Taşgetiren: Yeniden 1991 atmosferine girdi Türkiye
'1991'den 2019'a… 28 yıl geçmiş. Kürt oyları ile ilgili sancı bitmemiş. Hatta derinleşmiş. Yeniden 1991 atmosferine girdi Türkiye.'
Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, İçişleri Bakanlığı kararıyla HDP'li Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanmasına ilişkin, "1991'den 2019'a… 28 yıl geçmiş. 'Kürt oyları' ile ilgili sancı bitmemiş. Hatta derinleşmiş. Yeniden 1991 atmosferine girdi Türkiye. Evet soru halen şu: Bu operasyonlar Diyarbakır’da evlerde, kahvehanelerde nasıl konuşulur" diye yazdı.
Taşgetiren'in, 'Diyarbakır, Van, Mardin…' başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:
"27 Mart akşamı, yani seçimlerden sadece birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tv'lerin ortak yayınında şunları söylüyordu:
'Seçim akşamı, iş bitti neticeler belli oldu. Bunların içinde terörle iltisaklı, ilgili olanlar varsa biz artık öyle 5,6,7 sene bekleyemeyiz. Anında gereğini yasal olarak, savcılıklar inanıyorum ki yapacaktır. Bu milletin parasını çarçur edecek olanlara buralar teslim edilmeyecektir.'
Seçim akşamı değil ama işte seçimin üzerinden 4.5 ay gibi bir zaman geçti ve operasyon başladı: HDP'nin kazandığı üç büyük şehrin belediye başkanları görevden alındı, yerlerine vekil olarak aynı illerin valileri getirildi. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerindeki 'terörle iltisak' gerekçesiyle.
1991'de SHP listesinden Meclis'e giren Leyla Zana, TBMM'deki yemin sırasında Kürtçe konuşunca kürsüden indirilmiş, ardından da HEP'li milletvekilleri Meclis çıkışında polis tarafından gözaltına alınmıştı.
O zaman ben 'Bu görüntüler Diyarbakır kahvehanelerinde hangi duygu içinde seyredilmiştir?' diye yazmıştım.
1991'den 2019'a… 28 yıl geçmiş. 'Kürt oyları' ile ilgili sancı bitmemiş. Hatta derinleşmiş.
Derinleşmiş, çünkü Kürt oylarının bugün temsil edildiği HDP, tutuklu eş başkanları ve bir çok milletvekili ile kriminal bir siyasi olgu haline getirilmiş, buna rağmen yasal alandaki varlığını TBMM'deki üyeleri de dahil devam ettiriyor.
Buna, Suriye'deki Kürt varlığı ile ilgili gerilimler ilave olmuş. Bu boyut, Türkiye'nin ABD, AB hatta Rusya ile ilişkilerini kritik hale getiren mahiyet kazanmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 31 Mart öncesindeki sözleri o gün, Doğu-Güneydoğu'da hâlâ HDP'ye yönelecek oyları engelleme amaçlı olarak okundu. İnsanlar, 'Nasıl olsa seçilseler bile görevden alınacaklar, öyleyse oy vermeyelim' derler diye düşünülmüş olmalıydı.
Öyle olmadı, Diyarbakır'da yüzde 62.93, Mardin'de yüzde 56.24, Van'da yüzde 53.83 oy alan HDP adayları seçildi. HDP'nin oyları düşmüştü ama yine de seçimi kazanmışlardı...
...
Bugün yeniden 1991 atmosferine girdi Türkiye. Evet soru halen şu: 'Bu operasyonlar Diyarbakır'da evlerde, kahvehanelerde nasıl konuşulur?'
Bu sorunun anlamı da şudur: Geniş Kürt topluluklarında nasıl bir izlenim bırakıyoruz yaptıklarımızla?
Eğer sorun halkın kimlik bilinci içinde terör-merör dikkate almadan seçim yapıyor olmasında ise, bu işler kimlik bilincini derinleştirmekten başka ne anlam taşıyor?
Bunun da anlamı şudur: Önümüzdeki hangi seçimde Diyarbakır, Van ya da Mardin ya da başka bir Doğu-Güneydoğu ilinin seçim sonuçlarını kabul edeceğiz?
Bir soru daha sorulmalı tabii ki:
Diyarbakır halkının iradesini devlet eliyle etkisiz hale getirebiliyoruz ama, mesela Batı'daki metropollerdeki Kürt oylarının tayin edici rolüne ne diyeceğiz?
Ortada gerçekten sıkıntılı bir durum vardır.
Amerika ya da AB yarın 'Kürt hamisi rolü'ne soyunur bunun için de Diyarbakır-Van-Mardin'i gerekçe olarak gösterirse ne diyeceğiz?
Ak Parti, farklı bir devlet tavrı geliştirmişti. Amerika, Kandil'i kullanarak Suriye atağı ile bu tavrı sabote etti.
Bugün güvenlik politikalarına mahkum edilen bir Ak Parti tavrı söz konusudur. 'Kürt sorunu'nun bölge planında derinleştiği bir dönem içine girmiş bulunuyoruz. Çok üzücü."