'Soylu aradı, ağzımızın payını verdiniz dedi'

Lütfü Oflaz, Star gazetesinin yazısına sansür uygulamasının ardında İçişleri Bakanı'nın bu sözünün etkili olabileceğini söyledi.

'Soylu aradı, ağzımızın payını verdiniz dedi'

HABER MERKEZİ- Cumhuriyet tutuklamalarından itiraz ettiği 'Rahatsızım' başlıklı yazısı sansürlenince Star'dan ayrılan Lütfü Oflaz, yaşananların perde arkasını anlattı.

Cumhuriyet Gazetesi'nden Kemal Göktaş'a konuşan Oflaz, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili yazısının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisini aradığını ve gergin geçen konuşmada Soylu'nun kendisine "Ağzımızın payını verdiniz" dediğini söyledi. Oflaz, "Anlıyorum ki o ‘ağzımızın payını verdiniz’ lafından sonra kendi aralarında bir takım görüşmeler oldu ve bu son yazı onun üzerine denk geldi. Bir zemin teşkil etti ve belki de ‘ağzımızın payını verdiniz’ sözünü de yazabileceğimi düşünüp bir ön almak için beni uyarmayı düşünmüş olabilirler" dedi.

İşte Oflaz, Kemal Göktaş'ın soruları üzerine yaşananları şöyle anlattı:

- "Rahatsızım" yazınız çok büyük bir ilgi gördü. Bunu yayınlamadılar ama Amerika’dan Japonyaya kadar uluslararası alanda da yoğun bir ilgi gördü. Neden rahatsızsınız ve aşamaya nasıl geldiniz?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Ben her şeyden önce bir yazarım, düşünce adamıyım, gazeteciyim. Dolayısıyla gazetecilere, yazarlara, düşünce insanlarına, gazetelere yönelik baskılar her dönem tepkimi çekmiştir. Bu dönemde de gazetelere yönelik baskılara tepkimi zaman zaman Star’daki köşemde dile getiriyordum. Aynı zamanda bu dönemde haksızlığa uğrayan diğer meslek mensupları ile ilgili de rahatsızlıklarımı da yazıyordum. Bunlar son derece etkili oluyordu. Özellikle iktidarın karşısında olan medya, ‘böylesine yazılar nasıl bu Star gazetesinde yayınlanıyor?’ diye de şaşırıyorlardı.

- Nasıl yayınlanıyordu peki? Bir gerilim oluyor muydu?

Zaten ‘Rahatsızım’ başlıklı, sansürlenen yazımda bunu özellikle belirttim. Bana bu ‘Rahatsızım’ yazısına kadar, medyaya, akademisyenlere yapılan haksızlıklar noktasında yazdığım yazılarda müdahale olmadı. Aşağı yukarı 13 aydır yazıyorum. Ne kadar olumsuzluk varsa bu dönemde yaşanan, bunları hep yazılarımda dile getiriyordum. 13 ayın sonunda ‘Rahatsızım’ diye bir yazı yazdım. Bu yazı konulmadı. ‘Daha önce bu tip yazıları yayınlıyordunuz, niye bu yazıyı koymadınız?’ diye sorduğum zaman bana ‘Biz bugüne kadar size olan saygımızın gereği bunları yayınladık ama bugünden itibaren artık muhalif yazılarınızı yayınlamak istemiyoruz. Muhalif yazılar olmazsa bunları yayınlarız’ diye yanıt verdiler. Yani bir açık kapı bıraktılar.

- ‘Bizim istediğimiz gibi yazarsanız yayınlayabiliriz’ diye bir ahlaksız teklif mi yaptılar yani?

Şöyle bir şey var bunun arka planında. Akademisyenlerle ilgili birçok yazı yazdım. 1.100 imzalı bir dilekçe vardır akademisyenlerin, orada bir kısmını işten attılar, bir kısmını işten atmadılar. ‘Bunun ölçüsü nedir?’ diye bir takım yazılar yazmıştım. Öğretmen Semih Özakça ve akademisyen Nuriye Gülmen ile ilgili yazımın bir bölümünde de şöyle bir ifade geçiyordu: ‘FETÖ’cü olmayanlara da FETÖ’cü damgası vurularak işlerinden atıldıkları gibi bir izlenim var toplumda. Nitekim Gülmen ile Özakça’nın da ‘Biz FETÖ’cü olmadığımız halde FETÖ’cü muamelesine tabi tutularak işten atıldık. Aslında biz muhalif olduğumuz için işten atıldık’ diye bir iddiaları var. Eğer muhalif oldukları için işten atılmadıysalar bunu iktidarın belgeleriyle, delilleriyle birlikte topluma sunması, toplumu ikna etmeleri lazım.’ O yazının çıktığı gün İçişleri Bakanı (Süleyman Soylu) beni aradı. Söze şöyle girdi: ‘Lütfü Bey bugünkü yazınızla bizi çok üzdünüz.’ Dikkat edin, ‘ beni üzdünüz’ demiyor ‘bizi üzdünüz’ diyor.

- Kimi kastediyor?

Bir iktidar bütününü kastediyor aslında. Ben ‘Hayrola nedir sorun?’ dediğim zaman ‘Lütfü Bey, sizin de yazdığınız gazetede ve bize yakın medyada Gülmen ve Özakça’nın DHKP-C’li olduklarına ilişkin yayınlar çıktığını görmüyor musunuz?’ dedi. Ben de ‘okuyorum’ dedim. ‘Peki, ama o zaman niye böyle bir yazı yazıyorsunuz?’ diye sordu. "Bunların DHKP-C’li olduğunu siz söylüyorsunuz. Avukatları da diyor ki, DHKP-C’li olduklarına dair hiçbir mahkeme kararı yok’ dedim. Bunu üzerine İçişleri Bakanı bana dedi ki ‘Haa, demek ki siz bize inanmıyorsunuz böyle bir karşılık verdiğinize göre… Ben sizi bilgilendirmek, üzüntülerimizi iletmek için aradım. Fakat siz bize ağzımızın payını verdiniz. Bir daha da sizi aramam, çünkü ağzımızın payını aldık" dedi ve konuşma gergin bir biçimde sona erdi. Aradan günler geçti, bir gün Doğu Perinçek’in bir açıklamasını gördüm. Açıklamasında da diyordu ki ‘Evet, işten atılmalarda, hapse atılmalarda, haksızlıklar var fakat bunlar görmezlikten gelinebilir.’ Bunun üzerine ‘Yaşayan Hitler Doğu Perinçek’ başlığıyla bir yazı yazdım. Yazının sonuna doğru sözü İçişleri Bakanı’na getirdim. Bakan’ın ‘Ağzımızın payını verdiniz’ sözünden bahsetmeden aramızdaki görüşmeyi yazdım orada. Onu da şunun için eklemedim. O böyle dedi ama bir nezaket göstereyim, yok sayalım o cümleyi diye düşündüm. Anlıyorum ki o ‘ağzımızın payını verdiniz’ lafından sonra kendi aralarında bir takım görüşmeler oldu ve bu son yazı onun üzerine denk geldi. Bir zemin teşkil etti ve belki de ‘ağzımızın payını verdiniz’ sözünü de yazabileceğimi düşünüp bir ön almak için beni uyarmayı düşünmüş olabilirler.

sansür Süleyman Soylu Pay Star