Aşı çalışmalarının mülkiyeti toplumsallaştırılmalıdır
Onur HAMZAOĞLU
ARTI GERÇEK-AKP-MHP iktidarı salgını da hükümet üyeleri ve yandaşları için ranta dönüştürmeye devam ediyor. Basında yer alan haberlere göre; Maliye Bakanı hazineyi boşaltmış dövizi çok düşü kura kendisi de dahil pay etmiş bile. Ticaret Bakanı'da kocasının şirketinden Bakanlığa hem de fahiş fiyatla salgından korunmak için dezenfektan ve antiseptik satın almış.
Öte yandan iktidar salgını özgürlükleri demokrasiyi hak taleplerini grevleri ve de 1 Mayıs kutlamalarını engellemenin gerekçesine dönüştürdü. Böyle bir dönemde hem salgının hem de onu gerekçe göstererek uyguladıkları şiddet ortamının sonlanması için bilimsel bilgi ve tarihsel deneyimlerimiz ışığında kazanmak, daha kötüsünü yaşamamak için ortak mücadeleyi örgütlemeli, yaygınlaştırmalı ve geliştirebilmeliyiz. "Keşke şunu yapsaydık, keşke bunu yapmasaydık" dememek için daha da fazla gecikmemeliyiz. Gereğini yerine getirebilmeli ve iyi ki yaptık demeliyiz.
Türkiye'de hem hükümet hem de Sağlık Bakanlığı salgınla ilgili hem doğruları söylemiyor, saklıyor, sansür uyguluyor hem de bilimsel bilginin gereğini yerine getirmemekte ısrar ediyor. İlk günden itibaren salgınla ilgili verileri kişilerin yaşı, cinsiyeti, yaşadıkları şehir, ilçe, kronik hastalık durumları vb. özelliklerini de içerecek şekilde açıklamamakta ısrar ettikleri için kendinden menkul tanımlamalar yapıp gerçek sayıları açıklamıyorlar. O nedenle gelişmeleri doğrudan sayılar yerine zaman içindeki değişimleri üstünden ele almak bizi daha doğru sonuca götürecektir.
Öncelikle altını çizelim Türkiye'de salgının birinci dalgası hala sönümlendirelemedi. Yalnızca birinci dalga içinde yükselişler ve bu yükselişte azalmaları izliyoruz ya da artmaları. Çünkü iktidar salgınla mücadele etmiyor. Salgınla mücadlee etmek istemiyor, salgını kendi belirlediği sınırlarda kontrol altında tutmaya çalışıyor. Önelenebilir olmasına karşın acı ve ölümlerin daha da artacağını bilerek salgınla mücadeleyi tercih etmiyor. Öyle ki 21 Nisan 2021 tarihi itibariyle son bir hafta içinde günlük ortalama doğrulanmış hasta sayısı 3 ay önceki tarihe göre tam 9 kat arttı. Ölümler de 2 kat arttı. Ölümlerdeki bu durum kimseyi yanıltmasın. Yaklaşık 2 hafta sonra malesef hasta sayısındaki artışa benzer bir hale gelme riski taşıyor.
Peki ne yapmalıyız? Nasıl yapmalıyız? Buna da hep birlikte yanıt vermeliyiz. Hastalığa yakalanan 10 kişiden 8'inde herhangi bir belirti görülmüyor. O nedenle bu kişiler aracılığıyla hastalığın yayılmasının önüne geçmek gerekiyor. Risk altındakilere öncelik vererek toplumsal düzeyde çok yaygın ve sürekli test yapmak gerekiyor. Testi pozitif çıkanların hasta olmayanlardan ayrılması, kamusal olarak izole edilmesi gerekiyor. Bu kişiler arasında destek tedavisine gereksinimi olanların da salgın için ayrılmış hastanelerde kamusal olarak yatırılması ve tedavisi gerekiyor. Bu hastanelerin pencerelerinin dış ortama açılması başta olamk üzere fizik koşulları, sağlık çalışanlarının kişsiel koruyucaları, çocukları başta olmak üzere bakmakla sorumlu oldukları kişilere yönelik sosyal desteklerin de kamusal olarak sağlanması gerekiyor. Hastalara temas etmiş olanların saptanması ve bulaşın ilk kişisnin belirlenmesini sağlamak için bu salgına yönelik filyasyon sisteminin bir an önce kurulamsı gerekiyor. Temaslı takibinin bilimsel bilginin gerektirdiği içeriğe bir an önce kavuşturulması, ekiplerin bu alanda konunun bilgi ve deneyimine sahip meslek gruplarından oluşturulması, çalışma gruplarının düzenlenmesi gerekiyor. Temaslı olanlara derhal test uygulanması, testi negatif çıkanların kamusal koşullarda karantinaya alınması gerekiyor. Yurtdışından gelenlere aynı koşullarda karantina uygulaması gerekiyor. Fabrikalar, toplu taşıma alanları, madenler, okullar, üniversiteler, bürolar başta olmak üzere tüm çalışma ve toplu yaşam alnalarının özel-devlet ayrımı yapılmaksızın bilimsel bilgiye dayalı olarak salgınla mücadelenin gerektirdiği biçimde düzenlenmesi ve denetlenmesi gerekiyor. Kişilere parasız maske ve fiziksel mesafeyi koruyabilmenin koşullarının sağlanması gerekiyor. Risk altındaki kişiler öncelikli olmak üzere nüfusun en az yüzde 67'sinin en kısa sürede aşılanmasının tamamlanması gerekiyor.
Sağlık Bakanı 14 Ocak 2021'de başlanan aşılama çalışmalarından önce günlük aşılama kapasitesinin 1 milyon doz olduğunu ifade etmişti. Buna göre 20 Nisan tarihi itibariyle 97 milyon doz aşının uygulanmış olması gerekirdi. Oysa yalnızca 20 milyon 420 bin doz aşı uygulanabildi. Bakanın hedef olarak belirttiğininden 76 milyon 580 bin doz gerideyiz. AKP-MHP iktidarına ülke kaynaklarını toplumun gereksinimi için kullanılması gerektiğinin anımsatmalıyız. Aşı tedaraii sağlandığında eminim sağlık çalışanlarımız günde 1 milyon dozun çok daha üzerinde aşı yapabilecektir. Bakanlık parasal maliyeti ne olursa olsun şeffaf bir biçimde aşı tedarikini sağlamalı aşı programını gerekli bilgilerle yer vererek sağlık çalışanlarımızla bu bilgileri paylaşmalıdır.
20 Nisan 2021 tarihiyle yalnızca 7 milyon 871 bin kişinin 2 doz aşısı yapılabildi. Bu durum kabul edilemez. Salgınla mücadelenin bir boyutu da salgın yönetimidir. Salgın yönetimi konunun uzmanı bağımsız bilim insanları, sağlık meslek örgütleri ile sivil toplumn da katılımıyla bilimsel bilgiye dayalı olarak her türlü toplumsal kaynağın öncelikle salgınla mücadele amacında kullanılması hedefile şeffaf olarak gerçekleşmelidir.
Son olarak Dünya Sağlık Örgütü'nün 20 Nisan 2021 tarihli bildirimine göre dünyada farklı aşamalarda 275 aşı araştırması devam ediyor. Bunlar içinden de araştırma süreci tamamlanmamış olmakla birlikte 12 tanesi acil gereksinim nedeniyle kullanımda. Bugün itibariyle aşı sağlayamadığı için toplumsal aşılamaya başlayamamış onlarca ülke var. Bu durum insanlık suçudur. İnsanlığı, yaşamı tehdit eden ve bu tehditin karşısında mücadele için en önemli araç olan aşının parası olanın ulaşabileceği, bir avuç sermaye grubunun insanların ölümü pahasına kar peşinde koşması kabul edilemez.
Aşı çalışmalarının ve üretimlerinin mülkiyeti toplumsallaştırılmalıdır. Covid-19 aşısının toplumsal mülkiyetinin sağlanması için sosyalist ve enternasyonal perspektifteki kitlesel girişimlere bir an önce başlamalıyız. Keşke dememek, iyi ki diyebilmek için yapmamız gerekenler bir ödev olarak önümüzde duruyor. Covid 19 hastalığı riski taşıyanlar, dünyanın işçileri, halkları bir araya gelelim ve bunu sağlayalım. Gelecekte "iyi ki yapmışız" diyebilelim.