var. Ve Kürt sorunu çözümü önünde atılacak her adım, Türkiye’de demokrasi mücadelesinin gelişmesi, demokrtaik haklarının kullanır hale gelnesi açısından atılacak adım anlamına geliyor.
'TECRİT İŞÇİ SINIFINA DÖNÜK AĞIR SALDIRI ANLAMINA GELİYOR'
Tecritin her ağırlaştığı dönemde biz yaşıyarak öğrendik ki, savaş politikaları, Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları ağırlık basıyor. Ve Kürt sorununda her çözümsüzlük ve savaş siyaseti, Türk yakasında ağır hak ihlalleri, işçi sınıfının, yoksulların ve emekçilerin haklarına dönük ağır saldırılar ve hak arama konusunda ortaya çıkan bütün çabaların devlet zoruyla bastırılması anlamına geliyor. Bu yüzden Tecrit sanıldığı gibi sadece Kürtlerin, sadece HDP’lilerin sorunu değil. Tecrit meselesi bu ülkedeki demokrasinin sorunudur. Tecrit bu ülkede hapishane hukuğunun belirlendiği yerdir, ülkede demokrasinin kriterlerinin belirlendiği ana eksendir. Tecrit bu ülkede devletin yurttaşına nasıl baktığının kristalize olduğu yerdir" şeklinde konuştu.
'HDP'NİN BELEDİYELERİNE ATANAN KAYYIMLARA SESSİZLİĞİN TEKRARI'
Kayyım, tecrit, hak ihlallerinin tüm Türkiye'ye yayıldığını söyleyen Piroğlu, "Boğaziçi öğrencileri de bir eylem yapacak. Kayyım rektörünü protesto ediyorlar. Bu durumun kendisi bile Kürt sorunun Türkiye’de nasıl yansımasını bulduğunu göstermesi açısından kritik önem taşıyor" dedi.
HDP’nin belediyelerine, Kürt halkının kendi belediyelerine devletin kayyım atamasına uzunca bir süre sessiz kalınmasının batı yakasında kayyım zihniyetinin tekrar kendisini üretmesine yol açtığını belirten Piroğlu, "Belediyelere resmi kayyım atayanlar, burada üniversitelere rektör atıyor, diğer belediyelerin haklarını kısıp kendine almaya çalışıyor ve ülkeyi bir kayyım zihniyetiyle yönetmeye çalışıyor" ifadelerini kullandı.
TERÖR SÖYLEMİ SALDIRIYI MEŞRULAŞTIRMA ÇABASI
Piroğlu, Boğaziçi öğrencilerinin yaptığı eylemlere dönük iktidar kanadından gelen 'Terörist' söylemlerine ise şu yorumda bulundu:
Boğaziçi öğrencilerinin eyleminin kendisi ve destek verenleri iktidar ve yandaş medya tarafından terör eylemi olarak lanse edildi. İktidar, terör kavramını bir sihirli değnek gibi kullanıyor. Hak arama eylemlerinde bulunanlara karşı bir lekeleme, saldırıyı meşrulaştırma zemini olarak görüyor. Bu da düşman hukukunun bir yansımasıdır.
Burdan bile bakıldığında, terör kavramını işe yaramaz bir kavrama dönüştüremezsek kitlelerin büyük bir kısmı terörist olmaya devam edecektir. Ve terörist olan herkes bu iktidarın bakış açısıyla her çeşit saldırıyı da hak etmeye devam edecektir. Yine aynı yere geliyoruz, terör kavramının beslendiği yer Kürt sorununun çözümsüzlük siyasetidir. Kürt sorununu çözümü adına yapılacak her hamle aslında iktidarın hak arama eylemlerinin karşısındaki bu zor, baskı aygıtını devirme açısından önemli bir anlam ifade edeecektir.