Bekir Ağırdır: AKP artık bir kimlik partisi haline dönüşmüş durumda

Bekir Ağırdır: AKP artık bir kimlik partisi haline dönüşmüş durumda
'AKP, kitle partisi olma özelliğini hızla kaybederek dindar-muhafazakar kesime sıkışıyor' diyen Ağırdır, partinin genç seçmende de 2010-2021 arasında yüksek düşüş yaşadığını söylüyor.

AKP seçmen tabanının giderek dindar-muhafazakar bir kesime sıkıştığı değerlendirmesinde bulunan Bekir Ağırdır, kitle partisi olmaktan uzaklaşsa da bir kesimin kimlik hassasiyeti nedeniyle AKP'den vazgeçmediğinin altını çizdi.

Gazete Oksijen'de yayımlanan son yazısında AKP seçmen profilinin tüm demografik, sosyolojik, kültürel, ekonomik kümelerde gerilediğini belirten Ağırdır, parti oylarının hala yüzde 30 bandının altına düşmemesinin sebeplerini ele aldı.

Bekir Ağırdır'ın "AKP artık kitlelerin değil bir hayat tarzının partisi" başlıklı yazısının ilgili bölümleri şöyle:

AKP NASIL HALA BİRİNCİ PARTİ?

"Muhalefet açısından analizi gelecek haftaya bırakarak Ak Parti seçmen profili üzerinden bakalım. Doğal olarak dindarlık seviyesi dindar ve sofu olarak adlandırdığımız kümelerde de dindar muhafazakar hayat tarzı kümesinde de geriliyor. Ama bu gerileme görece diğer kümelerdeki kadar hızlı ve yüksek değil. Daha da önemlisi bu kümelerdeki seçmenlerin siyasi tercihlerinde Ak Parti ve Erdoğan’ın ağırlığı diğer parti ve liderlerin hala çok çok üstünde.

GENÇLERİN ORANI DÜŞÜK

Aynı zamanda Ak Parti seçmen dağılımında gençlerin oranı Türkiye ortalamasının çok altında. Ak Parti seçmenlerinin 2010-2021 yılları arasındaki yaş grubu oranları karşılaştırıldığında 18-32 yaş grubu seçmenlerin oranında düzenli ve yüksek bir düşüş gözlemleniyor. Kırsalda yaşayan Ak Parti seçmenlerinin oranı gerilemiş olsa da hala Türkiye genel seçmen oranının çok üzerinde. Ak Parti seçmenlerinde lise ve üstü eğitime sahip olanlar, Türkiye genel ortalamasının altında kalıyor. Büyük çoğunluğu aynı zamanda eğitim sermayesi düşük ailelerden geliyor. Ağırlıklı olarak düşük ve orta seviye gelire sahip seçmenler. 

Ak Parti seçmenlerinde kendini geleneksel muhafazakâr olarak tanımlayan kesimdeki azalmayı, Ak Parti seçmen tabanının daralması ve Ak Parti seçmenlerinin dindar muhafazakâr kesime sıkışmışlık olarak gözlemlemek mümkün. Genele baktığımızda, Ak Parti seçmenleri içerisinde hayat tarzlarını "geleneksel muhafazakâr" olarak tanımlayanların oranı Türkiye ortalamasından biraz daha az, kendini "dindar muhafazakâr" olarak tanımlayan Ak Parti seçmenlerinin oranı Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde. Diğer yandan "modern" hayat tarzına sahip olduğunu söyleyen Ak Parti seçmenlerinin oranının Türkiye ortalamasının oldukça gerisinde kaldığını görüyoruz.

İşte bu kabaca özetlediğim profil nedeniyle artık Ak Parti kitle partisi değil, bir kimliğin, hayat tarzının partisi haline dönüşmüş durumda.

ORTAYA ÇIKAN PARADOKS

Bu fotoğraf aynı zamanda bir paradoksu da gösteriyor. Bir yandan Ak Parti toplumun her bir kümesinden oy alabilme yeteneğini kaybederek kitle partisi olma özelliğini yitiriyor. Öte yandan bir kimliğe ve hayat tarzına sıkışmışlık ve o kimliğin ürettiği duygusal ve zihni kısıtlar nedeniyle de gerilemesi yavaşlamış durumda. Çünkü geride kalan ve bugün hala Ak Parti diyen seçmenler gündelik hayatın sorunlarını, Ukrayna meselesini, Başkanlık sisteminin ürettiği keyfiliği, orman alanlarının talanını, yolsuzlukları görüyor olsalar da kimliklerinden hareketle Ak Parti etrafında durmaya devam ediyorlar. 

Elbette bu sıkışmışlık da bozulma potansiyeli gösteriyor, Ak Parti seçmenleri de özellikle ekonomideki büyük buhranı bizatihi yaşıyor. Ama Ak Parti’ye eleştirileri her gün biraz daha artar, duygusal bağları zayıflarken diğer kimliklere karşı olan duygusal karşıtlık ve ambargoları nedeniyle henüz tercihlerini değiştirmekte zorlanıyorlar.

Ama bugün hala Ak Parti’yi birinci parti pozisyonunda tutan ve kimliklerin yanı sıra etkili olan başka sosyolojik ve ekonomik süreçler de var.  Ak Parti seçmen kümesi monolitik ve durağan değil. Ak Parti seçmenlerinin 2002’deki sayısal büyüklükleri, profilleri de siyasal davranış gerekçe ve biçimleri de 2020 ile aynı değil.  

12 Eylül darbesiyle generallerin tasarladığı ve uygulamaya koyduğu bir toplum hayali vardı. Ama darbe ile 2002 arasındaki 20 yılda toplum generallerin varsaydığından çok farklı ve hızlı biçimde değişti. Değişenin ne olduğunu tartışabiliriz ama bazı sayısal parametreleri not edeyim. 

TÜİK hesaplamalarıyla 1980 yılında 45 milyon olan nüfusun 25 milyonu (yüzde 56) köylerde yaşar, siyasetçilerin en büyük vaadi her köye yol, su, elektrik götürmek iken 2000’de 68 milyon nüfusun 24 milyonu (yüzde 35) köylerdeydi. Darbeden sonraki 20 yıl hızlı bir iç göçe sahne oldu. Ak Parti’nin ilk iktidar yıllarında kitleselleşmesini sağlayan en önemli işlerden birisi KÖYDES ve BELDES projeleriyle köylerin altyapı sorunlarında radikal iyileşmeler üretmesi oldu. Ama göç yine aynı hızıyla devam etti ve bugün kırlarda, köylerde yaşayan nüfus 85 milyon nüfus içinde yüzde 16’ya geriledi. Artık kentliliği de aşan, yarı nüfusu 11 metropole sıkışmış bir ülke burası. Ama hala da köken itibarıyla kırsal kökenli bir ülke ve metropolde doğan, büyüyen nüfus yetişkinler içinde ancak yüzde 30’lara yaklaşabilmiş durumda. Yani gündelik yaşam pratikleri kentleşiyor olsa da kökenleri, değerleri, kimlikleri bakımından kırsal ağırlığın güçlü olduğu bir toplum. 

1980 yılında yetişkin nüfusun yüzde 52’si eğitimsiz, yüzde 39’u lise altı eğitimli, yüzde 5’i lise, yüzde 4’ü üniversite eğitimli iken 2000’de eğitimsizler yüzde 24’e gerilemiş, yüzde 56’sı lise altı, yüzde 13’ü lise, yüzde 8’i üniversite eğitimli. Bugün nüfusumuzun yüzde 67’sinin eğitim seviyesi lise altı, yüzde 21’i lise ve yüzde 16’sı üniversite eğitimli. 

1980 yılında ülkede yalnızca 1.1 milyon ev telefonu vardı. 1984 yılında bile eve telefon alabilmek için karaborsaya bir daire bedeli ödediğimi hatırlıyorum. 2002’de Ak Parti ilk seçimini kazanırken ise ev telefonu abonesi 19 milyona gelmiş, toplum cep telefonuyla tanışmış, sevmiş, 23 milyon cep telefonu abonesi olmuştu. 

Türkiye 1985 yılında masaüstü bilgisayarlarla, 1991 yılında araç telefonlarıyla, 1993’te internetle, 1994’te cep telefonuyla tanıştı.  2002 yılında internet kullanıcısı yalnızca 1.3 milyondu. Bugün ise ülke coğrafyasının yüzde 90’ı internete, nüfusun yüzde 80’i sosyal medyaya erişiyor, 32 yaş altı genç nüfusun tümü akıllı telefona sahip. "

 

Öne Çıkanlar