Tüm meslekler avukatlar için buluştu

İstanbul Barosu'nda tüm mesleklerden önemli isimler savunma dostları avukatlarla buluştu, 'Savunmaya özgürlük' dedi.

Tüm meslekler avukatlar için buluştu

Fatma YÖRÜR

ARTI GERÇEK – Tutuklu avukatlarla dayanışma toplantısı İstanbul’da yapıldı. Başta avukatlar olmak üzere milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler Türkiye’nin hukuk sistemi içinde yaşadıkları sorunlara karşı ‘Savunmaya Özgürlük’ diyerek bir araya geldiler. İstanbul Barosu’ndaki panelde farklı meslek gruplarından önemli isimler, yaşadıkları en zor süreçlerde avukatların yanlarında olduğunu belirtti ve tutuklu avukatlarla dayanışma önemine dikkat çekti.

Moderatörlüğünü Kemal Aytaç’ın üstlendiği panelde, İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, HDP Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar, Sosyal Haklar Derneği Başkanı ve CHP Eski Milletvekili Melda Onur, Sanatçı Suavi, Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden ihraç edilen araştırma görevlisi Aslı Aydemir konuşmacı olarak yer aldı.

Panele CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.

Avukat Kemal Aytaç ve Avukat Ezgi Çakır’ın açılış konuşmasını yaptığı panelde ‘İki yıla yaklaşan OHAL sürecinde avukatlar, akademisyenler, milletvekilleri, belediye başkanları, gazetecileri, öğrencileri hapiste olan bir ülkeye dönüştük’ denildi avukatların üstlendikler sorumluluğa dikkat çekildi.Tutuklu ve öldürülen avukatları anan meslektaşları ve panelistler, savunma hakkına dikkat çekti.

‘ÜLKELER ARASINDA SİLAH TİCARETİ SÜRERKEN AİHM’DEN MEDET UMMUYORUZ’

Ezgi Çakır 22 avukatın tutuklu olduğunu hatırlatarak: "AİHM son dönemde o kadar etkisiz ki biz bunu kurumların yaşlanmasıyla yorumlayamayız. Hükümetlerle silah ticaretleri yürütülürken bu kurumların pasif kaldığını açıkça görüyoruz. Onlar bu davaları 10 yıl ertelerken biz faşizmden medet ummayıp, elimizden geleni yapacağız. Ülkemiz, mesleğimiz, çocuklarımızın geleceği için bunu yapacağız."

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da: "İçinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışırken siyaset size bir zorunluluk sunacaktır, bu zorunlulukta bir hukuksuzluk vardır, siyaset bu hukuksuzluğa meşruiyet kazandırma yoludur. OHAL dediğiniz şey tam da budur. Hukuksuzluğa karar veren iradecinin amacı hukuku yeniden tesis etmektir." dedi.

‘TÜRKİYE BUGÜN BİR HAK ARAMA LABİRENTİNDE’

Durakoğlu: "Türkiye bugün bir hak arama labirenti içinde. Savunma hakkına getirilen sınırlamalar da bu hukuksuz atmosferde ortaya koyuluyor. Cumhuriyet davasında Bülent motosikleti hakkında bir avukatla konuşurken, avukat kayıt yapan kameraya dönüp konuyu şifreli görüşme sanılmasın diye açıklama ihtiyacı duyuyor. Bu baskı ortamını ortaya koyan bir örnektir." Dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Daha ilk KHK ile savunma hakkına sınırlamalar getirildi. UYAP’tan dosyaları göremez olduk. Avukat tutuklamaları da böyle gelişmeye başladı. KHK avukat gözaltısında savcı bulundurulması zorunlu olmaktan çıkarıldı. 110 avukat için avukatlıktan men gibi kararlar çıkmaya başladı. ‘Tutuklanmaya engel hali olmamak’ gibi ilginç bir kavramla karşılaştık. Hukuksuzluğun hukuki kılıfa bürünmüş halini OHAL boyunca yaşayacağız ama biz avukatız ve hak arama mücadelemize devam edeceğiz. Bizi müvekkillerimiz üzerinden tanımlamayın salt avukatlığını yaptığımız için bu insanlar üzerinden kriminalize edilemeyeceğimizi söyleyeceğiz. Tarihi avukatlar yazacak ve yazıldığında da görecekler" dedi.

MELDA ONUR: ÜÇ MESLEĞİ SORGULAYAMAZSINIZ

Sosyal Haklar Derneği Başkanı Melda Onur da avukatların önemini en iyi milletvekilliği döneminde anladığını belirterek, sosyal haklar davaları ve ekoloji davalarında avukatların her zaman yanlarında yer aldığını ifade etti. "Bu süreçte hukukçularla konun üzerine gittiğimiz de bizimle baş etme yöntemi olarak, bir şekilde terör örgütleriyle ilişkilendirildik" diyen Onur, "Tehditler ve dedikodumuzun bu yönde yerelde yayıldığına tanık olduk. Kent ve ekolojide mücadelemize karşı yerelde avukatları terörize eden bu anlayış bu politikasını tüm ülkeye yayıldı. ‘Bunlar din düşmanı, bunlar şu örgüte üye’ diyerek hakkımızda haberler yayıldı." dedi.

Tutuklu Avukat Selçuk Kozağaçlı’ya, "Soma davasını niye takip ediyorsunuz, Berkin Elvan’ı niye takip ediyorsun? Niye savunuyorsunuz? Sorularının yöneltildiğini hatırlatan Onur, artık bu noktada hukuktan bahsedilemez" ifadesini kullandı.

Üç mesleğin sorgulanamayacağını belirten Onur: "Bunlardan bir avukatlar, herkesi savunmak zorunda, iki gazeteci, ‘kimle görüştün?’ diyemezsin herkese sorma hakkı vardır. Üç doktor herkese bakmak tedavi etmek zorundadır. Hipokrat yemini bunu gerektirir." Dedi. "Faşizm aslında susma değil neyi söylemek zorunda olduğundur." Diyen Onur "Sanatçılar bugün bu durumda kalıyor. Bir şey söylemek zorunda bırakılıyor. Gerçek sesler bastırılıyor." dedi.

Onur konuşmasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun durmaksızın ülkeyi gezip ve kadınların davalarını takip ettiğini hatırlattı. "Askeri diktatörlükler gitmek üzere gelirler sivil diktatörlükler kalıcı hale gelmek için tüm kurgusunu bu yönde yapar. OHAL’le bütün ülkeyi dizayn ettiler. Ancak biz birlikte mücadele edersek Sindirella’nın arabası gibi bir anda kabağa dönüşebilirler." dedi.

SUAVİ: SANATIN ERKLE FLÖRTÜ OLMAZ

Sanatçı Suavi de: "Bugün bizi buluşturan gerçeklik müziğin dışında yapmak zorunda olduğumuz çok önemli işlerin olduğunu gösteriyor. İktidarlar her zaman sanatçıya ihtiyaç duydu ama onu her zaman istismar etti. Hayat günümüzde daha yakıcı bir yere evirildi. 23 ilinde sinema olmayan tiyatro salonu konser salonları olmayan ülkemizin sanatçılara olan ihtiyacı ayan beyan ortaya çıktı. Kimi insanlar mülkiyet kaygılarıyla sanatı istismar ederek sanatın saygınlığını da yok ederek bu sürece katıldı. Tarih bunları yargılayacaktır. Burada kendi çıkarları için yer alanlar, ideolojik bir varolma, burada varlılarını kanıtlama çabasındalar. Sanatın erk alanla işi olmaz bizatihi muhaliftir. Yaşamı eleştirmekle de yükümlüdür. Estetik için savaş ve şiddetten kaçınmalıdır. Sanatın temel derdi toplumu motive edip, kardeşlik bağı kurmaktır.

‘Özgürlükleri bırak korkuyu al’ diyorlar. Sanatınızın içerisine de buradan aldıklarımız yerleşiyor. Kuşkusuz zor bir dönemden geçiyoruz. Burada bütün meslekler pay aldı. Toplumun bütün katmanları anti demokratik sarmal içindeerror veriyor. Sanatın toplumsal hafızamızdan uzaklaştırıldığını görüyorum toplumdan yaşamdan sanat dışlanıyorsa bu karanlığa davettir. Bu kadar örselenmiş toplum yine sanatla terapi edilebilir."

MAVİOĞLU: GUERNİCA TABLOSUNU KİM YAPTI?

Gazeteci ve sinemacı Ertuğrul Mavioğlu da son dönemde hukukçular ve gazetecilerin bir arada olduğuna dikkat çekerek "Zorluklar bizleri bir araya getirdi. Guernica tablosunda Picasso’ya Nazi subayı sorar "Bu tabloyu siz mi yaptınız?" "Hayır" der, "bu tabloyu siz yaptınız." dedi.

Mavioğlu: "Avukatlara olan sevgim babamdan gelir. O da avukattı. 12 Eylül’den önce tutuklandım. Babamda avukatım. Askerler üzerimize saldırdı. ‘Avukatlar dışarı’ diye bağırdılar. Avukatlar çıksın ki bizi daha rahat dövsünler. 200 kadar avukat kolkola girdi. Salonu terk etmediler.

Şimdi de avukatlar siz tutuklanır tutuklanmaz sizi ilk görenler oluyor. Grev örgütleyen işçinin, madencinin, öğrencinin, gazetecinin hepsinin en yakın dostu oluyor. Bu anlamda avukatları savunmak sadece avukatlara bırakılamaz."

"Hepimiz teröristiz. Ya propaganda yapıyoruz ya üyesiyiz. Sistem ne söylersek söyleyelim bizi bir terör yatağına mutlaka uyduyor. Uzun gelirseniz kesiyor kısa gelirseniz gerdiriyor ama sizi bu kalıba sığdırıyor. Burada en büyük ayıp, birinin başına bir şey gelince şu soruyu sormaktan vazgeçelim lütfen: Ne yapmış?

Neden diye sormaya başladığımızda haklı makul gerekçeler bulup o gerekçelerle faşizmin kurumsallaştırıyoruz. Esas mevzumuz şu, sözümüzü eksiltmeyeceğiz. İfade özgürlüğü varlık nedenimizse eğer. O halde insanlığımıza sahip çıkmak zorundayız. Haklıyız, temas kurmalıyız, kapı kapı insanlara anlatacağız, salonlarda kendi kendimize konuşmayacağız, iradi davranacağız örgütleneceğiz. Başka yolu yok."

‘DAVALARLA BİZİ SALONLARA HAPSEDİP DİKKAT ÇEKTİĞİMİZ COĞRAFYAYI KARARTILAR’

Akademisyen Aslı Aydemir de İstanbul üniversitesi araştırma görevlisiyken işinden atıldığını belirterek "Barış bildirisini imzanın ardından başlayan süreçte yaşadığımız tehditler ve soruşturmalar ardından evime tebligat geldi. Terör örgütü propagandasından yargılanmaya başladık. 264 kişiye açılan dava genişliyor. Her gün tebligat alan akademisyenlerle dava dosyaları artıyor.

Bu bildiriyi ne için söylemişim, şimdi nasıl yabancılaşma yaşıyorum. Sosyal psikoloji çalışıyorum. Şu an bu irrasyonel çizgide savunma yaparken, kendi noktamdan savunma yaptım. Savunma yapmanın kendisi bir zul. Şiddete karşı tavır aldığımız bölgelerde ne olup bittiğine bakamaz, kendimiz savunur duruma düştük. Bizi savunan 2 bin kadar avukat bize sahip çıkmıştı. Bu metne sahip çıkıp bizi asla yalnız bırakmadılar. Şu an akademisyenler hukuk dersinden rahat geçer. Onlarla çok şey öğrendik. Bildirinin içinde olmayan bir şeyden doğru yargılanıyoruz. İrrasyonel bir durum" dedi.

SANCAR: 7 HAZİRAN’DA 50 AVUKAT REFORANDUMDA 4 AVUKAT ÇALIŞTIK

HDP Milletvekili akademisyen Mithat Sancar da "Hukukun olmadığı yerde hukukçu ne yapar?’ soruyla başladı konuşmasına. Sancar: "Evrensel hukuk kuralları uygulanmıyorsa hukukçular, mücadele etmek zorundadır. Avukatları baskı rejimleri hedef alır. Bu tüm dünyada önümüze çıkan örnekler var." dedi

Siyasetteki tecrübesinde görünmeyen bir yanı fark ettiğini belirten Sancar: 7 Haziran öncesi Mardin’de hukukçu ekip oluşturduk, seçim ihlallerine karşı 50 avukatla çalıştık. Sonra 1 Kasım’da bu sayı 10’a indi. Referandumda 4’e… bu sadece Mardin de değil her yerdeydi. Avukatların devre dışı bırakılması sadece mahkeme salonlarında değil seçim manipülasyonu da dahil çok sayıda konuda karşımıza çıkıyor. Onlar korkup kaçmadı yarısı içerideydi. Bu güçlü ekibi etkisizleştirmek istediler.

Önemli olan bu çaresizlik durumunun yaygınlaşmasını önlemektir. Bunun da en önemli noktası dayanışma ağları örmektir. Onlar da bu direnişi kırmak için bu dayanışma ağlarını parçalamak isteyecekler. Korku da bulaşıcıdır, cesaret de bulaşıcıdır. Hukuk mücadelesinin önemi, tek bir işkenceciye veya sorumluya ceza verdirebilirseniz bu hafızaya kazınıyor.

Dünya tarihinde adalet mücadelesini bırakmayanların yarattığı hafıza yeniden adalet talebine yayılıyor. Hukuk fetişizmi ve hukuk nihilizmi yapmadan dayanışmayı güçlü tutmak gerekiyor." Dedi.

‘BUNDAN 10 SENE SONRA BÜYÜK BİR ÇÖLLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

Toplantının sonunda Onur ve Durakoğlu, adalet ve hukuk kavramlarının toplumsal düzeyde bir talebe dönüştürülmesi gereğine dikkat çekerken Mavioğlu, "Yalnızlık meselesi üzerinden geçmem gerek, madur kesimlerle kucaklaşmanın yollarını bulursak, iktidarın zorbalığı karşısında sağlam bir duruş oluşturma şansımız olur." Dedi ve bunun örneklerini dışardaki gazeteciler çalışmalarıyla verdi.

"Nasıl olsa bir gün gidecekler’ demek büyük bir açık, bundan 10 sene sonra bir çölle karşı karşıya kalacağız. Yayınevleri kitap basmıyor, gazeteler haber yapmıyor. Şu gerçeklik artık yarının geç olduğu gerçekliği… tüm kesimler yanıyor bunları bir araya getirerek bir ateş topu kurmalıyız. Temas temas temas.. yoksa cebinde toplu iğne bile taşımayanlar terörist ilan edilerek toplum çölleştirilecek." Dedi.

Mithat Sancar da, "Yeni mücadele araçları ve üslubu bulma zorunluluğu var. Mağduriyetler görünmez kitlesel depresyona eviriliyor." ifadesiyle konuşmasını tamamladı.

panel Tutuklu avukatlar