'Zebaniler hapishane hücresi de basar'

Açlık grevinin 142. gününde gardiyanlar tarafından işkence edilen Semih Özakça, ‘Zebaniler hapishane hücresi de basar’ başlıklı mektupla o akşam cezaevinde yaşananları anlattı.

'Zebaniler hapishane hücresi de basar'

HABER MERKEZİ - KHK ile mesleğinden ihraç edilmelerinin ardından başladıkları açlık grevinin 146. Gününe giren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça tutuklu bulundukları ceza evinden hücreleri basılarak zorla Sincan Cezaevi Kampüsü Hastanesine götürüldüler. Hastaneye götürülmeden önce gardiyanlar tarafından işkence edilen Semih Özakça 28 Temmuz günü kaleme aldığı ‘Zebaniler Hapihane hücresi de basar’ başlıklı mektupla o akşam cezaevinde neler yaşadıklarını anlattı.

İşte Özakça'nın o mektubu...

NE DE OLSA BİZİM VERGİLERİMİZLE YAPILDI

"Gece 12’ye doğru günlüğümü yazmaya devam ederken her zamanki gibi, gardiyanlar gelip kontrol yapar gibi yaptılar.
Her zaman bize güleryüzle selam veren gardiyanın samimiyetine inanmaya başlamıştım ki 'Bir ihtiyacınız var mı?' sorusuna Ozan, 'Su alalım.' cevabını verdi ve su almak için kapının önüne çıktı, işte ne olduysa o an olmaya başladı.

Kapıyı kapattılar ama Ozan dışarıda kalmış gibi geldi bana. Yazı işine o kadar yoğunlaşmışım ki, tuvalete girdi sandım. Koridordan slogan sesleri gelmeye başlayınca olacakları tahmin etmem zor olmadı. Hücre arkadaşımı yanımdan işkence yaparak uzaklaştırdılar, beni de hastaneye götürüp zorla müdahelenin zeminini hazırlayacaklardı.

'DİRENDİM, DİRENDİM, DİRENDİM'

Baskın yapar gibi ellerinde kameralarla bana keyiflerine göre çıkardıkları talimatlı kararı okuyordu hapishane müdürü. 'Tek başına yaşamını idame ettiremeyeceğinden kampüs hastanesine…' diye devam eden karara cevabım avukatlarıma ve yakınlarıma yarın haber vereyim, böyle gece yarısı sessiz sedasız gitmeyeceğim. Beni götürmek bana işkence yapmak demektir, dedim ve gardiyanlar üzerime çullandılar.
Direndim, direndim, direndim…

Vücudumu zapt edemiyorlardı ancak gücüm öylesine tükenmişti ki adeta son kozlarımı oynuyordum. Kapıdan dışarı çıkaramadıklarında plastik sedye getirip ona güç bela bağladılar. Slogan atarak çırpınıyordum, sloganlarıma engel olmak için elleriyle ağzıma, kafama bastırıyorlar; adeta beni boğarak nefessiz bırakıyorlardı.

Kafamı sağa sola çevirip ellerinden ağzımı kurtarıp, sloganlarıma devam ediyordum. Haklılığım bana büyük bir güç ve direnme azmi veriyordu, içimde sonuna kadar direnebileceğimin gücünü hissediyordum. Bu işkencenin her aşamasında enerjim yettiğince direndim. Ambulansa getirdiklerinde sırtüstü bağlandığım plastik sedyede yatırıldığım yönün tam tersinde, göğüs üstü duruyordum.

Ambulans içinde doktorlar 'Seni muayene ve tedavi etmek istiyoruz.' diyorlardı teker teker. Benim iyiliğimi düşünerek muayene etmek için işkence yaparak buraya kadar getirdiklerini düşünürsek muayene ve tedavi dedikleri uygulamanın, yaptıkları işkencenin bir parçası olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

'Zebaniler hapishane hücresi de basar' - Resim : 1

'AZ ÖNCE NURİYE ABLANIN SESSİZ SLOGANLARINI DUYAR GİBİ OLDUM'

Ambulans içinde birçok asker aralarında konuşuyor, beni getirdiklerindeki gibi direnirsem "nasıl götürürüz?" Diye birbirlerine soruyorlardı. Birisi "Ben kafasına bastırırım hareket edemez" derken bir diğeri de 'Bir kadını daha almaya gideceğiz.' Diyordu. Nuriye ablayı getirmediklerini, onu da getireceklerini anladım. Dün hakkımda çıkan asılsız hastaneye yatırıldığım iddialarının aynı gecesinde kehanetin gerçek olması gibiydi. Demek ki, hapishane içinden birileri hastaneye yatırılacağımızın bilgisiyle bir yerlerde konuşmuş ve bilgi yaygınlaşarak tanıdıklarımıza kadar ulaşmıştı.

Yalnız başımıza yaşamımızı idame ettiremeyeceğimiz gerekçesiyle getirildiğimiz hastanede daha yalnızım. Hücre arkadaşım çaylarımı hazırlar, ihtiyaçlarımı karşılardı. Şimdi ise her şeyi kendim yapmak zorunda kalıyorum. Hücremi bastıklarında kıyafetlerim üzerimdeydi, ancak çorapsız ve terlikleydim. Beni zorla götürdüklerinde terliklerim ve gözlüklerim düşmüştü. Kişisel eşyalarım, B1 vitamin haplarım, suyum, şekerim, kıyafetlerim olmadan hastaneye getirildiğimde her yanım ağrı içindeydi ve saat 2 olmuştu.

Az önce Nuriye ablanın sessiz sloganlarını duyar gibi oldum. Pencereden baktım, ambulans aşağıda bekliyordu.koridor kapısının camından bakarak, anladım ki, Nuriye ablayı yanımdaki odaya koymuşlar. Duvarı 'Yaşasın açlık grevi direnişimiz!' sloganının ritmiyle tıklattım. Kişisel eşyalarımı, kitap ve defterlerimi istedim. Saat 3 ile 4 arası gelip 'Gitarı diğer kişileri rahatsız edeceğinden kabul etmediler diğerleri geldi imzalayacak mısın?' dediler, ben de 'Şimdi uyuyorum, yarın…' cevabını verdim.

'AİHM KARARINI ETKİLEMEK İÇİN YAPIYORLAR'

Saat başı gelen sağlıkçıya ne demeli, beni uyutmuyor, dışarıda büyük bir fan sesi gibi bir uğultu, demir kapıların tıkırtısı, klozetin çeşmesinin dakikada bir kendi kendine açılarak şırıl şırıl bir ses çıkarması, susuz, şekersiz, pijamasız, bir gecede yerlerdeki bütün toz taneciklerini toplamış kıyafetlerimle uykusuz bir gece, belki de yarın zorla müdahale ve bu nedenle sakat kalma ihtimalim.

Zorla hastaneye kaldırma uygulamasına zemin hazırlayan etken muhtemelen bugün veya yarın verilecek olan AİHM kararını etkileyerek bizim açımızdan olumsuz sonuç çıkarılmak istenmesidir.

Not: yarım kalan günlüğümü çok beğeniyordum ancak en son hücremi bastıklarında yaptıkları işkence sırasında yerlere saçılmıştı, yazdığım kısmının akıbeti ne olur emin değilim. Olsun. Onu yazdıran direnişti ve bizim direnişimiz devam ediyor. Yaşasın açlık grevi direnişimiz!

Semih

Direnişimizde 263./142./67. Gün 28.07.2017

Semih Özakça