CHP’nin tutumu devlet katındaki hassasiyetten bağımsız değil

CHP’nin tutumu devlet katındaki hassasiyetten bağımsız değil
​​Artı Gerçek Yayın Yönetmeni Ergun Babahan ve Fehim Taştekin bu hafta Erdoğan’ın Osman Kavala üzerinden yarattığı elçiler krizi ve Suriye tezkeresini konuştu.

Fehim Taştekin, CHP’nin çekinceleri tartışmalı olsa da, Suriye ve Irak tezkeresine ‘hayır’ demesinin önemli olduğunu söylüyor. Taştekin, ‘Hayır’ kararının erken emeklilik isteyen generallerden bağımsız ele alınmaması gerektiğini de belirtiyor.

Taştekin, Erdoğan’ın yakıp yıktığı devlet kurumlarının geriye kalan kısmı içinde Erdoğan’ın Suriye politikasından ciddi rahatsızlık duyulduğunu ve bu durumun gelecekte Saray’ın huzurunu kaçırabileceğinin altını çiziyor.

Biden Yönetimi’nin Halkbank davasındaki freni ortadan kaldırması, Suriye’de yeni bir operasyona karşı çıkması; Erdoğan’ı Putin’e yönlendiriyor. Ancak Putin’in Suriye’de sınırlı bir operasyona onay vermesi ikinci bir S-400 bataryası ve SUV uçakları alınmasına bağlanabilir ki, bu da Türkiye’nin NATO sisteminden tamamen dışlanması anlamına gelir.

Erdoğan elçilerin tweetleriyle ülke içinde zevahiri kurtarmış ve destekçileri gözünde kahraman görünmüş olabilir ama uluslararası toplumun Türkiye’nin insan hakları ihlalleri konusundaki tutumu değişmemiş durumda. Yeni dönemde Almanya-Fransa İttifakı’nın Ankara’yı daha da zorlaması ihtimal dahilinde. Taştekin’in değerlendirmeleri özetle şöyle:

"Erdoğan arkasını getiremediği ölçüsüz bir çıkış yaptı. Bu ülkenin önde gelen emektar diplomatları da 10 ülke elçisinin istenmeyen kişi ilan edilmesinin savaşta bir görülmemiş bir durum olduğunu söylüyor. Erdoğan eğer kararlı bir şekilde rest çektiyse, gereğini yerine getiremediği için krizin çözümü için bulunan formül onun açısından bir geri adımdır.

Eğer bu basit bir blöf ise ülke ve devlet olarak Türkiye’nin ağırlığını yitirmesine neden olan bir sonuç üretmiştir. 10 elçinin temsil ettiği ülkeler, Viyana Sözleşmesi’ne bağlılığı ifade eden çift anlamlı bir açıklamayla Erdoğan’a geri adım atması için bir manevra alanı açtı.

Türkiye’nin ortakları, Erdoğan’ı kaçınılmaz olarak Saddamlaştıracak bir süreci kendi çıkarları ve ittifak düzeni açısından tehlikeli buldukları için diplomasiye yol verdi.

Elbette Erdoğan bu durumu iç kamuoyunu manipüle etmek için kullanabilir.

Ama bu, insan hakları ve demokrasi konusundaki uyarıların geri çekildiği ve bundan sonra tekrarlanmayacağı anlamına gelmiyor. Zaten ABD Dışişleri de Viyana Sözleşmesi’ne bağlılığın elçilerin ortak açıklamasını geçersiz kılmadığını kaydetti.

Suriye ve Irak tezkeresini de Erdoğan’ın dış siyaseti, iç siyasete dizayn vermek için araçsallaştırma çabasından ayrı bir yerde değerlendiremeyiz. Ancak CHP’nin ezberini bozarak tezkereye ‘hayır’ demesi, Erdoğan’ın kendi oyununa muhalefeti ortak etme planına darbe vurdu.

CHP’nin tutumunu devlet katındaki hassasiyetten bağımsız göremeyiz. Elbette devlet katı diye bir şey kaldı mı diye sorulabilir. Ordu içinde Suriye operasyonlarının yarattığı rahatsızlık önemsiz değil.

CHP’nin yeni tutumu içerdeki yeni durumu yansıtıyor. CHP’nin ‘hayır’ı tezkereyi durdurmasa da devlet içindeki direnç noktalarına işaret ettiği için Erdoğan’ın canını sıkacak bir sonuç olarak görülebilir.

Tezkere geçse de sahadaki gerçeklik hala Erdoğan’a yeşil ışık yakmıyor. ABD ve Rusya açısından Erdoğan’a yeni bir harekat alanı kazandırmanın gerekçesi yok. Özellikle Rusya’nın bunu yapmak için çok büyük bir taviz koparması gerekir. Rusya’nın Suriye değerlendirmesi Erdoğan’a alan açmayı eskisi kadar elzem görmüyor."

 

Öne Çıkanlar