OHAL-KHK raporu: İnsanlığa karşı suçlar işlendi

OHAL-KHK raporu: İnsanlığa karşı suçlar işlendi
Mağdurlar İçin Adalet Platformu, OHAL ve çıkarılan KHK’lerle ilgili hazırladığı raporda, bilinçli ve devlet destekli politikalarla insanlığa karşı suçlar işlendiğine dikkat çekti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sözcüsü olduğu Mağdurlar İçin Adalet Platformu, "4, 5 ve 6’ncı yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri" raporu hazırladı. Rapor, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yarattığı ekonomik, sosyal, yargısal, hukuksal ihlalleri esas aldı.

Türkiye ve dünyadaki tüm OHAL/KHK mağdurları ve yakınlarıyla yapılan araştırma çalışmasıyla hazırlanan raporda, Türkiye’nin 81 ilinden ve dünyanın 40’dan fazla ülkesinden çalışmalara 25 bin, "doğrudan/birincil mağdur" olarak katılırken, 5 bin "dolaylı/ikincil mağdur" olarak kabul edilen mağdur yakınları çalışmalara katıldı.

 İNSANLIK SUÇLARI İŞLENDİ

 Siyasal iktidar tarafından 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren yürürlüğe konan OHAL, KHK’lar ve ortaya çıkardığı ‘OHAL/KHK rejimi’, OHAL/KHK mağdurlarına ve yakınlarına karşı uygulamaya koyduğu sosyal/ekonomik ve politik-kırımlar ile ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olarak ‘insanlığa karşı suçlar’ kategorisi altında değerlendirilebilecek devlet-destekli, bilinçli, planlı, projeli ve sistematik olarak sayısız suçlar işlemiş, bireysel ve kurumsal olarak birçok insanlık suçlarının işlenmesine ortam hazırlamış, on binlerce insanlık suçlarının işlenmesine kaynaklık etmiş, on binlerce insanlık suçlarının ve nefret suçlarının işlenmesini özendirmiş, teşvik etmiş ve belirtilen bağlamda işlenen her türlü suçu ve suçluyu himayesi altına almış, korumuş ve ödüllendirmiştir" ifadeleri yer aldı.

RAPORUN ANA BAŞLIKLARI

 Raporun birinci bölümünde, 15 Temmuz 2016 sonrası ihraçların, McCarty ABD’si Cadı Avları ile Nazi Almanyası Cadı Avları dönemleri karşılaştırılmaları yer aldı.

Raporun ikinci bölümünde, OHAL/KHK’lerinin hukuksuzluklarının yabancı ülkelere göçler ve ilticalar üzerindeki etkileri, Türkiye ekonomisine yansımaları incelendi.

 Raporda, "Türkiye’nin insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü dünya endeksi ölçeğinde Türkiye’nin fiili durumu", "OHAL/KHK mağdurları ve yakınlarına karşı işlenen insanlık suçlarının genel görünümü ve mağdurlar üzerinde ortaya çıkardığı sosyal ekonomik ve politik etkileri", "OHL/KHK mağdurları ve yakınlarına karşı işlenen insanlık suçlarının terminolojisi", "OHAL soykırımında hedef seçilenlere karşı işlenen ‘insanlık suçu’ uygulamaları ve yöntemleri", "OHAL rejimince hedef seçilenlere karşı işlenen 146 çeşit insanlığa karşı suç yöntem ve uygulamaları (pratikleri)" ve son olarak sonuç ve önerilere yer verildi.

 Raporda, "KHK/OHAL mağdurları ağırlıklı olarak ‘Muhafazakâr-Demokrat’ kesimlerden oluşmaktadır. Ancak, OHAL mağduriyetleri sonrası, sol, sosyalist, sosyal demokratlık ve seküler/hümanist partilere yönelme yönünde artan bir trend görülmektedir" denildi.

‘TERKEDİLMİŞ ALGILARI ÇOK YÜKSEK’

KHK/OHAL Mağdurlarının yüzde 96,3’ünün gelirleri mağduriyetleri öncesi ile karşılaştırıldığında azaldığı, yüzde 83,6’sının mevcut gelirleri geçimlerine yetmediği, yüzde 16,4’ünün mevcut gelirleri geçimleri için yeterli seviyede olduğu kaydedildi. Yine KHK mağdurlarının yüzde 44,5’inin sahip oldukları menkul veya gayrimenkulleri satmak zorunda kaldıkları belirtildi. Araştırmaya katılan KHK mağdurlarının yüzde 41,5’inin sağlık güvencesi olmadığı, yüzde 14’ünün anne ve babaları üzerinden sağlık güvenceleri olduğu kaydedildi.

Raporda, "OHAL/KHK mağdurlarının yüzde 61,5’i, mağduriyetleri sonrasında, bulundukları evlerden, mahallelerden, şehirlerden göç etmek zorunda kalmışlardır" denildi. Mağdur yakınlarının yüzde 28,5’inin halen tutuklu yargılandığı kaydedilen raporda, "Mağdur yakınlarının yüzde 34,60’sı aileleri dahil hiç kimseden herhangi bir destek görememiştir. Sınırlı da olsa ailelerinden bir takım destek görebilenlerin oranı yüzde 58,3’tür. Sosyal çevrelerinden yeterince destek göremediklerini düşünen mağdur yakınlarının oranı yüzde 82,9’dur. Bu sebeplerle mağdur yakınları arasına ‘sosyal dışlanma’, ‘yalnızlaştırılma’ veya ‘aforoza uğrama /terk edilmişlik’ algıları çok yüksektir" ifadelerine yer verildi.

Raporun detayları şöyle:

"Sosyal çevrelerince dışlanan/yalnızlaştırılan mağdur yakınlarının çektikleri sıkıntıların en başında artık ‘ekonomik sorunlar’ değil psikolojik sorunlar gelmektedir (yüzde 85,3). Mağdur yakınları için ekonomik sorunlar ikinci sırada (yüzde 82) yer alırken, toplumsal baskı ve dışlanma (73,25) üçüncü sırada gelmektedir. Tutuklu yakınları bulunan OHAL/KHK mağduru aileler, tutuklu yakınlarının, kendilerinin ikamet ettikleri yerlerden, yüzlerce kilometre uzakta tutuldukları, bu sebeple onları ziyaret edebilmek için 1000 km’ye kadar yol gidip gelmek durumunda kaldıkları, bu durumun yarattığı maddi külfetlere ilave olarak, trafik kazası geçirebildikleri veya riskler yaşadıkları konusundan oldukça şikayetçidirler.

‘NELER OLDUĞU KONUSUNDA SPEKÜLASYONLARA KAPI AÇILMAKTA’

Muvazzaf asker veya askeri öğrenci olarak askerlik mesleğini icra etmiş olan mağdurların yakınlarından/ailelerinden önemli bir kısmı, dikkat çekecek şekilde, ‘Eşimi, Oğlumu, Kızımı... ‘Terör saldırısı var', ‘Kalkışma var’, 'Tatbikat var', ‘Gece görevi var’ ... gerekçeleri ile ‘karargâhlara çağırdılar’, ‘birtakım yerlere gönderdiler’ böylece ‘tuzağa çekildiler ardından da "Darbeci/terörist oldukları gerekçesi ile 6 yıldır hapisteler’. ‘Bizler/eşlerimiz/çocuklarımız/yakınlarımız, darbeci veya terörist değiliz. Ülkemize, vatanımıza ve milletimize bağlıyız…’mahiyetinde çok sayıda beyanlarda bulunmuşlardır. Aradan geçen 6 yıla rağmen bu türden beyanların adli, idari veya siyasi mercilerce, ciddiyetle incelenmemesi 15 Temmuz 2016’da gerçekten nelerin olduğu konusunda birtakım spekülasyonlara kapı açmaktadır.

‘SOSYAL ÖLÜME’ TERK EDİLDİLER

KHK/OHAL ile mağdur edilen katılımcıların yüzde 44’ü öğretmen, akademisyen gibi ‘eğitim sektörü’ çalışanlarıdır. Tüm mağdurların yüzde 77,1’i doktor, mühendis, eğitimci diğer sivil memurlar vb. gibi ateşli silahlarla ilgisi olmayan sivil alanlarda hizmet veren çalışanlardan oluşmaktadır. Güvenlik hizmetleri alanında çalışan mağdurların (asker, polis, özel güvenlik, infaz koruma memuru), tüm mağdurlar içerisindeki oranı yüzde 22,9’dur. Kamudaki OHAL/KHK mağdurlarının yüzde 89,6’sı doğrudan KHK ile işlerinden atılmışlardır. Geriye kalanlar OHAL/KHK’ların sağladıkları yetkilerle kurumlarınca mağdur edilmişlerdir. Özel sektör mağdurlarının yüzde 62,2’si çalıştıkları/çalıştırdıkları kurumun KHK ile kapatılması veya kayyum atanması neticesinde, yüzde 23,3’ü çalışma /meslek lisanslarının iptal edilmesi sonucunda işsiz bırakılarak mağdur edilmişlerdir.

Tüm OHAL/KHK mağdurları, iş bulma, iş kurma, yurt dışına çıkma engelleri ve üzerlerine yapıştırılan ‘sosyal stigmalar’ nedeniyle, tam bir ‘sivil ölüm’, ‘sosyal ölüm’, ‘sosyal güvencesizlik’ ve ‘açlığa terk edilme’ gibi ‘sosyal kırım’ uygulamaları ile karşı karşıya bırakılmışlardır.

‘MAĞDURLARI ‘KENDİ MASUMİYETLERİNİ İSPAT’ ZORUNDA BIRAKILMIŞLARDIR’

OHAL’de gözaltına alınan mağdurların yüzde 77,2’si ‘iki’ veya daha fazla gün (en fazla 30 güne kadar) gözaltında tutulmuşlardır. OHAL/KHK mağdurlarına, Modern/Pozitif hukukun, ‘Masumiyet karinesi’ ilkesinin gereği olan, ‘İddia edenin iddiasını da ispat yükümlülüğü’ çerçevesinde ‘Şüphelinin/sanığın işlediğini iddia edilen suçları kanıtlaması’ gerekirken, pozitif hukukun bu temel ilkesi onlar için işletilmemiş ve OHAL/KHK mağdurları ‘Kendi masumiyetlerini ispat’ zorunda bırakılmışlardır. Bu baskı ortamında suçlu olduğunu veya bir suç işlediğini kabul etmeyenlerin birçoğu, ‘suçunu/suçluluğunu gizleme’, ‘inkâr etmek’ veya ‘örgütsel davranış’ sergilemekle itham bile edilebilmişlerdir. OHAL’de tutuklanan mağdurların büyük bir kısmı nezarethanelerde, hapishanelerde, ‘sistematik ağır işkenceye varan’ hak ihlallerine uğramış, aşağılayıcı ve/veya kötü muameleler görmüştür.

127 BİN DOSYADAN 2 BİN 895’İNDE HALA KARAR YOK

Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu göreve başladığı 22 Mayıs 2017 tarihinden itibaren aradan geçen 5,5 yılla rağmen kendilerine başvurusu yapılan, 127 bin 130 dosyadan, 2 bin 895’ini hâlâ karara bağlanmıştır. Komisyon, başvurucuların göreve iade taleplerinin yüzde 86,1’ini reddetmiştir. Başvuruculardan ‘Göreve iade’ kararı verilenlerin oranı yalnızca yüzde 13,9’dur. OHAL komisyonu yüzde 86,1 oranında verdiği ‘Ret’ kararlarında AİHM veya Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu’nca önerilen hukuki/objektif kriterleri kullanmak yerine ‘siyasi iktidarca’ belirlenen ‘siyasi kriterleri’ kullanma usulünü tercih ettikleri görülmektedir. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin ‘kaba intihar hızı’ yüz binde 4 civarında iken, OHAL mağduru yakınları tarafından intihar ederek öldüğü ifade edilen yakınlarının oranı yüzde 1 civarındadır. Bu oran, en toleranslı hesaplamalara göre KHK’li aileler arasındaki intiharlar oranlarının, genel nüfustaki intihar oranlarının 30-35 katı daha fazla olması anlamına gelmektedir.

CEZAEVLERİNDEKİ HAK İHLALLERİ

Tutukluluk veya hükümlülük nedeniyle ceza infaz kurumlarında tutulan OHAL /KHK mağdurları cezaevlerinin fiziki şartlarından ve cezaevi idaresinden kaynaklanan birçok hak ihlalleri, aşağılayıcı muamele veya kötü muamelelere maruz bırakılmışlardır. ‘Cezaevlerinin/koğuşların/odaların kapasitesinin çok üstündeki sayılarda tutuklu/hükümlü bulundurma uygulamaları, çok sık ve ani baskınlar şeklinde oda/koğuş aramalarının yapılması uygulamaları, kış aylarında yeterli ısıtma yapılmaması uygulamaları, yaz aylarında yüksek sıcaklık şartlarında tutma, cezaevlerindeki suların düzenli akmaması, insan sağlığı için uygun olmayan koşullarda içme ve kullanma suları sağlanma, sıcak ve temiz suyun yeterince sağlanmaması, ortak alanlara düzenli çıkartılmada sıkıntı yaşanması, fiziki imkanları kullanmada keyfi ve hakaretamiz bir tutumla karşılaşma, hapishane personelince, tutuklulara insani muamele yapmaması, sistematik baskı, şiddet ve kötü muamele, psikolojik baskı, şiddet veya kötü muamele ve keyfi disiplin cezası uygulamaları yer almaktadır.’

CEZAEVLERİNDEKİ SAĞLIK HAKKINA ULAŞIM

OHAL döneminde tutuklananların cezaevlerinde revirinde yeterince hekim bulundurmama, tıbbi destek hizmetlerine rahatlıkla erişememe, kelepçeli tedavinin dayatılması, diş hastanesine gidildiğinde kelepçeli tedavinin dayatılmaması, hastaneye sevkleri gerektiğinde, rahatlıkla sevk alamama, hastaneye götürülürken veya hastanede kötü muameleye maruz bırakma, mesai saatleri dışında da acil sağlık desteği sunulmaması, tedavilerinin düzenli ve istikrarlı bir şekilde yapılmaması, tedavilerde keyfi ve hakaretamiz bir tutumla karşılaşılma, kameralarının özel yaşam alanlarını da kapsamayacak şekilde ve/veya özel hayatın gizliliğine saygı göstermeyecek şekilde, mekân ve üst aramalarının insan onuruna aykırı olması, çıplak aramaya maruz bırakma tutukluların ailelerinden kilometrelerce uzaktaki hapishanelere nakledilmesi uygulamaları yer almaktadır.

SAVUNMA HAKLARININ ENGELLENMESİ

Yine KHK mağdurlarının hukuka erişimde yaşadığı sorunlar ise savunma haklarının engellenmesine ilişkin birçok hak ihlalleri, aşağılayıcı muamele veya kötü muamelelere maruz bırakılmışlardır. Avukatlarıyla görüştürmeme, mağdurların, lehlerine olabilecek delilleri toplamakta güçlük çektirme, yargılandıkları davalarla ilgili belgelere rahatlıkla ulaşamama, savunma haklarının kullanılmasında keyfi veya hakaretamiz tutumla karşılaşma, avukatlarıyla iletişimlerinin kısıtlanması, avukatlarıyla görüşmelerinin kamera, ses kayıt cihazları ile kayıt altına alınması avukatlarıyla görüşmelerine müdahale edilme uygulamaları yer almaktadır.

HAMİLE VE ÇOCUKLU KADINLARIN MAĞDURİYETLERİ

Ceza infaz kurumlarında tutuklu/hükümlü hamile, yeni doğum yapmış kadınlar da birçok hak ihlalleri, aşağılayıcı muamele veya kötü muamelelere maruz bırakılmışlardır. Bunlar arasında; kadın mahkumların, anne-çocuk sağlığı ve doktora erişim haklarını rahatlıkla kullanamama, kadın mahkumlara ve bebeklerine bakabilecek yeterlilikte, yeterince hekim olmaması, anneler ve çocuklarının sağlık sorunları olduğunda, hekim kontrolünde özel diyet yemeği verilmemesi, annelere kelepçeli tedavi dayatılması, hamile-çocuklu mahkumların, rahatlıkla sevk alamama hamile-çocuklu tutukluların acil sağlık sorunlarına kısa sürede müdahale edilmeme, hamile-çocuklu tutukluların tedavilerinde keyfi ve hakaretamiz bir tutumla karşılaşma, hamile tutukluların hastaneye doğum için götürüldüklerinde aileleri ile görüşmelerinde ve/veya aile ziyaretlerinde sorun yaşatma, hamile tutukluların hastaneye doğum için götürüldüklerinde ailelerinden birilerinin refakatçi olmasına müsaade edilmeme, çocukların ‘anne sütü’ ile beslenme haklarının korunması için gerekli tedbir ve kolaylıkların sağlanmaması uygulamaları yer almaktadır.

‘1980’İN 10 KATINDAN FAZLA GAZETECİ TUTUKLANMIŞTIR’

Basın/Medya kurumları 12 Eylül 1980 askeri darbesinde yaşanılan baskının 10 katından daha fazla devlet baskısı ve şiddeti görmüştür. 12 Eylül 1980’in 10 katından fazla gazeteci tutuklanmıştır ve 3500’e yakın medya çalışanı işsiz kalmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde yurtdışına siyasi mülteci olarak çıkanların 3 katı T.C. vatandaşı OHAL/KHK rejiminden kaçarak sığındıkları ülkelerden iltica talebinde bulunmuştur. 12 Eylül döneminde Devlet Güvenlik Mahkemeleri tarafından 98 bin 404 kişi terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılanmış iken, 20 Temmuz 2016 sonrası kurulan OHAL Rejiminde ‘silahlı terör örgütü ‘üyeliğinden açılan davaların sayısı, 12 Eylül’ün 15 katından fazla olmuş ve 1 milyon 576 bin 566’yı geçmiştir.

‘SOYKIRIM MUAMELELERİNE UĞRATILMIŞLARDIR’

OHAL/KHK mağdurlarına aile ve soy bağları ile birlikte yapılan hukuk dışı uygulamaların her birisi ‘soykırım’, ‘soykırım’ın farklı aşamalarından herhangi birisi’ ve/veya ‘soykırımın alt-kategorilerinden’ birisi olarak sayılabilecek fiillerdendir. Bu fiiller sırası ile; ‘Sivil ölüm’, ‘Sosyal ölüm’, ‘Sosyal-soykırım’, ‘Siyasal-soykırım’, ‘İdeolojik-soykırım’, ‘Despotik-soykırım’, ‘Ekonomik-soykırım’, ‘Halk-kırım’, ‘Devlet Şiddeti / Terörü’, ‘Nefret söylemleri’, ‘Nefret ve ayırımcılık suçları’ ‘Aforoz’, ‘Ağır insan hakları ihlalleri, kötü muamele ve ağır işkence’, insanlığa karşı işlenen suç, soykırım muamelelerine uğratılmışlardır."

12 EYLÜL-15 TEMMUZ KARŞILAŞTIRMASI

Raporda ayrıca 12 Eylül ile karşılaştırmalı verilere de yer verildi. Buna göre 12 Eylül Askeri Darbesi’nde bütün kamu kurumlarından 30 bin kişi ihraç edilirken, 15 Temmuz 2016 sonrasında 300 bin kişi ihraç edildi. Bunun kategorize edilen halinde ise; askeri kurumlardan 12 Eylül’de 2 bin kişi 15 Temmuz’da 80 bin, 12 Eylül’de 3 bin 854 öğretmen, 15 Temmuz’da 70 bin, 12 Eylül’de 148 akademisyen, 15 Temmuz’da 6 bin akademisyen, 12 Eylül’de 47 savcı-hakim, 15 Temmuz’da 5 bin, 12 Eylül’de 31 gazeteci, 15 Temmuz’da 320 gazeteci, 12 Eylül’de 30 bin kişi iltica ederken, 15 Temmuz’da bu sayı 90 bine ulaştığı verileri yer aldı. 12 Eylül döneminde 388 bin kişiye pasaport verilmemiştir. OHAL rejiminde pasaport verilmeyenlerin sayılarının 1 milyon kişi civarında olduğu tahmin edilmektedir. 12 Eylül döneminde 300 kişi kuşkulu bir şekilde ölmüştür ve 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelenmiştir. OHAL’de işkenceden veya şüpheli bir şekilde ölenlerin gerçek sayıları muhtemelen ülkeye olağan hukuk geldiği zaman ortaya çıkabilecektir.

‘NAZİ ALMANYASI DÖNEMİ VE MCCARTHY ABD’Sİ VERİLERİYLE KIYASLANDI’

 Raporun önemli detaylarından bir tanesi de OHAL KHK’leri ile yapılan ihraçlar Nazi Almanyası dönemi ve McCarthy ABD’si verileriyle kıyaslandı. Buna göre, 1933-1941 Hitler Almanya’sında kamudan 12 bin kişi, 1947-1954 yılları McCarthy ABD’sinde 12 bin kişi, 15 Temmuz 2016’dan günümüze 300 bin kişi kamudan ihraç edildi. İhraç edilen akademisyen sayısı da Nazi Almanya’sı döneminde 3 bin 200 iken Türkiye’de 6 bin oldu.

‘ASLA VAZGEÇMEDEN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

İnsanlığa karşı suç ve kademelerinin de geniş kapsamda ele alındığı raporun sonuç kısmında öneriler sıralandı. OHAL uygulamalarının tüm kişi ve kurumların hukuk güvencelerini yok ettiği kaydedilen raporda, şu ifadeler yer aldı:

"Bu sebeplerle, OHAL’in bütün sonuçları ile birlikte terk edilerek, acilen; insan haklarına saygılı, pozitif hukukun evrensel ilkelerine bağlı, temel hak ve hürriyetleri korumak, adaletli bir hukuk düzeni kurmak ve sürdürmek hususunda kendini yükümlü sayan "Hukuk Devleti" anlayışına bir an önce geri dönülmesi mecburiyeti vardır. Diğer yandan, adalet, özgürlük ve hukuk güvencesinin olmadığı ülkelerde, yenilikçilik, yaratıcılık, bilimsel gelişme, çağdaş dünyaya uyum, kalkınma ve refahın da olamayacağı insanlığın tecrübeleri ile sabittir. Belirtilen bağlamda, OHAL uygulamalarının Türkiye’deki sosyal sermayeyi, sosyo-kültürel sermayeyi, üretimi, ticareti, ekonomiyi ve finansı, kısaca ülkenin tüm ekonomik, sosyal ve kültürel varlık kaynaklarını tükenmenin eşiğine getirmiştir. OHAL/KHK’lar ve devamında yürürlüğe konulan uygulamalar Türkiye’yi ‘Hukuk Devleti’ olmaktan tamamen uzaklaştırmış ve hiç kimsenin hukuk güvencesinin olmadığı bir devlet statüsüne getirmiştir. Hukuk Devleti olamamanın ülkeyi üç yılda getirdiği nokta, yalnızca, 300-500 bin birincil mağdur, 1,5-2 milyon ikincil mağdur üretme sınırlarını çoktan aşmış ve 82 milyon üçüncül mağdur üretilmiştir. Bizler Türkiye’de ve dünyada hukukun üstünlüğünün yürürlükte olduğu, hak, hukuk ve adaletin hâkim olduğu günlerin bir an önce gelmesi için cesaretle, sabırla ve asla vazgeçmeden çalışmaya devam edeceğiz."(MA)

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar