SAMER: HDP, Muş ve Kars'ı almaya çok yakın, Şırnak da ise seçim güvenliği riski var

'Halk kendi iradesinin meşruluğunu iktidara yeniden göstermek istiyor.'

SAMER: HDP, Muş ve Kars'ı almaya çok yakın, Şırnak da ise seçim güvenliği riski var

Mücahit AVRAS

SAMER Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Genç, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP'nin Muş ve Kars'ı kazanacağını belirtirken 2015'te yaşanan göç ve bölgeye yerleştirilen kolluk kuvvetlerinin sayısı nedeniyle Şırnak'taysa seçmen ve sandık güvenliği riski olduğunu söyledi.

"Özellikle kayyum atanmış belediyelerde oy oranları ciddi biçimlerde artış kaydetmiş" diyen Genç, HDP'nin 24 Haziran seçim sonuçlarına nazaran oylarını yükseltiğine dikkat çekti.

AKP-MHP ittifakının, HDP'nin kayyım atanan belediyeleri kazanması durumunda bunun bir 'plesibit' olarak görüleceğini ifade etmesi ve bu seçimleri 'beka sorunu' penceresinden göstermek istemesi seçim ana odaklarını da değiştiriyor. Bu yaklaşım doğal olarak İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki en önemli alan olarak Doğu ve Güneydoğu'daki illeri karşımıza çıkarıyor. Biz de, daha çok bölge illeriyle ilgili araştırmalarıyla öne çıkan Diyarbakır merkezli SAMER Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Genç ile halkın bu politikalara karşı yaklaşımını, sandıktan çıkabilecek olası sonuçları, seçim kampanyası süresince o bölgede yaşananları ve bu yaşananların seçim sonrasına olabilecek etkilerini konuştuk.

-SAMER olarak, Kürtlerin yoğun yaşadığı şehirlerde düzenli olarak araştırmalar yapıyorsunuz. 31 Mart seçimlerine Kürtler nasıl bir psikoloji ile giriyor?

Aslında 31 Mart seçimlerine giderken Kürtlerin çok önceden belirlenmiş bir motivasyonları vardı. O motivasyon değişmiş değil. Daha önce seçtikleri belediye başkanlarını yeniden seçmek ve onları yeniden yönetici olarak görmek isteyeceklerdir. Halk kendi iradesinin meşruluğunu iktidara yeniden göstermek istiyor. Bu anlamda baştan itibaren genel motivasyon şuydu; ''Biz seçelim de varsın hükûmet kayyum atıyorsa da atasın. Aslolan bizim seçmiş olmamızdır'' diyor insanlar. Bir yönüyle aslında kayyum atanmasına ve irade gasbına yönelik bir tavır almadır bu durum. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla halk kendi meşruiyeti ile yaratılmış olan gayri yasal durumun arasındaki uçurumu da göstermek istiyor bu şekilde.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP’li yöneticilerin daha önceki dönemlerden konuşmalarını kolaj haline getirerek gittiği her meydanda bunu ‘o insanların terörist olmalarına’ dayanak yapıyor. Ayrıca Erdoğan birkaç ayrı yerde kayyum politikasına atıfta da bulundu. Bu, bölge seçmeninde nasıl yorumlanıyor ya da bu durum o seçmenlerin davranışlarını iktidar lehine olacak şekilde etkiliyor mu?

Bu söylemler ya da eylemlerin bölge halkında çok fazla karşılığı yok. Çünkü uzun yıllardır Kürtler hep bir şeylerle suçlanmış, bir beka tehlikesi olarak ifade edilmiş, bölücü ilan edilmiş ve bu suçlamaların da bedelini çok ağır şekilde ödemiştir. Fakat Kürtler, bu suçlamalar nedeniyle yaşam duruşunu, mücadele biçimini ve politik yaklaşımlarını değiştirmiş değiller. Dolayısıyla yapılan kolajlar Kürt siyasal partilerinin ya da yöneticilerinin terörist olduğunu ifade etmek, iktidar da dahil hiç kimseye bir şey kazandırmamaktadır. Bununla birlikte HDP'ye oy veren halkın ya da Kürtlük bilinci üzerinde kendini tarifleyen çok büyük kitlelerin kenetlenmesini sağlıyor.

-İktidar bile bile neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyor?

Erdoğan'ın bu söylemlerde ısrar etmesinin sebeplerini yaptığımız saha araştırmalarında görüyoruz ve buna karşılık halk da yürütülen bu politikanın farkında. Birincil sebep; Seçim stratejisi genel anlamda milliyetçi oyların mobilizasyonu üzerine kuruldu. Bu seçimde Kürt oylarına oynama gibi bir yaklaşım yok. Kürtlerden aldığı oyların daha fazla üzerine çıkılamayacağını gördüler. Bu bakımdan milliyetçi oyların en kolay mobilize edilmesinin üzerinden yol alıyor. Bu da bir nefret ve şiddet söylemine olan gereksinimi ortaya koyuyor. 'Kürtlük ve terörizm' söylemleri de iktidar açısından büyük fırsatlar doğuruyor. Dolayısıyla bu söylemlerin odağında MHP'nin ittifak içinde kalmasını sağlama kaygısı da var. İkinci boyutuyla da; 2015 yılından beri bu bölgedeki insanlar 90'lara benzemeyen ve onu fersah fersah aşan İç Güvenlik Politikası adı altında OHAL sürecinin ağır koşullarıyla birlikte korkunç bir şiddet dalgasının içinde kaldı. Bu tip korkutma politikalarıyla, eğer korkarak sinerek kendilerine oy verebilecek bir kitle varsa onların oyunu almak, yoksa da iktidarın, geride kalanlara korku ve umutsuzluk nakşederek onların gidip başka partilere oy vermesini engellemek niyetinde olduğu ortaya çıkıyor.

-Yani burada 'normal yollarla' oy kazanmaktan umudu kesip bu tür politikalarla oy devşirmek istediği sonucu mu ortaya çıkıyor?

Eğer bir yerde şiddet politikası silahlı araçlarla değil de söylem araçlarıyla yürütülüyorsa, söylemin nefret öğesi olarak kullanılarak yol alınması da silahlı şiddetle aynı şeyi hedeflemektedir. Uygulanan bu politikaları, elde ettiğimiz bu sonuçlar bağlamında okuduğu için daha önceki dönemlerde HDP'ye karşı eleştirel noktada duran, başka bir partiye oy vermeyi düşünen, sandığa gitmeyi düşünmeyen kesimlerin de HDP'nin etrafında saflaşmasına ve bu politikalara karşı kendilerini göstermek istemesine yol açıp, boykota neden olabilecek gerekçeleri de ortadan kaldırıyor.

-Elinizdeki temel parametrelere göre, yerel seçim bağlamında 2014 seçimleri, genel anlamda da 24 Haziran seçimlerine göre bölgede önemli değişiklikler olabileceğini ön görüyor musunuz? Bu noktada kamuoyuyla paylaşmanızda sakınca olmayan en son araştırmanızda hangi bulguları elde ettiniz?

Bizim yaptığımız bütün kent ve bölge araştırmalarının hemen tümünde HDP, 2014 seçimlerinde BDP'nin aldığı sonuçları kimi bölgelerde 3 ile 10 puan aralığında aşan sonuçlar elde ediyor. Özellikle kayyum atanmış belediyelerde oy oranları ciddi biçimlerde artış kaydetmiş. 24 Haziran'da yapılan son yapılan genel seçimlere göreyse daha toparlanmış bir hava gözlemlenebiliyor.

Mevcut durumda, 24 Haziran seçimlerine göre hava daha net. Bunun sebebi de yerelde direkt kendisini yönetecek, günlük yaşantısına sirayet edecek olan kişiyi seçecek olmasıdır. Dolayısıyla bu sebep bölgedeki seçmenin, sandıkla ilgili daha cesur ve rahat olmasını beraberinde getirmektedir. Bölgede 24 Haziran'da daha farklı sorunlar vardı ama şimdi çok daha biçimlikli bir seçmen ile karşı karşıyayız. Onu da vurgulamak gerekiyor.

-Bölgede ve Türkiye’de en çok konuşulan konulardan biri de Dersim’deki seçim sonuçlarının nasıl sonuçlanacağı. Siz bir araştırmacı olarak nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Dersim özelinde bir çalışma yaptınız mi?

Dersim'de henüz adaylar açıklanmadan önce bir araştırma yaptırmıştık. O dönemde HDP seçmeni yeniden HDP'ye oy vereceğini söylüyordu. Hatta bir kısım kararsız CHP seçmeni de HDP adayına oy vereceğini ifade etmişti. Özellikle kayyum politikasına karşı bir siyasi tavır alma ihtiyacı içinde olan bir seçmen grubu gözlemledik.

-TKP adayı Maçoğlu faktörü bahsettiğiniz dengeyi değiştirebilir mi?

Maçoğlu'nun adaylığı netleşmemişken elde ettiğimiz sonuçlardan bahsediyoruz. Kuşkusuz Maçoğlu'nun aday olması küçük oynamalara yol açma olasılığı var ancak oy oranlarının da beklenti düzlemlerini çok fazla alt üst edeceğini öngörmüyoruz. Arada çok ciddi farkların olacağını zannetmemekle birlikte, birkaç ay önce yaptığımız çalışma ile bu havayı kıyaslasak dahi HDP'nin yine birinci parti olarak çıkacağını sanıyoruz. Maçoğlu'nun kendisi mutlaka önemli bir faktör, önemli bir aday olarak orada duruyor. Fakat HDP'ye oy veren seçmenin korunduğu, belki CHP'ye oy veren kararsız seçmenin bu durumdan etkileneceğini fark ediyoruz. Dolayısıyla küçük farklılıklar yaşansa da HDP'nin birinci parti olarak çıkacağını söyleyebiliriz.

-Bölgede belirgin farklılıklarla öne çıkan başka merkezler var mı?

Bizim yaptığımız araştırmalarda Şırnak merkez öne çıkıyor. Şırnak merkezde en son bir ay önce bir çalışma yapmıştık. Fakat çok zor bir çalışma oldu. Güvenlik nedeniyle zor oldu, halkın kaygısı oldukça yüksek ve politik sorulara cevap vermekte büyük zorluklar yaşayan bir katılımcı kitlesi ile karşılaştık. Orada yaptığımız çalışmada (düşüş göstermesine rağmen) hala HDP'nin birinci parti olduğu AKP'nin ise küçük artışlar gösterse de aradaki farkı kapatamadığını ölçtük. Bunun nedeni 2015'ten sonra yaşanan göçle birlikte, orada yaşananlar toplumun politik pozisyonunu değiştirmiş durumda. Yalnız başına ana sebep olmamakla birlikte göç nedeniyle demografide ciddi bir değişim var, ayrıca 2015 sürecinden sonra kent merkezine yığılan asker, polis gibi güvenlik güçleri ve kamu görevlisinin sayısında büyük bir artış yaşandı. Bu artış neredeyse orada yaşayan yerli halkın sayısına yakın oranda. Bunların oy kullanma, sandıkların güvenliği noktasında duracakları yer, oy kullanma yasalarına ne kadar uyacakları da muamma... Biz asker ya da polisin kendisine verilen görev kağıdıyla bir başka sandıkta da oy kullanma hususunda yoğunca şikayetlere denk geldik. Zaten sıkıntılı olan sandık sayımları bu tip durumlarda büyük kaygılar yaratmakta ve Şırnak'ta bununla ilgili tedirginlikler var. Çalışma süresince biz de bu tedirginliği farkettik doğrusu. Bu sebeplerle Şırnak merkezi HDP açısından bir risk alanı olarak işaret etmek gerekiyor.

Ayrıca son yaptığımız çalışmalarda özellikle Muş, HDP'nin en çok güçlendiği alan olarak karşımıza çıktı. Bu alanda HDP ile AKP arasındaki fark 1 puana kadar inmişti ve orada yüksek bir kararsız oranına denk gelmiştik. Bu kararsızların da önemli bölümünün HDP'yi düşündüklerini pekala değerlendirmek mümkün. Çünkü HDP'li seçmenin çeşitli sebeplerle politik tercihini en fazla sakladığı bölge olarak karşımıza Muş çıktı. Tabii sonuçta onlar bizim araştırmamızda yine de kararsız olarak duruyor. Muş'ta yine Sırrı Sakık'a dönük çok yoğun bir ilgi var. AKP'ye oy verenlerin önemli bir kısmının da Sakık ismine çok olumlu tepkiler verdiği yine araştırmamızda ortaya çıkmıştı.

Kars'ta da en son yaptığımız çalışmada HDP birinci parti konumuna yükselmişti. HDP'nin kayyum atanan yerlere ilave olarak Muş ve Kars'ı da kazanacağını söylemek mümkün.

-Uzun yıllardır kamuoyu araştırmalarına olan ilgisiyle bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir anda bu çalışmaları yürüten şirketleri güvenilir bulmadığını ve bu kurumları manipülatif olmakla suçladı. Bunun dayanağı olan temel sebepler nedir? 31 Mart seçimlerinde Erdoğan’ın hoşuna gitmeyecek sonuçlar ortaya çıkabilir mi?

Doğrusu bunun nedeninin en iyi ne olduğunun sayın Cumhurbaşkanı'nın kendisi açıklayacaktır ancak, bu mesele ilk dillendirildiğinde bizim gibi araştırmacılarda uyandırdığı şeylerin başında şu geliyor; Demek ki son yaptırdığı araştırmaların sonucundan memnun değil ve kendi beklentilerini karşılayacak sonuçlar elde edemiyorlar. Böyle olunca belli bir öfke yansıması ortaya çıkıyor. Böyle bir pozisyon da mümkün. İkincisi, bu seçimlerde bizim yaptığımız araştırmalarda oldukça yüksek bir kararsız seçmen oranı karşımıza çıkıyor. Tabii diğer şirketlerin çalışmalarında bu daha yoğun, paylaşılan sonuçları takip ettiğimizde. Özellikle bu kararsızlık daha önceki seçimlerde AKP'ye oy vermiş seçmenlerde yoğunlaşıyor. Bu tip kamuoyu araştırmalarında, AKP'nin düşüş yönlü bir istikamette olduğu yönünde beyanları söz konusu olursa bu seçmenlerin, AKP'den tamamen uzaklaşabileceklerine dönük bir korku var.

-Bahsi geçen bu ifadeler bahsettiğiniz bu duruma ön alma şeklindeki bir stratejiyi mi barındırıyor?

Kararsız seçmeni ya da tavrını henüz belli etmemiş seçmenleri etkilemek amacıyla bu söylem geliştirildi. Nereden bakarsanız bakın Türkiye'de çok ciddi bir ekonomik kriz var. Siyasetsizlik ya da ortaya çıkan bu siyasetin kendisi, birçok insanın önünü görememesine ve yarınını hesaplayamamasına neden oluyor. Bu durum insanlarda yeni alternatif arayışına da neden oluyor. Muhalefet her ne kadar tüm toplumu etkileyen krize karşı bir alternatif sunamıyor olsa da iktidar, kararsız seçmenin yoğunluğunun bir şekilde AKP aleyhine daha fazla umutsuzlaşmasını önlemeye çalışıyor. Üçüncü sebep olarak; 2015'ten sonra yapılan hemen hemen tüm seçimlerde ortaya ortaya çıkan bir meşruiyet tartışması var. Bu tartışmanın kendisini siyasiler ve uzmanlar tartışırken, seçim öncesi kamuoyu araştırma şirketlerinin verileri ile sandıktan çıkan sonuçlar arasındaki çelişkilere işaret ettiklerini görüyoruz. Bu meşruiyet tartışmasının bu seçimlerde yapılamaması için seçim öncesinde kamuoyu araştırma şirketlerinin ortaya koyduğu verileri değersiz kılmak da istemiş olabilirler. Bu üç ana sebep, bana özellikle güçlü geliyor. Öte yandan araştırma şirketleriyle ilgili yanlış bir algının da kurulduğu kanısındayım. Bu araştırma şirketleri sonuç itibariyle seçim sandığı değil. Sandıktan çıkacak sonuçları da bilemez. Araştırma şirketleri, evren alanı ve hata payı aralığında kamuoyuna belli veriler sunarlar. Bu sonuçlar ışığında da ilgilisine, politika üretebilme ya da ilgili alanlara yönelmede katkı sunarlar.

Türkiye bu seçimde, toplum olarak çok bölünmüş, ekonomik, siyasal ve diplomatik olarak oldukça güç bir profil çiziyor. Son üç yıldır yaşanan seçim süreçlerinin nasıl bir ortamda geçtiğinin hakikati ortadayken araştırma şirketlerinin ortaya çıkardığı veriler üzerinden bir şeyleri tariflemek de sağlıklı olmuyor.

şırnak muş SAMER Kars yerel seçimler yüksel genç Mücahit Avras 31 mart