'Türkiye'nin acil para bulması lazım, kriz kalıcı'

'Türkiye'nin acil para bulması lazım, kriz kalıcı'
Ekonomide daralma yaşandığını belirten ekonomist Güngen, krizden çıkış yollarını açıkladı.

Türkiye'de ekonomik kötü gidişat vatandaşın belini bükmeye devam ederken ekonomistler krizin uzun beklenilenden daha uzun süreceği görüşünde. Ekonominin içinde olduğu mali krizi Mezopotamya Ajansı'na değerlendiren ekonomist Ali Rıza Güngen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ekonomide kriz miriz yok, manipülasyon var" sözlerinin aksine ekonomide kur krizinin yaşandığını, önümüzdeki dönemlerde de ciddi daralma ile karşı karşıya kalacağını vurguladı.  Gürgen'in açıklamaları şöyle:

"TÜRKİYE CİDDİ BİR ÇALKALANMA DÖNEMİNDE GEÇİYOR"
Türkiye'nin ciddi oranda bir çalkalanma döneminde geçtiğini belirten Güngen, "Yaşananlara teknik bir isimi koyacak olursak, yaşananlar kur krizidir" dedi. Ekonomideki dalgalı kur krizinin 17 yıl boyunca devam ettiğine dikkat çeken Güngen, TL'nin özellikle Mayıs ve Ağustos aylarında ciddi şekilde değersizleştirildiğini hatırlattı. Güngen, "Şimdi bunun devamı var. Türkiye ekonomisi Resesyon (Ekonomik durgunluk) döneminde olmayabilir ancak, ciddi oranda reel sektöre sirayet eden bir kriz mevcut. Bir reel sektörü krizinin başlangıcındayız. Ve ekonomik daralma etkisi ağır olacak bir daralma. Yani AKP çevrelerinin dediği gibi kısa sürede içinde çıkılacak bir kriz olduğunu söyleyemeyiz" diye belirtti. 

"ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE 1 MİLYON İŞSİZ OLACAK"
Orta Vadeli Program'ın (OVP) ismi Yeni Ekonomik Program (YEP) olarak değiştirilmesine ilişkin olarak da konuşan Güngen, şöyle devam etti: "Yeni Ekonomik Program modelinin açıklaması esasen uluslararası yatırımcılara ve Türkiye'ye para aktaranlara bir güvence verme telaşıydı. Bu program uluslararası finansal çevreye iktidarın beklentilerine uygun rakamlarla bir gidişat tablosu sunmaktan ibaret. Bu Yeni Ekonomik Programı'nın ne kadar program içerdiği, ne kadar yeni olduğu konusu ise aslında tartışmalı. AKP kadroları ve başta Bakan Berat Albayrak olmak üzere kabaca şunu söylüyorlar: 'Türkiye'de 2018'in son dönemlerinde bir daralma olacak, 2018'in son aylarında başlayan daralma, 2019'un ortalarında atlatılacak.' Onların rakamları ile konuşacak olursak, önümüzdeki 15 aylık zaman zarfında 800 bin ile bir milyon arasında işsiz işsizlik ordusuna katılacak. Söyledikleri şey bu. Kamunun yatırımları eğer ihaleleri yapılmamış ise askıya alınacak, Türkiye'de hızlı bir şekilde bir teknolojik atılım ve değişim gerçekleşecek ve cari açık kontrol atına alınacak. 

"TUTARSIZLIK VAR"
Şimdi burada, temel bir sıkıntı var. Yeni Ekonomik Programı'nda aslında bazı tutarsızlıklar var. 2018 yılı için bir ortalama kur hedefi söylemişler ama bizim bakmamız gereken 2019- 2020 yılları için yazmış oldukları kur hedefleridir.  2019 yılı için ortalama olarak 5.6, bir doların 5 TL 60 kuruş edeceğini, 2020 yılı içinde de bir doların ortalama 6 TL civarında seyredeceğini söylüyorlar. Bugünden baktığımızda bunun ne kadar zor olduğunu söylemeliyiz. Şimdi bunun gerçekleşmesi demek, Türkiye'ye çok yoğun bir sermaye girişi gerçekleşmesinin sağlanması ve Türkiye'nin siyasal açıdan işte diplomatik gerginlikler yaşadığı ülkelerde ve uluslararası finanstan muazzam teveccühü gösterilmesi demek. Yani sorun şurada kaynaklanıyor: Eğer Türkiye'ye bu ölçüde bir sermaye girişi gerçekleşirse ve TL'nin değer kazanması gerçekleşirse, bahsettikleri cari açık rakamlarının yakalanması imkansız hale geliyor. Yani TL'nin reel olarak değer kazanması demek, Türkiye'de ithalatın da patlaması demektir. Ancak ve ancak çok ciddi bir teknolojik atılım gerçekleşirse Türkiye çok yoğun bir şekilde teknolojik ürün barındıran ürünler ihracat etmeye başlarsa cari açık kontrol altına alınır.  Bu da mümkün değil. Çünkü, geride bıraktığımız 17 yıllık dönem bunun mümkün olmadığını bize gösterdi. Bana göre, yeni bir şey yapmaksızın ekonomiyi idare etmeye çalışıyorlar."

"İNSANLAR TEMEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAKTA ZORLANIYOR"
Günümüzde insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını vurgulayan Güngen, özellikle de açıklanan açlık ve yoksulluk sınırlarına dikkat çekti. Asgari ücretin yoksulluk sınırı altında olduğunu hatırlatan Güngen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu verilerde Türkiye'de durumun daha da kötüleşeceği gösteriyor. Yeni Ekonomik Programı'nda açıklandığı üzere, 2018 yılı için yüzde 20, 2019 içinse yüzde 15 küsur enflasyon açıklaması, yine işsizliğin yüzde 12'lerde olması aslında önümüzdeki dönem için çok sıkıntılı bir dönem olacağını gösteriyor. Bu da maalesef ufak çaplı patlamalar, grevler, fabrika işgalleri, kişisel ve kitlesel hezeyanlar ve elbette ki yeni gördüğümüz gibi İntiharlar döneminin başlangıcındayız."

"PARANIN ACİLEN BULUNMASI LAZIM"
Güngen, "Türkiye'nin acilen bulması gereken para 20-30 milyar dolar civarındadır. İktidarın Katar'a yaptığı görüşme, Türkiye ile Çin arasında  borçlanmanın gündeme gelmesi, Berat Albayrak'ın Almanya'daki temsilciler ile görüşmesi ve Erdoğan'ın ABD'ye giderek çeşitli kişiler ile görüşmeye çalışıyor olması. Tüm bunlar söz konusu parayı bulmak içindir. Bu paranın acilen bulunması lazım. Türkiye içine girdiği ekonomik sıkıntıları böyle aşmaya çalışıyor. Ama Türkiye'nin Mart ayından bu yana sermaye ile yaşadığı sıkıntıları değiştirmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir yandan da güvence vermeye çalışıyorlar. 'Bakın Türkiye ekonomisi daralacak, Türkiye ekonomisinin sıkıntıları olacak ama, bunu hızlı bir şekilde atlatabiliriz' demeye çalışıyorlar ve böylece gereken sermayeyi davet etmeye devam ediyorlar. Ben durumun kolay atlatılacağını düşünmüyorum. Ama şunu söylemek lazım. Yerel seçimler ve 2019 yılında ki siyasi tartışmalar bu krizin nereye gideceğini ve AKP'nin kendi iktidarını ne kadar sürdürebileceğini de belirleyecektir" diye konuştu. 
 
"ŞATAFATTAN TASARRUF OLMAZ"
 Ekonomik göstergelerin alarm vermesi sonrası iktidar cenahında yapılan tasarruf söylemlerine de değinen Güngen, "Saray ve şürekası şatafattan herhangi bir tasarruf etmez" dedi. Güngen, şunları dile getirdi: "Çok kısaca şunu söyleyebilirim ki iktidarın tasarruf yapacağı yer ya da yapmaya soyunduğu yer birincisi kamunun önemli büyük ölçekli yatırımlarıdır. İkincisi olarak sosyal yardımlar ve sosyal transferlerdir. Ama sarayın ve etrafındakilerin tasarruf etmez. Eğer bugüne kadar yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının teminatı ise,  uçaktan da tasarruf etmeyecekler. Yapılacak olan önlemler, sosyal transferlerdeki kesintiler, sosyal yardımlardaki kesintiler aynı zamanda siyasal iktidara gelebilecek sosyal tepkinin yoğunlaşması anlamına da gelebilir."
 
"ÇÖZÜM ALTERNATİF EKONOMİ"

 Güngen, ekonomideki kötü gidişattan kurtulmanın çözüm yollarına ilişkin de önemli değerlendirmelerde bulundu. Güngen, şu önerilerde bulundu: "Herhalde şu anlaşılmıştır. Liberal iktisatçılar ile kurumsalcı iktisatçıların önerdiği gibi sadece faiz artışı, sadece bazı önlemlerin açıklanması, sadece yatırımcılara güvence verilmesi ile bu krizin atlatılması mümkün değildir. Türkiye'de demokratikleşme yönünde bir adım atılması, Türkiye'de iktidarın değişmesi elbette ki fayda sağlayabilir ama alternatif ekonomi tartışması yürütmemiz gerekiyor. Yani bir yandan çalışanların denetiminin olduğu şirketlerden bahsetmemiz. Kamusal mülkiyetin stratejik sektörlerde yaygınlaşmasından bahsetmemiz. Öte yandan kapsamlı ve adalet sağlayıcı bir vergilendirme reformunda bahsetmemiz ve alternatif mülkiyet biçimlerini konuşmamız gerekiyor. Ancak bu tarz kapsamlı bir dönüşüm tartışmasını yaygınlaştırabilirsek, kendi hayatımızın daha iyi olması için adım atmış olacağız. Aksi taktirde bugünkü tartışma doğrudan idare etme üzerinedir. Yani krizi idare etme, krizi yönetme üzerindedir. Muhalefet bu tarz kapsamlı bir dönüşüm tartışmasını gündeme getirirse daha fazla başarılı olabilir. 
 
"MESELE ÜRETİM YAPISI"
 Türkiye’de kesinlikle bir demokrasi sorunu var. Kesinlikle bir rejim sorunu var. Ama mesele üretim yapısına dair bir mesele. Mesele mülkiyete dair. Mesele kimin vergi verdiğine dair.  Dolayısı ile demokratikleşme ile tartışmayı sınırlandırmak aslında muhalefetin kendi önünü engel koyması demektir. Demokratikleşme elzem ama biz bunun ötesini de konuşmalıyız. Hatta bugün de konuşmaya başlamalıyız. Yani kendiliğinde bir değişimi beklemek zorunda değiliz. Eğer sınırları o anlamda zorlamaya başlarsak, zaten demokratikleşme dediğimiz şey gerçekleşecekti. ( EKONOMİ SERVİSİ)

Öne Çıkanlar