Roboski Mektupları: Sınırda ölümler 33 kurşunla başladı

'Bir gün isteriz ki bu mektuplardan bir tanesi çocukları bombalayan pilotlardan birinin eline geçsin. Vicdan azabı onu uyutmasın. Çıkıp desin ki ya kardeşim ben yaptım.'

Roboski Mektupları: Sınırda ölümler 33 kurşunla başladı

Remzi BUDANCİR

ARTI GERÇEK - Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski'de 34 kişinin savaş uçaklarının bombardımanıyla öldürülmesinin üzerinden 7 yıl geçti. Katliamın ardından Roboski'ye Adalet Platformu tarafından gerçekleştirilen 'Roboski Mektupları' etkinliği kapsamında yaşamını yitirenler adına çeşitli kurumlara mektuplar yazılmıştı. Katliamın 7'inci yılında bu mektuplar bir araya getirilerek kitaplaştırıldı.

HAK İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciliği Sözcüsü Reha Ruhavioğlu tarafından hazırlanan kitabın kapağında 'Unutursak Kalbimiz Kurusun' ve 'O güzel çocuklar, o güzel katırlara gittiler, dönmediler…' ifadeleri yer alıyor.

Reha Ruhavioğlu ile Avesta Yayınları arasında çıkan kitabını ve Roboski'yi konuştuk.

- Çalışma nasıl başladı?

Roboski Katliamı'ndan bir hafta sonra öldürülenlerin ağzından birer, ikişer cümlelik bir yazı yazmıştım. O yazı sonra Roboski Yoklaması olarak kaldı. Mazlumder ve İHD öncülüğünde kurulan Roboski'ye Adalet Platformu da bir kampanya düzenlemeye hazırlanıyormuş, bana arkadaşım Enes Atila Pay üzerinden ulaştılar. Platformun koordinatörü Nurcan Aktay ve Enes'le çerçeveyi konuşup 34 günlük bir kampanya başlattık. 34 mektup, 34 gün boyunca PTT şubelerinden mektup ve faks olarak, meclis başta olmak üzere bir çok yere gönderildi. Bir buçuk yıl önce Nurcan'la birlikte tasfiye edildiğimiz MAZLUMDER'le de birlikteliğim bu vesile ile başladı.

- Bu mektupları siz mi yazdınız?

Mektuplar söylediğim gibi, platformun bir kampanyası olarak yazılıp, paylaşıldı. Kapakta benim ismim yazsa da en az üç kişinin emeği o mektuplar. Çoğunu ben, birazını Enes yazdı mektupların. Nurcan daha çok organizasyon kısmındaydı ama sona doğru bir-iki mektup da o kaleme aldı. Tabi çoğunu azını bir yana bırakırsak genel olarak üçümüz arasında epey gidip geldi metinler.

- Metinler tamamen kurgu mu peki?

Mektuplar genellikle gerçek hikayenin üzerine kurgulanmış metinlerdir. Köyden Ferhat ve Veli Encu bize yardımcı oluyor, ham hikayeleri gönderiyorlardı. Kimdir, kaç yaşındadır, öğrencimidir, evlimidir, bekar mıdır, sevdiği biri var mı gibi gündelik hayatına dair bilgiler istiyorduk. Onların gönderdiği bu ham bilgileri biz kurguya dönüştürüyorduk. Yeni mektuplardaki bilgilerin çoğu gerçektir aslında…

Roboski Mektupları: Sınırda ölümler 33 kurşunla başladı - Resim : 1

ROBOSKİ'DE 36 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ

- Neden 34 değil de 36 mektup?

Roboski'de 2016 yılında gençler yine sınır ticareti giderlerken, daha önceki bombardımanın olduğu yere çok yakın bir yerde ve çok yakın bir saatte karakoldan top atışları yapıldı gençlere. 2011'deki Roboski Katliamı'nda yaralı kurtulan Davut Encu'nun 18 yaşındaki kardeşi Vedat Encu yaşamını yitirdi ve beş kişi yaralandı. Ağır yaralı olan 17 yaşındaki Yılmaz iki gün yaşayabildi. Önce bir ayağı kesildi, yine de kurtarılamadı. Onu da kaybettik. O dönem onlar için birer mektup daha yazdım. Bu yüzden 36 mektup var kitapta.

- Neden bu kadar bekledi mektuplar?

Epeydir bu mektupları kitaplaştırma niyeti vardı, yedinci yıla kısmetmiş. Bunda elbette köylülerin deyimiyle başladığımız noktanın daha gerisine düşmemizin de etkisi var. Roboski davası hukuki bakımından reddedilip bir daha kolay kolay açılmayacak noktaya gelince baktık kimse ortada yok. Galiba her şeye sıfırdan başlanacak dedik. Biliyorsunuz, davanın bu hale gelmesinden sonra kimse sahiplenmiyor da ihmalkarlığı. O zaman bu mektupları bir daha gündemleştirelim, buradan sıfırdan bir daha başlamayı deneyelim dedik. Bu niyetle mektuplar kitaplaştırıldı. Avesta'ya söylendi. Sağolsunlar hiç ikiletmeden 'hemen hazırlayın, biz yıl dönümüne yetiştirelim' dediler. Mektupları derleyip toparladım, uzun sayılabilecek bir kronoloji de çıkarmaya çalıştım. 7 yıldır süregiden bir davanın hemen her aşamasında bir sürü başka olay olmuş ama baktık ki derli toplu bir kronoloji de yok. O da davanın kendisi gibi dağınık, toparlamaya çalıştım ama o kadar çok şey yaşandı ki eksiği vardır mutlaka. Mektupların sonuna kronolojiyi ekledik. Hani kitapta mevzu edilen acının duygusal tarafını okuyanlar, 'peki bugüne kadar ne oldu' diye merak ediyorlarsa onu da bir görsünler istedik. Kitap böyle hazırlandı.

BU HİKÂYE DE MUTLU SONLA BİTMİYOR

- Okuyucu bu 36 mektupta ne görecek peki?

Mutlu son göremeyecekler maalesef. Keşke 13 yaşında öldürülen çocuğun sadece sevdiği kıza olan duygularını, sadece oynadığı topu, kurduğu takımları anlatsaydık. Bu mektuplarda böyle hikayeler de var, ancak hepsi bir kötü sonla bitiyor. Çünkü ortada çok kötü bir son var. Zaten bütün bir güzelliğin, birazda mecburiyetin, o zorluğun yoksulluk ve yoksunluğun içindeki kendi güzel yaşamları bir bombalama ile son buldu. Roboski'de hikaye bir kere kötü bitmedi. Kurtulanlar defalarca gözaltına alındı. Adalet peşinde olanlar defalarca gözaltına alındılar. Ferhat Encü sembol bir isim olarak hâlâ hapiste.

BELGESELDE ROL ALAN SİNAN ENCÜ DE ÖLDÜ

Kötü son öylesine bitmedi ki, BîraMı'têtın diye bir belgesel var mesela Roboski ile ilgili. Bombardımanda öldürülen Şivan Encu'nun kardeşi Sinan Encu'yu anlatıyor. Belgeseli çeken arkadaşlar koskoca iki köyde arayıp Sinan'ı bulmuşlar filmini çekecek, ecel de gelip Sinan'ı buldu geçen haftalarda. Bir trafik kazasında öldü. Abisi öldüğünde 12 yaşındaydı, okulu bırakmıştı diye hatırlıyorum. Kaçağa gidiyordu. Şimdi düşünün, 16 yaşındaki oğlu nasıl öldü biliyorsunuz. Ama orası mecburiyet, öbür oğlan gitmek zorunda. Anne göndermese olmuyor, zaten evin geçimi 12-13 yaşındaki çocuğun boynunda anne göndermese o durmuyor. Annenin gözleri yolda, beraber gittiği herkesi tembihliyor 'aman ha ona sahip çıkın, önde gitmesin' falan. Belgeselde görseniz anne hep tir tir oğluna bir şey olacak diye yerinde duramıyor. Ve korktuğu geçen hafta başına geldi maalesef, Sinan bir trafik kazasında öldü.

- Roboski'de, sınır hattındaki bütün hikâyeler kötü sonla mı bitiyor?

Elbetteki Roboski kötü sonların başlangıcı değildi. 1943'teki Muğlalı olayını hatırlayın, 33 Kurşun şiirini. Bizim coğrafyamızda sınırın doğal olarak ortaya çıkardığı şey önce ayrılık, hemen ardından da ölüm. Bu ayrılığın üzerine yürüdüğünde hep ölümle neticelenmiş hayatlar…

SINIRDAKİ ÖLÜMLER 33 KURŞUNLA BAŞLIYOR VE DEVAM EDİYOR…

O katliamı en geniş kesimlere bir şiir ulaştırabildi. Ahmed Arif 33 Kurşun'u yazmamış olsaydı belki de çoğumuz bilemeyecektik. Mustafa Muğlalı 33 köylüyü kurşuna diziyor. Bu gün 33 kurşun dendiğinde bir şiir geliyor aklımıza, o şiirin anlattığı insanlar geliyor aklımıza. Bir vicdan azabı kalıyor içimizde. Daha doğrusu bir kahır… İşte birisi 33 kişiyi öldürmüş ve biz bunu bir şiir sayesinde biliyoruz.

Elbette Ahmed Arif'in gölgesinin bile yanında durmak haddimiz değil ama acaba gönüllerde bir kıvılcım yakabilirmiyiz derdi ile o mektuplar yayınlanmıştı. Bu niyetle de kitaplaştırıldı. Roboski davası bu hale gelince bari mektuplar sağda solda kaybolmasın dedik. İki kapak arasında, bir yayınevinin arşivinde bari onlar dursunlar dedik.

Bir acıyı ne kadar çok insana ulaştırabilirseniz, ne kadar çok insanı derdinizle dertlendirebilirseniz ihtimalki bir yerde birşeyler canlanır. Bugün olur, yarın olur, beş sene sonra olur bilmiyorum. Bir gün isteriz ki bu mektuplardan bir tanesi eğer hâlâ geçmemişse o gençleri, çocukları bombalayan pilotların birinin eline geçsin. O uçaktaki pilot bu kitabı bir yerlerde görsün. Alsın karıştırsın, pilota seslenen bir mektup var orda, onu görsün, vicdan azabı duysun ve o vicdan azabı onu uyutmasın. Çıkıp desin ki, ya kardeşim ben yaptım. O uçaktaki pilot bendim. Ama ben aşağıda siviller mi var, silahlı insanlar mı var bilemedim. Bombaladım. Bana da emri bu kişi verdi, onunda üstü buydu deyip davayı yeniden canlandıracak bir itirafta bulunsun.

'O ZİNCİRİN BİR HALKASI MUTLAKA KIRILMALI'

Roboskî çok ilginç bir şey. En alttan, en üste kadar uzun bir silsilenin içinde bir sürü insanın haberi var bu işten. Ama aralarındaki bu ketumluk zinciri kırılmamış. Biz bu zinciri kırmayı başaramamışız. Tamam işin hukuki kısmı biraz siyasi atmosfer biraz sorumsuzluk sebebiyle kaybolmuş kapanmış görünüyor ama bunun diriltmenin yolu şudur: Bir zincir var baştan sona, siz o halkalardan bir tanesini kırmakla uğraşacaksınız. Pilot olur, diyelim ki o gün istihbaratı verdiği söylenen MİT elemanı olur, bunun haberini yapan gazeteci olur, o dönem aktif siyasette olup bu işten haberdar olan, bakanlar kurulunda olan, o dönem askeri bir sorumluluğu olan ama bu gün olmayan biri olur. Bu insanları arayıp bulup dünyalarına girmeye çalışıp, 'siz bu kahırla nasıl yaşıyorsunuz, bu yükle nasıl yaşamayı başarıyorsunuz' diye sormak gerekiyor. Bu davayı nasıl tekrar canlandırırız irdelememiz gerekiyor.

'AİLELERİN TEPKİLERİ KARŞILIK BULMADI'

- Ailelerin davanın çıkmaza girmesinde avukat ve siyasetçilere eleştirileri vardı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AYM kararının tarihi 2016'nın Şubat ayı. AİHM'deki kararda bu yıl Mayıs'ta çıkmıştı biliyorsunuz. Mayıs'tan beri de iki noktada duruyor aileler. Bir, bu karaların siyasi olduğu. İkincisi, kendimizden dedikleri, işte avukatların, siyasetçilerin çok teknik basit ihmalleri olduğu, fakat kimsenin dönüp bunu sahiplenmediği, kimsenin buna dair bir özeleştiri vermediğine dair şikayetleri oldu. Mayıs'tan beri isimler de vererek bunu birkaç kere söylediler. Neredeyse hiç karşılık bulamadı bu sesleri. Zaten şöyle diyorlar: Devlete karşı sesimiz Ankara'ya kadar giderken bizden olanlara karşı sesimiz Roboski'nin dağlarında yankılanıp yüzümüze geri çarpıyor, köyün dışına çıkamıyor. Mayıs'tan beri kamuoyundaki ve ihmali olanlardaki bu suskunluk bir taş olmuş oturmuştu Roboskîlilerin göğsüne. Yıl dönümünün bereketi diyelim. Diyarbakır Barosu Roboski mezarlığında kendilerinin doğrudan böyle bir sorumluluğu olmamasına rağmen 'Kürt avukatları adına ailelerden özür diliyoruz' dediler. Sonra HDP Eş Başkanı köye gidip 'ben ailelerden özür diliyorum, özeleştiri veriyorum' dedi. Diyarbakır Barosu 'biz davayı nasıl kurtaracağız diye sıfırdan çalışacağız' dedi. HDP kendi içinde dava sürecini araştıracak bir komisyon kurdu. Yıl dönümü vesilesi ile yöne böyle bir canlanma oldu. Özeleştiride bulunmak, davanın ihmal sorumluluğunu konuşmak bakımından bir hava oluşmaya başladı. Mayıs'tan bu yana yerinden oynamayan taş biraz oynamış oldu tabiri caizse…

'ROBOSKİ KONFERANSI TERTİP EDİLMELİ'

Özür ve özeleştiri yeterli mi? Ne yapılması lazım?

Ailelerin bu konuda talebi var. Bir kere bunun bir kabahat olduğunu, ihmalkarlık olduğunun açıklıkla kabul edilmesini istiyorlar. Bakın kötü niyetli değiller, komplo aramıyorlar. Bunun özensizlik ve ihmalkarlık olduğunu, ailelerden özür dilenmesini, bundan sonra ne yapılacağına dair aileleri eskiye nazaran doğru ve şeffaf bir şekilde bilgilendiren bir sürecin işlenmesini istiyorlar. Bir çağrıları vardı yıl dönümünde; bir Roboski Konferansı tertip edilmesini, oturup konuşulmasını istiyorlar. Roboski'de ihmali olanlar gelsinler orada bir özeleştiri versinler, neden böyle oldu, buradan çıkarılacak dersler nelerdir… Kürt hak hareketinin, baroların, sivil toplum kuruluşlarının, hak örgütlerinin, avukatların bunları oturup konuşmasını istiyorlar.

Özür de özeleştiri de bir şey ifade etmiyor neticede ama Roboskililer kendilerinin çok değersiz olduklarını düşünüyorlar şimdi. Bunun giderilmesi gerekiyor, böyle bir beklentileri var. Ailelerin duygusu şu: Bir hata yapmış olabilirsiniz, bir ihmalkarlık, özensizlik yapmış olabilirsiniz. Çıkıp bir özür dileyin, bir baro başkanlığından istifa etmek, geri çekilmek, statülerinizden feragat etmek böylece az da olsa bir bedel ödemek. Bunu yaparak gönüllerine biraz su serpilsin beklentileri vardı. Bu insanların böyle bir tavır göstermeyişi, statülerinden vaz geçmeyişleri, yeniden taltif edilmeleri, üstüne de bizim Kürt kamuoyu olarak bu durumu suskunlukla geçiştirmemiz aileleri incitti, yaralarını kanattı ve kanatıyor.

'HUKUKİ, MANEVİ VE MADDİ BİR DAYANIŞMA AĞI KURMALIYIZ'

Bakın bu insanlar En az iki yıldırtek geçim kaynakları olan kaçağa gidemiyorlar. Tarım yok, hayvancılık yok. Bakın evlerinde iki torba unu olmayan insanlar devletin 2011 yılında 125 bin TL teklifini hiç düşünmeden ellerinin tersi ile ittiler. Ama bu gün 125 liraya bile muhtaç insanlar var orda. Bizim Kürt kamuoyu olarak en azından bu insanların maddi bir yoksunluk çekmemeleri için bir şey yapmamız gerekiyor. Kendi toplumsal mahcubiyetimizi bir şekilde onlarla dayanışarak gidermemiz gerekiyor. Roboski için hem hukuki hem manevi hem de maddi bir dayanışma ağı kurmamız lazım. Aileler dediğim gibi, bir konferans çağrısı yaptı geçenlerde, bu dayanışmanın nasıl olacağını da Roboski Konferansında oturup konuşalım. Manen çökmüş ve madden çok zor durumda olan aileleri yeniden devletin insafına bırakmayalım.

roboski Roboski Katliamı