‘Oylarımız emekçinin sesini duyanlara gidecek’

DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, Artı Gerçek’in seçime ilişkin sorularını yanıtladı.

‘Oylarımız emekçinin sesini duyanlara gidecek’

Esra KOÇAK MAYDA / ARTI GERÇEK

24 Haziran seçimleri yaklaşırken adaylar meydanlara indi, beyannameler, programlar açıklanıyor. Sendikalar sivil toplum örgütleri seçim sürecini nasıl değerlendiriyorlar, nasıl bir 25 Haziran sabahına uyanacağız; DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün’e sorduk.

Seçim vaatlerinİN bir kıymetinin olmadığını belirten Görgün, "Bizim için önemli olan örgütlü toplumun önündeki engellerin kaldırılmasının, toplu sözleşme yapabilmemiz önündeki engellerinin kaldırılmasınıN, grev hakkımızın tanınmasının sağlanabilmesidir" dedi.

Seçimlere az bir süre kaldı. Adaylar seçim bildirgelerini açıklıyor, manifestolar yayınlıyor, alanlarda mitingler yapıp vaatlerde bulunuyor. İşçi ve memurlara da vaatlerden pay düşüyor. Siz ne kadar gerçekçi buluyorsunuz bu vaatleri? Nasıl değerlendiriyorsunuz bu süreci?

Bizim için bu vaatler çok önem teşkil etmiyor. Ancak sosyal tarafların en geniş kesimi olan işçiler, emekçiler, işsizler, emekliler, ev kadınları, tarım kesimi gibi yalnızca vaatleri dinleyip onlara göre oy verenler var, ne yazık ki! Bu son derece yanlış. Oysa sosyal tarafların parlamentoya örgütlü bir biçimde talepleri düzeyinde baskı oluşturması gerekiyor. Türkiye’de bu tamamen ortadan kaldırılmış durumda. Son OHAL döneminde daha somut görülen tek adam rejimiyle bu durum net olarak karşımıza çıktı. Öncelikle bu vaatlerden çok sosyal tarafların örgütlenmesi yönündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bugün Türkiye’de 18-20 milyon kadar işçi var. Ama Türkiye’de toplam sendikalı işçi sayısı yaklaşık olarak 1 buçuk 2 milyon civarında. Bu çok düşük bir rakam. Dolayısıyla vaatlerin gerçekleşmesi konusunda hiçbir güvencemiz yok. Bizim için en önemli vaatlerden biri, taşerona kadro. Aslında son 3-4 yıldan bu yana gündemimizde olan bir konu. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de taşeron sorunu yoktu. Kamuda yaklaşık 3 bin 3 bin 500 taşeron işçisi vardı ama şimdi bu rakam 1 milyonu geçti; özel sektörle birlikte 3-4 milyonu buldu. Taşeron demek, düşük ücret demek, hakların gaspı demek, kıdem tazminatı alamamak, sendikal örgütlenmeden yoksun bırakılmak demek. En önemlisi iş cinayetleri demek. Bunu yaratan AKP şimdi bunu düzelteceğim diye vaatlerde bulunuyor. 3 sene evvel de taşerona kadro sözü verilmişti ama tutulmadı. Bugün yarattıkları kadro bambaşka bir şey.

Vaatlerin bir kıymeti yok. Bizim için önemli olan örgütlü toplumun önündeki engellerin kaldırılmasının, toplu sözleşme yapabilmemiz önündeki engellerinin kaldırılmasının, grev hakkımızın tanınmasının sağlanabilmesidir. İş güvencesinin sağlanması, iş cinayetlerinin durdurulması bizim en büyük sorunumuz. Adalet de taleplerimiz arasında. Örneğin yetki itirazlarımız yıllarca bekletiliyor. Bu hak kayıplarına sebep oluyor. İşten atmalarda adalet sistemi çalışmadığı için işçiler yıllarca beklemek zorunda kalıyor.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DE TALEPLERİMİZ ARASINDA

Yapılan araştırmalar, kulisler AKP'nin eskisi gibi bir seçim zaferi kazanmak için değil, mevcut iktidarı elinden kaybetmemek üzerine bir siyaset yürüttüğünü söylüyor. Sizce sandıktan AKP iktidarına "TAMAM" çıkacak mı?

AKP’nin kazanmaya ilişkin kaygıları o kadar arttı ki, bir buçuk ay önce kaynağı yok dediği emeklilere iki ikramiye vaadinde bulunuyor. Bunlar geçici şeyler, toplumun geçim sıkıntısına derman olmayacak şeyler. Dolayısıyla bunlara toplumun itibar etmeyeceğini düşünüyoruz. Büyük bir kayıt dışılık söz konusu. Yine vergiler de bizim ekonomimizde en büyük kalemi oluşturuyor. Dolaysıyla nerden tutsak elimizde kalan bir ekonomi politikası var AKP’nin. İşte bütün bunları görmesi gerekiyor toplumun.

Görüyor mu peki?

Çok göremiyor. Çünkü Türkiye’de basın özgürlüğü yok. Halkın bu bilgilere ulaşması engelleniyor. Tek taraflı olarak şu sözü de verdi, şu iyiliği de yapacak, şu kıyağı da geçecek şeklinde vaatler pompalanıyor. Dolayışla basın özgürlüğünün sağlanması da bizim taleplerimiz arasında.

OHAL HEMEN KALDIRILMALI

OHAL koşullarında seçime gidiyoruz. Bu süreçten de en çok hak gaspları, meydanlarda maruz kaldıkları kötü muameleler gibi en çok işçiler ve emekçiler etkilendi. Dolayısıyla bu süreçte seçime gidilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokrasi işin ekmeğidir. Demokrasi olmadan biz ne toplu sözleşme yapabiliriz ne taleplerimizi alabiliriz. Bunun için OHAL’in kaldırılması da bizim en önemli taleplerimiz arasında. Eğer demokrasi konusunda samimilerse OHAL’in seçimden önce hemen kaldırılmasını bekliyoruz. Dünyadaki normlara göre değerlendirildiğinde OHAL’de yapılan seçimlerin gerçek ve demokratik seçimler olmadığı görülür. Bizim seçimlerden önceki en büyük ihtiyacımız temiz, adil bir seçim ortamının hazırlanması. Bu hem seçime giren adaylar, hem de oyunu kullanacak seçmenler için gerekli. Bu konuda Türkiye’de hiçbir güvencemiz yok.

Peki, seçim güvenliğine ilişkin DİSK’in bir çalışması olacak mı?

Sandıklara güvenli bir biçimde yani boşluk bırakmayacak bir biçimde sahip çıkmak için üyelerimize çağrıda bulunuyoruz. Sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin bu konudaki eğitimlerine katıyoruz üyelerimizi. Aynı zamanda yurttaşlara oyunu kullanması ve oyuna sahip çıkması çağrısında bulunuyoruz.

"EMEĞİN ÇIKARLARINI SAVUNAN ADAYLARIN YANINDA TAVIR ALACAĞIZ"

Seçimler öncesinde sendikalar, demokratik kitle örgütleri seçim tutumlarını açıklar. DİSK’in bu seçimlerde tavrı ne olacak?

Biz bütün siyasi partilere eşit mesafedeyiz. Sendikaların hiçbir siyasi partinin yan örgütü olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Fakat biz demin saydığımız ihtiyaçlarımız, geçim sıkıntısı, iş cinayetleri, taşerona kadro, güvenceli çalışma, çalıştığımızın karşılığını alma gibi konularda siyasi partilerin samimiyetleri ve seçim vaatleri üzerinden de emeğin taleplerine, sesine kulak veren siyasi partiler ve adaylardan yana tavır alacağız. Hem birinci tur hem ikinci tur oylamada bu yönde politikaları olan adaylara ve partilere oy vereceğiz. Bu bizim bir siyasi partinin güdümünde olduğumuzu göstermiyor. Emeğinin çıkarlarını savunmanın bir aracı olarak görüyoruz bunu.

Mevcut siyasi iktidarın ve onun adayının işçi ve emekçilerin lehine bir şey yapmayacağının birçok göstergesi vardır. Biri de işsizlik sigortası fonunun seçim yatırımları başta olmak üzere seçim vaatlerinin yerine getirilmesi için işverenlere para aktaran bir havuz olarak kullanılmasıdır. Türkiye’de 6 milyon işsiz varken, bunlar açız diye bağırıp kendini yakarken yine 20 milyarlık bir kaynak seçim yatırımlarına aktarılabiliyor. Bu bile seçim döneminde kime oy verip vermeyeceğimizi anlatan yaklaşımdır.

Erken Seçim 24 Haziran Esra Koçak Mayda