Af Örgütü ve hukukçular AİHM'in Kavala kararını değerlendirdi: Ankara’ya son şans
Seda TAŞKIN
ARTI GERÇEK- Avrupa Konseyi, Osman Kavala hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına uymadığı gerekçesiyle Türkiye'ye karşı "ihlal prosedürü" başlatacağı yönünde ara karar aldı. Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen, Kavala’nın avukatlarından Köksal Bayraktar ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nden Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan Kavala hakkında verilen kararı Artı Gerçek’e değerlendirdi.
47 DEVLET TEMSİLCİSİ İHLAL PROSEDÜRÜ DEDİ
Kavala hakkında, resmi olarak 3 Aralık Cuma günü açıklanacak karar, Avrupa Konseyi'nin icra organı olan Bakanlar Komitesi tarafından Strasbourg'da yapılan oylamada alındı. Avrupa Konseyi üyesi 47 devletin daimî temsilcilerinin çoğunluğu ihlal prosedürü lehinde oy kullandı. İhlal prosedürü için 47 ülkeden en az 32'sinin onayı gerekiyordu.
Verilen karara göre, Ankara'ya AİHM'nin Kavala kararını nasıl uygulayacağını belirtmesi için 19 Ocak'a kadar süre verildi. Bu süre ilk etapta 12 Ocak olarak belirlenmişti.
AVPUPA KONSEYİNDEN ANKARA’YA SON ŞANS
Türkiye'de bir sonraki Kavala duruşmasının 17 Ocak olması nedeniyle bu süreyi bir hafta erteleyen Bakanlar Komitesi tarihi ise 19 Ocak olarak belirledi. Avrupa Konseyi ve diplomatik kaynaklar bu durumu "Ankara'ya son bir şans daha tanındı" şeklinde değerlendiriyor.
Bakanlar Komitesi Kavala konusunu 2 Şubat'taki toplantıda yeniden ele alacak. Bu toplantıya kadar Kavala'nın AİHM kararı uyarınca tahliye edilmesi halinde ihlal prosedüründen vazgeçilmesi gündemde. Böyle bir durumda Kavala dosyası Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek. Aksi halde Bakanlar Komitesi aynı gün ikinci bir karar daha alarak ihlal prosedürü için AİHM'ye resmen başvurulacağını ilan edecek.
DOSYA AİHM'YE GİDERSE NE OLUR?
Dosya AİHM'ye gönderilirse Büyük Daire adı verilen 17 yargıçlı kurul tarafından ele alınacak. Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazına" ilişkin 46'ncı maddesinin 5'inci bendi temelinde dosyayı işleme koyacak. İçinde Türk yargıcın da olacağı bu daire Türkiye ve Osman Kavala'nın avukatlarından savunma isteyecek. Gerekli görürse Strasbourg'da duruşma düzenleme kararı alabilecek.
Büyük Daire AİHM'nin Osman Kavala kararının yerine getirmediğini tespit ederse, alınacak önlem veya yaptırımları değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderecek. Yerine getirildiği tespitinde bulunursa, davayı, incelenmesine son verilmesi konusunda nihai kararı alması için Bakanlar Komitesine iletecek. Büyük Dairenin davayı 2022 yaz aylarına kadar sonlandırabileceği belirtiliyor.
AİHM, Osman Kavala'nın gözaltı koşullarıyla ilgili davada kararını 10 Aralık 2019 tarihinde açıklamıştı. Kararda, Kavala'nın "hukuk dışı nedenlerle ve susturulmak için hapiste tutulduğu" sonucuna varılmış ve bu ihlalin ortadan kaldırılması için Kavala'nın "derhal tahliye edilmesi" gerektiğine hükmedilmişti.
Karar Mayıs 2020'de kesinleştikten sonra AİHM kararlarının infazının denetleyicisi olan Bakanlar Komitesi gündemine gelmişti. Bakanlar Komitesinin karar gereği Kavala'nın tahliye edilmesi için bugüne kadar yaptığı çağrılar sonuçsuz kalmıştı.
Tarık Beyhan
‘KARARIN UYGULANMAMASI REZALET’
Kavala hakkında verilen karara ilişkin konuştuğumuz Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nden Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, dört yıldır tutuklu bulanan Kavala’nın dosyasında delil bulunmadığına dikkat çekti. Beyhan, AİHM’sinin Aralık 2019 yılında Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik yapmış olduğu çağrıyı hatırlatarak, "Kavala yıllardır hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Kararın bugüne kadar uygulanmaması zaten rezaletken, Avrupa Konseyi’nin yaptırım konusunda bu kadar gecikmesi de kötü" dedi.
‘EĞER KARAR UYGULANMAZSA TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALİLİNİ BEYAN EDER’
Avrupa Konseyi’nin vermiş olduğu kararın Türkiye açısından üzücü olduğunu ancak dört yıldır hakkında somut bir delil olmadan cezaevinde tutulan Kavala için daha da üzücü olduğunu belirten Beyhan, "Tüm ihlal prosedürüne rağmen Kavala’nın serbest bırakılmaması durumunda, Türkiye’nin açıkça insan hakları yükümlülüklerine uymayacağını beyan etmiş anlamına gelecek" dedi.
‘İNSAN HAKLARINA KORUMA VADİNDE BULUNANLAR BUNA GÖRE DAVRANMALI’
Karara rağmen Kavala’nın serbest bırakılmaması Türkiye’nin insan hakları hükümlülüklerini uymayacağını açıkça beyan etmesi anlamına geldiğini belirten Beyhan, "İnsan haklarını koruma vadinde bulunan herkesin buna göre davranmasını gerektiren bir durum. İnsan haklarını açıkça ihlal eden ülkelere, çeşitli ürünlerin satışına kadar yasaklama getiren bir durum. Bu noktaya da gelinmesi kesinlikle üzücü olur" dedi.
‘KARAR İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ ENGELLEMEK İÇİN BİR MESAJ OLACAK’
Kavala’nın serbest bırakılmasının geçte olsa uluslararası mekanizmaların işlediği anlamına geleceğini belirten Beyhan, AİHM ve Avrupa Konseyine olan güvenin de tekrar tazeleneceğini söyledi. Beyhan, "Bu sadece Türkiye için değil, Avrupa Konseyi üyesi olan ve bugünlerde insan hakları ihlallerinin giderek attıran ülkeler içinde cesaretlendirici bir durum haline gelmişti. Osman Kavala hakkında verilen karar aslında hem Avrupa Konseyi’nin hem de AİHM’sinin insan hakları alanında otoritesini daha da güçlendirecektir. Kavala’nın serbest bırakılması insan hakları sorununu çözmeyecek olsa bile benzer olayların yaşanması durumunda bu sonucu gidileceği bilinecektir. Bu da insan hakları ihlallerini engellemek konusunda bir mesaj olacaktır" dedi.
Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğini belirten Beyhan sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Bu dava kötü bir yargılama değildir, çünkü ortada yargılama yok. Dört yıldır bu şekilde devam ediyor. Bu yargılama ülkede hukuk güvencesi olmadığı ve insanların kendini güvende hissetmemesine ilişkin verilen bir mesajdır. Anayasamız açık bir şekilde uluslararası sözleşmelere iç hukukun üstünde kabul ediyor. Türkiye uluslararası sözleşmelere göre AİHM’in verdiği kararı uygulamak zorunda. Buna ‘bizim iç hukukumuz farklı şekilde işliyor’ yanıtını veremezsiniz. Bu siyasi değil hukuki bir müdahaledir."
’70 YIL ÖNCE İMZALADIĞIN SÖZLEŞMEYE UYUN DİYORLAR’
Osman Kavala’nın avukatlarından Köksal Bayraktar bu karala birlikte "Türkiye’nin 70 yıl önce Avrupa Konseyi’nin sözleşmesini imzaladığını ve Konseyinde ‘Bundan önce olduğu bu olayda da sözleşmeye uyun’ mesajının verildiğini söylüyor.
‘UZUN TUTUKLULUK İNSAN HAKLARINA AYKIRIDIR’
Türkiye’nin iki yıldır verilen karara uymadığını hatırlatan Bayraktar, "Uzun süreli tutukluluk insan hakları sözleşmesine aykırıdır. Dolaysıyla bu sözleşmeye aykırılık vardır. Son on yılda rastlanmamış bir olay. Bir insanın dört yıldan bu yana tutuklu kalması rastlanan bir şey değil. Ümidimiz bir an önce Kavala’nın serbest bırakılmasıdır. AİHM hiçbir zaman Türkiye’nin dışında bir mahkeme değildir. Bizim yargı sistemimiz içinde bulunan uluslararası bir mahkeme. Onun için ‘Bizim yargımıza müdahale’ şeklinde beyanın hukuk açısından büyük bir önem taşımadığını düşünmekteyim" diye konuştu.
‘AİHM’NİN KARARI ÖNEMLİ OLACAK’
Eski anayasa yargıcı Rıza Türmen ise kararın uygulanmıyor olmasının başlı başına bir ihlal olduğunu belirterek, "Bakanlar Komitesi kararı uygulatmak için yaptırım uygularken bir hukuki temele sahip olacaktır. Bakanlar Komitesi siyasi bir organ. Siyasi bir organ olduğu için elindeki tek araç, siyasi baskı unsurlarıdır. Bu nedenle AİHM kararı önemli olacak. Ondan sonra kararı uygulatmak için Türkiye’ye giderek artan bir yaptırımlar dizisi uygulamaya başlayacak" dedi.
Rıza Türmen
‘AMAÇ AİHM’NİN SAYGINLIĞINI KORUMAK’
Gelinen noktada kararın uygulanmamasının Kavala’yı aşan bir mesele olduğunu ve AİHM’in inandırıcılığını ve saygınlığını korumaya çalıştığını belirten Türmen, "Burada amaç Türkiye’yi cezalandırmaktan öte kendi saygınlığını korumaktır. Sözleşmeye taraf devletlerin AİHM’nin inandırıcılığını korumak konusunda kolektif bir sorumlulukları var. AİHM’sinin kararlarını uygulamak çok önemli, uygulanmayan bir kararın hiçbir anlamı yoktur" dedi.
‘YARGI SİYASİ TALİMATLARLA HAREKET EDİYOR’
AİHM’in kararlarını uygulamayan ülkeler arasında Türkiye’nin ikinci sırada olduğunu söyleyen Türmen, "AİHM’nin kararlarını uygulamayan kararlarda var. Niye onlara ihlal kararı uygulamadılar ama Kavala ve Demirtaş’ta uyguluyorlar? Çünkü bu iki davada da 18. Maddenin ihlali var. 18. Maddenin ihlali Demirtaş ve Kavala’nın tutuklanmasını siyasi nedenlerle yapıldığını söylüyor. Hukuka aykırı bir takım amaçlarla bu iki insanın hürriyetinden yıllardır yoksun kılıyor. Siyasi amaçlarla yapılıyor, yargı mekanizması da buna alet oluyor. Yargı siyasi talimatlarla hareket ediyor" dedi.
‘DEVLETLER PROSEDÜRÜ SİYASİ ÇIKARLARIN ÜZERİNDE TUTTULAR’
Türmen,"Bakanlar Komitesi siyasi bir organ. Büyükelçilerle karşılıklı çıkarlar var. Bu çıkarlara rağmen devletler bu prosedürün uygulanması için oy vererek, kendi siyasi çıkarlarının üzerinde tuttular. AİHM’in saygınlığının sürdürülmesi inancını kendi siyasi çıkarlarının üstünde gördüler" dedi. Karara uyulmadığı takdirde Türkiye’nin ağır bir bedel ödemek durumunda kalacağını belirten Türmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye’ye yaptırım uygulanması çok vahim olur. Çünkü Türkiye’nin cumhuriyetten bu yana hizmet ettiği siyasi çizginin değişmesi anlamına gelir. Yani batıyla ve demokratik ülkelerle olan ilişkilerin kopması demek. Türkiye cumhuriyet kurulduğundan bu yana demokratik devletler topluluğunun içindedir ve oradaki anlaşmalara taraf oluyor. Bu topluluğun artık sonuna gelmiş, toplum dışına çıkıyor anlamına gelir. Türkiye savrulur ve Irak, Suriye gibi otoritere dayalı bir ülke haline gelir. Siyasette bunları nasıl göze alıyorlar anlamak güç. Akılcı izahı yok."
Türmen, Kavala’nın Şubatta yapılacak toplantıdan önce serbest bırakılması ve Türkiye’nin bu cendereden kurtulması gerektiğini belirterek, "Türkiye’nin elinde olan bir şey. Daha sonra Demirtaş içinde benzer bir karar söz konusu olacaktır. İkisinde de 18. maddenin ihlali var. 18. maddenin ihlali olunca, yargı bağımsızlığıyla ilgili bir sorun var. Çünkü siyasi iktidarın amaçlarına alet oluyor yargı. O zaman yargı bağımsızlığını sağlayacak, devletin önlemler alması isteniyor. HSK, bu yüzden önem kazanıyor. Çünkü yargı bağımsızlığının sağlanmasının anahtarı, HSK’da aslında Türkiye’de. HSK’nın bağımsızlığını sağlamadan yargının bağımsızlığını sağlayamazsınız" dedi.