Orta Doğu uzmanı Kar: İran ABD’ye rahat yüzü göstermeyecek

ABD’nin Kasım Süleymani suikastının İran’ı daha da güçlü kıldığını belirten Bereket Kar, ‘Bu olay ABD kuvvetlerinin Irak’tan geri çekilişinin bir başlangıcı olacak' dedi.

Orta Doğu uzmanı Kar: İran ABD’ye rahat yüzü göstermeyecek

Derya OKATAN

ARTI GERÇEK- Orta Doğu uzmanı, gazeteci Bereket Kar, ABD’nin İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik suikastının nedenleri ve sonuçlarına dair Artı Gerçek’e değerlendirmelerde bulundu.

Kar’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

‘SÜLEYMANİ İRAN DERİN DEVLETİNİN BAŞIYDI’

Kasım Süleymani İran için ne anlama geliyor?

Kasım Süleymani İran devletinin resmi bir generalidir. Her şeyden önce önemli bir stratejisyen, alanlardan çıkmayan bir general, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede ciddi rol oynayan, İran’ın kendi içindeki muhalefete karşı görevler yerine getiren, Filistin’in Kudüs gücü sorumlusu, aslında en üst düzeyde İran derin devletinin başı olarak algılayabilirsiniz. Bu kadar güçlü bir şahsiyet. ABD’nin çoktan beri hedef tahtasına oturttuğu bir şahsiyet.

‘KARAR 2019’DA ALINDI’

Bu suikastın sinyalleri vardı yani...

Elbette, hatta 2019’da Washington’da bir yuvarlak masa toplantısı yapıldığı, bu toplantıya katılan araştırmacıların bu şahsiyetin ortadan kaldırılması halinde İran’a ciddi bir darbe indirilebileceği, İran’ın bu kadar yayılmacı politikasının kısıtlanabileceği, moral üstünlüğünün çökertileceği değerlendirmesini yaptığı iddiası var. O toplantı sonrasında Pentagon’un önüne giden raporda, Süleymani’nin ortadan kaldırılmasının ABD lehine bir durum olacağı belirtiliyor.

‘ABD İRAN’I PLANLARININ ÖNÜNDE ENGEL GÖRÜYOR’

ABD’nin saldırısının arkasında ne var? Bu saldırının amacı ne?

Bu eylemin esas hedefi İran’dır, ikinci olarak da Irak’tır. Evet, ABD ve İran arasında 40 yıldır diplomatik ilişki yok ve 40 yıldır bir kapışma var. İran tüm Orta Doğu genelinde, Körfez ülkeleri dışında, ABD’ye karşı ve bölge halkları nezdinde üstünlük sağlamış durumda. Bunu, boğazlarda gemileri korsanca engellemesinde, ABD keşif uçağını düşürmesinde, 5+1 nükleer anlaşmasından ABD’nin çekilmesine rağmen batıyı yanına çekmek için anlaşmaya bağlı kalmasında görüyoruz. İran’ın bölgedeki nüfuzu Yemen’deki Husilerden tutun, Lübnan’daki Hizbullah’a, Suriye’deki Hizbullah’a, Irak’ta Haşdi Şabi’ye kadar etkili. Coğrafya genelinde ciddi bir taraftarı ve etkinliği var. Bu güçler, bire bir olmasa bile İran’ı karşısına alan değil, İran’a yaslanarak ABD’ye ve İsrail Siyonizmine karşı duran bir siyaset izliyor. Ve bu politika direniş ekseni olarak niteleniyor. Yayılan bir hilal gibi. Bu direniş ekseninde sadece Şiiler, İran kökenliler yok, çoğunluğu Şiiler olsa da Filistin devrimci direniş hareketi Hamas’tan Fetih’e kadar, İslami Cihat örgütüne kadar yer alıyor. Bunlar Sünni ve aşırı İslamcı olmalarına rağmen İsrail ve ABD’ye karşı duruştan kaynaklı birlikte hareket ediyorlar. Bu son derece önemli. Hatta öyle bir yere geldi ki devrimci güçleri bile etkiledi. Mesela Suriye meselesinde Amerika’nın işgaline karşı devrimcisinden komünistine, Sünnilerden Şiilere kadar tümü İran’ın yanında durdu, İran’ı kurtarıcı güç olarak gördü. Irak’ta da her ne kadar Suriye kadar olmasa da İran’ın ciddi bir nüfuzu var. Ve İran’ın nüfuzu giderek siyasal iktidarlara yansımaya başladı. Lübnan’da siyasal iktidara yansıdı, Yemen bölündü ve Husiler anti-ABD, anti-İsrail ve anti-Suudi Arabistan ekseninde ciddi bir direniş hareketi geliştirdi. Mesela ABD, 2003 işgalinden bu güne kadar hâlâ istediğini yapamadı. Evet, Saddam’ı indirdi, askeri kazanımları oldu ama orada 3-4 bin askerini yitirdi.

Ama temelde birleştikleri nokta İsrail karşıtlığı…

Evet, İsrail ve ABD karşıtlığı. ABD, Orta Doğu’ya dönük planlarını bir türlü tutturamadı. Bunun sorumluluğunu da İran’a yüklüyor. İran’ı planları önünde çok ciddi engel olarak görüyor. En son mesela 100 yıl anlaşması dedikleri Filistin için bir anlaşma. İran, Filistinli tüm örgütlerin yanı sıra Yemen’de, Bahreyn’de, Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta ciddi bir güç topladı ve Filistinlilerin hiçbir tarafı bu zirvelere katılmadı. Bu, İran için ciddi bir prestijdi.

İran tabi ki bunu kendi sistemi için yapıyor. İran’ın, anti-Siyonist, anti-Amerikancı olurken bölge halklarının demokratik taleplerini yerine getiren, varlıklarını tanıyan bir yerde durduğunu söylemek mümkün değil. Sonuç itibariyle İran bir şeriat sistemidir.

ABD, İran’ı planlarının önünde engel görürken, İsrail’in başına ciddi belalar gelebileceğini düşünmesinden kaynaklı savaş da açamıyor. İran devletinin bir bölge süper gücü olduğunu ABD de biliyor. Ciddi silahlara sahip olduğunu. Dolayısıyla direkt İran’a savaş açmaktan çok içerden yaptırımlarla ekonomik olarak çökertmeye çalıştı. Fakat bugüne kadar bunu başardığı söylenemez.

‘SALDIRI İRAN’I DAHA DA GÜÇLÜ KILDI’

Suikastın sonuçları, yansımaları ne olur?

ABD, İran’a çok ciddi merkezi bir darbe vurmak istedi. ‘En önde gelen şahsiyetini vururum, böyle bir gücüm var’ mesajı vermeye çalıştı. Fakat ABD’nin bu hareketinin İran’ı daha da güçlü kıldığı kanaatindeyim. İran, daha şimdiden sadece İran üzerinden de değil saydığım ülkelerin bütünü üzerinden milyonlarca insanı sokaklara dökerek Irak’ta, İran’da cenazeyi şehir şehir dolaştırarak cevap verdi. Cevap vereceği başka alanlar da var.

Birincisi yeni oluşacak bir Irak iktidarı. Bakın Irak parlamentosundan ‘bütün yabancı askeri güçler Irak’tan çekilmelidir’ diye karar çıkarttırdı. Bu tabi ki ABD’yi kapsıyor. ABD’nin orada üsleri ve 5 bin askeri var. Tabi ki bütün Iraklılar bu kararda mutabık değiller. Özellikle Sünni aşiretler, hatta bir kısım Şiiler,‘ABD ile savaşacak durumumuz yok, Irak’ın ulusal güvenliğini, ticaretini, ekonomisini düşünmek zorundayız’ diye düşünüyor. Ama gerek elçiliğe gerek askeri güçlere Haşdi Şabi güçlerince yapılacak askeri eylemlerle karşı çıkan güçleri caydırmaya yönelik politika izleyeceği muhakkak.

Lübnan’da şu anda halk sokaklarda ve ekmek peşinde. Hükümet istifa etti. Orada yeni kurulacak hükümetin yine İran yalısı, ABD ve Siyonizm karşıtı bir hükümet olacağı muhakkak. Bu darbe bunun önünü açmış durumda.

Diğer taraftan İran’ın 5+1 nükleer anlaşmasından çekilmesi Avrupa’yı tedirgin etti. İran Dışişleri Bakanı Avrupa’ya çağrılarak, ‘Trump çekildi yanlış yaptı, biz sizi destekledik, çekilmeyin’ uyarısı yapıldı. Bu konuda yakın tarihte Avrupa’da bir zirve öngörülüyor.

‘İRAN BÖLGEDE ‘DİRENİŞ EKSENİ’ OLUŞTURDU’

İran, diğer ülkelerdeki iktidarları da etkilemeye çalışacaktır. Orta Doğu’da İran’ın etkisinde bir eksen oluşmaya başladı. Bu eksenin adına kime sorsanız direniş ekseni der. Bu, sınıfsal bir direniş değil. En üst çıtada Siyonizmi ve ABD emperyalizmini hedefleyen bir direniş hattı. O ülkelerde işçiler, yoksul halk ne yiyor ne içiyor, nasıl yaşıyor meselesi ne yazık ki tartışılmıyor. Bütün Orta Doğu’yu saran ikinci bir bahar dalgası var. Bu bahar dalgası kendini Sudan’da, Tunus’ta, Irak’ta, Lübnan’da gösterdi. Ne yazık ki ABD’nin bu darbesi inançların, mezheplerin, partilerin ötesinde yaşamsal taleplerle ortaya çıkan bu hareketleri de vurdu.

Bu yanıyla son derece olumsuz ama esas olumsuz yanı; ‘güçlü olan devlet her yere girebilir’ yaklaşımını ortaya çıkarması. ABD, BM’yi hiç sayarak, ülke sınırlarını, egemenliklerini hiçe sayarak bir katliam gerçekleştirdi. İsrail zaten kurulduğu günden bu yana hiçbir sınır tanımıyor. İşte bu sistem Türkiye’nin de işine geliyor. Türkiye neden Suriye’de, neden Libya’da? AKP iktidarı ‘ulusal güvenliğimi korumak için’ diyor. Herkes kendi ulusal çıkarlarını korumak için Suriye’yi, Irak’ı işgal ediyor, İsrail Filistin’i, Ürdün’ü işgal ediyor. Bunlar ortak kıstaslar haline geldi ve çok tehlikeli. Uluslararası hiçbir sözleşmeyi tanımayan, işgali katliamları mübah gören ve kışkırtan bir harekettir Trump’ın bugün altına imza attığı katliam. Bu yanıyla bu katliam şiddetle kınanmalı ve karşısında durulmalı. İran’ın toplumsal ve siyasal yapısının ne olduğunu biz gayet iyi biliyoruz, bundan yana değiliz ama İran’ı eleştirmek şu anın meselesi değildir. Biz bunu kırdıktan sonra Türkiye, Libya’ya giderken bin defa düşünecek.

‘ABD ‘SINIR TANIMAZLIK’TA ÇITAYI YÜKSELTTİ’

ABD’nin on yıllardır bölgede işgalleri sürüyor. Yeni bir durumdan mı bahsediyorsunuz?

Bu biraz daha çıtayı yükselten bir durum. ABD, şu kaygıdan hareketle bu çıtayı yükseltti; petrol kaynaklarının bulunduğu, ‘koruması’ gereken İsrail’in olduğu Orta Doğu’da darbe yemeye başladığını, başka bir emperyalist güç, Rusya’nın onunla yarışır hale geldiğini, Çin’in ekonomik olarak altındaki halıyı çekmeye başladığını görüyor. Hele Irak’ta kendine göre çok ciddi bir ‘emek’ vermiştir, 2003’de işgal etmiştir ama işbirlikçi bir iktidarı bir tülü kuramadı. Orta Doğu’da sadece Körfez ülkelerine sıkışmaya başladı. Bu yönünü mutlaka düşünüyordur ve denge kurmaya çalışıyor.

‘İRAN İNANILMAZ BİR GÜÇ BİRİKTİRİYOR’

İran’da şöyle bir beklenti var; İran bunun altında kalmaz, mutlaka cevap verecektir, ABD’ye haddini bildirecektir. İran bunun için inanılmaz güç biriktiriyor. Siyasal olacağı gibi askeri olarak da cevap vermeye başladı.

‘ABD İRAN’IN MİSİLLEMESİNE ‘BU KADARIYLA YETİN’ MESAJI GÖNDERDİ’

İran’ın ilk saldırısı Irak’taki ABD üssüne oldu. Askeri saldırıları nasıl devam eder; biçimi, hedefleri ne olur?

İran zaten bu suikastın altında kalmayacağının, ciddi eylemlere başvuracağının taahhüdünü kamuoyuna vermiştir. Bunu yapacağı oldukça kesin gözüküyor. Başka türlü kendi itibarını korumanın imkânı yoktur. Ayrıca Şii kitlesini manipüle etmek, sadece İran’da da değil, Irak’ta, Yemen’de, Lübnan’da, Suudi Arabistan’da, Bahreyn’de bütün ülkelerdeki Şii kitlesine vermesi gereken bir mesaj olduğu gibi kendi içindeki istikrarsızlığı ve ekonomik darboğaz sonucu oluşan protestoları manipüle etmenin bir aracı olarak kullanmayı mutlaka sürdürecektir.

Saldırıyı yaptığı alan Irak topraklarındaki Amerikan Üssü. Bu üssü vurabilmiş olması anlamlıydı. En azından attığı füzelerin havada düşürülmemiş olması İran’ın hanesine yazılmış bir başarıdır. Kayıplar konusunda oldukça tartışmalı rakamlar verildi ama sonuçta o üsse ciddi zararlar verdiğini kimi helikopterlerin, insansız hava araçlarının zarar gördüğünü ABD itiraf etti. Bu konuda Amerika’dan gelen tepkilere bakılacak olursa İran’a verilecek mesaj, ‘bu kadarıyla yetin, bir karşılık vermiş oldun, biz karşılık vermeyeceğiz’ şekilde. Trump’un yeniden masaya çağıran bir açıklaması da oldu. ABD’nin daha başından yeniden cevap verme noktasındaki duruşunu koruyamadığını görüyoruz. Aslında ABD’nin savaş istememesi, İran’ı yeniden koşulsuz olarak masaya çağırmış olmasının oluşturduğu atmosfer bölge halkları açısından önemlidir. Çünkü bütün bölgeyi saracak bir savaşın başlatılması hiçbir tarafın lehine olmayacaktır. Ama İran’ın bununla yetindiği söylenemez. Yeniden ABD’ye hasar verdirecek eylemler olabileceğini, direkt İran üstlenmese bile farklı ülkelerdeki yandaşlarına, taraftarlarına yaptırabileceğini düşünüyorum. Çünkü temsil ettiği Şii kitlesi açısından yeterli bir eylem olduğu kanaati oluşmuş değildir.

‘İRAN ABD’YE RAHAT YÜZÜ GÖSTERMEYECEK, BU KESİN’

İran, uluslararası kamuoyunda ‘o da haklıdır’ dedirtecek, direkt insani anlamda karşıt cephelerin oluşmasının önüne geçecek şekilde, daha çok askeri hedefler; deniz ve hava kuvvetleri olabilir, üsler olabilir, ABD’nin Suriye’de petrol yataklarına egemen olduğu yerler olabilir, enerji hatları olabilir, saldırılarını sürdüreceğini düşünüyorum. ABD’ye rahat yüzü görmeyecek şekilde gündemi sürekli meşgul eden bir kampanyanın estirileceğini düşünüyorum.

Nükleer silahlar devreye girer mi?

Mesela Rusya, ABD’nin geleneksel silahlar haricinde silahlar kullanması durumunda bölgedeki rolü ve sorumluluğu gereği böyle bir savaşın içine gireceğini açıkladı. Bu ABD’ye bir uyarı niteliği taşıyor. Bir nükleer silah kullanılması, 3. Dünya Savaşı anlamına gelir. Ben nükleer silah kullanılacağı kanaatinde değilim. Çünkü bu silahların kazananı olmaz. İran bu darbeyi dengeleyecek güçte bir darbe vurmadığı zaman ciddi bir prestij kaybına uğrayacağını bilir. İran’da ve bölgede böyle beklenti var. İran, bunu yapmak zorunda.

‘İRAN ABD’Yİ BÖLGEDEN ÇIKARMAYA ÇALIŞACAK’

Bir İran-ABD savaşı bekliyor musunuz?

ABD’nin İran’la bir savaşı tırmandırmaktan çıkarı olduğu kanaatinde değilim. Böyle bir savaş, ABD’yi daha da daraltır. Aksine, ABD kuvvetlerinin Irak’tan yavaş yavaş geri çekilişinin bir başlangıcı olacağını düşünüyorum. İran bunu bütün bölgeye yaymak için çalışacak. ‘Yetmez, Suriye’den de Yemen’den de çekileceksin.’ İran’ın bölge devletleri ve her türlü siyasal akımdan güçlerle daha sıkı ilişkiler kurarak, cepheler oluşturarak ABD’yi geriletmeyi daha somut bir şekilde yapacağını düşünüyorum.

Süleymani’nin yerine geçen isim, Tuğgeneral İsmail Kani kimdir? İran’ın tüm bu bahsettiğiniz stratejisini sürdürecek mi?

Kudüs Gücü ve Devrim Muhafızları’ndan gelen bir şahsiyet. İran’da ismi her ne kadar tanınmamış olsa da bu tür kadroların, komutanları çok olduğu biliniyor. Önemli olan Devrim Muhafızları ve aslında Humeyni’nin almış olduğu karardır. Güvenlik Meclisi’nde alınan kararlar önemlidir. Bu kararlar bütün devlet kurumları ve komutanlar tarafından hayata geçiriliyor. İsmail Kani’nin ilk toplantısını Filistinli güçlerle yapmış olması önemli bir mesajdır. Süleymani’nin bıraktığı yerden Filistin’e desteği sürdüreceğiz, İsrail’in karşısında olacağız mesajı vermiştir. Bu toplantıda Filistinli tüm örgütler yer aldı.

‘SURİYE’DEKİ ABD KUVVETLERİ DE HEDEF ALINABİLİR’

İran’ın Suriye’de önemli bir etkisi bulunuyor. Suriye’de dengeler değişir mi?

Putin’in ziyaretini hesaba katarak ifade edecek olursak, Putin’in Türkiye’ye gelmeden önce Şam’ı ziyaret etmiş olması, ABD’ye olduğu gibi Türkiye’ye de bir mesajdı. Suriye’de gelinen aşamada İdlib meselesinin bu şekilde bırakılmasının imkânsız olduğu, ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Suriye’ye yönelik herhangi bir girişim karşısında Suriye yönetiminin yanında olmaya devam edeceğinin mesajını vermiştir. Türkiye’ye de Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiğinin mesajını vermiştir. Irak’tan sonra, Suriye’nin zengin petrol bölgelerini işgal eden ABD kuvvetlerinin de gerek Hizbullah gerekse İran’ın dolaylı olarak desteklediği güçler tarafından hedef alınması ihtimali var. İdlib’in bir şekliyle ateşkes ilan edilse dahi yakın bir tarihte kurtarılması yönünde yeni hamleler yapılacağı çok açık ve nettir.S uriye yönetimi bunun altını sık sık çiziyor, Rusya da destek veriyor.

AKP hükümetinin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye kötü yakalandı. Böyle bir eylemi beklemediğini zaten Tayyip Erdoğan dile getirdi. Trump ile telefon konuşmasından birkaç saat sonra yapıldı saldırı ve Erdoğan ‘şok’ diye niteledi bunu. ABD, Türkiye’nin ittifak halinde olduğu İran’a saldırdı. Burada nasıl sessiz kalacak? Ses çıkarsa ABD ile ittifakları var. Orada işin içinden çıkamıyor. İki arada bir derede kalmış durumda. İran yönetimine gönderdiği mesajla başsağlığı dilerken İran’ın cevap hakkı olabileceğini ama savaşın tırmandırılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Ben Türkiye’nin bunun ötesine geçen ABD karşıtı bir tutum beklemiyorum. Bu Türkiye için çok zor ve tehlikeli olur, bunu yapamaz.

‘ABD’NİN SALDIRISI ‘AMA’SIZ KINANMALI’

Ama benim açımdan asıl önemli olan Türkiye devrimci, muhalif, sosyalist güçlerin, HDP dahil herkesin ‘amma velakin’ demeksizin ABD’nin bu saldırısını kınayan bir tutum alması gerekir.

‘BU HALK HAREKETLERİYLE KÖPRÜ KURMAMIZ LAZIM’

Bu da yetmez, bu bölgede ikinci dalga olarak nitelenen tamamıyla sınıfsal, toplumsal ve halkın öne çıktığı bir süreçte bizim bu halk hareketleriyle köprüler kurmamızın son derece önemli olduğunun altını çizmek lazım. Bunu ne yazık ki şu ana kadar gerçekleştiremedik, daha fazla geciktirmemek gerekir.

kasım süleymani suikasti