Rıza Türmen: Türkiye'de hukuk devletinden söz etmek mümkün değil

Rıza Türmen: Türkiye'de hukuk devletinden söz etmek mümkün değil
Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü’nde Türkiye'de hukuku değerlendirdi. Türmen, Demirtaş ve Kavala hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmamasının Anayasa ihlali olduğunu, Türkiye'de 'ikili' bir hukuk sistemi bulunduğunu söyledi.

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - 10 Temmuz, Türkiye'de 1967 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile 'Dünya Hukuk Günü' ilan edildi. Karar, 'Hukuk Yoluyla Dünya Barışı' konulu konferansın üçüncüsünün Cenevre’de yapılmasıyla eş zamanlı olarak alındı. Türkiye bu dönemde, 10 Temmuz'u 'hukuk günü' ilan ederken başına 'dünya' ibaresini de koymuştu. Bugünse 'hukuk', Türkiye'de en 'tartışmalı' kavramlardan biri haline geldi.

10 Temmuz Dünya Hukuk Günü'nde, eski AİHM Yargıcı hukukçu Rıza Türmen ile Türkiye’de hukukun geldiği noktayı konuştuk. Türmen, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşılarak 'kuvvetler birliği'ne gidildiğini vurguladı. Eski AİHM yargıcı, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile iş insanı Osman Kavala hakkındaki AİHM kararlarının Anayasa'nın 90. Maddesi'ni ihlal ettiğine dikkat çekti.

"Türkiye’de sanki bir ikili sistem var" diyen Türmen, "Boşanma ya da alacak verecek davanız varsa mahkemeye gidersiniz, mahkeme kuralları, hukuk normlarını uygulayarak bir karar verir. Ama bir parça siyasi bir davanız varsa, hükümeti rahatsız eden bir davanız varsa işte orada hukuk uygulanmaz. Bir keyiflilik hakimdir. Orada karar veren tek bir iradedir" ifadelerini kullandı.

Türmen'in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

'HUKUK OLMAZSA KAOS OLUR'

Hukuk devleti olmak için neler gereklidir?

Hukuk, insanlar arasındaki ilişkileri ve bireyle devlet arasındaki ilişkileri düzenler. Hukuk olmazsa kaos olur. Yani herkes kendi hukukunu uygulamaya kalkar. Hukuk devleti ise en basit şekliyle herkesin davranışının hukuka uygun olması ve özellikle yürütme organının, yürütmenin davranışının hukuka uygun olması demektir ama bu yetmez.

Aynı zamanda yürütme üzerinde bir yargısal denetim olması gerekir. Aynı zamanda hukukun bireysel hak ve özgürlükleri koruması gerekir. Aynı zamanda kuvvetler ayrılığı bulunması gerekir. Aynı zamanda mahkeme kararlarının uygulanması gerekir. Aynı zamanda bağımsızlık, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı gerekir. Bütün bunlar hukuk devletini yapar. Hukuk devletinin dayandığı iki temel sütun vardır. Bir tanesi kuvvetler ayrılığı, diğeri de yargı bağımsızlığıdır. Hukuk devleti bunun üzerine inşa edilir.

'TÜRKİYE'DEKİ GARİP SİSTEMDE KUVVETLER BİRLİĞİ VAR'

Türkiye bir hukuk devleti mi?

Türkiye’de kuvvetler ayrılığı yoktur zaten. Bu garip sistemle, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle bir kuvvetler birliğine gidilmiştir. Bütün iktidar tek bir elde yoğunlaşmıştır. Bunun üzerinde hiçbir denetim, hiçbir fren denge mekanizması yok. Bu kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği olarak görülebilir.

Yargı bağımsızlığı var mıdır? Türkiye yargı bağımsızlığı bakımından da hiç parlak bir durumda değil. Bağımsız bir yargıdan söz etme olanağı yok. Hukuk devleti endeksi var. Dünya Adalet Projesinin 2020 yılında yayınlanan endeskte Türkiye 128 devlet arasında 107. Sırada yer alıyor. Özgürlük Evi’nin (Freedom House) yıllık raporlarına baktığımız zaman Türkiye eskiden yarı özgür ülkeler kategorisinde idi, birkaç yıldır özgür olmayan ülkeler kategorisine geriledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına baktığımız zaman ihlal kararı verilen Rusya çekildikten sonra birincilik tekrar bize geçti. En fazla ihlal kararı verilen ve en fazla ihlal kararlarını uygulamayan devlet Türkiye’dir.

'KAVALA İÇİN BAŞLATILAN İHLAL PROSEDÜRÜ İHRACA KADAR GİDEBİLİR'

Bunu biraz açar mısınız lütfen?

Türkiye hakkında Osman Kavala kararını uygulamadığı için ihlal prosedürü başlatılmıştır. Halen ihlal prosedürünün uygulandığı tek devlet Türkiye’dir. Bu ihlal prosedürü yürümektedir ve Türkiye’nin başına ne geleceği bu prosedürün sonunda belli değil. Avrupa Konseyi’nde ihraca kadar gider. Böyle bir resim var ortada, bu resme bakınca bir hukuk devletinden söz etmek söz konusu değil.

Türkiye’de bir ikili sistem sanki var. Şöyle bir örnek verirsem, boşanma ya da alacak verecek davanız varsa mahkemeye gidersiniz, mahkeme kuralları, hukuk normlarını uygulayarak bir karar verir. Ama bir parça siyasi bir davanız varsa, hükümeti rahatsız eden bir davanız varsa işte orada hukuk uygulanmaz. Bir keyiflilik hakimdir. Orada karar veren tek bir iradedir.

Hukuk uygulanmayınca tabii ki boşluk doğuyor. O boşluk tek bir insanın iradesiyle dolduruluyor. Bağımsız bir yargı da olmadığı için, muhalefetin sesini kısmak için yargı bir silah olarak kullanılıyor. Yargı kararlarını tanımamak, yargı kararlarını uygulamamak, yargıyı yürütmenin elindeki bir silah olarak kullanmak. Bütün bunları toplayınca Türkiye’de hukuk devletinin olmadığı ortaya çıkıyor.

'YARGI GEÇMİŞTE BU DERECE İKTİDARIN SİLAHI HALİNE GETİRİLMEMİŞTİ'

Türkiye’de hukukun geldiği nokta hep böyle miydi?

Hep böyle değildi. Yargının egemen ideolojinin bir parçası olmasından kaynaklanan hukuk problemi hep vardı Türkiye’de. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda hep böyle bir takım olağanüstü mahkemeleri görüyorsunuz. Olağanüstü yargılama usulleri, bu mahkemeler her zaman muhalifleri sindirmek için kullanıldı. İstiklal mahkemeleri, Yassıada Mahkemesi, 80 darbesinden sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM), özel yetkili mahkemeler ve bugün de bu sulh ceza hakimliği. Bunlar hep özel statülere sahip olan ve hep muhalifleri sindirmek için kullanılan mahkemelerdi.

Bunlar hep vardı ama hiçbir zaman bütün bir yargı bu derece iktidarın silahı haline getirilmemişti. Hiçbir dönemde yargı bu kadar pervasızca kullanılmamıştı. Bir örnek vereyim, Can Atalay davası son derece açık bir davadır. Anayasanın 83. Maddesine göre seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili meclisin kararı olmadıkça tutuklanamaz, sorguya çekilemez, yargılanmaz.

Bunun tek istisnası 14. Madde. Fakat 14. Madde burada uygulanmaz. Zaten 14. Maddedeki söylenen şeyler suç değil, ceza karşılığı da yok. Bir eylem gerektiriyor, ortada bir eylem de yok. Tahliye dilekçesini Can Atalay savcılığa gönderiyor. Savcılık bunu göndermiyor, bu görevin kötüye kullanılmasıdır. Savcılık dilekçeyi günlerce kendi çekmesinde saklıyor. HSK’nın soruşturma açması gerekiyor ama yapılmıyor.

'DEMİRTAŞ VE KAVALA HAKKINDAKİ AİHM KARARLARININ UYGULANMAMASI, ANAYASA İHLALİ'

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanıyor mu?

Hayır uygulanmıyor. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var, derhal serbest bırakılmaları için karar var. Bu kararlar Yargı bakımından da bağlayıcı. Uymaları zorunlu. Bizim mahkemeler veya yürütme oralı olmuyor, duymazlıktan geliyor, bu olacak bir şey değil. Anayasanın 90. Maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları arasında bir çelişki varsa, orada İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanır. Hâkim böyle bir çelişki varsa, 90. Maddeyi uygulayarak Avrupa İnsanlar Mahkemesi kararlarını uygulayacak. Anayasa’nın emredici hükmü. Uygulamadığında Anayasayı ihlal etmiş oluyor.

Gezi davasıyla ilgili savcının son tebliğnamesine bir bakın. Sanki AİHM kararı yokmuş gibi. Tek bir kelime yok. Oysa AİHM bu tebliğnamede değinilen olayları inceledi. Bu olguların atılan suçun işlendiği konusunda makul bir kuşku yaratmadığı, söz konusu eylemlerin hak ve özgürlüklerin kullanılması niteliğinde olduğu, Kavala ve Demirtaş’ın siyasal nedenlerle tutuklandığı sonucuna vardı. Derhal serbest bırakılmalarını istedi.

Bir şey daha söyledi AİHM Kavala kararında: Dedi ki; “Bundan böyle Gezi olaylarıyla alınacak ve benim aldığım karara ters düşen bütün kararlar geçersizdir.”

Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, AİHM kararlarını uygulama yükümlülüğünü yerine getirirdi. Ama hukuk devleti olmadığı için Kavala, Demirtaş ve öteki Gezi tutukluları cezaevinde. Türkiye’de yasalar da problemli, nerede başlayıp, nerede bittiği belli değil.

'DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE CUMHURBAŞKANI'NA HAKARET SUÇ DEĞİL'

Türkiye’de eleştirinin adı terörle bir tutuluyor. Ne diyeceksiniz?

Eleştiri yaptığınızda, halkı kin ve düşmanlığa teşvik ediyorsunuz. Cumhurbaşkanına eleştiri yapamıyorsunuz, o Cumhurbaşkanı ki aynı zamanda parti başkanı. Cumhurbaşkanı, parti başkanı olarak başka bir parti başkanına söylediği sözü, o parti başkanı Cumhurbaşkanı için söylese Cumhurbaşkanına hakaret oluyor.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Zaten hakaret suçu diye bir suç var, niye Cumhurbaşkanına hakaret ayrı bir suç oluyor. Niye böyle bir imtiyaz var hiç belli değil. Yine Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesinde Türk milletini aşağılamak var. Kim bunun muhatabı? Bütün Türk milleti mi bunun muhatabı olacak?

Yine dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir suç var. Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek. Terörle mücadele kanununun birinci maddesi son derece yanlış bir tanım yapıyor. İşte Merdan Yanardağ’ın tutuklanması. Ne söylerseniz terör propagandası oluyor. Türkiye’de yasalar böyle bir takım hukuk devletiyle uyum içinde olmayan uygulamalara izin veriyor. Onun için uygulamaları değiştirirken belki yasaları da değiştirmek lazım.

'EN ACİL İHTİYAÇ, YARGI BAĞIMSIZLIĞINI SAĞLAMAK'

Türkiye’de hukuk için en acil yapılması gereken nedir?

Türkiye’de hukukun olmamasından ziyade hukukun siyasi amaçlarla kullanılması daha korkunç. Dünya örneklerinden birkaç şey söyleyebiliriz ama Türkiye’de en acil yapılması gereken yargının bağımsızlığını sağlamak gerek. Yargının bağımsız ve tarafsız karar vermesini sağlamak, yargıçların korkmadan karar vermelerini sağlamak en acili budur.

Hukuk devleti demokrasiyle çok yakından bağlıdır. Demokrasinin olduğu ülkelerde siz temel hak ve özgürlükleri koruyan bir hukuk düzenine sahip olabilirsiniz. Türkiye demokrasi ile yönetilmediği sürece hukuk devleti bakımından umut beslemek doğru değil. Demokrasi sadece seçim sandığı değil, aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin korunmasıdır, insan haklarıdır, hukuk devletidir, güçler ayrılığıdır, Yargı gibi değerler bütünüdür. Hukuk devleti bu değerleri koruyarak demokrasinin işlemesini sağlar.

Hukuk devleti olmazsa tabi demokrasi de işlemez ya da demokrasi olmasa hukuk işlemez. Demokratik bir düzene, demokratik bir rejime geçmeden Türkiye’de hukuk devletinin iyileşmesini beklemek boşuna bir umuttur gibime geliyor.

'EVRENSEL HUKUK DEĞERLERİNE SAYGI GÖSTERMEK LAZIM'

Son olarak Dünya Hukuk Günü’nde ne söylemek istersiniz?

Hukuk evrensel bir kavramdır. Evrensel hukuk değerlerine saygı göstermek lazım. Bu değerleri korumak lazım. Türkiye’nin içinde bulunduğu kuruluşlar, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu değerler üzerine kurulmuştur. Türkiye’nin bu evrensel değerleri itip ben yerli ve milliyim deyip bu kuruluşların içinde kalması zordur. Büyük problemlerle karşılaşıyor. Onun için Türkiye’nin her şeyin başında evrensel hukuk değerlerine, insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere, hukukun bunları koruyucu özelliklerine sahip çıkması lazım. Yargı bağımsızlığını sağlaması ve uygulaması lazım. Doğru dürüst adil yargılama yapması lazım. Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirip bu evrensel değerlere uyum sağlaması gerekir.

Öne Çıkanlar