43 yıllık demiryolcunun sürgün gerekçesi: Haydarpaşa için mücadele etmek
Rıfat DOĞAN
ARTI GERÇEK - Uzun yıllardır Haydarpaşa Garı için mücadele eden ve onu tanıyanlar arasında "Trenci Tugay" diye çağrılan 43 yıllık demiryolu emekçisi Tugay Kartal, 32 yılını verdiği Haydarpaşa’ya veda ediyor.
KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası üye ve yöneticilerin de aralarında olduğu onlarca demiryolu çalışanın "rotasyon" adı altında görev yerleri değiştirildi. Bunun çalışanlar için diğer anlamı ise "sürgün". Onlardan biri de Tugay Kartal.
Kartal için Haydarpaşa Garı sadece bir gar değil aynı zamanda uzun yıllardır bir mücadele başlığı. Meslek odalarıyla birlikte kurucusu olduğu Haydarpaşa Dayanışması, 15 yıldır tarihi garın otel projesi gibi rant projelerine kurban olmaması için direniyor.
Baba mesleği olan demiryolculuğa 1977 yılında başlayan Kartal mesleğini şöyle tanımlıyor:
"Çocuk denecek yaştan itibaren üstümüze giydiğim ve çok sevdiğim için hiç çıkarmak istemediğim bir elbise gibi." 43 yıllık meslek hayatında ikinci sürgününü yaşayan Kartal, demiryolcunun başarısı olarak sayılan nice "takdir"ler kazanan biri. Yıllardır sendikalı olan Kartal, kazanılmış haklarına rağmen kendi isteği dışında TCDD kararıyla İzmit’e gönderilecek. Kartal’a göre bunun iki gerekçesi var: Haydarpaşa Garı için verdiği mücadele ve sendikaya karşı yönetimin takınmış olduğu tavır.
BABA MESLEĞİNİ YAPIYOR
Demiryolcu olmak nereden geldi aklınıza, ailede demiryolcu olan var mı?
Eskişehir’de Osmangazi Orta Okulunu bitirdiğimde babamın "Demiryolları Meslek Okulu diye bir lise açılıyor, istersen sınavına gir" demesi üzerine sınava girdim ve kazandım. Hayatta bir şey olmak, bir yere gelmek için tek girdiğim sınavdı. Demiryol Meslek Okulu’nda klasik matematik ile eğitim yapılması da tercih nedenlerimden biri idi. Üç yıl yatılı okuduktan sonra, mahkemenin atadığı bilirkişinin Milliyetçi Cephe hükümeti tarafından görevden alınan TRT Genel Müdürü İsmail Cem’e 166 bin lira tazminat ödenmesi, demiryollarında ahşap ve demir traverslerin beton traverslerle değiştirildiği, Partizan Santraforu Paunoviç’in Beşiktaş’a transferinin Milliyet Gazetesi’nde haber olduğu 14.07.1977 tarihi bir perşembe günü Van Garı’da Hareket Memuru olarak göreve başladım. Ailemde babam hukuk servisinde memur olarak çalıştı. Kız kardeşim şimdi yine hukuk servisinde memur olarak çalışıyor. Dayım Sivas’ta Revizör (demiryolu araçlarının ve yüklemesinin trafiğe uygunluğunu kontrol eden uzman) olarak görev yaptı. Kayınpederim Dispeçer (trafik kontrol operatörü) olarak görev yaparken emekli oldu.
‘DEMİRYOLCU OLMAK ÇOK SEVDİĞİM İÇİN HİÇ ÇIKARMAK İSTEMEDİĞİM BİR ELBİSE GİBİ’
Zor ancak aynı zamanda kıymetli bir meslek demiryolu çalışanı olmak, 43 yılı demiryollarında geçen biri olarak bu mesleğin sizin için anlamı nedir?
Demiryolculuk çocuk denecek yaştan itibaren üstümüze giydiğim ve çok sevdiğim için hiç çıkarmak istemediğim bir elbise gibi. Bunun için olmalı ki son yıllarda "Trenci Tugay" diye çağırılmaktayım. Demiryolculuk mesleğinin üzerinden 12 Eylül darbesi, Özal’ın liberalleşme hareketi ve son olarak da AKP’nin AB Ulaştırma politikalarına uyum ve eşgüdüm adı altında serbestleştirme-özelleştirme uygulaması geçti. Kendi kendine yeten ve kar amacı gütmeyen demiryolları tasfiye edilerek piyasa koşullarının insafına ve kar güdüsüne terk etmenin bir yansıması olarak TCDD’nin kuruluşundan itibaren süre gelen kurum kültürü mesleki dayanışma yerini bireysel ve çıkarcı ilişkilere bıraktı.
‘HALA DEMİRYOLCUYUM, MUTLULUĞUMUZU DA BOZAMAYACAKLAR’
1995 yılında TCDD’nin tasfiye edilmesi gündeme geldiğinde yazar Akhan Hilmi Çamurdan Edirne’den Adana’ya kadar raylarda yürüyerek bir protesto yürüyüşü yapmış yürüyüş anılarında "Mutluyum Demiryolcuyum" adlı kitabında toplamıştı. Bu soruya yanıtımı Akhan Hilmi Çamurdan’ın kitabının adından esinlenerek cevap vereyim "hala demiryolcuyum, mutluluğumuzu da bozamayacaklar."
‘HAYDARPAŞA EMEKÇİLERİ KENTİN ÇEPERLERİNE DOĞRU GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALDI’
Bu kentin yani İstanbul’un dönüşümüne de demiryollarındaki değişime de birebir tanıklık ettiniz, bize ikisi arasındaki ilişkiyi ve bu değişimi bir demiryolcunun gözünden anlatır mısınız?
Haydarpaşa Garı ve çevresindeki 320 bin m2 alanda dönüşüme yönelik ilk adım Alman Boes Firması ile TCDD ortaklığında atıldı. Ardından 2004 yılında tarihi Haydarpaşa Garı ve çevresindeki 1 milyon m2’lik alana ilişkin 7 adet 70 katlı Dünya Ticaret Merkezi adlı proje ortaya çıktı. 2005 yılında AKP’nin İBB Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Uluslararası Cannes Emlak Fuarı’nda "İstanbul’u görücüye çıkardıklarını" ilan etti. Görücüye çıkarılan 20 vizyon projesi arasında "Haydarpaşa Garı ve Liman Alanı Dönüşüm Projesi" de vardı. Yani iktidar İstanbul’daki kamusal alanlar üzerinden imar rantı elde etmeyi ve ekonomiyi inşaat sektörü üzerinden döndürmeyi bir araç haline getirmişti. Bu dönüşüm ve değişim kent yoksullarının ve orta sınıfın kentin çeperlerine sürülmesi ve kentin soylulaştırılması anlamına geliyordu. Demiryolu emekçileri ve demiryolu bağlantılı iş yapan küçük esnaf için de sonuç farklı olmadı. Haydarpaşa Garı’nda ve Haydarpaşa limanında çalışan emekçiler kentin merkezinden kentin çeperlerine doğru göçmek zorunda kaldılar ya da adı konmamış bir sürgün yaşadılar. Örnek vermek gerekirse Kondöktör (sefere çıkan bir trenin vagonlarının seyir öncesi ve seyir esnasındaki sorumlu amirliğini yapan kişi) baba oğul Kocamaz’lar Fatih’te başlayan hayata tutunma çabaları Erenköy daha sonra Küçükyalı ile devam etti. Umarım oraya sıkı sıkı tutunabilmişlerdir.
‘HAYDARPAŞA SON YILLARDA FİLM ÇEKİMLERİ NEDENİYLE HASAR GÖRDÜ’
Haydarpaşa’nın İstanbul için özel bir anlamı var. Türk filmlerinin bir dönem vazgeçilmez mekanı haline de geldi. Haydarpaşa deyince sizin aklınıza neler geliyor?
Şair Rabia Mine "buruk sevinçlerimin bekçisi, yüreğimin buğulu sarayı" diye tanımladığı Haydarpaşa Garı, Yılmaz Güney hariç Türk filmlerinin vazgeçilmez mekanı iken, son yıllarda yabancı reklam filmlerinin (https://www.youtube.com/watch?v=cqALo8PkeO0 ) senaryosunu Andrew Anastasios ve Andrew Knight'in yazdığı, yönetmenliğini Russell Crowe'un yaptığı 2014 Avustralya, Türkiye, ABD yapımı "Son Umut" adlı filmin bir çok sahnesine de ev sahipliği yapmıştır. Ancak son yıllarda Haydarpaşa Muhacir Misafirhanesi ve Askeri Karakol binalarında çekilen dizi filmler esnasında tarihi yapılara çok zarar verilmiş orijinal kapılar duvarlar tahrip edilmiş eklemeler yapılmıştır. Sanat camiasının tarihi yapılara böyle hoyrat davranmasına anlam veremiyorum. Dizi film sektörü, sinemayı tükettiği gibi tarihi yapıları da tüketmekte de bir beis görmemiştir.
‘ÖNEMLİ OLAN ARKANIZDAN SU DÖKECEK BİRİLERİNİN OLMASI…
Uzun yıllardır Haydarpaşa Garı’nda çalıştınız, deyim yerindeyse orası sizin eviniz oldu. Şimdi rotasyon denilen ancak sizin "sürgün" olarak isimlendirdiğiniz bu evinizden koparılıyorsunuz. Neler hissediyorsunuz?
Demiryollarında geçmiş yıllarda başka bir işyerine hizmet gereği ya da kendi isteği ile nakil giden personel ev eşyasını vagona yükler götürürdü. Genellikle de yük treninin sonuna bağlanırdı bu vagon. Çünkü varılan istasyonda sondan tek manevra ile vagon alınırdı, ya da vagon olduğu yere kesilerek tren fazla geciktirilmeden yola devam ederdi. Nakil giden personel sevilmeyen biri ise ev eşyası yüklü vagonun arkasına bir iple yerde sürüklenen bir teneke kutu bağlanır tıkırtılarla yolcu edilirdi. Sevilen biri ise ardından bir tas su dökülürdü. Önemli olan kök salmaya çalıştığınız topraklardan koparıldığınızda arkanızdan su dökecek birilerinin olması, Kazak Abdal’ın eserindeki küfürlerden nasip almamanızdır.
‘SÜRGÜNÜN GEREKÇESİ HAYDARPAŞA GARI İÇİN VERDİĞİM MÜCADELE’
Haydarpaşa Garı’nın işlevsiz bırakılmasına karşı uzun yıllardır mücadele ediyorsunuz, sürgün edilmenizin bir nedeni de bu verdiğiniz mücadele mi sizce?
Eskiden 5 yıl ortalaması 90 ve üzeri sicil notu alanlara bir derece (iyi memur ödül derecesi) verilirdi. İki defa da iyi memur ödül derecesi aldım. C düzeyinde 60’ın altında alırsan da sürgünün çıkardı. A düzeyinde sicilin olduğunda da sözleşme ücretine sicil farkı eklenirdi. 1992, 1995 ve 1999 yıllarında sendikal mücadelemden ötürü B düzeyinde sicil notu verildi. Yani geçen yüzyıldan sonra bir daha bırak C düzeyini B düzeyinde bile sicil notu almadım ya da hep A düzeyinde takdir edildim. Sahip olduğum unvana uygun olmayan bir görevi yapmak üzere İzmit’te geçici görevlendirilmem ve sendika iş yeri temsilcisi de olduğum halde 4688 sayılı kanunundaki sendika temsilcisi güvencesinin yok sayılarak görev yerimin değiştirilmesi iki nedenle açıklanabilir, Haydarpaşa Garı için verdiğim mücadele ve sendikaya karşı yönetimin takınmış olduğu tavır.
‘DEMİRYOLCULAR BAKKAL HESABINI ZOR ÖDÜYOR, SEÇİM HESABINI ONLARA ÖDETMEK NEYİN NESİ’
Son yıllarda TCDD’de bir dönüşüm olduğu biliniyor, son olarak İBB’de mezbahanesinde çalışan Abdullah Özcanlı’nın İBB seçimleri sonrasında TCDD Trafik ve İstasyon Yönetim Dairesi Başkanlığına atanmasıyla birlikte muhaliflere dönük baskının arttığı de belirtiliyor. İBB seçimlerinin öcü mü alınıyor?
Bu sorunun içeriğinde anlatılan konular basın yayım organları tarafından haberleştirilmiş ve yapılan haberlere yönelik de bir tekzip yapıldığını duymadım okumadım. Son olarak "İBB seçimlerinin öcü mü alınıyor?" diye sormuşsunuz? Bu söylemi sanırım BTS Genel Başkanı Hasan Bektaş geçen gün basına verdiği demeçte ifade etmişti. Eğer İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin öcü alınacaksa gelecek seçimlerde sandık kurulduğunda kimden alınacaksa ondan alınmalı. Demiryolu emekçileri zaten bakkal hesabını zor ödüyor seçim hesabını onlara ödetmek de neyin nesi.
‘BU KARARA KARŞI BİR HUKUKİ GİRİŞİMİMİZ OLACAK’
Daha önce de bir sürgünle karşılaştınız mı?
Daha önceki sürgünüm 1978 yılında yine Ramazan’da bir yaz günü Van Garı’dan Kurtalan Garı'da idi. Kurtalan Garı’da ilk sabah işe gitmeden önce kahvaltılık bir şeyler almak için elimde sigara ile çarşıya çıktığımda herkes bana bakıyordu. Bir anlam verememiştim. Ancak istasyonda sabah nöbete gelen benden yaşça büyük Hareket Memuru Tahir Oral abi "Oruç tutmuyorsun galiba ulu orta sigara içme, şimdi sen yemek yiyecek bir yer de bulamazsın öğlen yemeğimi Ambarcı Mehmet Şimşek Abin akşam yemeğini de ben getireceğim" demesiyle Ramazan ayında olduğumuzu ve demiryollarının bir aile olduğunu o gün daha iyi anlamıştım. Demiryolculuğun bir aile olduğunu ilk olarak Van Garı'da Depo Şefi Mehmet Çaldır abinin 1977-1978 ve 1981-1982 yılları arasında evini, dostluğunu bana ve Yücel Bozkurt’a açması ile tanık olmuştuk.
Bu karara karşı hukuki bir girişiminiz olacak mı?
Tabii ki de idari ve hukuki girişimlerimiz olacaktır. Sendikamızın da bölge müdürlükleri önündeki oturma eylemlilikleri de sürmektedir. Kamuoyu yaratılmasına yönelik TBMM de vekiller aracılığı ile Ulaştırma Bakanı’na soru önergeleri verilmektedir.