Rekor sıcaklıkların tek sebebi küresel ısınma değil: Ormansızlaşma ve plansız yapılaşma kavurucu sıcaklığı arttırıyor

Rekor sıcaklıkların tek sebebi küresel ısınma değil: Ormansızlaşma ve plansız yapılaşma kavurucu sıcaklığı arttırıyor
Rekor seviyedeki sıcaklıklar Türkiye’de de etkisini gösteriyor. Uzmanlar hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme ve ormansızlaşmanın sıcaklıkların daha çok hissedilmesine yol açtığını söylüyor.

Müzeyyen YÜCE


İSTANBUL - Dünyada ve Türkiye’de ölçülen ortalama sıcaklıklarda her geçen yıl artış yaşanıyor. Dünya genelinde son 12 ayın ortalama sıcaklığı, 1991- 2020 yılları ortalamasının 0,76 derece üzerinde seyrederken, sanayi öncesi döneme göre ise 1,64 derece artmış durumda. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan rekor seviyedeki sıcaklıklar Türkiye’de de etkisini gösteriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün aylık sıcaklık değerlendirmesi verilerine göre; haziran ayı ortalama sıcaklık 3,6 derece artışla 25,4 derece gerçekleşen ülkede 53 yılın en sıcak haziran ayı yaşandı.

Uzmanlar, insan kaynaklı küresel ısınma, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kayıplarının, sıcak hava dalgaları üzerindeki etkisine dikkat çekerken kentleşme, plansız yapılaşma, ormansızlaşma ve betonlaşma gibi süreçlerin de sıcaklığın rekor seviyelere ulaşmasına neden olduğunu söylüyor.

‘SERA GAZI SALIMLARI SICAKLIKTA KÜRESEL BİR ARTIŞA YOL AÇIYOR’

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, sanayi sonrası dönemi işaret ederek sıcaklığın küresel bir artış gösterdiğine vurgu yaptı.

Sanayileşme sonrası dönemde ulaşım, elektrik üretimi ve ormansızlaşma gibi diğer kaynaklardan doğan salımların, 19'uncu yüzyılın ortalarından bu yana yıl boyunca atmosfere büyük miktarlarda CO2 salınmasına ve sera gazı da denen atmosferik karbonun zaman içinde çarpıcı şekilde artmasına neden olduğunu söyleyen Toros şu bilgileri veriyor:

“Fosil yakıt ve sanayiden kaynaklanan karbondioksit dünyadaki sera gazı salımlarını artırıyor.
Sanayileşme öncesi dönemde atmosferik CO2 seviyesini 350 ppm'in altındaydı. Bugüne bakıldığında bu rakam 420 ppm’in üzerinde seyrediyor. Tabi bu artışa göre güneşten gelen ışınım yeryüzünde sera etkisi yapıyor”

‘SICAKLIKLARA İZOBARİK SIRT’ ETKİSİ’

Rekor seviyelere ulaşan sıcaklıkların Türkiye’de de etkisini gösterdiğini, hatta haziran ayında mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğini kaydeden Toros, atmosferdeki yüksek basınç alanının bir uzantısı olarak tanımlanan ‘izobarik sırt’ nedeniyle sıcaklıkların bu derecelere çıktığını söylüyor.

Özellikle İstanbul’da hissedilen sıcaklığa ilişkin yakın zamanda yapılan akademik bir çalışmanın içinde yer alan Toros, kentteki 30 farklı meteorolojik istasyonundan elde edilen verilerle, hava sıcaklığı, rüzgâr hızı, bulutluluk ve bağıl nem gibi atmosferik değişkenlerin incelendiğini belirtiyor.

Toros, bu durumu İstanbul özelinde örneklerle anlatarak, “İstanbul’un güney kısmında yer alan Kartal ve Maltepe’de en yüksek sıcaklık ölçüldü. Fatih, Adalar, Büyükçekmece, Şişli, Kadıköy gibi ilçeler de yüksek sıcaklıktan en çok etkilenen ilçeler arasında yer aldı. Sıcaklıktan en az etkilenen ilçe ise ormanlık alanlarla çevrili olan Çatalca oldu” ifadelerine yer veriyor.

‘NÜFUS ARTIŞI, ŞEHİRLEŞME VE ORMANSIZLAŞMA ISIYI ARTIRIYOR’

Prof. Dr. Hüseyin Toros, ısınmadan kaynaklanan risklerin daha çok şehirlerde, yani yerleşim yerlerinde yoğunlaştığına dikkat çekiyor.

Diğer kentlerde olduğu gibi hızlı nüfus artışının, plansız şehirleşmenin ve ormansızlaşmanın İstanbul’da da sıcaklıkların daha çok hissedilmesine yol açtığını anlatan Toros, sıcaklığın en çok hissedildiği ilçelere bakıldığında nüfus yoğunluğu ve kentleşmenin etkisinin görüleceğini de sözlerine ekliyor.

İklim değişikliğinin insan sağlığına olumsuz etkisine de dikkat çeken Toros, yaz aylarındaki yüksek sıcaklığın yaşam kalitesini düşürdüğü gibi ölüm ve hastalıklara da neden olabileceğini söylüyor.

31.jpg
Prof. Dr. Hüseyin Toros

‘BETONLAŞMA VE GÖKDELENLER ISIYI HAPSEDİYOR’

Sıcaklığı beton, asfalt, gökdelen gibi ısıyı hapseden yerlerde daha çok, ormanlık bölgelerde ise daha az hissedildiğine vurgu yapan Toros, “Kentleşmenin etkisiyle artan bina sayısı, gökdelen, betonlaşma ve asfalt gibi yüzeyler güneş ısınlarını daha fazla tutuyor. Binaların, gökdelenlerin arasında hava hareket edemiyor ve güneş ışınları oraya hapsoluyor. Dolayısıyla yapılaşmanın fazla olduğu yerlerde hissedilen sıcaklık da daha fazla. Mesela yaptığımız çalışmadan örnek verecek olursam kentleşmenin yoğun olduğu ilçelerde hissedilen sıcaklık ortalaması Kartal'da 25, Bakırköy'de 24,7 olarak kayıtlara geçti. En düşük sıcaklık da ormanların arasında yer alan Çatalca'da 20,9 olarak gerçekleşti” diye konuşuyor.

Toros, hissedilen sıcaklığın azaltılması noktasında şehirlerin, caddelerin ve sokakların planlı bir şekilde yapılaşması gerektiğine vurgu yaparken, aynı zamanda yeşil alanların korunmasının ve ormanların yerleşime açılmamasının önemine dikkat çekiyor.

‘ANİDEN KAR YAĞIŞLARI DA GÖREBİLİRİZ, KAVURAN SICAK HAVALARI DA’

Ani değişen hava olaylarını küresel ısınmanın bir maliyeti olarak değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Zoolog Prof. Dr. Utku Perktaş’a göre de ani hava olayları ve değişimleri artarak devam edecek.

“Aniden kar yağışları da görebiliriz, kavuran sıcak havaları da” diyen Pektaş, önümüzdeki 30 yıl içerisinde önlem alınmazsa daha büyük tehditle karşılaşılabileceğini söylüyor. Bu durumun önüne geçmek adına öncelikle fosil yakıtlardan vazgeçerek temiz enerji kullanımına yönelmek gerektiğinin altını çizen Perktaş, “Aynı zamanda tüketim azaltılmalı, tarımsal faaliyetler dengelenmeli, nüfus artışı belirli bir düzeyde tutulmalı. Bunlar yapılmadığı taktirde ciddi anlamda sıcaklık artışlarının, yaz günü meydana gelecek kar yağışlarının, sellerin ve su taşkınlarının sık görülmesini tetikleyen krizlerle ile karşılayacağız” değerlendirmesinde bulunuyor.

‘İNSANLIĞIN ASIL DERDİ BİYOÇEŞİTLİLİK KAYIPLARI OLMALI’

whatsapp-gorsel-2024-07-16-saat-17-20-05-0a754f09.jpg
Prof. Dr. Perktaş

, insanlığın asıl derdinin küresel ısınmadan önce biyoçeşitlilik kayıpları olması gerektiğine dikkat çekiyor ve bu durumu şu şekilde açıklıyor:

“Bizim asıl derdimiz habitatlara, ormanlara verdiğimiz zarar. Ağaç türlerinin, ormanların yok olmasına sebep oluyoruz. Bir ağaç türü yok olursa onu geri kazanma şansımız yok, bir fare yok olursa onu da geri kazanma şansımız yok. Yani telafi edemeyiz. İnsan dışında dünyada 2.2 milyon civarında tanımlanmış tür var ve tanımlanmayı bekleyen milyonlarca tür daha var. Biz bu türlerin çoğunu kaybediyoruz. Bu da ekosistemin dengesini bozuyor.”

Dolayısıyla küresel ısınma gibi bir problemin bu durumların bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade eden Pektaş, biyoçeşitlilik ve iklim krizlerinin birbirini besleyen bir yönü olduğunu kaydederek şu uyarılarda bulunuyor:

“Bugün gezegende yaşadığımız problemler içinde aşırı hava olaylarının görülmesinin nedeni ormansızlaşma, habitatların ve denizlerin kirletilmesi, aşırı su kullanımı ve nüfus artışı olarak karşımıza çıkıyor. Bunların tamamı aslında şu anda iklim değişikliğinin önünde yer alan ana sebepler. Ama böyle giderse iklim değişikliği kendini birinci sırada göstermeye başlayacak. Çünkü kaybedecek orman ve tür kalmayacak. Bizim habitatlara dokunmamamız gerekiyor. Ormanları korumak, yabani hayatın yaşam alanından uzak durmamız gerekiyor. Bu yüzden de tüketimi azaltıp nüfusu dengelemek lazım.”

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar