'AB, Türkiye'ye olan yaklaşımını kendisini korumak için değiştirdi'
Rıfat DOĞAN
ARTI GERÇEK- ABD ile rahip Andrew Brunson üzerinden yaşanan krizden sonra yeniden açılan AB defteri Türkiye için ne anlama geliyor? Bölgede uzun süredir ABD ile Suriye ve İran konularında gerilim yaşayan hükümet için AB yeni bir seçenek olabilir mi? Hak ve özgürlükler alanına dönük müdahaleler, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Enis Berberoğlu'nun da aralarında olduğu yüzlerce tutuklu, Cumartesi Anneleri’ne dönük yasaklara güçlü itirazları olmayan Avrupa Birliği, idam konusunu yeniden açan Türkiye ile nasıl bir işbirliği yapacak?
Soruların listesi uzun. Bu konuyu yakından takip eden İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, Artı Gerçek’in sorularını yanıtladı. Nas’a göre Türkiye’nin AB ile donan ilişkilerini düzeltmesi için yargı, hak ve özgürlükler alanında bir takım iyileştirmelere gitmesi gerekiyor. AB’nin Avrupa’ya sirayet edebilecek bir kriz nedeniyle Türkiye’ye yaklaşımını değiştirmeye başladığını ifade eden Nas, yaşanan krize tavsiye olarak IMF’yi adres gösterdiğini belirtiyor.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER ALANINDA İYİLEŞTİRMELERE İHTİYAÇ VAR
- Türkiye, ABD ile rahip Brunson üzerinden devam eden gerilim ve kriz nedeniyle AB’nin yolunu tuttu. Uzun süredir ilişkiler donma noktasına gelmişti. Bu görüşmeler uzun vadede çözüm olacak mı?
AB sürecinde bir canlanma yaşıyoruz. Hollanda ile diplomatik ilişkilerin onarılması, Almanya’dan gelen olumlu mesajlar, ilgili bakanların açıklamaları ve son olarak Reform Eylem Grubu'nun toplanması olumlu sinyaller. Ancak bu olumlu havanın gerçek bir yakınlaşmaya dönüşmesi için somut reform adımları atılması ve AB uyum sürecinin canlandırılması gerek. Özellikle siyasi alanda, hukuk sistemi, yargı, temel hak ve özgürlükler alanında iyileştirmelere ihtiyaç var. Yani özellikle üyelik müzakerelerinin başlatılması zaman alacaktır. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi daha hızlı bir şekilde yeniden gündeme gelebilir. Ancak Reform Eylem Grubu toplantısında da ele alınan siyasi reform konularında adım atılması lazım.
AB AVRUPA’YA SİRAYET EDEBİLECEK BİR KRİZ NEDENİYLE TÜRKİYE’YE YAKLAŞIMINI DEĞİŞTİRDİ
Türkiye’nin AB sürecinde kararlılığını göstermesi lazım. Bunun yanında AB’de, Türkiye’ye yaklaşımın değişmesinin altında iki önemli faktör yatıyor. Birincisi ABD yaptırımları karşısında Türkiye’ye destek verilmesi ve ekonomik olarak Avrupa’ya da sirayet edebilecek bir krizin önlenmesi, ikincisi de Trump döneminde değişen jeopolitik dengeler karşısında Türkiye ile işbirliğini geliştirmek ve Avrupa güvenliği için desteğini sağlama ihtiyacı. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye ile stratejik ortaklık vurgusunda bunu görüyoruz. Bugünlerde hükümetin atacağı adımlar AB ile ilişkilerin geleceğini de belirleyecek.
- Avrupa’nın güvenliği için destek sağlamak derken neyi kast ediyorsunuz? Askeri strateji anlamında mı?
Askeri anlamda güvenliği sağlamada katkı ve genel anlamda Avrupa'nın çevredeki tehditlere karşı korunması anlamında. Düzensiz göç, terör gibi tehditlere karşı katkı.
ABD İLE RESTLEŞME AB’Yİ HÜKÜMET İÇİN ÖNEMLİ HALE GETİRDİ
- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın Hollanda’ya alınmaması sonrasında "Türkiye'nin AB sürecinin fiilen bitmiş durumda. Avrupa'da Türkiye ile bu defteri kapattı" şeklinde ifadeler kullanılıyordu. Bugün halen o noktada mıyız?
Macron’un açıklamalarından da anlaşıldığı gibi AB’de önemli bir kesim Türkiye’nin AB üyeliği olasılığının artık geçerli olmadığını düşünüyor. Türkiye’nin otoriterleştiği ve AB norm ve kriterlerinden uzaklaştığı görüşü hakim. OHAL’in bitmesi sonrasında bu anlayışı değiştirmek için Türkiye önemli bir fırsat yakaladı. Ekonomik sorunlar ve ABD ile restleşme de AB’yi tekrar hükümet için önemli hale getirdi. Bir fırsat doğdu ama bunu hayata geçirebilmek için ciddi olarak AB uyum programına hız vermek lazım.
AB, TÜRKİYE’NİN IMF’YE GİTMESİNİ İSTİYOR
- Türkiye'nin içinde bulunduğu durum reform beklentisine yanıt verebilecek mi?
AB’nin beklentileri öncelikle siyasi alanda demokrasi, yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi alanlarda AB normlarının yakalanması. Türkiye AB’nin de siyasi alanda normlarını aldığı Avrupa Konseyi'nin üyesi ve geçtiğimiz dönemde Avrupa Konseyi Asamblesi, Türkiye’yi tekrar siyasi izlemeye aldı. Siyasi izleme sürecinden çıkacak reformlar AB için de elzem. Terörle mücadelede özellikle ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılmaması gerekiyor.
Ekonomik alanda da AB’nin Türkiye’ye tavsiyesi IMF’ye gidilmesi ve cari açığın kontrol altına alınması için bütçe harcamalarını da kısmayı gerektirecek sıkı para politikaları. Yani büyümeyi de yavaşlatacak önlemler. Ama bunun yerine yapısal reformlara odaklanılması öngörülüyor. Merkez Bankası ve düzenleyici kurumların bağımsızlığı da yine AB’nin üzerinde durduğu konular. Türkiye’nin bu alanlarda kapsamlı reform gerçekleştirmesi için siyasi iradenin kararlılığı ve neredeyse bir zihniyet devrimi gerekiyor.
ÇİN’İN YÜKSELİŞİ AVRUPA’DA TÜRKİYE’NİN ROLÜNÜ GÜÇLENDİRME İHTİYACINI DOĞURDU
- Zihniyet devrimini yapabilecek bir irade görüyor musunuz?
Zihniyet devrimi tabi çok iddialı. Yani sadece yüzeysel bir Avrupa’ya dönüş yeterli değil. Özde bir değişim lazım. Zor gözüküyor ama irade olmasa da o noktaya gelmek zorunda kalınabilir. Ekonomik gerekler ve küresel yeniden cepheleşmeler bunu zorunlu kılabilir.
- Türkiye AB konusunda stratejik mi davranıyor yoksa pragmatist mi?
Şu anda Türkiye ve AB’yi bir araya getiren pragmatist bir yaklaşım gibi gözüküyor ama arkasında stratejik bir yönelim de var. Transatlantik ittifakının zayıflaması, ABD’nin pasifik havzasına yönelmesi, Çin’in yükselişi gibi gelişmeler Avrupa’da Türkiye’nin rolünü güçlendirme ve AB ile ilişkileri onarma ihtiyacını doğurdu.
ALMANYA İLE TÜRKİYE SURİYE İÇİN YENİ BİR ANAYASA KONUSUNDA BİRLİKTE ÇALIŞABİLİR
- Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Erdoğan'ın eylül sonunda yapılacak görüşmede Suriye, ekonomi gibi başlıklar ele alınacak. Bu görüşme trafiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu görüşmeler önemli. AB içinde Almanya’nın lider rolü malum. Almanya ile siyasi temasları güçlendirmek AB ile ilişkilerin geliştirilmesi için de önkoşul. Türkiye-AB ilişkileri dışında özellikle Suriye konusu da AB ve Türkiye’nin birlikte çalışması için uygun bir alan. Zaten Suriyeli mülteciler konusu bunu gerekli hale getirmişti. Şimdi Suriye için yeni bir anayasa oluşturulması gibi konularda da birlikte çalışılabilir.
- Mülteciler konusunda AB'nin karnesi oldukça kötü. Suriye için yeni bir anayasa konusunda bir kriz başlığı olmaz mı Rusya'yı düşündüğümüzde?
AB mülteci konusunu Türkiye gibi geçiş ülkelerine havale etti. Suriye’nin geleceği konusu da zorlu bir konu. Özellikle Türkiye’nin Rusya ve İran ile Astana sürecinde birlikte hareket ettiği düşünüldüğünde. Ancak Suriye’de Astana süreci ile Cenevre sürecini biraraya getirmek gibi bir çaba var. Burada Türkiye’nin ABD ile bozulan ilişkilerini AB ile yakınlaşarak ve pozisyonlarını uyumlaştırarak kompanse etme imkanı doğabilir.
STRATEJİK ORTAKLIK AB’NİN TÜRKİYE’YE YAKLAŞIMINI BELİRLİYOR
- Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’yle stratejik ilişkiler geliştirmesi gerektiğini söyledi. Bu tür söylemleri nasıl yorumlamak lazım?
Yukarıda bahsettiğim gibi stratejik ortaklık AB’nin Türkiye’ye yaklaşımını belirliyor. Özellikle güvenlik, göç, enerji ve terörle mücadele gibi konularda işbirliği ve ekonomik bağların güçlendirilmesini içeren bir yaklaşım. Hem Türkiye’nin siyasi olarak AB’den uzaklaştığı, hem de AB’deki iklimin de Türkiye’nin üyeliğine uygun olmadığı varsayımlarına dayanıyor. Bunun değişebilmesi için yukarıda bahsettiğimiz jeostratejik değişimlerin Türkiye’yi Avrupa’ya daha fazla yakınlaştırması, AB norm ve standartlarına uyum için çaba sarf edilmesi ve AB’de aşırı sağ ve popülist akımlarının etkisinin de yumuşatılması lazım.
TÜRKİYE İLE AB, İRAN KONUSUNDA ORTAK HAREKET EDEBİLİR
- Son günlerde yapılan görüşmelerden sonra Türkiye örneğin Edirne'de askeri yasak bölgede yakalandıktan sonra tutuklanan 2 Yunan askerinin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına karar vermişti. Bu görüşmeler devam ederse bunun gibi gelişmeleri beklemek mümkün mü?
Mümkün diye düşünüyorum.
- Mümkün diye düşünüyorum derken, hangi başlıklarda olabilir?
Örneğin tutuklu bulunan Alman vatandaşları gibi konularda olabilir. Önümüzde bir de İran konusu var. Avrupa da bu konuda Trump’ın anlaşmadan çıkma ve yaptırım kararına karşı. Türkiye ile AB bu konuda ortak hareket edebilir. Fransa ile ekonomik alanda bir yakınlaşma var. Hemen değil ama önümüzdeki süreçte Gümrük Birliği güncellenmesi de başlayabilirse, AB norm ve standartları Türkiye’de daha fazla etkili olur ve Avrupa ile ilişkiler güçlenir.
YARGI ALANINDA İYİLEŞTİRME SÖZ KONUSU OLABİLİR
- Türkiye’nin yeniden AB ile ilişkileri onarma yoluna gitmesinin ülke siyasetinde nasıl bir yansıması olacak? Tutuklu Osman Kavala ve Enis Berberoğlu gibi isimlerin bırakılması söz konusu olabilir mi?
OHAL’in sona ermesi ve yargı alanında iyileştirme ihtiyacının bakan düzeyinde dahi kabul edilmesi bu alanda da bir rahatlamanın yaşabileceğini gösteriyor. AB sürecindeki ivme de bunu tetikleyecektir.
- Yani Kavala ve Berberoğlu bırakılabilir mi diyorsunuz?
Böyle birşey söylemek istemem. Çünkü bilmiyorum ama bu tür AB’nin de hassas olduğu siyasi tutuklular konusunda daha liberal bir yaklaşım olabilir.
TÜRKİYE, EKONOMİK OLARAK BİR KÜÇÜLME YAŞAYABİLİR
- Malum Türkiye’nin ekonomik krizle başı belada, Almanya/AB, mali krizin yaratmış olduğu durumdan faydalanarak, Türkiye’ye de acı reçeteler dayatabilir mi?
AB, Türkiye’den ekonomi alanında önlem bekliyor. Yukarıda bahsettiğim gibi adres IMF. Hem önerilen tasarruf önlemleri hem de borçluluk sebebiyle ekonomik olarak bir küçülme yaşanabilir. Ama AB’nin tavsiyelerinde yer alan yapısal konulara da dikkat etmek lazım. Bunlar Merkez Bankası'nın bağımsızlığından, sosyal politikalara, liyakata dayalı kamu yönetiminden, eğitim politikalarına kadar Türkiye’nin geleceğine yönelik önemli ipuçları içeriyor.
EN ÖNEMLİ SORUN AVRUPA’DAKİ SAĞCI VE MİLLİYETÇİ POPÜLİST PARTİLER
- Muhtemel bir yakınlaşmanın AB içinde değişik tartışmalara yol açacağı da bugünden görülüyor. Başta AB Dönem Başkanı Avusturya ve İtalya olmak üzere sağcı-milliyetçi-popülist partilerin koalisyon ortağı olduğu ülkeler, Almanya ve AB’nin Erdoğan’a kapıyı açmasına sessiz kalmayacak. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
En önemli sorun alanlarından biri bu. Aşırı sağ, yabancı düşmanlığı yükselişte. Ama burada kaderci olmamak lazım. Reform sürecinde ilerleyen bir Türkiye’yi AB içinde de savunacak çevreler ve ülkeler olacaktır.
AB, SESİNİ GÜÇLÜ ÇIKARMIYOR
- Muhaliflere yönelik baskılar, Cumartesi Anneleri’ne dönük polis müdahalesi, idam tartışmalarına örneğin, AB'den güçlü bir itiraz yok. AB’nin bu tutumunu nasıl buluyorsunuz?
AB sesini güçlü çıkarmıyor ama bu konularda eleştiriler tüm AB raporlarında ayrıntılı olarak var. AB şunu diyor: Bizim kriterlerimiz belli. Eğer bu kriterlere uymazsanız sizin için düşünebileceğimiz en fazla bir stratejik ortaklık olacaktır. Çıkar odaklı işbirlikleri yapabiliriz. Son iki yılda AB’nin Türkiye üzerinde etki gücü sınırlıydı. Müzakere sürecini resmi olarak kesmediler ama fiili olarak durdu. Vize süreci tamamlanmadı. Gümrük Birliği güncellenme müzakereleri başlatılmadı. Bunlar aslında Türkiye’ye karşı yaptırımlardı. Şimdi sürecin canlanmasına hükümet ihtiyaç duyuyor. Bu hem küresel piyasalarda güven için bir gerek, hem de jeostratejik olarak bir ihtiyaç.