Erkan Oğur ile hapishane anım

Erkan Oğur ile hapishane anım
'Ben, sadece sitem ve eleştiri hakkımızı kullanarak düşüncelerimizi aktarıyorum. Buradan yola çıkarak kimse Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemez.'

Selahattin DEMİRTAŞ*


ARTI GERÇEK- Hapse atıldığımızdan beri, benimle yapılan neredeyse her röportajda, cezaevindeki bir günümüzün nasıl geçtiği soruluyor. İnsanlar merak ediyorlar, haklı olarak. Abdullah arkadaşımla birlikte, bu soruları hep geçiştirmeyi tercih ettik. Doğrusu, hapishanede yaşadıklarımızın gündem olmasını pek de istemedik.

Öncelikle, bu ülkede çok ağır cezaevi koşullarında yaşamış ve yaşamış tutsakların varlığı orta yerde duruyorken bizim kendi koşullarımızı anlatmamız onlara büyük haksızlık olurdu. Nitekim yüzlerce tutsak, ölümcül hastalıklarına rağmen işkence koşullarında tutuluyorlar ve buna direniyorlar. Ayrıca biz, cezaevi koşullarımız veya anılarımızla değil, siyasi düşüncelerimizle gündemde olmayı tercih ediyoruz.

Fakat bu kez, başlıkta da belirttiğim gibi, bir anımı yazmak istiyorum. Türkiye’nin sevilen, başarılı halk müziği sanatçısı Erkan Oğur ile olan hapishane anımdan bahsedeyim diyorum.

CEZAEVİ KOŞULLARIMIZ

Burası, yüksek güvenlikli F tipi bir cezaevi. Odalar iki katlı. Alt katta 12 metre kullanım alanı var. Küçük bir duş, WC, mutfak lavabosunu da dahil ederseniz yaklaşık 18 metrekare ediyor. Üst kat da hemen hemen bu kadar. Üç demir somya ile üç demir dolap yere sabitlenmiş şekilde durur. Geriye kalan kullanım alanı da dört metrekaredir.

Buralar tecrit hücreleridir ve cezaevindeki tüm odalar standarttır. Avukatlarımız ya da aile görüşçümüz gelmemişse veya o gün bir saatlik kapalı spor salonu, kütüphane, resim atölyesi ya da halı saha aktivitesi yoksa ki genelde yoktur, günün 24 saatini anlattığım bu odada geçiririz.

BEŞ YILDIR BAŞKA TUTUKLU YA DA HÜKÜMLÜ GÖRMEDİK

İlk yıl küçük bir el radyomuz vardı Sonra, "yasaklandı" diyerek aldılar. Sinyal kesiciler nedeniyle bir işe yaramıyordu zaten. Küçük bir televizyonumuz var, haberleri falan oradan takip ediyoruz. Bazen denk gelirse de müzik dinliyoruz. Ama müziğimizi genelde kendimiz yapıyoruz. Bağlama çalıp türkü söylüyoruz. Bazen diğer hücrelerden yükselen, başka tutsakların yanık türkülerini dinliyoruz. Biz beş yıldır burada, hiçbir tutukluyu ya da hükümlüyü görmedik. Onlar da bizleri görmedi. Bizim için iki kişilik bir cezaevi burası.

BİR YANDAN RESİM, BİR YANDAN MÜZİK

Ne diyordum? Hah, müzikten söz ediyordum. Burada müzik dinleme imkanı bunlarla sınırlı maalesef. Oysa müzik, insan yaşamında çok önemlidir, bakın neredeyse unutuyordum (!) bunu belirtmeyi.

Cezaevinin tek müzik çaları resim atölyesinde bulunuyor. Pandemi nedeniyle bir yıldır oraya da pek çıkarmıyorlar bizi. Ama önceki yıllarda haftada 1 veya 2 saat gidebiliyorduk resim atölyesine. Anlattığım tecrit koşularında, resimle az da olsa uğraşabilmek fena değil doğrusu.

Resim atölyesine girer girmez, Abdullah arkadaşımla yaptığımız ilk iş, müzik çalara bir CD takıp sesini de hafifçe açmak olurdu. Zaten sadece birkaç çizik CD vardı ve biz, dinleyebileceğimiz tek CD’yi takardık. Biz tuval ve boyaları dolaptan çıkarırken Erkan Oğur da pırıl pırıl sesiyle ve müziğiyle hücreden bozma resim atölyesini doldururdu. Ve tabii İsmail Hakkı Demircioğlu da o tok sesiyle eşlik ederdi müzik keyfimize. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde bunun ne demek olduğunu, yaşamadıysanız asla bilemezsiniz.

Bu dağlar kömürdendir
Nanay nanay zalım nanay kibar nanay
Geçen gün ömürdendir
Yad ele bakma ciğerim yakma

Bir yandan resim, bir yandan müzik; sanat denilen isyancı ruh, hapishane duvarlarıyla tezat oluşturur önce. Birkaç dakika sonra da o duvarları yıkar ve sizi alıp kısa bir özgürlük turuna çıkarır. Tüm zulmüne, tahakkümüne, zorbalığına rağmen anlamını yitirir duvarlar. Sanatın sınır tanımayan gücü karşısında tuz buz olurlar.

Neredeyse üç yıl boyunca, arada bir Erkan Oğur dinledik, bu şekilde. Başka CD’ler olsaydı onları da dinlerdik elbette. Ama elimizde dinlenecek bir tek Erkan Oğur CD’si vardı. Yine de şikayetçi değildik tabii. Severiz Erkan Oğur’u, büyük sanatçıdır. Bu şekilde çok anımız oldu kendisiyle. Biz içeride direnirken bize moral dolu, yoldaş oldu. Hep böyle bildik kendisini. Hep böyle hissettik.

BASKI DÖNEMLERİNDE SANATÇININ, AYDININ DURUŞU ÇOK ÖNEMLİDİR 

İbrahim Kalın’ın sözcülüğünü yaptığı otoriter rejim, bizi türlü kumpaslarla, yalanlarla, iftiralarla bu satırları yazdığım 12 metre karelik hücreye attı diye onlara boyun eğecek halimiz yok. Yanımızda milyonlarca insanın desteği, duası, dayanışması varken, eh bir de arada Erkan Oğur dinleme fırsatı bulmuşken moralimizi bozacak değiliz. Tüm ezilenler için, daha güzel yarınlar için direneceğiz elbette. Baksanıza son bir yılda yüzden fazla müzisyen, işsizlik nedeniyle hayatına son vermiş. Bu sömürü düzenine karşı direnmeyip de ne yapacağız? Bu ülkenin çeşitli kimliklerden ve inançlardan binlerce onurlu sanatçısı var. Sanatın muhalif duruşunu hakkıyla başarıyla temsil eden binlerce haysiyetli evladı var. Sadece onlar mı, direnen on milyonlar var. Ne diye moralimizi bozalım ki? Nereye baksak umut var, cesaret var. Ezilenlerin, direnenlerin görkemli dayanışması var.

Baskı dönemlerinde sanatçının, aydının duruşu çok önemlidir. Halkına öncülük yapamasa bile zulmün değirmenine su taşımamalıdır kanımca. Niyetten bağımsız olarak ortaya çıkan sonuç, bazen can sıkıcı olabiliyor. Ben, sadece sitem ve eleştiri hakkımızı kullanarak düşüncelerimizi aktarıyorum. Buradan yola çıkarak kimse Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemez. Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız. Zaten bu mümkün de değildir.

Erkan Oğur’u, biz burada duvarları yıkan sesiyle biliriz, severiz. Hep öyle olsun, onunla güzel anılarınız hep güzel kalsın isteriz. Onu dinlerken Kalın İbrahim’i değil, İnce Erkan’ı hissetmeyi tercih ederiz. Dinleyicileri olarak bu kadarına hakkımız vardır sanırım.

Feleğin bir kuşu var
Nanay nanay zalım nanay kibar nanay
Çırnağı demirdendir
Yad ele bakma ciğerim yakma

Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi


*HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bu makaleyi Artı Gerçek için yazdı

Öne Çıkanlar