Orhan Gazi Ertekin: Türkiye'de 'hayalet barış' inşa edilmeye çalışılıyor
Sinan ŞAHİN
ANTEP - Yeni çözüm süreci tartışmalarını Artı Gerçek'e değerlendiren hukukçu Orhan Gazi Ertekin, "Türkiye'de 'hayalet barış' denilebilecek bir süreç inşa edilmeye çalışılıyor. Devlet barışmak istiyor ama bu barıştan da hiç kimsenin haberi olmasın istiyor" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim'de Meclis açılışında DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile tokalaştı ve ardından 22 Ekim'de PKK lideri Öcalan'a yönelik "Gelsin TBMM'de konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Sonra da Umut Hakkı'nın kullanılması için başvurusunu yapsın" sözleri yeni çözüm süreci tartışmalarını başlattı.
İmralı'da 23 Ekim'de DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan ile görüşen Abdullah Öcalan'dan ise "Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" mesajı geldi.
Bahçeli, 26 Kasım'da "DEM Parti ile İmralı arasında derhal temas kurulması" çağrısı yaptı. DEM Parti, görüşme için Adalet Bakanlığından üç haftadır yanıt beklerken, 8 Aralık'ta Suriye'de Esad rejimin çökmesiyle oluşan yeni denklem ve Türkiye'nin Rojava'ya yönelik tutumu belirsizlikleri artırdı.
Hukukçu Orhan Gazi Ertekin, yeni çözüm süreci tartışmalarını, Suriye ve Ortadoğu'da gelişmeleri ve bunun olası sürece etkilerini Artı Gerçek'e değerlendirdi.
'ORTADOĞU HARİTASI CANLI BİR BEDENİN MAKASLA KESİLMESİ ÜZERİNE İNŞA EDİLDİ'
- Ortadoğu ve Suriye’deki siyasi gelişmeleri ve yaşanan bölgesel savaşları nasıl değerlendiriyorsunuz ?
"Ortadoğu haritası kabul etmek gerekir ki cetvelle çizilmedi. Canlı bir bedenin makasla kesilmesi üzerine inşa edilmiştir. Yaşayan bir toplumsal beden birkaç parçaya bölünüp, derinin içerisine nakşedilmiştir sınırlar. İşte o deri, o beden Kürdün derisi ve bedenidir. Dolayısıyla vücudun bir kısmı orada, bir kısmı burada farklı farklı yerlere bölünmüş durumda. Böyle bir harita inşa ederseniz daimi bir savaş hali, bir kriz hali, daimi bir kaos yaratmış olursunuz. Sınırlardan kan ve acı gelir. Izdırabı resmi bir siyasal forma dönüştürürsünüz. Irak’ta benzer bir durum gerçekleşti. İran için de geçerli, Türkiye için de geçerli. Suriye bu krizin, kaosun, acı ve kanın bitirilebileceği bir tarihsel anda. Ama aynı zamanda daha ağır sonuçlar da beklenebilir maalesef. Çünkü Ortadoğu genellikle sanıldığının tersine üst emperyal güçlerle bölgesel emperyal güçler arasındaki bir uzlaşma ve denge üzerine kurulmuştu. Şimdi bu dengeler nereye uzanacak, benim gibi süreçleri sınırlı bilgiyle takip edenler açısından sonucu kestirmek güç."
'ORTADOĞU'DA BİR KÜRT VATANI DUYGUSU GİDEREK BELİRGİNLEŞİYOR'
"Çok genel olarak şu söylenebilir; son 30 yılda Kürtlerin vatan duygusuna ve ihtiyacına dair uluslararası düzeyde oldukça yaygın bir kabul var. Bir uluslararası sağduyu oluştu. Dahası bölgesel bir yönetim tecrübesi de bu sağduyuyu güçlendirdi. Avrupa’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde hem Kuzey Irak açısından hem Suriye açısından, Türkiye ve İran açısından Ortadoğu coğrafyasında bir Kürt vatanı düşüncesi ve duygusu giderek belirginleşiyor ve bu son 10-15 yıl içerisinde de artık taktik ve stratejik hesapların içine girmeye başladı. Bu hesapların en kritik dönemindeyiz. Bu savaş nereye gelir? Sahaya dair güncel ve sağlam bilgiler olmadığı için son derece yukarıdan tespitler yapabilirim ama geleneksel iki büyük güçle (Türkiye-İran) inşa edilen saha ve sonradan yenilikçi bir güç olarak 1940'lardan sonra kurulan İsrail'in alt emperyal güç olduğu, diğer yandan büyük emperyal güçlerle alt emperyal güçler arasında ortaklıkla inşa edilmiş Ortadoğu'nun sınırları bugün bütün tarafların kendi güçleri ile stratejik ve taktik hesaplarına girdiği bir evreye taşındı. En kritik dönemdeyiz şu an ve geleceği benim öngörebilmem mümkün değil."
'ORTADOĞU’DA KALICI OLABİLMENİN KOŞULU BEKLENTİLERİN KESİŞMESİDİR'
"Burada şu çok açık ve net orta sınıf ve yoksul sınıfların gündelik hayatına ulaşan bir ekonomik ve idari hizmet alanı yaratılmadığı sürece, buna ilişkin bir ekonomik perspektif geliştirilmediği sürece yerli olabilmenin çok zor olduğu anlaşıldı. Ortadoğu’da kalıcı olmanın, giderek genişlemenin yollarından bir tanesi de mümkün olduğu kadar büyük stratejik güçlerin beklentileri ile sizin beklentileriniz arasında ortak bir kesişen alan yaratmakla alakalı. Diğer yandan da tabanın sağduyusuna yerleşmek için hem ekonomik hem idari önlemler almanız gerekiyor."
'ORTADOĞU'NUN IRAK'TA GEÇ KALINAN RESTORASYONU SURİYE'DE YAPILMAYA ÇALIŞILIYOR'
- Ortadoğu’daki son gelişmelere bakıldığında güç dengelerindeki değişimi nasıl görüyorsunuz? Bu dengelerin ağırlık noktalarından olan Kürtleri nasıl bir süreç bekliyor ?
"Bir kez daha hatırlatmam gerekir ki bir stratejist ve uzman olarak konuşamam ben. Genel gözlemlerimin de size yeni şeyler sunamayacağını kabul ediyor ve öyle konuşuyorum. Buna ilişkin özellikle Rojava'da neler yapıldı bilmiyorum. Haberlere bakılırsa Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Colani'nin İdlip'te ve çeşitli yerlerde uzun askeri, ekonomik ve idari hazırlıklarının olduğu, bunun dışardan da desteklendiği görülüyor. Colani, hem İran hem İsrail hem de ABD tarafından belli ki hazırlanmış. Türkiye bu işin neresinde çok emin değilim ama Suriye Milli Ordusu (SMO) ile ilişkileri biliniyor. HTŞ ile ilişkileri konusunda çok da emin değilim ama Colani'nin politik hesabına bakarsak büyük güçlerle kendi çıkarları arasında bir ilişki ve bağ kurduğu görülüyor. Tabanda da bir idari, ekonomik zemin inşa ettiği görülüyor. Rojava'da benzer bir durum var mı? Emin değilim. Her gün gelişen, değişen bilgilere vakıf olduğunda bir şey söyleyebiliriz. Ama şunu büyük oranda söyleyebilirim; Ortadoğu’nun yüz yıllık geleneği yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Ortadoğu'nun Irak’ta geç kalınan restorasyonu Suriye’de yapılmaya çalışılıyor. Büyük oranda İsrail hariç geleneksel konumlar korunmak isteniyor. Ama eğer sırada İran varsa Kürt hareketinin bu süreç içerisinde belli avantajlara sahip olduğu söylenebilir. Sırada İran yoksa Kürt hareketinin Suriye’de giderek daha zor bir duruma düşeceğine dair üzüntü verici sonuçların çıkma ihtimali var."
'TÜRKİYE'DE 'HAYALET BARIŞ' İNŞA EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR'
- Türkiye'de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ‘eli' ile başlayan barış süreci tartışmaları bir süredir gündemi meşgul ediyor. Bu 'el uzatma’ ve barış süreci tartışmaları nasıl değerlendirilmeli?
"Çok ilginç, 'hayalet barış' denilebilecek bir süreç inşa edilmeye çalışılıyor. Devlet barışmak istiyor ama bu barıştan da hiç kimsenin haberi olmasın istiyor. Hem barış görüşmeleri yapıyor hem tutuklamalar yapıyor hem de aynı zamanda kayyım atıyor. Bu şu demek; 'barışıyoruz ama sakın barışa dair bizden bir şey beklemeyin. Yani barışın kültürü, barışın kurumlarına dair, barışın yarattığı dengeye dair, eşitlik ve özgürlük vaatlerine dair bizden bir şey beklemeyin ama birbirimize vereceğimiz, takas edeceğimiz bir şeyler var mı onu konuşalım' demek istiyor. Çok garip bir 'hayalet barış’ gibi bir şey inşa ediyorlar. Aslında bir işbirliği ama daha çok bir eklemlenme çağrısı bu."
'ORTADOĞU'DA ÜÇ TİP BARIŞ VAR: TÜRK, İRAN, İSRAİL TİPİ'
"Ama bu Ortadoğu'da tanıdık aslında. Ortadoğu’da üç tane barış var, kategorik olarak. Biri Türk barışı, biri İsrail barışı birisi de İran barışı. Bu üçünün de barışları birbirlerine çok benziyor; savaşarak barışmak. Kasımlo'yu, görüşmelerini düşünün İran’ın. Kasımlo barış görüşmeleri yapacak, bu görüşmelerin yapıldığı sırada barışın bir tarafı eliyle öldürülüyor. Yani barış ve savaşın çok iç içe geçtiği, savaşırken barışmaya çalışıldığı, barışırken de savaşan garip bir geleneği var. İsrail için de Türk barışı için de geçerli aynı şey. Qazi Muhammed ne demişti: 'Acemler size bal veriyorsa içine zehir katmışlardır', değil mi? Kasımlo da bu vasiyeti düşünmüştür kuşkusuz. Ama bu derece büyük bir devlet altı gücün de sahayı ve masayı terk etmesi mümkün görünmüyor bana. Dikkat edin Kolombiya barışına benzemiyor. Kuzey İrlanda barışına benzemiyor. Bask-Katalan barışına da benzemiyor. Diğer taraftan Sri Lanka'ya da benzemiyor. Ortadoğu’nun kendine has bir barış anlayışı var. Aslında devletin, 'hadi barışalım' ilanı son derece dürüstmüş gibi görünüyor. Bu dürüstlüğü tırnak içine alalım lütfen. Çünkü Ortadoğu barışları da savaşları da tertip üzerine kuruludur. Geleneğe uygun, Ortadoğu’daki barış tiplerine de uygun. Bununla beraber uluslararası dengelerde, beklentilerde tabandaki güç ile yereldeki güç merkezlerinde yeni bir gelişme olursa bu barış türleri belli ölçülerde esnetilerek genişletilecektir."
'KÜRTLER, TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU'DAKİ ÇIKARLARININ PARÇASI YAPILMAK İSTENİYOR OLABİLİR'
İdrisi Bitlisi'nin yaptığı anlaşmadan itibaren Kürtler Ortadoğu'daki iki büyük güç arasındaki savaşın stratejik unsurlarından bir tanesi haline geldiler. Devlet Bahçeli'nin ve devletin son süreçteki girişimi Ortadoğu’daki yayılım isteğinde Kürtleri de bu alanın bağlaşığı haline getirme planı üzerine düşünüyorlar galiba. Yani Kürt yereli, Kürt gücünü Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının bir parçası yapılmak isteniyor olabiliyor. Çünkü Suriye uzun sürecek bir kaos sürenin içine girdi gibi görünüyor. Bırakın Kürt hareketi ile HTŞ arasındaki meseleyi, HTŞ’nin kendi içinde, Suriye Milli Ordusu ile ilişkilerinde bile nasıl sonuçlanacağı, özellikle Alevi bölgelerinde, Lazkiye ve çevresinde nelerin olacağı belirsiz. Suriye meselesi askeri olarak on gün içinde bitti. Tam tersi de olabilir. Gelen haberler bize her şeyin bir anda hokus pokus bitirildiği hissi veriyor. Ama bu kadar basit olduğunu ve olabileceğini herhalde ancak müneccim veya falcı yorumculara alıştığımızda kabul edebiliriz.
'BARIŞIN ADI VAR AMA İÇERİĞİ YOK'
- Bu süreç ile 2013 - 2015 dönemleri arasındaki barış süreci arasında nasıl bir fark var?
2013 - 2015 arasındaki çözüm sürecinden çok farklı bir bir süreç. O zaman 'barış’, ‘çözüm süreci' deniliyordu. Bir de kanun vardı. Yani cezai sorumsuzluğa, suç riski olmadığına dair kanun bile çıktı. Adı konuldu, taraflara ve görüşmelere dair, toplumsal sağduyuyu oluşturacak akil insanlarına kadar kapsamlı, gerçek bir çözüm süreciydi. Şimdikine gelince de dediğim gibi; barışın adı var ama içeriği yok. Yeni bir çözüm süreci başlayacak şeklinde anlaşılmasına uygun tokalaşmalardan tutun karşılıklı imalara kadar sayısız görüntüler gösterilmeye başlandı. Belki bunu söyleyebilirim: barışın görüntüleri üretiliyor sadece. Ya da en iyi şöyle nitelendirilebilir; devlet barış istiyor ama bu barıştan hiç kimsenin haberi olmasın da istiyor. Çok ironik bir şey ve çok patolojik bir barış.
'CEZASIZLIK TÜRKİYE HUKUKUNUN BİZZAT KENDİSİ'
- Geçen hafta İnsan Hakları Haftası'ndaydık. Türkiye, insan hakları ihlalleri konusunda çok ciddi tartışmalar yürütülüyor, eleştiriler yapılıyor. Size göre Türkiye bu konuda ne durumda?
Türkiye ve Türkiye’nin kurumları maalesef hak merkezli kurumlar değil. Türkiye'de yargı, hukuk devletinin aracısı değil. Cumhuriyetin başından bu yana Türkiye'deki hiçbir kurum özellikle de yargı; hukuk devletinin, eşitliğin, özgürlüğün bir aracı olmadı. Tam tersine hukuk devletine karşı konumlanan bir devlet alanımız var. Hukuka karşı konumlanan, tertip alan bir devlet alanımız var. Bu da hakları ve haklarla donanmış bir yurttaşı mümkün olmaktan çıkartıyor. Bir defa suç ve ceza adaletini yok ediyor. Buna genellikle cezasızlık diyorlar. Ama bu cezasızlığı aşan yapısal bir şey. Cezasızlık dediğimiz şey bizzat Türkiye hukukunun kendisi. Maraş Katliamı davası böyle bir ceza anlayışı ile sonuçlandı, Tahir Elçi davası aynı şekilde.
'TÜRKİYE'DE MAĞDURLARIN FAİL, FAİLİN MAĞDUR EDİLDİĞİ BİR ZİHNİYET VAR'
Geleneksel kırımlar, katliamlarla yüzleşme sürecine bakarsanız, mağdurla failin yer değiştirdiği farklı bir anlayışın zorla, şiddetle ileri sürüldüğünü görürsünüz. 6-7 Eylül 1955'te gayrimüslimlere yönelik o pogromda fail olarak Aziz Nesin gözaltına alınmış. Bizzat devletin örgütlediği, devletin çeşitli sivil gruplar içerisinde hazırlıklarını yaptığı, faaliyete geçirdiği bir katliamın suçlusu olarak mağdurun kendisini göstermeye başlarsanız suç ve ceza algısı tam tersine dönmeye başlar. Aslında cezalandırılması gereken ceza vermektedir. Fail, yargıç olmaktadır. 1955’teki olay, Maraş Katliamı'ndaki olay buydu. Bugün de benzer durumlar yaşanıyor. Mağdurların fail yapıldığı, faillerinde mağdur haline getirildiği bir zihniyet biçimi söz konusu.
ORHAN GAZİ ERTEKİN KİMDİR?
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1993'te mezun olan Orhan Gazi Ertekin, ODTÜ’de 'A Turning Point of Turkist Movement:1944 Trials' başlıklı teziyle master derecesini, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 'Modern demokraside İstisna Durumunun Yeniden Doğuşu: Terörizm İstisnasının Yaratılması ve Hukuk Düzeninin Egemen İnşası' başlıklı teziyle ise doktora derecesini aldı. 26 yıl yargıçlık yaptı. Demokrat Yargı Hareketi sözcülüğü yapan Ertekin; hukuk, yargı, Kürt Hak Hareketi üzerine akademik çalışmalarına devam etmektedir.
Ertekin, 'Yargı Meselesi Hallolurdu', 'Türkleşmek, İslamlaşmak ve Memurlaşmak', 'Türkiye’de Yargı Yoktur', 'AKP ve Cemaat: Yargıda Kumpasın Köşe Taşları', 'Yargı ve İktidar Oyunları', 'Kürd’ü Savunmak', 'Vahşet, Direniş ve İşkence: Maraş Katliamı' kitaplarını yazan ve derledi.
İngilizce yayınlanan yazıları: 'The Rise of Caesarism or The Erdoğan’s Way, South Atlantic Quarterly, Universty Of Duke, Vol. 118, 2019' ve 'Rule of Law in Turkey: Judicial Administration, Norveç Pen, Haziran 2020.'