İş yerleri saatli bomba gibi: Ne önlem var ne denetim

İş yerleri saatli bomba gibi: Ne önlem var ne denetim
Türkiye’de korona salgınına karşı ‘Patronu koru ki işçi de korunsun’ mantığıyla hareket ediliyor.Uzmanlar ise ‘İki ay üretimi durdurma hiçbir patronu batırmaz’ diyor.

Derya OKATAN  

ARTI GERÇEK- Tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs, tüm iktisadi ve sosyal krizlerde olduğu gibi en çok ücretli çalışanları etkileyecek. Nüfusun 4’te 3’ünü oluşturan ücretli çalışanlar "evde kalın" çağrısına uyamıyor, çünkü çalışmak zorundalar. Öte yandan, işlerini, gelirlerini ve haklarını kaybedenler de yine işçiler olacak. Buna rağmen Türkiye’de "Patronlar istihdam sağlıyor. Patronu koru ki işçi de korunsun" mantığıyla hareket ediliyor. Bu duruma itiraz eden uzmanlar, "İki ay üretimi durdurma hiçbir patronu batırmaz" diyor. Üstelik, bu yaklaşımın insani olmadığına vurgu yapıyor.

ABDAL: İŞÇİLER SALGININ İÇİNE İTİLDİ

Artı Gerçek’e konuşan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi üyesi Pınar Abdal, iş yerlerinde yeterli önlemlerin alınmadığını belirtiyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin zaten patronlar tarafından bir maliyet unsuru olarak görüldüğünü hatırlatan Abdal, "Patron için önemli olan, işçinin canından ziyade ne kadar kâr edeceği. İşyerlerinin denetlenmeyeceğini, yaptırım uygulanmayacağını bilen patronlar önlem almıyor" diyor. Korona virüs salgınının ardından kamunun küçük bir bölümünde Bakanlık vasıtasıyla bazı tedbirler alınsa da büyük bir işçi kitlesinin bunun dışında bırakıldığını ifade eden Abdal, "Zaten gözden çıkarılmış olan işçiler şimdi bu salgının içine itilmiş oldu" ifadesini kullanıyor. 

‘İŞ YERLERİ SALGININ HIZLA YAYILACAĞI YERLER’

Abdal, sahadan aldıkları bilgileri de aktarıyor: "Büyük fabrikalarda bant usulü çalışmada yan yana çalışma var. Yemekhanelerde, servislerde, servis yoksa toplu taşımada ‘sosyal mesafe’yi korumak çok mümkün değil. Havalandırma koşulları zaten sorunlu. İşçilerin dinlendikleri alanlar, soyunma kabinleri, tuvaletler, vs bir hastalık olması durumunda hızlıca yayılabilecek alanlar. Yetkililer kişisel hijyenden bahsediyor ama bunun için o koşullarda çalışmaması lazım. İşçi arkadaşlarımız kendi hijyenini sağlamaya çalıştığında izin verilmediği durumlar da oluyor. Ellerini yıkamasına, molaya çıkmasına izin verilmediği bilgilerini alıyoruz. Maske, eldiven dağıtımı zaten yapılmıyor."

‘BAKANLIK İŞÇİLERİN SAĞLIĞINI PATRONLARIN İNİSİYATİFİNE BIRAKIYOR’

Patronlar önlem almıyor peki, hükümetin tedbirleri yeterli mi?

Abdal, bu soruya Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın korona virüs genelgesini hatırlatarak yanıt veriyor: "Çok genel geçer bir genelge. Bakanlığın daha önce yayınladığı genelgelerden bir farkı yok. Detaylandırılmamış, denetimlerin nasıl yapılacağı, uymayan işverenlere ne tür yaptırımlar uygulanacağı yok. Yine işçilerin sağlığı patronların inisiyatifine bırakıldı. İşçilerin bir mücadelesi olmadığı sürece hükümetin işçiler lehine adım atacağını düşünmüyoruz."

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı pakette de sermayeye teşvik yer alırken işçilere dönük hiçbir karar olmadığına dikkat çeken Abdal, oysa iş yerlerinde üretime elinden geldiğince devam etme, hatta fazla mesai yaptırma, işten ayrılmak zorunda kalanların yerine başka işçi çalıştırma, işten atma ya da ücretsiz izin gibi yöntemlerin uygulandığını hatırlatıyor. Abdal, bu kadar kritik bir dönemde dahi denetimlerin arttırılmadığına da dikkat çekiyor.

‘İKİ AY ÜRETİMİN DURMASI HİÇBİR PATRONU BATIRMAZ’

Pınar Abdal, şöyle devam ediyor: "Salgının sınıfsal boyutu var. Sermayenin çıkarları korunuyor, sermayenin devamlılığı sağlanmaya çalışılıyor. Oysa işçiler, 365 gün patronları zengin ederken, iki ay üretimin durması hiçbir patronu batırmaz."

Abdal, İSİG Meclisi’nin 12 maddelik talepler listesini hatırlatırken, işçilere en başta sağlık olmak üzere hakları için mücadele etme çağrısı yapıyor.

KAYGISIZ: PATRONLAR KÂRLARINDAKİ KÜÇÜK AZALMALARI GÖZE ALMALI

Sendika Uzmanı İrfan Kaygısız ise işçi sınıfını bekleyen tehlikenin sadece sağlıkları olmadığını, ekonomik ve sosyal hak kayıplarına da uğrayacaklarını söylüyor:

1 HAFTADA 1 MİLYON KİŞİ İŞSİZ KALDI

"Birincisi; ücret ve sosyal haklarla ilgili. İşten çıkarmalar başladı. Kafe, restoran, bar gibi 150 bin civarında iş yerinin kapatılmasıyla tahminen 500 bin civarında kişi işsiz kaldı. Buradaki çalışanların çoğu günlük yevmiye ile çalışanlar. Dolayısıyla bir anda gelirleri sıfırlandı. Okulların kapanmasıyla da sözleşmeli ve ücretli çalışan 200 bin civarında öğretmen ve personel işlerini kaybetti. Diğer kapanan işyerlerine de baktığımızda bir hafta içinde 1 milyon kişinin işsiz kaldığını söylemek abartı olmayacaktır. Birinci aşamada küçük ölçekli iş yerleri etkilendi. Bu giderek orta ve büyük ölçekli iş yerlerine doğru geçecektir. Üretime ara verilen fabrikalarda ağırlık olarak mevcut izinler kullandırılıyor, yoksa ücretsiz izne çıkarılıyor. İşsizlik ve ücretsiz izin işçiyi gelirden mahrum etmek demektir.

ESNEK ÇALIŞMA YERLEŞİK HALE GETİRİLİYOR

"İkinci etkisi; çalışma biçimlerine olacaktır. Hükümetin son açıkladığı pakete bakıldığında, esnek çalışma ilişiklerinin yerleşik hale gelmesi planlanıyor. Evden/uzaktan çalışma, içinde bulunduğumuz koşullarda makul ve mantıklı gelebilir ama bir süre sonra bunun yerleşik hale gelmesi çalışma süresinin ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Yani artık günde 7,5 saat değil cep telefonu ve bilgisayar ile uyumadığınız bütün süreler içinde çalışacağınız anlamına gelecektir. Bunun kalıcılaşması tehlikeli bir durum. Pakette, telafi çalışma, yani zorunlu nedenlerle çalışılmayan sürenin daha sonra çalışılması, 2 aydan 4 aya çıkarıldı. Bunun da yerleşik hale gelmesi tehlikesi var.

İŞÇİ SAĞLIĞI ÖNLEMLERİ YETERLİ DEĞİL

"Üçüncüsü; işçi sağlığı ve güvenliği bakımından bize yansıdığı kadarıyla birkaç yere dezenfektan konulması ya da yemekhanelerde sandalye aralarının açılması gibi şekli önlemler alınıyor. Bunlar önemli ama yeterli değil. Burada da maliyet hesabı yapılıyor. Özellikle market, kargo gibi hizmet sektöründe işçiler doğrudan korunmasız bir biçimde çalıştırılıyor.

GİDERLER ARTIYOR, GELİRLER AZALIYOR

"Bu dönem ayrıca giderlerin de arttığı bir dönem. İkili bir süreç işliyor ve derinleşecek gibi görülüyor. Hem sağlık hem gıda giderleri artma eğilimi taşıyor ama diğer yandan gelirlerin tümüyle azaldığı ya da ortadan kalktığı bir süreç işliyor. Eşitsiz bir gelişim ve makasın açıldığı bir gelişme seyri izliyor. Bu süreç ne karar uzun sürerse işçi sınıfının bunlardan etkilenmesi daha şiddetli olacaktır, farklı önlemler alınmazsa."

‘TÜM DEĞERLERİ YARATAN İŞÇİLERİN KORUNMASI LAZIM’

Hükümetin sermayeyi korumaya dönük tedbirlerini de değerlendiren Kaygısız, şunları söylüyor: "İktisadi kriz dönemlerinde de ‘battı batacak’ algısı yaratılıyor. 2019 krizi döneminde metal şirketlerini incelediğimizde ortaya çıkan tablo şuydu: Hiçbir şirket zarar etmiyor, sadece kârında azalma söz konusu. Velev ki zarar etti, yıllardır kâr ediyorlar. Bütün bu değerleri yaratanlar işçiler. İnsanın canından bahsettiğimiz bir dönemde kârlarındaki küçük azalmanın göze alınmaması insani değil. Patronların korunması işçilerin korunması anlamına geliyor, deniliyor. Oysa bütün değerlerin yaratıcısı olan işçilerin korunması lazım."

Öne Çıkanlar