Türkiye’nin “Biz” duygusu çok zayıfladı, ortak ufku kayboldu
Konda Araştırma Müdürü Bekir Ağırdır, Türkiye’nin tarihten de gelen yükle muhafazakarlar, sekülerler ve Kürtler olarak üçe bölünmüş olduğunu vurguladı.
Konda Araştırma Müdürü Bekir Ağırdır, Gazete Oksijen için kaleme aldığı haftalık yazısında, Türkiye’nin modernleşme sürecindeki tavrını iki adım ileri, bir adım geri olarak nitelendirdi, Mehteran yürüyüşünün böyle toplumlarda çıkmasının tesadüfi olmadığını belirtti.Toplumda bir yandan farklı kimlik, yaşam biçimleri ve cinsel tercihlere devletin saygı göstermesini isteyen bir ağır bir çoğunluk olduğuna işaret eden Ağırdır, "Ama buna karşılık yüzde 45 insan yasadışı örgüt üyesi birisine, yüzde 13 insan eşcinsel birisine, yüzde 7 insan dinsiz birisine ‘bir polisin veya devlet memurunun gerekirse kötü muamele etmesini’ normal sayıyor" diyerek bu ikircikli tablonun altını çiziyor.
Ağırdır’ın Gazete Oksijen’deki yazısının özeti şöyle:
'TOPLUM ÜÇÜ BÖLÜNMÜŞ DURUMDA'
"Toplumun yüzlerce yıllık tecrübeyle oluşturduğu zihin haritaları, hayat pratikleri, alışkanlıkları, korkuları, algıları ve beklentileri var. Bunların bir kısmı etnik kimlik ve inanç aidiyetinden, bir kısmı içinde bulunduğu ekonomik koşullardan ve sınıftan, bir kısmı gelenek görenek gibi ortak deneyimlerden, bir kısmı da güncel meselelerden besleniyor. Güncelden beslenen davranış ve tutumların en büyük kaynağı ise yaşanmakta olan kimliklere sıkışma ve kutuplaşma.
Bugün, toplum gelecek hayali, ihtiyaç ve talepler dizisi itibariyle üçe bölünmüş durumda. Karşımızda muhafazakarlar, sekülerler, Kürtler şeklinde şemalaştırabileceğimiz, coğrafi-siyasi-ekonomik-sosyolojik olarak da haritalanabilecek, açıklanabilecek üç Türkiye var.
Yalnızca son bir haftada yaşanan orman yangınları, sel baskınları, Olimpiyatlarda kız voleybol takımının galibiyetleri, Konya’daki aile katliamı etrafında yaşananlara bakın, ortak ufku kaybolmuş, ‘biz’ duygusu parçalanmış, tasada, kederde, sevinçte bile ortak duyguları eksik olan bir toplumuz artık.
'TOPLUMSAL TUTUM VE DAVRANIŞLARDA İKİRCİLİK'
Türkiye toplumu gecikmiş bir modernleşme ve kentleşme sürecini, biraz savruk, biraz da ikircikli yaşıyor. Mehteran yürüyüşünün bu toplumdan çıkmasının elbet bir hikmeti var. Belli ki yürüyüşünü dura kalka, bastığı yerden emin olarak sürdürmek istiyor. Teorilerin, modellerin çelişkili ve paradoksal sandığı şeyler belki de toplumun melez ya da hibrid alanlarını oluşturuyor. Yani kategoriler ve kümeler arasında geçişin yaşandığı alanlar onlar.
Toplumsal tutum ve davranışlarda ikircikliliği gösteren alanlardan birisi değerler ile pratikler arasındaki yarılma.Toplum değerler, ilkeler üzerinden bakınca oldukça eşitlikçi, çoğulcu görüntü veriyor. Ama gündelik hayat pratiklerine bakıldığında özgürlükleri değil devleti ve güvenliği önceliyor.
‘Devlet, tüm özgürlükler ve başörtüsü, cinsel yönelim gibi her türlü kişisel tercihler karşısında, bu tercihler ne olursa olsun tarafsız kalmalıdır’ diyenler yüzde 69, ‘Vatandaşların ait oldukları grup, kültürel kimlik ya da cemaatler olarak yaşayabilme özgürlükleri tanınmalıdır’ fikrinde olanlar yüzde 72 oranında.
Ama buna karşılık yüzde 45 insan yasadışı örgüt üyesi birisine, yüzde 13 insan eşcinsel birisine, yüzde 7 insan dinsiz birisine ‘bir polisin veya devlet memurunun gerekirse kötü muamele etmesini’ normal sayıyor. ‘Devletin kendi vatandaşlarına fiziksel şiddet uygulamasını normal ve kabul edilebilir bir şey’ olarak görenler yüzde 33 oranında.
'HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE OLAN İNANÇ ÇOK DÜŞÜK'
Toplumun hukukun üstünlüğüne olan inancı çok düşük. Deneyimleriyle öğrendiği hukukun ‘hayatı düzenleyen’ değil ‘hayatı denetleyen’ mekanizmalar, kurallar olduğu yönünde. ‘Hâkimler, savcılar, polisler karşılarındakilerin zengin mi fakir mi olduğuna göre farklı davranıyor, işlem yapıyor, karar veriyor’ kanaatinde olanlar yüzde 54 oranında. ‘Suç işlemedikçe kanunların ve mahkemelerin beni koruyacağına inanmıyorum’ diyenler yüzde 33 oranında.
'ORTAK HAYAT SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GAYRET VE ARZU YOK'
Türkiye toplumu birey olmak konusunda son derece gayretli, arzulu. Bireysel sorunlarını çözmek söz konusu olduğunda formal veya informal, etik veya etik dışı her yolu meşru görüyor. Ama ortak hayat, sokağındaki, mahallesindeki, şehrindeki sorunlar söz konusu olduğunda o gayret ve arzu yok oluyor.
Devlet ile yurttaş, demokrasi ile refah, özgürlük ile güvenlik arasında sıkışmış bir toplum var karşımızda.
Türkiye toplumu ikircikli bir toplum. Belki bu toplumun bu karakterini dikkate alarak yeni okumalar, anlamlandırmalar yapabilsek özlemlerini, umutlarını, korkularını, öfkelerini anlamak ve yeni bir cevap, hayal, iddia üretebilmek için sağlam ve tutarlı bir başlangıç noktası belirlemiş olacağız.
Fakat sorun ülkenin tüm bu sorunlarına çare üretmesi beklenen entelektüel ve sosyal sermayesinde de tüm bu ikirciklilikler geçerli. Son bir haftada yaşanan olaylara sosyal medyadaki tepkilere bakınca çare bulması, siyaset üretmesi gerekenleri de sade bireylerle benzer bir ruh halinde oldukları görülüyor.
'İKTİDARIN TEK ÖNCELİĞİ KENDİ İKTİDARINI SÜRDÜRME'
Bir yandan gerçeklikle ilişki entelektüel dünyada da siyasi aktörlerde de bozuluyor. Son bir ayın tüm sorunları gösteriyor ki iktidar ülkeyi ve sorunları yönetme kapasitesini de kaybetti niyetini de… İktidarın tek önceliği ve her bir iç veya dış dinamiğe, olaya bakışı kendi iktidarını sürdürme fırsatı ya da riski üzerinden. Muhalefet ise düzene değil iktidara muhalefete sıkışmış halde.
'YENİ ORTAK UMUT: GENÇLER VE KADINLAR İNŞA EDECEK'
Tüm bu çaresizlikten çıkış ise yeni bir ortak umut, ortak heyecan, ortak başarı üretmekle mümkün. Bu yeni ortak umudu ya da demokrasi hareketini ise gençler ve kadınlar inşa edecek.
‘Sizce hangisinin olduğu bir toplumda can ve mal güvenliği daha kolay sağlanabilir’ diye sorulduğunda 18-28 yaş aralığındaki her 100 gençten 31’i kalkınmış ekonomi, 50’si işleyen hukuk düzeni, 18’i özgürlükçü ortam fikrinde. Aynı 100 gencin 67’sine göre ‘devletin güvenliği değil vatandaşın can ve mal güvenliği öncelikli olmalı."