Yerel Reform Buluşmaları: ‘Seçilmişlerin değil atanmışların güçlendiği bir süreç yaşanıyor’

Yerel Reform Buluşmaları: ‘Seçilmişlerin değil atanmışların güçlendiği bir süreç yaşanıyor’
Yerel Reform Buluşmaları kapsamında düzenlenen panelde konuşan Dr. Cuma Çiçek, Türkiye’de belirsizlik rejiminin hakim olduğunu vurguladı. Çiçek, “Yerelde seçilmişlerin değil atanmışların güçlendiği bir süreçle karşı karşıyayız” dedi.

Müzeyyen YÜCE


İSTANBUL - ‘Başka bir kent yaşamı mümkün’ sloganıyla geçtiğimiz ağustos ayında kurulan
Yerel Reform Girişimi, yerel yönetimlerin sorunlarını ortaya koymak ve çözüm üretmek amacıyla başlattığı panel serisinin ilkini gerçekleştirdi.

‘Yerel Reform Buluşmaları’ adı altında İBB Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde üç oturum halinde düzenlenen panel, "Merkezi İdare ve Yerel Yönetimler Yetki Paylaşımında: Mali ve İdari Özerklik" başlığında ele aldı.

‘KAYYIMLIK İLE DEMOKRASİ YAN YANA BULUNAMAZ’

Yerel Reform Girişimi Derneği Kurucu Başkanı Murat Karayalçın, yaptığı açılış konuşmasında özerkliğin yerel yönetimlerin temeli olduğuna dikkat çekti, idari ve mali özerkliğin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’de yerel yönetim yetkilerinin zaman zaman genişletilirken, zaman zaman da daraltıldığına işaret eden Karayalçın,

“Ancak son yıllarda yerel yönetimlerin yetkileri bakımından gerileme dönemi yaşıyoruz. Çok ciddi yapısal bir sorunla karşı karşıyayız. Hem kayyımlık hem de demokrasi olamaz. İkisi yan yana bulunamaz. Doğru olan kurum kayyımlık değildir, özerkliktir. Özerk olmayan yerel yönetimlerin herhangi bir devlet dairesinden farkı olamaz. Biz de çalışmalarımızı doğru olan üzerinden yapacağız” dedi.

‘İKTİDAR YEREL NİTELİKTEKİ KAMU HİZMETLERİNİ DAHİ MERKEZE KAYDIRDI’

Karayalçın’ın konuşmasının ardından etkinliğin ilk oturumu, İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Dr. Buğra Gökçe'nin moderatörlüğünde, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ruşen Keleş’in "Merkezi idare ve yerel yönetimler yetki paylaşımı" çerçevesinde ‘İdari Özerklik’ temalı sunum ile gerçekleştirildi.

AKP’nin iktidara geldiği dönemde merkezi idare sorumluluğundaki bazı kamu hizmetlerinin yerel yönetime aktarılması konusunu sık sık gündeme getirdiğini hatırlatan Keleş, “Geçen yıllar gösterdi ki, yerel nitelikteki kamu hizmetlerinin dahi merkezi idareye kaydırıldığını gördük” dedi. Keleş, bu duruma örnek olarak belediyelerin hazırlamakla yükümlü olduğu imar planlarını gösterdi ve ekledi: “İmar değişikliği konusunda TOKİ’ye, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çeşitli yasalarla ve kararnameler ile yetkiler aktarıldı. Bu durum hükümetin söylemleri ile eylemleri arasındaki tersliği yansıtmaktadır.”

AVRUPA KONSEYİ RAPORLARINDA DİKKAT KONU: KAYYIMLAR

Türkiye’nin 1992 yılında onayladığı ‘Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Sözleşmesi’ni hatırlatarak, Avrupa Konseyi’nin birkaç yılda bir Türkiye heyetler gönderdiğini kaydeden Keleş, raporda dikkat çeken noktaları şu şekilde aktardı:

“Heyetlerin hazırlamış olduğu raporlarda en çok dikkat çeken noktalardan bir tanesi 1980’li yıllarda gündemde olan doğu köylerinin boşaltılarak batıya taşınmasıydı. Bir diğer konu da belediye başkanlarının yerlerine kayyım atanması. Konsey, bütün raporlarında bu konular üzerinde hassasiyetle durmaktadır.”

‘SİYASAL VESAYET KEYFİ VE FİİLİ UYGULANIYOR’

Prof.Dr. Keleş, Türkiye’de hakim olan siyasal vesayetin ‘keyfi ve fiili’ uygulandığının da altını çizerek, belediyelere atanan kayyımların bu duruma en iyi örnek olduğunu söyledi. Normal şartlarda kayyım atamalarının mahkemelerce yapıldığına dikkat çeken Keleş, Türkiye’de vesayet mercileri tarafından kayyım atandığına vurgu yaptı, “Temel insan haklarıyla ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaştırmak mümkün değil. Devlet ‘kendi partime muslukları açarım, muhalefet belediyelerine de kapatırım’ diyemez” dedi.

‘BAKAN ŞİMŞEK’E BORÇ KESİNTİSİ KONUSUNDA UZLAŞI KOMİSYONU ÖNERİSİNDE BULUNDUK’

Etkinliğin ikinci oturumunda, Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, Doç. Dr. Ergül Halisçelik, Mali Özerklik ve Sürdürülebilir Belediyecilik konulu bir sunum gerçekleştirdi. Türkiye’de 2019 yerel seçimlerinin ardından iktidar tarafından merkezileşme çalışmalarının yeniden yapıldığını belirten Ergül, yerel yönetimlerin önümüzdeki süreçte en büyük sorunları arasında belediye borçlarının olacağına dikkat çekti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yaklaşık bir ay önce Büyükşehir gelirlerinden borç kesintisi konusunda bir görüşme gerçekleştirdiklerini, hatta bir uzlaşı komisyonu önerisinde bulunduklarını belirten Ergül, “Tabi şu an uzlaşı veya yapılandırma merkezi yönetimin duymak isteyeceği en son şey” dedi.

BELEDİYELERİ BEKLEYEN EN BÜYÜK SORUN: GELİRDEN YAPILACAK KESİNTİ

Ergül, yakın zamanda da belediyeleri bekleyen en büyük sorunu şu şekilde açıkladı:

“Belediyelerin mali yapısındaki kesinti oranları son dönemde artmaya başladı. Maksimum yüzde 40’tır. Cumhurbaşkanı kararıyla bu oran yüzde 10 daha artırılarak yüzde 50 oranında iller bankası gelirinden kesinti yapılabilir. Belediyeleri şu an bekleyen en büyük tehlike şirket borçlarından kaynaklı bunun tamamen kesilmesidir.”

‘GELİRLERİN YÜZDE 80’İ MERKEZİ İDARE BÜTÇESİNDEN’

Belediyelerin merkezi yönetim gelirlerine de vurgu yapan Ergül, “Büyükşehir belediyelerinin gelirleri yüzde 80 merkezi, yüzde 20 öz gelirlerden oluşuyor. İlçe belediyelerinde ise bu oran yüzde 66 merkezi, yüzde 34 öz gelirler olarak karşımıza çıkıyor. Belediyeler öz gelirlerini artırmaktan imtina ediyor” dedi.

‘TÜRKİYE’DE BELİRSİZLİK REJİMİ YAŞANIYOR’

Panelin son oturumunda konuşan Doç. Dr. Ulaş Bayraktar ise belediyelerin mali ve idari olarak güçlendirilmesinin her zaman yerel demokrasiyi getirmediği görüşünde. Kayyımların halk iradesiyle gelmediği için toplum tarafından karşı çıkıldığına dikkat çeken Ulaş, belediye başkanlarının da siyasi lobiler sonucu belirlendiğini belirterek, “Sandığa giden biziz ama belki de seçim daha önce yapılmıştır” dedi.

Türkiye’de hali hazırda belirsizlik rejiminin hakim olduğuna vurgu yapan Dr. Cuma Çiçek de şunları söyledi:

“Belirsizlik yaratma gücü olan bir yönetim ile yerelde seçilmişlerin değil atanmışların güçlendiği bir süreçle karşı karşıyayız. Ankara’nın elinin ayağının Hatay’a kadar, Edirne’ye kadar uzandığı, oraların da merkezden yönetildiği bir süreci yaşıyoruz. Bu belirsizlik rejimi Türkiye’nin yeni karşılaştığı bir rejim değil. Zira ülkenin Kürt coğrafyasında 100 yıldır bir belirsizlik rejimi var. 2016 yılından bu yana da kayyım rejimi hakim. Bugün olan o deneyimin bütün ülkeye yayılması. Bizim yapmamız gereken bu rejime karşı yeni bir gelecek tahahülü ortaya koymak gerek.”

Öne Çıkanlar