'Soru önergesine 'işkence' yazmak yasak'
CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’nin 1990’lı yılların gerisinde olduğunu ifade etti.
Remzi BUDANCİR
ARTI GERÇEK- CHP İstanbul Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP Diyarbakır İl Binasında basın toplantısı düzenledi. Tanrıkulu’nun gündeminde Türkiye’de insan hakları konusunda yaşanan hak ihlalleri, cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele, İstanbul’da üçüncü havalimanında işçilerin eylemi ve yaklaşan yerel seçimler vardı.
AĞUSTOS AYINUN BİLANÇOSU AĞIR
Türkiye’nin hak ihlalleri konusunda kötüye gittiğini belirten Tanrıkulu, "180’i iş cinayeti olmak üzere toplamda 294 yaşam hakkı ihlali yaşandı. 89’u cezaevlerinde olmak üzere insan hakları örgütlerine ulaşan 189 işkence vakası var. Sadece sosyal medya paylaşımları nedeni ile bin 205 kişi hakkında soruşturma başlatılmış. Yazdığı haberler ve yazılardan dolayı 7 gazeteci ve yayıncı ceza aldı. Polis 40 etkinliğe müdahale etti, 227 kişi de basın açıklaması sırasında gözaltına alındı. Bunlar sadece Ağustos ayı rakamları. Bu sistematik bir biçimde, ağır bir birimde devam ediyor" diye konuştu.
"1990’LI YILLARDA OLAN DENETİM ŞU ANDA YOK"
Türkiye’nin hukuk devleti ilkelerinden, demokrasiden giderek uzaklaşmasından dolayı çöküş yaşadığını ifade eden Tanrıkulu, günümüz koşulları ile 1980 ve 1990’lı yılları kıyasladı. 1990’lı yıllarda var olan denetim mekanizmasının güçlü olduğunu ifade eden Tanrıkulu, şunları söyledi: "Bu dönemi 1980’li, 1990’lı yıllarla karşılaştırdık hep. Bu dönemi 1990’lı yıllardan daha farklı kılan denetim mekanizmalarının olmayışıdır.
"SİVİL TOPLUM ETKİSİZLEŞTİRİLDİ, MECLİS ETKİSİNİ YİTİRDİ"
İnsan hakları ihlallerinin önlenmesinde birinci denetim mekanizması güçlü sivil toplumdur. 1990’lı yıllarda burada güçlü bir sivil toplum vardı, bütün Türkiye’de vardı. OHAL’den sonra sivil toplum örgütleri insan hakları ihlallerini önleme konusunda etkisiz hale getirildiler. İkinci denetim mekanizması olan bağımsız medyada insan hakları ihlallerinin peşine düşebiliyordu. 1990’lı yıllarda bölgedeki hak ihlalleri bir şekilde haber olabiliyordu yaygın medyada. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 1990’lı yıllarda kurulan insan hakları ile ilgili komisyonlar gerçekten çok etkindi. Karakollardan Filistin askısı, elektrikle ilgili düzenekler milletvekilleri tarafından yakalanabiliyordu. Ama şuanda Meclis'te değil bir komisyon kurmak, komisyonun raporlarını yayınlamak bile mümkün değil.
"ÖNERGEYE İŞKENCE YAZMAK YASAK"
Ben geçtiğimiz dönem darbe komisyonu üyeliğini yaptım. Yazdığımız darbe komisyon raporu parlamentoya gelmedi, genel kurulda dağıtılmadı ve kadük kaldı. Parlamentoda bizim herhangi bir soru önergesine işkence yazmamız bile yasak haline geldi. İşkence yazıyorsak soru önergelerimiz iade ediliyor. Kötü muamele yazsak iade ediliyor. Geçen dönem Meclis İnsan Hakları Komisyonu çalışmadı. Hiçbir cezaevine gitmedi. Meclis'in İnsan Hakları Komisyonu'nun AKP’li üyeleri ‘Biz cezaevlerinde işkence incelemek zorunda değiliz, FETÖ’cülere işkence yapılıyorsa yapılsın bizi ilgilendirmez’ diyebildi.
Bir başka denetim mekanizması uluslararası kurumlardı. 1990’lı dönemde uluslararası kurumların denetiminden çekinen, utanan Türkiye’nin adının bir vesile ile o raporlara geçmesini istemeyen hükümetler vardı. Ama şimdi onlardan çekinmeyen, utanmayan, Türkiye’nin uluslararası itibarını bile yerlerde süründüren bir anlayış var. Bu mekanizmalar daha da gelişmiş olacağına, tamamen yok oldular."
"YARGI VE GÜVENLİK GÜÇLERİ İŞVERENİN SOPASI HALİNE GELDİ"
Ülkede yaşanan hak ihlalleri konusunda hükümete eleştiriler yönelten Tanrıkulu, İstanbul’da 3. Havalimanı'nda işçilerin yaptığı iş bırakma eylemine de değindi. İşçilerin sadece ağır iş koşulları nedeni ile eylem yaptığını hatırlatan Tanrıkulu, "15 tane talepleri var. Barınma, iaşe ve yemek gibi insani talepler. Tahtakurusuna karşı isyan etmişler. Bu çağda, işçilerin kaldığı odalarda tahtakurusu var. Bu salgınla mücadele edileceğine işçilerle mücadele ediliyor. Oraya gönderilen jandarmaların sayılarına ben baktım, karakollarda jandarma ve polis kalmamış. Onları yatak odalarına gönderseler tahtakuruları için vallahi bir tane kalmaz. İşçilerin üzerine gönderiyorlar. 600’e yakın işçi gözaltında şu an. Yargı ve güvenlik güçleri işverenlerin aracı ve sopası haline gelmiş durumda" dedi.
"CHP’NİN ÖN YARGISI YOK"
Tanrıkulu açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gündemde ise yerel seçimler vardı. "CHP 24 Haziran’da olduğu gibi, herhangi bir parti ile ittifak yapar mı" sorusuna Tanrıkulu, "Yerel seçimler 24 Haziran seçimlerinden farklı. 24 Haziran seçimi öncesi hem Cumhurbaşkanlığı hem de genel seçimler ile ilgili bir ittifak yasası meclisten geçmişti. Bu ittifak yasası ile ittifak yapılmasının önü açıldı. Ama bu sadece genel seçimler içindi. Yerel seçimler bakımından, siyasi partilerin genel seçimlerde olduğu gibi bir ittifak yapmaları mümkün değil. Yerel seçimlerin dinamiği farkıdır. Diyarbakır’da farklıdır, İstanbul’da farklıdır… Bu yerel seçimleri kazanma odaklı olarak çalışma yapıyoruz. Dolayısı ile her ilin, her seçim dinamiğin kendisine göre en uygun adaylarla en geniş zeminde buluşarak yolumuzda gitmek iddiasındayız. Uygun aday ve geniş zeminde buluşacak bir stratejimiz olacak. Dün Parti Meclisimiz toplandı ve sonuçta bu stratejiyi konuştular. Ay sonunda milletvekilleri bir araya gelecek ve bu stratejiyi oluşturacağız. Her seçim çevresinin kendi dinamiklerini esas alan, ortak çalışma ile ilgili düşüncemiz var. Bir önyargımız kesinlikle yok. Adaya, herhangi bir siyasi yaklaşıma karşı önyargımız yok" cevabını verdi.
"AKP DERİN DEVLET UYGULAMALAMALARININ SAHİBİ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR"
Tanrıkulu, CHP İl Başkanlığındaki açıklamasının ardından Koşuyolu Parkındaki eylemi yasaklanan Kayıp Yakınlarının İHD Şube Binasında düzenlediği "Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın" eylemine katıldı. Annelerin ellerinde tuttuğu fotoğraflardan çoğunu tanıdığını ifade eden Tanrıkulu, şunları söyledi: "Tesadüf, burada Osman Buluttekin’nin fotoğrafını gördüm. Benim akrabamdı. 1990’lı yıllarda Kulp’ta infaz edildi. Yerdeki fotoğraflardan, buradaki birçok fotoğraftan tanıdığım, dostum ve avukatlığını yaptığım insan var. Koşuyolu Parkı'nı tamamen tecrit edildiğini gördük. Sadece bu sokakta 3 tane TOMA var. Bütün bu baskılar, bariyerler TOMA’lar hakikatten korktukları içindir. 10 Annenin bu şekilde, 501 haftadır Diyarbakır’da, 703 haftadır İstanbul’da sürdürdükleri bu adalet ısrarından korkmalarının başka bir nedeni olmazdı. Failler değillerse, failleri korumuyorlarsa… 700 hafta sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bunun bu şekilde yasaklanması, bu iktidarın artık derin devleti sahiplendiğinin açıklanmasıdır. Yasaklama kararıyla Adalet ve Kalkınma Partisi yerde fotoğraflarını görmüş olduğumuz yurttaşlarımızın katillerinin ve faillerinin korunduğu ve korunacağını, eski derin devlet uygulamalarının yeni sahiplerinin kendileri olduğunu bizzat ifade etmiştir. Anneler yıllardır kapılarının açılıp bir haber gelmesini bekliyor. Bitmeyen taziyeleri var. O nedenle bu annelerden kimse hesap soramaz. Annelerin bu adalet ısrarı hiçbir zaman bitmeyecek. Hakikatler ortaya çıkmayana kadar bitmeyecek."