Türkiye'de altın madenciliği, zeytini ve ayçiçeğini yok etti

Türkiye'de altın madenciliği, zeytini ve ayçiçeğini yok etti
Avrupa kıtasında en çok altın madenciliği yapılan ülkelerden bir tanesi Türkiye. Uzmanlar altın madenciliği yapılan bölgelerde ekolojik ve toplumsal yıkıma dikkat çekiyor.

Altın madenciliğine karşı Türkiye'de uzun yıllardır pek çok köy, mahalle, belde ve ilçede altın madenciliğine karşı süren bir mücadele var. Ekolojistlerin karşı çıktığı altın madenciliği bazı dönemlerde büyük kitlesel eylemlerle de tepki topladı. Türkiye Avrupa kıtasında en çok altın madenciliği yapılan ülkelerden bir tanesi.

 

Siyanür gibi çeşitli zehirli maddelerin kullanımıyla gündemde olan madenciliğe ekolojistler, insan sağlığını riske attığı, ekolojik yıkım yarattığı gibi gerekçelerle karşı çıkıyor. Bir yandan da zenginlik kaynağı olarak gören ve doğru yöntemlerle bu etkilerin ortadan kalkacağını savunan uzmanlar var.

 

Türkiye'de 2012'den bu yana maden ruhsatı için yapılan müracaat sayısı 20 binden fazla, bu süre içinde düzenlenen arama ruhsat sayısı ise yaklaşık 19 bin.

Altın madenciliği, geçtiğimiz haftalarda Erzincan'ın İliç ilçesinde 2010'dan beri faaliyette olan Çöpler Altın Madeni'nin kapasite artışına gitmek istemesi ve çevrecilerin karşı çıkması ile tekrar gündeme geldi.

 

Benzer şekilde yıllardır bölge sakinlerinin karşı çıktığı Ordu'nun Fatsa ilçesindeki Altıntepe Madeni için de kapasite artırımı için geçtiğimiz günlerde Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) değerlendirme toplantısı yapıldı. Tepkiler üzerin de şirketin talebi bugün reddedildi.

 

Altın madenciliği konusunda süren tartışmalara ilişkin konunun uzmanları BBC Türkçe'ye konuştu.

 

Uzmanlar, kayaçlarda bulunan ve bazen gözle görülmeyecek küçüklükteki altın parçacıklarının konumunu tespit etmek için ilk etapta yapılan arama ve sondaj çalışmalarıyla ekolojik yıkımın başladığını belirtiyor. Kimyasallarla ayrıştırma yöntemleri ve maden atıklarının doğa ile etkileşiminin ise bunu takip ettiğini söylüyor.

 

SU KAYNAKLARI YOK EDİLİYOR

 

TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, Türkiye'de 2012-2018 yılları arasında maden arama ve işletme için tahsis edilen orman alanı miktarının 65 bin 884 hektar olduğunu söyledi.

 

Tuncaelli, ülkede çok sayıda bölgenin madenlere ruhsatlandırıldığını, buralarda orman ve verimli tarım alanlarının tahrip edildiğini de ekledi.

Eylem Tuncaelli, "Kaz Dağları yöresinin yüzde 79'u, içinde altının da olduğu dördüncü grup maden ruhsatlarının tehdidi altında. Yörede 2000'li yılların başından bu yana işletmeler 30'un üzerinde siyanürlü altın madenciliği projesini ilgili bakanlıklara sundu" diye ifade etti.

 

Madencilik faaliyetleri nedeni ile su kaynaklarının yönünün değiştiğini, miktarının tüketildiğini belirtti.

 

Bazı uzmanlar, madencilik faaliyetleri müdahalelerinin doğada beklenmedik etkileşimlere ve tepkilere yol açtığını, kimyasal kullanımının ise geri alınamaz etkilerle sonuçlandığını dile getirdi.

 

ATIK DAĞLARI

 

Metalurji Yüksek Mühendisi ve TMMOB üyesi Cemalettin Küçük, en büyük sorunlardan bir tanesinin kazılan alanlardan çıkartılan ve metrelerce yükselen atık yığınlarının su ve hava ile etkileşimiyle asit oluşturması olduğunu, bunun etkilerinin görülmesinin bazı yerlerde 10 yıl sürebileceğini ifade etti.

 

Tek gram altın için bazı yerlerde 25 ton kayacın yerinden söküldüğünü ve atık dağlarının oluştuğunu kaydeden Küçük bu atıkların faaliyetlerin bitiminde olduğu gibi bırakıldığını ve toksik hale geldiğini belirtti.

 

Bunun sürdürülebilir bir yöntem olamayacağını söyleyen Küçük altın madenciliği yapılan bölgelerde ekosistemin adeta bir yok oluşa sürüklendiğini söyledi.

 

"Bugünlerde Bergama yakınındaki Bakırçay Ovası'ndan söz edemiyoruz. Türkiye'de pamuğun, tütünün, zeytinyağı ve ayçiçeği yağının en yoğun görüldüğü yerdi burası ve artık hiçbiri yok. Köylüler ise madende işçi olarak çalıştıktan sonra bölgeden göç etmeye başladı" diye konuştu.

Siyanür havuzları ise ekolojist ve bazı uzmanlara göre en büyük tehditlerden


Uzmanlar siyanürün atıklardan tamamen arındırılamadığını ve atık su depolarına karıştığını belirtirken, bu havuzlarda yaşanacak en ufak bir kazanın çok tehlikeli sonuçları olabileceği konusunda uyarıyor.

 

Maden şirketleri bu havuzların çok dikkatli bir şekilde yönetildiğini söylese de Birleşmiş Milletler Çevre Programına (UNEP) göre son 10 yılda 40'tan fazla ciddi ölçekte atık maden barajı kazası yaşandı, yüzlerce insan yaralandı ve temiz suya erişim sağlanamadı.

 

Jeoloji Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi ise Türkiye'de de en son Kasım 2021'de Giresun'da bir madenin atık havuzunun patlamasıyla 4 bin 500 tondan fazla kimyasal atığın çevreye yayıldığını tespit etti.

 

Erzincan Çöpler Altın Madeni'nde çevre aktivistleri, atık havuzunda yaşanacak en ufak bir kazanın yakınındaki Fırat Nehri'ni zehirleyebileceği konusunda uyarılarını sürdürüyor.

 

'DOĞRU YÖNETİLDİĞİNDE VE DENETLENDİĞİNDE GÜVENLİ'


Maden mühendisliği alanında akademisyen olan Dr. Caner Zanbak ise madenlerin doğru yönetildiği ve denetlendiği takdirde güvenli olduğunu belirtti.

Zanbak, ABD'de milyonda 10 parça olan siyanür kullanım limitinin Türkiye'de 2 olduğunu, zehirli maddenin sadece tesis içinde kullanıldığı ve atık havuzuna giden sulardan mutlaka arındırıldığını dile getirdi.

 

Madenlerin doğru yönetilmediği durumda çevre felaketlerinin yaşanabileceğine katılan Zanbak, siyanürün doğada bozulduğunu, etkisi geçtikten sonra doğanın kendini onarabildiğini ekledi.

 

'MADENCİLİK FAALİYETLERİ KÜRESEL ÖLÜMLERİN YÜZDE 23'ÜNDEN SORUMLU'

 

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Halk Sağlığı uzmanı olan Prof. Dr. Kayıhan Pala ise madencilik faaliyetlerinin küresel ölümlerin yüzde 23'ünden sorumlu çevresel kirliliğe yol açtığını aktardı.

 

Pala, çevreye toz, katı atık, ağır metal, kirli sıvı ve zehirli gazların yayılmasına neden olan madenciliğin yarattığı sağlık sorunlarının Türkiye'de sistematik olarak izlenmediğini, dolayısıyla bu konuda net veri olmadığını belirtti.

Öne Çıkanlar