'Yeni KHK ile kutuplaşma değil parçalanma riski var'
Diyarbakır'daki kanaat önderleri sivillere getirilen dokunulmazlığın paramiliter yapıları cesaretlendireceğine dikkat çekerek, uyardı: Önüne geçilemeyecek toplumsal olaylara neden olacak.
Remzi BUDANCİR
ARTI GERÇEK- Kanun Hükmünde Kararname ile 15 Temmuz ve devamı niteliğindeki olaylara müdahale eden sivillere getirilen dokunulmazlık, tutuklu ve hükümlülere tek tip kıyafet giydirilmesi tepkilere neden oldu. KHK ile sivillere dokunulmazlık getirilmesi en çok tepki çeken uygulama oldu. Toplumsal farklılıklarla dolu olan Türkiye’de bu dokunulmazlığın paramiliter güçleri cesaretlendireceği görüşünde olan sivil toplum kuruluşları kaygılı. Artı Gerçek’e konuşan Diyarbakır Eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ve Siyasal ve Sosyal Araştırma Merkezi (SAMER) Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç, bunun önüne geçilemez toplumsal sorunlara yol açabileceği konusunda uyarıda buldu.
"JİTEM UYGULAMASINDAN DAHA TEHLİKELİ"
Diyarbakır eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, düzenlemenin çok tehlikeli olduğunu vurguluyor. Yeni KHK’deki düzenlemede geçen "devamlı" ifadesine dikkat çeken Aktar, Mahir Ünal’ın düzenlemenin sadece 15 Temmuz ve 16 Temmuz’u kapsadığı iddiasıyla ilgili olarak da şöyle dedi: "Sert tepkiyle karşılaştılar. Açıklama tepkileri dindirmeye yönelik. Ama yapılacak şey kararnamelerin kaldırılmasıdır. Hiçbir KHK’nın hukuki dayanağı yok. Açıklamalar kaygıları kaldırmıyor. Kaygıyı kaldırmanın yolu KHK’ları iptal etmekten geçer. Bu ortamı sakinleştirmeye yönelik bir açıklama. Kesinlikle çok kötü uygulamayla karşı karşıyla geleceğiz. Hakimler de bu düzenlemeyi uygulayacak. Mevcut yargı profili buna elverişli.
Düzenleme açık. Örneğin mahallemizde sokağımızda bir olayı protesto ettik. Demokratik hakkımızı kullandık. Birileri bunu terör faaliyeti gösterip protestoya yönelik bir eylemde bulunursa cezasız bırakılacak. Her şey saldırıldığında kılıf uydurmaya elverişliği bir düzenleme."
Emin Aktar, 1990’lı yıllarda birçok cinayet işleyen JİTEM’i hatırlatıp, KHK ile benzer örgütlenmelere mi gidiliyor"? sorumuza şu yanıtı veriyor: "JİTEM’de hiyerarşik örgütlenme vardı. Devlet güvenlik birimi içinde bir örgütlenmesi vardı. Burada durumdan vazife çıkan herkes saldırabilecek ve cezasızlıktan yararlanabilecek. Kesinlikle daha tehlikeli. Üç beş kişi toplantıya saldırdığında, bu uygulamadan yararlanabilecek. Bir süre sonra uygulamanın pratiğiyle karşılaşabileceğiz. Aslında problem karşılaşıp karşılaşmamak da değil. Bu düzenlemenin varlığı bile problemli. Olmaması gerekiyor. İptal edilmeli."
"SADECE CEZAEVLERİ DEĞİL, TOPLUMU TEK TİPLEŞTİRMEK İSTEYECEKLER"
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu güne kadar yayınlanmış tüm KHK’lerin tamamının, temel hak ve özgürleri hedef aldığını hatırlatarak, son KHK’nin de öncekilerin devamı olduğuna dikkat çekti. Bu KHK’nin, ihlallere neden olacak bütün yol ve yöntemlerinin önü açtığını belirten Bilici, önce tutuklular için getirilen tek tip kıyafete değindi: "Cezaevleri zaten sıkıntılıydı. Tecrit, işkence, kötü muamele, sürgün, hasta tutuklulardır, çıplak aramalardır, izolasyonlar… Hak ihaleleri temelinde ne ararsanız vardır cezaevlerinde. Bu KHK’ler ile tam zirve yapmış oluyor. Bu sadece cezaevleri ile sınırlı kalmayacak. Tek tipleştirme zihniyeti, cezaevlerinde başlayarak, dışarıya da geçecek. Tek dil, tek millet, tek devlet, tek bayrak ya da din… Böyle tekleştirme sürecine girecek. Yani her şeyi tep tip yapmak isteyeceklerdir. Tek tip elbise 1980’lerde de giydirilmek istendi. Birçok kötü muameleler oldu. Çok ciddi tahribatlar yaratıldı. Ama başarılmadı. Bazı cezaevlerine bakıyoruz, işkence en üst noktadadır. Tıpkı Guatamala gibi… Bu insan haklarına, uluslararası sözleşmelere aykırı bir durum."
"GÜVENCE ALTINA ALINAN ASKERLER DARBE YAPABİLECEK CESARETİ GÖSTERDİ"
KHK ile sivil şahıslara getirilen cezasızlığın büyük risk oluşturduğunu ifade eden Bilici, darbe girişimi öncesi, sokağa çıkma yasakları sırasında kolluk güçlerine getirilen dokunulmazlığı hatırlatarak, şunları söyledi: "Darbe girişimi öncesi, bölgede görev yapan kolluk kuvvetlerinin tamamına bir dokunulmazlık yasası çıkarıldı. Onlara "siz operasyon bölgesinde ne yaparsanız yapın, yargılanmayacaksınız’ dendi. Bu şekilde onlara bire bir dokunulmazlık getirildi. Onlar resmi olmasına rağmen, üniformalı olmalarına rağmen, devlet kamu personeli olmalarına rağmen, çok ciddi ihalelere bulaştılar. Hukuk dışında çıktılar. Öyle bir noktaya geldiler ki, darbe yapma cesareti dahi kendinde buldular. Çünkü hiç kimse onlardan hesap sormuyordu. Sokağa çıkma yasakları olduğu dönemlerde çok ciddi suçlara bulaştılar ve darbe girişimin ardından şu anda hepsi tutuklu.
CİNAYET İŞLEYECEK, LİNÇ VE İŞKECE YAPABİLECEK POTANSİYEL VAR
Bu yetmiyormuş gibi, bir de sivil insanlara aynı dokunulmazlık getirildi. Bu sivil dediğimiz insanlar sıradan insanlar değil. Tamamı ırkçı, milliyetçi, yobaz faşist olanlar. Bunlara bir güvence verdiğin anda, bunların yapamayacağı bir şey yoktur. İnsanları diri diri de yakabilirler, insanları linç edebilirler, insanları katledebilirler. Bu onların güvence altına almış, ucu açık bir uygulamadır.
Türkiye toplumunda, içinde bulunduğumuz bu siyasi atmosferden etkilenen yüz binlerce insan var. Her an eline silah alıp başkasını öldürebilecek, linç edebilecek, işkence edebilecek potansiyele sahip çok sayıda insan var. Bunun örneklerini görüyoruz. Birisinin ayağına, kafasına sıkabilen, açıklama yaparak ‘onlara kan banyosu yaptıracağız’ gibi açıklama yapanlar var. Şimdi birde bunun zeminini hazırlarsan, yasal çerçeveye bağlarsan, o güvenceyi versen onlara, artık sonucunu siz düşünün… Bu çok tehlikeli bir şeydir. Bu toplumu ayrıştırmayı bırakın, önüne geçilemeyecek bir çok şeye neden olabilir. Yani herkes artık gider, birisine saldırıp ‘Terör probagandası yaptı’ diyecek. Bunu rahatlıkla yapabilir.
Bu paramiliter yapıları yüzde yüz cesaretlendirecek. Bu devlete hiçbir şey kazandırmaz, tam aksine çok şey kaybettirir. Bu dönüp dolaşıp bu kanunu çıkaranları da vurabilir. Onlar da bundan etkilenirler. O darbe girişimi içerisinde bulunanlara siz imkan tanıdınız, size karşı darbe yaptılar. Şimdi de böyle bir şey yaparsanız, böyle bir potansiyel, bir kitle ortaya çıkar önünü alamayacaksınız. İsteseniz de kontrol edemeyeceksiniz."
GENÇ: İKTİDAR TOPLUMDAKİ TEPKİYİ, TOPLUMA YÖNELTİYOR
Siyasal ve Sosyal Araştırma Merkezi (SAMER) Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç, Türkiye toplumunda yaşanan gerilimlere dikkat çekti. Kendini ülkücü, milliyetçi, dinsel hassasiyeti olan muhafazakar olarak tarif edenlerin basit demokratik etkinlik yapan insanlara dahi saldırabildiğine tanık olduklarını anlatan Genç, buna benzer olayların Trabzon, Samsun, Bursa ve İstanbul’da yaşandığını söyledi.
Bu tür olayların geçmişte de yaşandığını anlatan Genç, bu durumu geçmişten farklı olan olayın, bu tür linç kültürünü uygulayanların yasal güvenceye kavuşturulması olduğunu ifade etti. "Bir şiddet dalgasının, paramiliter tutumun yasal güvenceye kavuşturulması demek, toplumun hızlı bir şekilde birbirine düşürülmesi demektir" diyen Genç, şunları söyledi: "Türkiye toplumu, son birkaç yıldır gerçekten gerilen bir toplum olmaya başladı. Geleceğe dönük endişe kat sayısı yüzde 70-80’lere vardı neredeyse. Gelecek endişelerinin bu kadar yoğun olduğu, ekonomik kaygıların bu kadar derinleştiği bir toplum yapısı her zaman gergin ve tepkisel olur. Toplumun bu tip tepkisel ve gergin hallerinin çözümünü iktidarlar çoğu kez, bu tepkinin kendisi yerine topluma yöneltecek iç düşmanlar, iç hedefler belirleyerek giderirler.
İşte çok önceden Aleviler üzerinden, özellikle 1990’lardan sonra Kürtler üzerinden bir ulusallık dalgası ile birlikte geliştirilen bir linç biçimi var. Ne zaman toplumsal dalga kabardığında, toplumun gerilim hatları iyice gerildiğinde hemen bu tip provokasyonları hayatımızda hep görürdük. İşte HDP binalarına saldırı, Kürt işçilere saldırı, bir grup gencin herhangi bir demokratik eylemlerini bölücülük, yada PKK’li diye nitelemeleri, hızla insanları yönlendirme biçimlerine hep rastlardık.
ZİLAN’DA NE VARSA, KHK’DA AYSINI VAR
Bu Cumhuriyetin kuruluşu, Osmanlı'nın son dönemlerinde Ermenilik üzerinden kurulan bir nefret dalgası aynı zamanda. İktidarların, kendilerinin çözümsüzlüğünün ortaya çıkardığı bu sonuçları, kendisine yönelmemesi için topluma yönelttiği süreçler hep Türkiye’de oldu.
Öte yandan biz dün KHK’de ilk bu maddeyi okurken şok olduk. Nasıl bir iktidar, toplumsal sorumluluğu olması gereken bir siyaset nasıl böyle bir yasaya izin verir dedik. Ama Türkiye tarihinde, maalesef gergin dönemlerde, rejimin kendisini yenilediği veya sistemi yeniden kurduğu zamanlarda güçlü rakiplerinin olduğu, bertaraf edilmesinin başkaca koşulunun olmadığına inandığı zamanlarda benzer tutum ve tavırları, gücü yetiyorsa da yasaları çıkardığı zamanlar var. İşte 1930 Zilan katliamı döneminde sivillere tanınan hakla, bugün ki KHK’de çıkarılan hak neredeyse bir biri ile aynı. Zilan ve sonrasında Türkiye’de neler yaşandığını gözetleyerek, bundan sonra neler yaşanacağını gözlemlemek pekala mümkün. Devlet sitemi, her 100 yılda bir kendini bu şekilde güncelliyor.
İKTİDAR TOPLUMU BİR BİRİ İLE UĞRAŞTIRARAK REJİMİNİ TAHKİM ETMEK İSTİYOR
Ama bu defa ki olay çok daha farklı… Bu defaki olayın içerisinde iktidarın toplumu getirmiş olduğu gerilim düzeyinin tepkisinin kendisine yönelmeme isteği kuşkusuz var ama şimdi aynı zamanda bu kadar gerilmiş bir toplumu, bir biri ile uğraştırarak yeni kurduğu iktidar ve rejimini tahkim etme isteği de var. Bu kadar gerilmiş, birbirine karşı düşmanlaştırılma zeminine hukuksal bir form kazandırılmış bir toplum, ne derseniz deyin adına, iç savaşın kapısına getirilmiş toplum demektir. Bir kere bu büyük bir tehlike… Türkiye’deki paramiliterizmin gelişimi, Türkiye’de daha öncede olan demokratikleşme sorunu, işin içinden çıkılamaz hale getirilebileceği gibi, zaten çözümünü şimdilik çok fazla ertelenmiş görünen Kürt sorununun çözümünü de işin içinden çıkılamaz hale getirir. Tam bir çözümsüzlük deryasına götürür."
KUTUPLAŞMA DEĞİL, PARÇALANMA RİSKİ VAR
Genç, son dönemde yaptıkları toplumsal araştırmadan da örnekler verdi. İnsanların birbirine olan güven duygusunu yitirdiğine dikkat çeken Genç, "Türkiye’de bizim son yıllarda sahada ölçtüğümüz en önemli unsurlardan biri, insanların güven kat sayısındaki düşüş… Van, Bingöl, Kars ve Elazığ’a gittiğinizde, güvensizlik yan komşusundan, dün selam verdiği arkadaşına kadar ilerlediğini görüyoruz. İhbar mekanizması bölgede inanılmaz boyutta geliştirildi. Şimdi o güvensizlik pozisyonunun kendisi, bu yasal güvence ile birlikte tam dip yapacak. İktidar tarafından şiddet dalgası içerisine yönlendirilebilir, yönetilebilir, tahkim edilebilir bir toplum profili arzulanıyor gibi görünüyor. Bunun kendisinin uzun ve kısa vade de Türkiye’ye hiçbir faydası olmayacak. Tek faydası belki de mevcut iktidarın gelmiş olduğu güvensizlik, endişe ve korku dalgası içerisinde kendisini bir dönem daha götürmesine vesile olacak. İktidar açısından getirebileceği tek katkı da budur. Onun dışında hiç bir şeye vesile olmayacaktır. Bu, toplumu bir arada tutan ana bağların kopmasına, kutuplaşma da demiyorum artık, direk parçalanmasına yol açabilecek riskler taşıyor" diye konuştu.