Kan ile ilgili az bilinen 7 gerçek: Bütün kanlar kırmızı değildir

Kan ile ilgili az bilinen 7 gerçek: Bütün kanlar kırmızı değildir
Kan, her şey gibi, bir son kullanma tarihine sahiptir. Ne kadar hızlı kullanılması gerektiği kanın kısımlarına ve bölümlerine bağlıdır.

İnsan kanı, bizleri hayrete düşürecek yapıda ilginç bir madde. Çoğumuz kanımızın okullarda, oksijeni ve dışarıdan aldığımız besin maddelerini vücudumuza taşımakla yükümlü olduğunu, aynı zamanda da atık ürünleri vücuttan uzaklaştırmaya katkıda bulunduğunu öğrendik. 

Fakat bu yapı, daha bilmediğimiz nice şey sunuyor. Örneğin patojenlere karşı savunucu nitelikte olması, vücut sıcaklığımızı düzenlemesi, önemli iç kimyasalları ve besinleri dengede tutması gibi…

evrimağacı'nda yer alan habere göre, kan ile ilgili az bilinen 7 gerçek şöyle: 

KANIMIZ HEP SIVI HEM DE KATI HALDEDİR

Kan, vücutta bir bağ dokusudur. Çok hücreli bir bileşene (kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositler) ve sıvı bir hücre dışı matrise sahiptir. Vücuttaki diğer bağ dokularının aksine, kan bir sıvıdır. Hücre dışı matris ve plazma sıvıdır. Hücreler, bu sıvı içinde askıda kalır. Ancak dokular hasar gördüğünde, örneğin vücudumuzda bir yerin kesilmesi, kan da diğer bağ dokuları gibi katı hale gelir. Bu pıhtılaşma olarak bilinir.

Pıhtılaşma, eğer kan, damarın iç çeperinden başka herhangi bir şeye dokunacak olursa tetiklenir ve buna bağlı olarak bir dizi kimyasal tepkime yaşanarak yara kapatılır ("yamanır"). Kan plakaları açık yaraya yapışır, sonrasında bir çeşit plazma proteini olan çözünebilir fibrinojen, çözünemez fibrinojene dönüşür. Bu fibrinojen, kan plakaları etrafında bir "ağ" oluşturur ve daha fazla kan kaybına engel olur. Zaman içinde bu doku iyileştikçe, ağ ve yama parçalanır (veya kişi bu yapıyı yolarak koparır).

Çoğu insanda kanın yapısı, %45 hücrelerden -özellikle kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücrelerinin ise sadece %1’i kadarı- %55’i ise plazmadan oluşmaktadır. Bunlardan biraz fazlası ya da azı anemi gibi hastalıklara neden olabilir.

Kan hücreleri sürekli olarak üretilir ve geri dönüştürülür. Vücut, saniyede yaklaşık 2 milyon kırmızı kan hücresi üretir ancak bu, yüksek rakımlarda ve düşük oksijen durumları gibi stres zamanlarında büyük ölçüde artar. 

Ortalama olarak, erkekler mikrolitre başına 4.7 ila 6.1 milyon hücreye ve kadınlar mikrolitre başına 4.2 ila 5.4 milyon hücreye sahiptir. 1 mililitre içinde 1000 mikrolitre vardır.

KANIN MİKTARI SÜREKLİ DEĞİŞİR

Bir kişinin vücudundaki kan hacmi 24 saatlik bir süre boyunca sürekli değişir. Vücut, kan bakımından genelde yemeklerden önce en yüksek hacme sahiptir, çünkü vücuda sıvı alınır.

Hamile bir kadının kan hacmi, hamilelik sırasında %50'ye kadar artabilir. Bu, plasentayı ve gelişmekte olan fetüsü desteklemek veyahut beslemek içindir.

Ama ortalama olarak, erkekler genellikle beş ila altı litre kana, kadınlar ise dört ila beş litre kana sahiptir.

DÖRTTEN FAZLA KAN ÇEŞİDİ BULUNMAKTADIR 

Kan grubumuzu ailelerimizden miras alıyoruz. Ya A, B, AB ya da 0 kan grubumuz var. Bu gruplar sahip olduğumuz antijenleri belirler, bu da kan türümüze bağlı olarak, uyumsuz bir gruba sahip bir kişiden gelen kanın başka bir kişiye transfüze, yani kan nakli edilemeyeceği anlamına gelir.

Ancak bir diğer ana kan grubumuz ise Rhesus yani Rh’dir. İnsanlar Rh+ ve Rh- gibi ek antijenlere sahiptir. Yani bunlar da belirgin farklılıklar sunar. Hepimizin bildiği gibi, Rh+ olan bir birey Rh- antijene sahip bir bireye kan veremez, çünkü bu bir bağışıklık tepkisine yol açar.

SÜREKLİ DAHA FAZLA KAN HÜCRESİ ÜRETİYORUZ 

Vücudumuz, kan hücrelerini sürekli olarak geri dönüştürebilir ve kan kaybolduğunda daha fazla kan hücresi üretebilir. Bu, bir kerede yaklaşık 470 mililitre kan bağışlayabileceğimiz anlamına gelir. İnsan vücudu aynı zamanda, bağışlanan tüm kan hücrelerinin yenilenmesi için erkeklerde yaklaşık 12 hafta, kadınlarda ise yaklaşık 16 haftalık bir süreye gereksinim duyar. Bununla birlikte, kan hacminin %40'ından fazlasını kaybedersek ölürüz. Eğer kanın yaklaşık %10-20'sini kaybedersek, vücut şoka girer. Şokta iken, vücut kalp atış hızını ve solunumu artırarak durumu düzeltmeye çalışır ve terleyerek cilt rengini kaybetmeye başlar.

KANIN BELLİ BİR SON KULLANIM TARİHİ VARDIR 

Eskiden "bütün" kan bağışlarının bir kerede kullanılması gerekiyordu. Ancak şimdi kan, mümkün olduğunca verimli bir şekilde kullanıldığından, emin olmak için farklı bileşenlerine (kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri, trombositler ve plazma olarak) ayrılır. Çünkü hasta bir birey sadece bir kan bileşenine ihtiyaç da duyabilir.

Kan, her şey gibi, bir son kullanma tarihine sahiptir. Ne kadar hızlı kullanılması gerektiği kanın kısımlarına ve bölümlerine bağlıdır. Kırmızı kan hücreleri yaklaşık altı hafta boyunca saklanabilir. Fakat trombositler sadece birkaç gün kullanım süresine sahiptir, bu yüzden trombositlere sürekli ihtiyaç duyulur. Plazma gibi diğer parçalar ise bir yıla kadar dondurulabilir. Beyaz kan hücreleri ise genellikle bağışlardan filtrelenir.

KAN KAYBI, GEÇMİŞTE BİR TEDAVİ TÜRÜYDÜ

En az 3000 yıl öncesine dayanan "kan akıtma" yöntemi, geçmişte birçok yaygın hastalık için popüler bir tedavi yöntemi olarak tercih ediliyordu. Hatta birçok kan akıtma vakasında, bir seferde beş ila on mililitre kan tüketebilen sülükler kullanıldı.

Daha ilginç olaylar da bulunuyor! Örneğin bu "kan alma" tedavisinde, ortak tıbbi prosedürleri gerçekleştirmek için berberlerden de yardım alınıyordu. Hatta bu nedenle berber direklerindeki kırmızı renk kanı, beyaz renk yara bandını temsil etmektedir. Berber cerrahlar hakkında daha fazla bilgi almak için bu yazımızı okuyabilirsiniz.

Günümüzde, plastik veya rekonstrüktif cerrahi vakalarında, özel olarak yetiştirilen sülüklerle bile kan alma yöntemi hala kullanılmaktadır. İyileşme veya bağlanma gerektiren bir doku alanında, pıhtılaşmış kanın çıkarılmasında etkili olurlar. Aynı zamanda hemokromatoz tedavisinde vücuttaki demir miktarını azaltmak için, bir iğne yardımıyla bu yöntem kullanılabiliyor. Tabii eğer vücutta çok fazla demir varsa...

BÜTÜN KANLAR KIRMIZI DEĞİLDİR  

Hemoglobin nedeniyle insan kanı kırmızıdır. Ancak tüm hayvanlar kırmızı kan rengine sahip değildir. Örneğin buz balıklarının oldukça berrak ve şeffaf bir kanı vardır. Bir tür skink (bir kertenkele türü) yeşil kana sahiptir. Yerfıstığı kurdu da mor kana ve birçok böcek türü de sarı kana sahiptir.

Kanın rengi genellikle kandaki spesifik proteinlerden kaynaklanır. Bu proteinler, türlerin yaşadığı çevreye bağlı olarak bazı hayatta kalma avantajlarına da sahip olabilirler.

Bütün tıbbi gelişmelere rağmen, insan kanının yapabildiği; yüksek kaliteye ve verime sahip uygulamaları yerine getirebilecek, yapay kan henüz üretilebilmiş değildir. 

Öne Çıkanlar