Türkiye’de 8 ayda 315 sağlık çalışanı şiddete maruz bırakıldı
Rozerin Yüksel
Artı Gerçek- GercekNews’e konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Türkiye şartlarından kaynaklı Avustralya’ya göç etmiş Doktor Gizem Pehlivan ve TTB Tıp Öğrenci Kolu merkez yürütmesinden Helin Çakır sağlıkta şiddetin sebeplerini, niteliksizleşen tıp eğitimini ve yurtdışına göçün sebeplerini anlattı.
“Şiddet uygulayıcılar cezalandırılmazken zarar görenler cezalandırılıyor”
Türkiye’de şiddetin sadece sağlık kurumlarında değil pek çok alanda karşımıza çıktığını belirten TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Cinsiyete dayalı şiddet eylemleri arttı. Burada cezasızlık politikalarının çok önemli bir rolü var. Şiddet uygulayıcısı cezalandırılmazken zarar görenler cezalandırılmış oluyor” diyerek bu cezasızlığın şiddeti beraberinde getirdiğini ekledi.
Fincancı, “Korundukları ve uyguladıkları şiddetin yanlarına kar kaldığı gibi bir duyguyla davranıyorlar. Sağlıkta şiddete baktığımızda da çok yüksek oranda sözel ve ruhsal şiddetin olduğunu görüyoruz. İsterdik ki sağlıkta şiddet bildirimleri düzenli olarak paylaşılsın ve hangi alanda daha fazla yoğunlaşıyor, şiddeti uygulayanların özellikleri neler, şiddetin türleri neler, bunları görebilelim buna göre de önlem alalım” ifadesinde bulundu.
2022’nin ilk 8 ayında 315 sağlık çalışanı şiddet mağduru oldu
Sağlık-Sen’in açıkladığı verilere göre 2021 yılında, 364 saldırganın gerçekleştirdiği olaylarda 316 sağlık çalışanı şiddet mağduru oldu. 190 şiddet olayının 162’si hem sözlü hem fiziki, 22’si sözlü, 5’i mobbing, 1’i ise taciz vakasıdır.
146 şiddet olayı hastanelerde, 13 olay aile sağlığı merkezlerinde, 31 olay ise saha çalışanlarında meydana geldi. Yaşanan olaylarda; 92 doktor, 59 hemşire, 50 güvenlik görevlisi, 46 112 çalışanı, 69 da diğer sağlık çalışanları mağdur oldu. 135 saldırgan gözaltına alınıp serbest bırakıldı.
124 saldırgan hakkında hiçbir işlem yapılmadı, 41 saldırgan tutuklandı, 61 saldırgan hakkında adli soruşturma başlatıldı, 3 saldırgana ise para cezası verildi.
2022’nin ilk 8 ayında 387 saldırganın neden olduğu 315 sağlık çalışanının şiddet mağduru olduğu 165 sağlıkta şiddet vakası yaşandı. Sözlü, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz bırakanlara etkin bir soruşturma yürütülmezken saldırganlardan biri Dr. Ekrem Karakaya’nın ölümüne sebep oldu.
BEYAZ KOD nedir?
BEYAZ KOD, sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemek için kullanılan acil durum yönetim aracıdır.
Sağlık çalışanları şiddet olaylarına maruz kaldıklarında yeterli müdahale ve dış güvenlik gücü desteği sağlanarak, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması ve gerçekleşen olayların analizinin yapılarak ilgili sağlık kurumuna özgü tedbirlerin alınması için çalışma yapılması amacıyla oluşturuldu.
“Bakanlık BEYAZ KOD verilerini koruyor, paylaşmıyor”
Sağlıkta şiddetin önüne geçebilmek için önleyici politikaların uygulanması gerektiğini belirten Fincancı, önleyici politikaların şiddet uygulamalarının tüm özelliklerini görebilmekten geçtiğini vurguladı.
Fincancı, “Sağlık Bakanlığı, şiddet bildirimleri ile ilgili BEYAZ KOD verilerini derlemeye başladığından beri biz bu verileri görebilmek için talep ediyoruz fakat bakanlık bu bilgileri koruyor ve paylaşmıyor” diyerek sadece 2020 yılının verilerine ulaştıklarının altını çizdi.
Fincancı, “Ulaşabildiğimiz veriler ile sağlık emekçileri arasında en fazla şiddete uğrayanlar kimler onu görebildik. Hekimler şiddete maruz kalanların listesinde en başta. En fazla sözel şiddet olaylarının olduğunu görüyoruz. Şiddet kamu hastanelerinin acil bölümlerinde daha çok karşımıza çıkıyor” dedi.
“Kamu otoritesi doğrudan şiddet uygulayıcısıdır”
Fincancı, “Sağlık sistemindeki aksaklıkların alana yansıması ve şiddete dönüşmesi özellikle pandemi sürecinde daha görünür oldu. Çünkü sağlık otoritesi pandemiyi halk sağlığı önlemleri ile yayılımı yavaşlatmak yerine pandemi ile hastanelerde karşılaşmayı tercih etti. Sağlık hizmetlerine erişilebilirlik azaldı. Sistemin içinde biriktirdikleri kapalı kapta kaynayan su gibiydi. Pandemi süreci bunu artık kaldırılamaz hale gelmesini ve içerde biriken basıncın etkisiyle kapağın tavana fırlamasına neden oldu” diye konuştu.
Şiddetin sebeplerinin kışkırtılmış sağlık talebi ve yetersiz sağlık politikalarının olduğunu söyleyen Fincancı, hekimlere dayatılan performans sistemini şu şekilde eleştirdi:
“Daha fazla hasta ve daha fazla işlem hastanın hekime ayırdığı sürenin kısalması anlamına geliyor. Bu kısaldıkça hasta ve hekim iletişimi bozuldu. Bununla birlikte şiddetin yükselmesine yol açan böyle bir sağlık sistemi içerisinde hekimde ne zaman şiddet göreceğini bilemez hale geldi.”
2004 yılında kurulan Sağlık Bakanlığı İletişim Birimi’nin de (SABİM) ayrı bir şiddet alanına dönüştüğünü aktaran Fincancı, “Hastalar ve yakınları tarafından SABİM’e gelen şikayet dilekçelerinin içinde küfür ve hakaret olmasına rağmen yine de sağlık çalışanına soruşturma açılıyor. Şikayet olduğunda araştırma yapılır ama bunu soruşturma tehdidi olarak sağlık çalışanlarına mobbinge dönüştürmek aynı zamanda kamu otoritesinin şiddet uygulaması anlamına gelir. Kamu otoritesi doğrudan şiddet uygulayıcısıdır” dedi.
Alınan eğitimin verimli olup olmadığına dair soruya %7 evet, %81 hayır diyor
Sağlıkta şiddet vakaları her geçen gün artarken tıp öğrencileri de gelecekleri için kaygı duyuyor. Niteliksiz eğitim almalarının yanı sıra mesleğe adım atacakları hatta daha öğrenciyken şiddetin öznelerinden biri oluyorlar.
TTB Tıp Öğrenci Kolunun, 453 intörn hekimin yanıtladığı hekimlerin çalışma koşullarına dikkat çekmek ve onların sesini duyurabilmek adına hazırladıkları ankete göre “alınan eğitimin yeterli ve verimli olup olmadığına dair soruya” %7 evet, %81 hayır cevabını verdi.
Aynı anket sonuçlarına göre intörnlerin %67’si mobbinge maruz kaldığını belirtti. %49’u asistan tarafından, %13’ü hoca tarafından, %11’i ise diğer sağlık çalışanları tarafından mobbinge maruz kaldığını aktardı. Hasta/Hasta yakını tarafından herhangi bir şiddete maruz kaldınız mı? sorusuna ise %62 evet, %37 hayır cevabı verildi.
TTB Tıp Öğrenci Kolu merkez yürütmesinden Helin Çakır, tıp öğrencileri olarak geleceklerinden kaygı duyduklarını belirterek okul ihtiyaçlarını, ders materyallerini ve yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden en çok etkilenenler arasında öğrenciler olduğunu vurguladı.
“Nitelikli bir tıp eğitimi almak istiyoruz”
Çakır, “Beyaz reform adı altında açıklanan tabloda intörn hekimler içinde bir madde açıklanmıştı ama geçtiğimiz günlerde asgari ücret yatacak denmesine rağmen yine bununda içi boş bir müjde olduğuna tekrar tanıklık ettik. Sağlık sistemi bu kadar ayaklar altına alındıktan sonra açıklanan “müjdeler” atılması gereken adımlar değil. Bunlar sadece gün geçiştirmek için yapılan faaliyetler” dedi.
Sağlıkta şiddeti körükleyen unsurun mevcut sağlık politikaları olduğunu aktaran Çakır, tıp öğrencilerinin yaşadıkları sorunları ve taleplerini şu cümleleriyle dile getirdi:
“Son 15 yılda 48 tıp fakültesi ve 10 bin kadar tıp fakültesi kontenjanı açıldı. Amfilerde arkadaşlarımız ayakta ders dinliyor, 5 öğrenciye neredeyse bir mikroskop düşüyor, bazı fakültelerde mikroskop bile yok. Daha çok fakülte daha niteliksiz bir eğitim var.”
Çakır, “Bizler nitelikli bir tıp eğitimi almak istiyoruz. Biz sadece sağlık çalışanı değil aynı zamanda üniversite öğrencileriyiz. Bu ekonomik sıkıntılar içerisinde bir stetoskop 1000-2000 tl olurken bizlerin aldığı devlet bursu 850 TL. Parasız ve şiddete göz yumulmayan eğitim ve çalışma hayatı talep ediyoruz” diyerek emeklerinin karşılığını almak istediklerinin altını çizdi.
8 ayda “iyi hal belgesi” alanların sayısı 1402’ye ulaştı
Mevcut sağlık sistemi koşulları, hayat pahalılığı ve kalitesiz yaşam standartları Türkiye’de yaşayan sağlık çalışanlarını ve tıp öğrencilerini yurtdışında yaşamaya ve çalışmaya itiyor. Önceden akademik başarı için yurtdışına giden sağlıkçılar şimdi temelli bir yaşam için yurtdışına gitmenin yollarını arıyor.
Sağlık çalışanlarının kendilerini güvende hissetmediğini ve Türkiye’de bir gelecek göremediklerini aktaran Fincancı, “2010’lu yılların başlarında yurtdışına gitmek için iyi hal belgesi başvurusu son derece düşük. Sonra birden katlanarak artmaya başlıyor. Son üç dört yıl içinde 100’lü rakamlardan 1000’lere doğru bir artış görüyoruz. Bu sene daha da katlandı, ilk altı ayın rakamları geçtiğimiz senenin rakamlarına erişti” dedi.
TTB, 2022'nin ilk yedi ayında yurt dışına gitmek için belge alan hekim sayısının 1402'e ulaştığını açıkladı. Yalnızca temmuz ayında 231 hekimin 'iyi hal belgesi' için başvurduğunu duyurdu.
Çakır, “Genç meslektaşlarımızın yurtdışına gitme oranı nasıl bu kadar yükseldiyse tıp fakültesi öğrencilerinin büyük çoğunluğu yurtdışına gitmek istiyorsa artık Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) dershaneleri değil de Almanca kursları rağbet görüyorsa hatta son zamanlarda tıp bölümü bu ülkede tercih edilmiyorsa bu durum sağlıkta yıkımı gözler önüne seriyor” dedi.
“Türkiye bir doktor kaybetti, Avustralya bir doktor kazandı”
Hekim göçü ile Avustralya’ya yerleşen Dr. Gizem Pehlivan, Türkiye’den gitmeyi tıp öğrencisi iken karar verdiğini ve yurtdışına gitme sürecini anlattı:
“Temel sebepler Türkiye’de yaşamakla ilgili problemlerdi. Mesleğe ilk başladığımda 3 aylık bir doktorken pandemi sürecinde tek başıma çalışmak zorunda kaldım. Ağır bir depresyon geçirdim terapiye de ulaşmak mümkün değildi. Sağlık politikalarının içinden çıkılmaz bir hal aldığı, meslektaşlarımın her gün mobbinge maruz kaldığı ve haksızlığın hat safhada olduğu bir süreçle birlikte yurtdışına taşınma sürecim daha da hızlı gerçekleşti.”
Avustralya’ya kabul edildiğinde bir sosyal medya paylaşımı yaptığını ve linçe maruz kaldığını belirten Pehlivan, “Yola çıkacağım zaman “Türkiye bir doktor kaybetti, Avustralya bir doktor kazandı” yazılı bir fotoğraf paylaştım. Gelen mesajların bir kısmı iyi ama geri kalanların ülkeden gittiğim için sinirli ve saldırgan mesajlardı. Artık sadece gitme sebebime değil piercingimden saçıma kiloma kadar eleştirildim. Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorum” diyerek bulunduğu kentten ve işinden memnun olduğunun altını çizdi.