Türkiye'ye iadesi istenen Baydemir: Hiç şüpheniz olmasın geleceğiz ve büyük bir hesaplaşma yaşayacağız
Ayşegül KARAKÜLHANCI
ARTI GERÇEK- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili Osman Baydemir hakkında çıkardığı Kırmızı Bülten ve iade talebini Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Talebin, Baydemir hakkında "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla açılan soruşturma nedeniyle çıkarıldığı öğrenildi. Hakkında çıkarılmak istenen iade talebini Osman Baydemir Artı Gerçek'e değerlendirdi:
- İngiltere’de yaşamak zorunda kaldınız. Bulunduğunuz ülkeye alışabildiniz mi, nasılsınız?
Doğrusunu söylemek gerekirse alışmamaya çalışıyorum. Kanımca alışmak başka bir handikabı bence beraberinde getirir. Alışmamak, özü korumak, bir direnme biçimidir aslında. Bizi siyaseten tasfiye etmek istediler. Hiç şüpheleri olmasın ki bir gün ülkemize geri döneceğiz. O gün geldiğinde daha donanımlı olmak ve tasfiye politikasını boşa çıkarmak için sürgünü bir yeniden bilenme ve hakikat arayışını derinleştirmeye çevirmeye çalışıyorum doğrusu. Fiziken sürgündesiniz ama ruhunuz, düşünceniz, düş dünyanız ait olduğunuz coğrafyanızda. Tabii ki kolay değil. Biz direnmesini bilirsek o gün elbet mutlaka gelecektir…
- Hakkınızda bugün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir Kırmızı Bülten ve iade talebinde bulunuldu. İade talebiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle Kürtçede bir söz var: "Bila sor be, penç quriş zêde be". Mealen kırmızı olsun da beş kuruşu fazla olsun!
Bülten kırmızı ise beş kuruşu fazla olsun benim hatırım kaldı valla. Neden sadece kırmızı? Tamam kırmızı makbuldur ama sarısı ve yeşili eksik! Aslında kesk û sor û zer olmalı idi. İşin espri yanı bir yana her ne kadar bu rejimin ciddiye alınacak bir tarafı kalmamış ise de, meselenin çok derin olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir ceberrut devlet ve faşist bir rejimle karşı karşıyayız. Bu ceberrut devlet, Kürdü ve Kürdün her kurumunu ve her meşru hak talebini terörize etmeyi bir politik hat olarak uygulamaktadır. Kürt halkının vicdanında ve uluslararası hukuk bağlamında, bu bu taleplerin bir karşılığı yoktur. Bu talep sadece hukuksuz da değil aynı zamanda ahlaksız bir taleptir. Çünkü bu rejimin kendisinin ahlaki bir zemini de kalmamıştır. Eğer hadisenin başına dönersek 4 Kasım 2016‘da legal demokratik siyasete bir darbe gerçekleştirildi. Eş genel başkanlarımız, milletvekili arkadaşlarımız cezaevine alındıktan sonra yani legal demokratik siyasete darbe vurulduktan sonra bizle legal bir siyasetin zemini ortadan kaldırıldı. Yeni devlet Kürtlerin, muhalefettekilerin, demokrasi güçlerinin demokratik bir zemin üzerinden sisteme dâhil olmalarının tüm kapılarını kapattı. Bana göre bu demokrasi dışı, Kürt düşmanı bir rejim inşa etmenin en büyük adımını devlet kendi açısından 4 Kasım’da atmıştı. O günden bugüne bütün açılan soruşturmalar, davalar, Kürt siyasetçilerinin sürgünde kalmalarını, cezevine konulmalarını bir bütün konsept olarak ele almak lazım. Bu konseptin adı da açıkçası Kürt düşmanlığıdır. Kırmızı bülten talebi Kürt düşmanlığı politikasının devamıdır.
Ben 2018 yılının Nisan ayında Urfa milletvekiliyken resmi bir program çerçevesinde Hewler ve Brüksel’den sonra Stockholm ve ardından da Edinburg’da resmi toplantılara katılmak üzere yurtdışında idim. Yani diplomatik pasaportumla ve TBMM’nin bir milletvekili olarak seçmenlerimizi temsilen yurt dışına çıkmıştım. Ben İngiltere’de toplantıdayken milletvekilliğim düşürüldü, pasaportum iptal oldu. Yani benim yurt dışına çıkışım yasaklanmayıp; tersine yurda dönüşüm engellendi. Bir nevi sürgünde kalmama kendileri sebep oldu. Yani Kürt ya öldürülecek, ya cezaevine konulacak ya da sürgüne gönderilecek. Kürt siyasetçisine başka bir yol tanınmıyor. Yani sürgünde olan Kürt siyasetçileri için sürgünde kalmak bir tercih değil; bir zorunluluk halidir. Bugüne kadar söylediğimiz ve yaptığımız her sözün arkasındayız; arkasındayım. Bu bülten taleplerinin altına imzaları atanların hiç şüpheleri olmasın ki bir gün Baydemir ve arkadaşları kendi ülkelerine alınlarının akıyla başları dik bir şekilde geri dönecekler. Bülten talebinde bulunanların akıbetlerinin ne olabileceğini ben onlara hayat tecrübemle söyleyebilirim. 2009’dan 2014’e kadar Kürt seçilmişlerine, belediye başkanlarına "KCK" adı altında operasyon düzenleyen savcılar, hâkimler, siyasetçiler bugün nerede? Bugünkü faşizmin borazanlığını yapanlar dönüp bir baksınlar o dönem Kürde zulüm yapan, binler halinde seçilmişlerini tutuklayan yargı mensupları şimdi neredeler?!
- Kırmızı Bülten'i Türkiye talep edecek ve Interpol’ün onaylaması halinde çıkacak. Yani teknik olarak Interpol onaylamazsa bir anlamı yok değil mi?
Vallahi Diyarbakırlıların Diyarbakır’da kullandığı bir söz var: "Mineta wan û diyarî Karacdaxî" Yani zerre kadar minnetlerini çekmiyorum, hem içerde hem dışarıda. Ellerinden ne geliyorsa ardlarına koymasınlar. Miskal-i zerre kadar geri adımım olmayacak. Bu talebin aynı zamanda bir tehdit olduğunu da biliyorum. Dünyanın neresinde olursam olayım son nefesime kadar bu rejimin hangi karakterde olduğunu söylemekten imtina etmeyeceğim. Şimdi bu rejimin uluslararası bağlamda da en ufak bir saygınlığı kalmamıştır. Bu taleplerinin de uluslararası bir saygınlığı, bir ciddiyeti bir meşruiyeti yoktur. Hem benim nazarımda yoktur hem de uluslararası hukuk nazarında, standartlar nezdinde bir ciddiyeti yoktur. Ama Kürt halkı ve dostları çok iyi bilsinler ki bunlar onların gayri meşruluklarının aynı zamanda ispatı olan uygulamalardır. Hem mağdur ediyorsunuz hem sürgüne mahkûm ediyorsunuz hem de utanmazca talep ediyorsunuz. Geleceğiz, hiç şüpheniz olmasın geleceğiz. Ve büyük bir hukuki hesaplaşma yaşayacağız!
- Hukuki açıdan bu Kırmız Bülten ve iade talebi normal bir prosedür mü? Ya da şimdi sizin için iade talebi istemelerinin farklı bir gerekçesi olabilir mi?
Bu genel konseptin sadece bir yansımasıdır. Demirtaşlar’a, Yüksekdağlar’a, Nurhayat Altunlar’a, Selçuk Mızraklılar’a, Kürt halkına, Kürt halkının dostlarına bakış açıları neyse Osman Baydemir’e bakış açıları da odur. Özel bir durum söz konusu değildir. Bu Kürt sorununa, Kürt halkının haklı talebine faşizan bakış açısının bir sonucudur.
- Gerçekten Kırmızı Bülten çıkarsa İngiltere sizi Türkiye’ye hukuksal açıdan geri göndermek zorunda mı, sizi Türkiye’ye iade eder mi?
İster versin ister vermesin, derler ya hükmü kadar cürmü olur. Benim hiç umurumda değil. İster sürgünde olalım ister zindanda olalım, dünyanın neresinde olursak olalım bu faşist rejimin gözlerinin içine baka baka "siz faşistsiniz, sizler meşruluğunuzu yitirmişsiniz aslında siz Kürdistan’da halkın seçim hakkını gasp ettiniz; yargınız da tarafsız ve bağımsız bir yargı değildir" demeye devam edeceğiz. Sizin Kürdistan’da varlığınızın hukuki zemini ortadan kalkmıştır. Çünkü siz belediyelere kayyım atadığınız gün sizin oradaki meşruiyetiniz ortadan kalktı. Siz milletvekilinin vekilliğinizi düşürdüğünüz gün o şehirdeki meşruluğunuzun hükmü ortadan kalktı. Siz Cizre’yi, Silopi’yi, Şırnak’ı yaktığınız yıktığınız gün oradaki varlığınız hukuki zeminini yitirmiş oldu. Dolayısıyla benim açımdan bu iade gerçekleşir veya gerçekleşmez hiç umurumda değil. Buranın devletine de minnetim yoktur oranın devletine de minnetim yoktur. Uluslararası hukuka göre siyasi sebeplerle ülkesine gidemeyen bir insanın iadesi suçtur. Ama bugünün dünyasında uluslararası ilişkilerde hukuk ve ahlak var mıdır? Bana göre belli ölçülerde pek çok devlet hukuksuzlaşmıştır, ahlaksızlaşmıştır. Dolayısıyla bu hukuksuzluk ve ahlaksızlık zemininde arka planda birbirleriyle ilişkilerinden dolayı bir gayri hukuki bir şey yapıp yapmayacaklarını garantisini ben veremem. Ama benim söyleyeceğim şu olur: Hiçbir güç ve kudret Osman Baydemir’e milim geri adım attıramaz. Ben Kürt halkının haklı davasının bir neferiyim ve son nefesime kadar da bu davanın tek başıma kalsam bile savunucusu olacağım. Benim nazarımda Kürt halkına reva görülen bu zulmün bir gün ama bir gün mutlaka hesabı sorulacaktır. Bırakın bizim mağduriyetimizi, sürgünde oluşumuzu; çok daha büyük mağduriyetleri yaşayanlar var. Ben Cizre vahşet bodrumlarında diri diri yakılan insanların çığlıklarını unutmayacağım. Kürt halkının da bunu unutmaması için çabamızı sürdüreceğiz. Bu zulmü reva görenler, bu zulme alkış tutanlar, çanak tutanlar bir gün gelecek -ama mutlaka o gün gelecek- hesap verecek. Bu tür tehditlere ve taleplere daha önce bir konuşmamdan dolayı Genel Kurul'dan çıkartıldığımda Mecliste verdiğim cevabı vereceğim: Minnetim yoktur! Bu dava haklı bir davadır, özgürlük davasıdır. Mutlaka ama mutlaka amacına ulaşacaktır. Bedel ne olursa baş göz üstüne.