Türkiye-Rusya uzmanı Varol: Türkiye, Rusya’nın zaman zaman kullandığı bir uydu devlet haline geldi
Ayşegül KARAKÜLHANCI
ARTI GERÇEK- Tüm dünya geçtiğimiz iki ay boyunca dikkatlerini Ermenistan-Azerbaycan arasında yeniden patlak veren Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Kafkaslar’a çevirdi. İki ülke arasında varılan ateşkes anlaşmasından sonra Ankara-Moskova arasında yaşanan tüm gelişmeler, Kafkaslar’dan, Ortadoğu’ya ve oradan Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada etki yaratabiliyor. Suriye ve Libya başta olmak üzere, pek çok anlaşmazlıkda karşı cephelerde yer alan Türkiye ve Rusya'nın diplomatik, siyasi ve askeri hamlelerini anlamak, bir gün çok iyi dostken ertesi gün kanlı bıçaklı düşman haline gelebilen çok hızla değişen ilişkilerini analiz etmek çok da kolay olmuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki ilişkiyi, Türk-Rus ilişkilerinin stratejisini, Batı ittifakının hala önemli bir parçası olarak görülen Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkilerinin diğer Batılı ortaklarıyla ilişkisini nasıl etkilediğini, Türkiye'nin Kafkasya ve dış politikasını Rusya ve Türk Dış Politikası ve enerji politikaları uzmanı, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Amerika Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Tuğçe Varol ile Artı Gerçek için konuştuk:
İki gün önce Rusya Savunma Bakanlığı, Rusya ve Türkiye arasında Dağlık Karabağ'daki ateşkesi izlemekle görevli bir ortak merkez kurulması konusunda anlaşma imzalandığını duyurdu. Savaş bitti ve herkes bu sürecin kazananı, kaybedeni konusunda yorumlar yapıyor. Gerçekte Dağlık Karabağ’da ve bölgede kim ne kazandı ne kaybetti?
Önce ilk aktör olan Azerbaycan’dan başlayalım: Azerbaycan yaklaşık 30 yıl sonra kaybettiği toprakları geri aldı. Hem de 45 gün gibi kısa bir sürede çok ağır kayıplar vermediği gibi askeri bir üstünlük de sağladı. 30 yılda Azerbaycan ordusu nereden nereye gelmiş bunu görüyoruz. Sadece kazanmakla kalmadı, ben burayı 100 yıl daha korurum mesajını da verdi. Bu önemli bir gelişme. İkinci bir gelişme ise Azerbaycan’ın yeni diplomatik müttefiklerinin ortaya çıkmış olmasıdır. 30 yıl önceki savaşta Azerbaycan’ın karşısında hem Rus ordusu vardı hem de Ermenistan’ın elinde Rus silahları vardı. Azerbaycan’a yardımcı olan sadece Türkiye'ydi. Bugün ise Dağlık Karabağ’daki başarısının arkasında en büyük desteği Türkiye’de değil İsrail verdi. Bunun altını çizmek gerekiyor. İsrail devletinden sadece askeri yardımlar değil aynı zamanda ABD’de deki Yahudi lobisinden de diplomatik destek aldı. ABD’deki Ermeni lobisi ses çıkarmaya çalıştı, soykırım haberleri yapılmaya çalışıldı ama hepsini bastırdılar. İsrail lobisi kelimeleri son derece dikkatli kullanarak "Azerbaycan kendisine ait, işgal edilmiş topraklarını kurtarıyor" dedi. Örnek verecek olursak Türkiye’nin Kıbrıs Harekâtı’ndan sonraki diplomatik başarısızlığını düşünürseniz bu diplomasi Azerbaycan açısından çok önemli bir diplomatik başarıdır. Bunun yanı sıra bir de Laçin Koridoru’nun açılmasını da başardı. Her ne kadar demokratik olma listesinin diplerinde olsa da bu konuda askeri ve diplomatik başarı elde etti.
En önemli aktörlerden biri de Rusya: 1990’da da ordaydı. 2020’de de orada. Son yapılan anlaşmalarla ve Putin’in müdahalesiyle de görüyoruz ki Rusya’nın hedefi 2050’de dahi Azerbaycan ile Ermenistan arasında olmak. Bir barış operasyonu ile giriyorlar beş yıl için diyorlar ama siz o beşin yanına bir sıfır daha koyun. Rusya’nın oradan çıkma niyetinde olduğunu düşünmüyorum. Bir yere askeri olarak girerken eğer düşman yaratmadan girmeyi başarıyorsanız mucize yaratıyorsunuz demektir. Amerikan askerini Afganistan’a, Irak’a girerken düşünün karşısında hep bir düşman, onları istemeyen birileri vardı. Putin ne yaptı ne etti askerini oraya soktu ve üstelik iki tarafta bundan memnun. Hatta Türkiye bile. Düşman yaratmadan asker sokmayı başarmak jeopolitik olarak müthiş bir başarıdır. Kaçmış Ermenilere sorarsanız "iyi ki Rus askerleri var. Yoksa bizim can güvenliğimiz yok" diyorlar. Azerbaycan tarafına sorarsanız onlar da Ruslarla ilişkisini geliştirmek istiyor. Şimdilik Ruslar sayesinde Dağlık Karabağ’ın meşruiyetini aldılar. Bugünden itibaren herkes Rusya’nın orada 50 yıl olacağını planlayarak hareket etmek zorunda ve bu düşman yaratmayarak, tüm tarafların onayını alarak gerçekleştirilmiş bir başarı.
Türkiye’ye gelecek olursak Rusya ile imzaladığı gözlem merkezi kurma anlaşması önemli. İlk defa Rus askeri ile Türk askeri yan yana olacak. Aynı bina içerisinde olacak diye tahmin ediyorum. Türk subaylarıyla Rus subaylarının yakın çalışma mesaisini artıracak.
Daha önce hiç bir araya gelmediler mi?
90’lara bakarsanız Kara Harp Okulu’nda veya uzmanlık aldıkları yerlerde Rusça öğrenenTürk subayları vardı. Ama bu Rus subayları ile birlikte çalışacakları için değil, karşı taraftan bilgi almak içindi. Şimdi Rusça bilen subaylara ihtiyaç olacak eğer yan yana çalışacaklara bu çok ilginç bir durum. Çünkü Suriye’de karşı karşıyayız. Daha birkaç ay önce Türk askerleri Rus helikopterlerinin film gibi seyrettiği bir ortam içerisinde öldürüldü. Şimdi Azerbaycan’da aynı binanın içerisinde olacaklar. Bu noktada Türkiye’nin en dikkat etmesi gereken şey söylemleri olmalı. İki ülke arasındaki kardeşlik söylemleri iyi hoş da sanki Azerbaycan ile Türkiye tek devlet olacakmış gibi konuşmak, bazı Türk basınında "Türkiye Azerbaycan sayesinde Orta Asya’ya açılacak oradan da Pasifik’e kadar gidecek" şeklinde haberler gördüm. Bu jeopolitik söylemler içeriye hayal satmak anlamında kullanılıyor ama dışarıya karşı yine düşman yaratmak ve Rusya’yı tedirgin etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Çünkü Rusya’nınAzerbaycan, İran, Ermenistan üçgeninin ortasında olmasının bir sebebi var. Rus güvenlik politikaları açısından da Rus dış politikaları açısından da Türkiye ve Azerbaycan’ın birleşmesi asla söz konusu olamaz. Onları rahatsız edecek cümleler kurmaya gerek yok. Çünkü orada bir savaş bitti. İki toplum yan yana yaşamak zorunda.
Azerilerin ve Ermenilerin geleceğini düşünerek bir söylem üretmek lazım! Hem kendi içindeki Ermeni nüfus hem Ermenistan’la komşu olduğu için de dikkatli olması lazım. Bir arada yaşayacağınız jeopolitik komşulara karşı dikkatli cümle kurmak zorundasınız. Hayal ve popülist cümlelerin bir limitinin olması gerekiyor. Rusya’ya bakacak olursanız ne kadar düz ne kadar direk cümleler kuruyor. Rusya’nın içerisinde Ermeniler de var, Azeriler de var, Türkler de var, Müslümanlar da var. Hassas dengeleri ne kadar iyi bir şekilde dizayn ediyorlar.
'ERMENİSTAN RUSYA İÇİN KAFKASYA'DA BİR DÜĞÜMÜN BAĞLANDIĞI YERDİR'
"Rusya’nın Azerbaycan, İran, Ermenistan üçgeninin ortasında olmasının bir sebebi var. En az 50 yıl orada olacak" dediniz. Rusya’nın burada olmak istemesinin sebebi nedir?
Rusya, kendi Avrupa Birliği benzeri örgütü olan Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurma aşamasında. Bunun içinde Ermenistan da var. Hatta bir iki yıl önce başkanlık Ermenistan’daydı. Ermenistan’ın doğalgazı yok, petrolü yok, çok nüfusu yok ama neden bu küçücük ülke Rusya için çok önemli çünkü Ermenistan’ın çok kritik bir jeopolitik konumu var. Ermenistan Kafkasya’nın enerji kaynaklarının taşımacılığında kullanılacak boru hatlarının geçeceği bir noktada duruyor. Bugün üzerinden üçüncü bir ülkeye gidebilecek şekilde bir boru hattı geçebiliyor mu geçemiyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına bakın, Azerbaycan Ermenistan üzerinden geçiremediği için Gürcistan’dan çok daha uzak olan yerlerden geçiyor. Varsayalım hiçbir sorun yok tüm komşuların barış içerisinde olduğu bir ortam var. O zaman bu boru hatları çok uzaklardan geçer mi geçmez. Daha kısa yollardan Ermenistan’ı kapsayacak şekilde geçer. Dolayısıyla Ermenistan, Rusya için Kafkasya’da bir düğümün bağlandığı yerdir.
Ermenistan’daki neredeyse tüm enerji şirketlerinin kontrolü Rus enerji şirketlerindedir. İkinci meselede Rusya ve İran arasında var olan enerji pazarındaki rekabet. Her ne kadar İran dünya diplomasisinde şu an yaptırım altında da olsa, "terör" devleti olarak da suçlansa ve Rusya’yla diğer batı devletlerine nazaran daha iyi ilişkiler yürütüyor gibi gözükse de örneğin İran nükleer santral anlaşmasını Rusya ile yaptı. Teknik desteği onlar veriyorlar vs. ama her zaman için İran’ın enerji kaynaklarının batıya direk gitme kaygısı Rusya’nın pazar kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle de jeopolitik olarak İran’ı çevrelemek, İran’ın yaptırımlar altında tutulması, Türkmenistan-İran, İran-Avrupa doğalgaz boru hattının her daim önünün jeopolitik olarak kapalı kalması gibi noktalar Rusya için önemlidir. İran ne kadar problemli kalırsa, enerji koridorlarından dışlanırsa Rusya’nın kendi pazarı için o kadar avantajdır. Rusya şimdi bunu da kazandı. Hatırlayacak olursanız Ermenistan’ın en önemli müttefiki İran’dı. Jeopolitik’teki tersliğe bakın: İsrail Yahudi devleti ve Müslüman ülkeye yardım ediyor, İran Müslüman devleti Ermenistan’a Hristiyan devlete yardım ediyor, tam bir çıkarlar çatışması. Hiçbir şey kâğıt üzerinde yazıldığı gibi değil. Üçüncü olarak da Rusya Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirmek, Avrasya Ekonomik İşbirliği’ne, NATO’nun eşgüdümü diyebileceğimiz Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (Collective Security Treaty Organisation) gibi liderliğini kendi yaptığı uluslar arası örgütlerin içerisine Azerbaycan’ı dâhil etmek, Azerbaycan’ın enerji politikalarının içine dâhil olmak istiyor. Rusya, askeri varlığını sadece Ermenistan’a değil ilk defa Azerbaycan içerisine getiriyor. Bu Rusya açısında çok önemli bir gelişmedir. Oraya çağrılıyor üstelik yanına göstermelik olarak Türkiye’yi de alıyor. Türk askerini aktif olarak Ruslar orada istemediği için muhtemelen Rusya yüzde seksen Türkiye yüzde yirmi rol alacak. Herkesin orada ortak dilinin Rusça olduğunu ve de kültürel anlamda yakın olduklarını düşünecek olursanız Rusya daha hâkim bir şekilde hareket edecektir.
Azerbaycan Rusya’nın bu stratejik planlarının herhalde farkındadır. Neden Rusya ile bu derece yakın bir ilişki kurmak istesin?
2010 yılında Azerbaycan’da bir kırılma oldu. Çok fazla Atlantik ve Batıya dayalı bir dış politika izliyorlardı. Dağlık Karabağ konusunda hem ABD’den hem de diğer batılı ülkelerden yana o kadar hayal kırıklığına uğradılar ki, demek ki bizim bu işi dengelememiz lazım dediler ve Rusya’ya döndüler.
O kırılma neden kaynaklandı?
Kırılmanın sebebi Davutoğlu’nun 2009 yılında İsviçre’de imzaladığı Türkiye-Ermeni protokollerini imzalamasıdır. Azerbaycan orada hayal kırıklığına uğramış hissetti. Azerbaycan "Batı ve Türkiye benim politikalarımı desteklemeden bana vaatlerini tutmadan farklı politikalar izleyebiliyorlar. O zaman benim bu işi dengelemem lazım" dedi ve Putin Rusyası ile 2009-2010 yılından itibaren de bu dengeleme poltikasına başladı.
'İSRAİL İÇİN AZERBAYCAN JEOPOLİTİK BİR MÜTTEFİKTİR'
Sadece Rusya’ya yaklaşmamış Azerbaycan anlattıklarınızdan anladığım batı müttefiklerinden biri olan İsrail’le de ilişkisini son yıllarda güçlendirmiş. İsrail’in buradaki stratejisi nedir? Neden Azerbaycan’ı bu kadar güçlü destekliyor?
İsrail petrol ihtiyacının çok önemli bir kısmını Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı açıldığından beri Azerbaycan’dan karşılar. BP’den alır onlar oradaki konsorsiyumu yönettikleri için. Dolayısıyla Azerbaycan, İsrail enerji güvenliğinin kaynağıdır. Bu enerji işbirliği diplomatik işbirliğine de gitmiştir. Azerbaycan Dağlık Karabağ konusunda diplomatik anlamda BM’de kendi lehine kararlar çıkartabildiği halde ABD’deki Ermeni lobisini yenememiştir. Mesela Ermeni lobisi ABD’nin Azerbaycan’a askeri anlamda silah satışını hep engeller. İsrail lobisi ve İsrail devleti Azerbaycan’ın askeri ihtiyacını karşılar hale geldi. Azerbaycan silahlarının çoğu özellikle de yüksek teknolojik olanlarının Türkiye’den değil tam tersine İsrail’den alınmıştır. Ayrıca İsrail’in en büyük tehdit algılaması İran’dan gelmektedir. İran’da da 20 milyona yakın Azeri halkı yaşamaktadır. Kullanılan terim şöyledir: Aliyev yönetimindeki ülke kuzey Azerbaycan’dır. Güney Azerbaycan’da İran’ın içerisindeki Azerilerin yaşadığı bölgedir. İsrail’in İran’ın gücünü bölmek adına separatist bir bakış açısı da vardır. İsrail için Azerbaycan Şii olsa da İran‘ın üzerinde yer alan seküler Müslüman Türk jeopolitik müttefiktir.
İran nükleer programının kilit isimlerinden bilim insanı Muhsin Fahrizade daha birkaç gün önce suikaste uğradı ve hayatını kaybetti. Bu tür gelişmelere bakarsak ve verdiğiniz stratejik ortaklıklara İran şu anda bölgede çok sıkışmış durumda mıdır?
İran çok sıkışmış demek doğru değil. Bir yönetimin sıkışması için halkına hesap veriyor olması lazım. Totaliter yönetimler çok sıkışmazlar alanları açıktır. İran totaliter bir devlet ve hareket etme alanı hiç kimseye hesap vermeden çok daha geniştir. Sadece oradaki suikastın zamanlamasıyla ABD’deki seçim sonrası karmaşasının zamanlaması İran’ın elindeki alternatifleri azalttı.
Çünkü Trump ve Biden arası bir geçiş olduğundan direk cevap veremiyor. Biden’la birlikte İran’a karşı en azından söylemlerin yumuşaması bekleniyor. İki ay sonra böyle bir sürece girilecekken alelacele bir cevap vermeye gerek var mı? Bu bir kışkırtma mı? İsrail ayan beyan "ben yaptım" der hale geldi. Acele edip etmeme tartışması zannederim yaşıyorlar. Ama İran devlettir ve yapılan suikasti de bir yere yazar. Ama 6 ay sonra ama 6 yıl sonra bir yerden bir şekilde bir gün onu hatırlatıverirler.
'HERŞEYE FETİH GÖZÜYLE DEĞİL DAHA RASYONEL DAHA İNSANİ DEĞERLERLE BAKMAKTA FAYDA VAR'
Azerbaycan, Rusya, İran, İsrail’in stratejilerini ve konumlarını oldukça detaylı izah ettiniz. Türkiye’ye gelecek olursak Türkiye’nin bu denklem içerisindeki durumu nedir? Dağlık Karabağ savaşında gerçekten gösterildiği kadar güçlü kazanımları var mı?
Gösterildiği kadar olmasa da var. Bir kere güçlü bir Azerbaycan müttefiki olduğu için Türkiye’ye katkısı olur. Güçlü bir Türkiye’nin de Azerbaycan’a katkısı olur. Hep ekonomik ilişkiler açısından hem diplomatik ilişkiler açısından birbirlerini kardeş noktasında gördükleri için ikisi birbirini çeker. Türkiye Ermenistan-Azerbaycan arasındaki savaşa kötü başladı. Çünkü yabancı gazeteciler aracılığıyla da ispatlandı ki, Suriye’den Azerbaycan’a bir takım adamlar götürüldü. Üstelik de hiç gerek yoktu. Azerbaycan’ın üstünlüğü ortadaydı. Eğer Putin durdurmasaydı Azerbaycan Erivan’ı bile alabilirdi. Putin "tamam sen kaybettiğin yerleri al. Daha fazla ilerleme" dedi. Azerbaycan’ın askeri üstünlüğü varken ne gerek vardı Suriye’den adam taşımaya bilmiyorum. Tahminimce Türkiye’nin askeri yapılanması içindeki SADAT’ın herhalde taşeron bir işi oldu. Dünya basınına gereksiz bir biçimde malzeme verir oldular. Sanki orada bir soykırım yapılıyormuş gibi oldu. Hâlbuki şu anda Rusya savaş sırasında kaçan Ermenileri Azerbaycan topraklarına geri yerleştiriyor. Ermenistan’da geri yerleşmelerini istiyor, çünkü Ermenistan ekonomisinin yüz bin kişiyi kaldıracak durumu yok. Soykırım yapılan yere bir ay sonra geri dönülür mü? Bunu bile ne Azerbaycan ne Türkiye basınında görmedim. Bir tek Aliyev, topraklarından kaçan Ermeni mültecilerin geri dönecek ve Azerbaycan vatandaşlığını alacaklar söylemini gördüm. Bu insanların Azerbaycan vatandaşlığını tercih edeceklerini de kullanmaları gerekirdi. Bunlar Türkiye ve Azerbaycan devletleri için önemli göstergeler, çünkü demokrasinin ölçülebilir değerlerinde her iki ülkede o kadar alt sıradalar ki dünyaya "insanlık namına bakın bu savaşın altından neler yapıyoruz, biz birbirimizi kesmedik, katletmedik biz beraber yaşayacağız. Kendi toprağımızı geri aldık" demeleri lazımdı. Türkiye için de önemliydi bunu kullanmak. Türkiye’de Ermenistan’la komşu ve ilişkilerini elbet geliştirmek zorunda kalacak. Her şeye fetih, topraklarımızı genişlettik, oradan Pasifik’e ulaşıyoruz şeklinde değil de daha rasyonel, daha insani değerlerle bakmakta fayda var.
'AVRASYACI OLMAK İÇİN RUS LİDERLİĞİNİ KABUL ETMEK LAZIM'
Rusya’da 40 milyona yakın bir Müslüman nüfus var. Bu nüfusun Türkiye’nin Pantürkizm ideolojisine hizmet etmesi için kullanmaya çalıştığına dair iddialar var. Gerçekte Türkiye’nin Rusya’da böyle bir gücü var mı? Ya da böyle bir gücü Rusya’da inşa edebilir mi?
Türkiye’nin şu anda böyle bir gücü yok. Rusya’nın böyle bir tehdit algılaması olduğu için hassas noktaları çok iyi koruyorlar. Kendi içlerindeki Müslüman nüfus üzerinde çok hâkimler. Ancak Türkiye bu Azerbaycan ile yakın olmayı, kardeş olmayı, büyümeyi Pantürkizm ideolojisi ile tanıtılacak olursa Türkiye için PKK algısı neyse Rusya için de Pantürkizm algılaması odur. O nedenle bu söylemleri çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Çünkü Rusya bunun bir tehdit algılaması olduğunu açıkça söylüyor. Biliyorsunuz Türkiye’de Avrasyacılar diye bir söylem var. Bir kısım kendisini Avrasyacı ilan ediyor bir kısım da Avrasyacılar diyerek ötekileştiriyor. İki grupta Avrasyacılar kavramını çok yanlış kullanıyor. Avrasyacılık, Rusların icat ettiği bir ideolojidir. Anlamı da Rusya’nın eskiden hâkim olduğu veya etkin olduğu coğrafyada bir numarada Rusyanın olması, diğerlerinin egale edilmesidir. Bunun bir numaralı tehdit algılaması da Orta Asya devletlerinde Pantürkizm’dir. Şimdi nasıl olacak da Orta Asya’ya açılıyoruz dil birliği, din birliği vs. yapıyoruz aynı zamanda da Rusya’yla işbirliği yapacak ve kendinize de Avrasyacı diyeceksiniz. Birinin Avrasyacı olması için Rus kültürünü bütün bu eski coğrafyada birleştirici olarak (illa da emperyalist anlamda bir bayrak altında değil) güç, etki alanı, Rusya’nın ekonomik üstünlüğü sağlamasını ama bir numaranın Rusya olmasını yani Rus liderliğini kabul ediyor olması lazım. Türkiye’nin dış politikasında böyle bir kabul görebiliyor musunuz? Tam tersi söylemlerde Türkiye sanki bir rakip olarak doğuya doğru gidiyormuş, ya da en kötüsünden Rusya’yla eşit bir partner olarak gidiyormuş gibi bir ifade var. Bu mümkün değil! Kendi içerinde 40 milyon nüfus Müslüman varken, Tatar Türkü varken, her ne kadar ayrışmış olsalar da Orta Asya’da kendilerine Türk diyen milyonlarca topluluk varken Türkiye’yi hadi hep beraber burayı yönetelim diye yanına alır mı, böyle bir ideoloji olabilir mi? Buna başka bir isim koyun bu Avrasyacılık değil. Erdoğanizm mi derler, artık ne derlerse. Rusya, Laçin koridorundaki 60 metreyi kaç askerle, kaç gün, nasıl koruyacağım diye hesaplar yapıyor ve Türk askerini Azerbaycan’da görmek istemiyoruz diye açıkça söylüyor sonra Türkiye’yi alacak 500 milyonluk coğrafyaya ortak olarak götürecek böyle bir şey olabilir mi?
Merkez medyaya bakıldığında sanki bir Türkiye-Rusya partnerliği varmış gibi yansıtılıyor. Batı’dan bakıldığında Rusya Türkiye’yi NATO’dan çıkaracak, Batı’dan koparacak. Müttefikimizi kaybetmeyelim şeklinde bir endişe var. Batının bu endişesinin doğruluk payı var mı? Anlattıklarınız çelişkilerden yola çıktığımızda Türkiye ve Rusya arasında ara sıra yapılan işbirliklerini nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Batı’nın Türkiye’nin NATO’dan kopma ihtimalini düşünmesi doğru. Rusya’nın Türkiye’yi NATO’dan çıkarmaya karar verdik dediğini ve bütün politikalarını da o şekilde dizayn ettiğini sanmıyorum. Ama Türkiye’nin Batı’yla olan hem güvenlik hem ekonomik ilişkilerini sarsmanın Rus politikalarının çıkarına olduğunu görüyorum. Bu çok net görünüyor. Rusya için illa NATO’dan çıkması değil, problemli hale gelmesi bile artıdır. Bunun da kırılma noktası Ukrayna meselesidir. Ukrayna’nın devrimden sonra Rus etki alanından tamamen çıkması, "seni artık tanımıyoruz biz AB’ne doğru daha da önemlisi NATO’ya doğru gideceğiz" demelerinin üzerine Erdoğan’la bir işbirliğine yönelip batıya karşı adeta bir kart değişikliğine gitti. "Siz Ukrayna ile bu problematik ilişkileri devam ettirip beni cezalandırmaya çalıştıkça ben de Türkiye’yi sizinle problemli bir hale getiririm" dedi açıkça. Onun üzerine Güney Akım enerji projesi iptal edildi. Türk Akımı’na çevrildi, S-400 projeleri ile devam etti. Ama Rusya Türkiye’yi Batı’yla sorunlu hale getirirken kendine de müttefik yapmıyor. Müttefikinizin askeri öldürülürken helikopterle yukardan seyretmezsiniz. Suriye’de Rus askeri ve Türk askeri şu anda karşı karşıyadır. Türkiye-Rusya arasındaki ilişkiler güllük gülistanlık olduğu, iki ülkenin enerjide dev adımlar attığı zamanda 30 Ağustos 2015’te Rus gemileri ilk defa Boğaz’dan geçerek Suriye devletinin resmi çağrısıyla Esad’a yardıma gitmek için ilk çıkışını yapmıştır. Erdoğan’la Davutoğlu’nun Suriye politikalarının üstünü çizmiştir. Hatta ondan sonra ilişkiler sarpa sardı. Sonra bir dokuz ay kadar Rusya Türkiye’yi neredeyse düşman haline getirdi. İki devlet arasındaki ilişki ağı müttefiklik seviyesinde olsa bir anda bu kadar düşman olma seviyesine gelmezler. Bu ilişkilerin ne kadar kırılgan olduğunu, ne kadar riskli alanlar taşıdığını zaten gösteriyor. Birbirleriyle ya çok iyi olma aşamasındalar ya da birbirleriyle düşman olma aşamasındalar. Hâlbuki Türkiye’nin daha uzun yıllar müttefiklik yaşadığı Atlantik, Batı ittifakına bakacak olursak ilişkilerin en dibe vurduğu alanlarda dahi söylemlerde bir düşmanlık tabanı yoktur. Bugün Fransa ve Türkiye’nin bile dibe vurmuş ilişkilerinde dahi konuşmalarda mutlaka bir müttefiklik alt yapısı görürsünüz. Türk-Rus ilişkilerini enerjide başka, güvenlik de başka, Suriye’de başka Azerbaycan’da başka, ekonomik ilişkilerde başka algılayacaksınız. Her bir başlığın ayrı bir yeri ayrı bir sorunu vardır. Bunları tek bir müttefiklik başlığı altında yorumlayamazsınız.
Yani S-400 alımına, Doğu Akdeniz’deki kışkırtıcı militarist adımlarına, eleştiri dozunu aşan zaman zaman tehditkâr olan Batı karşıtı söylemlerine rağmen Türkiye hala Atlantik ittifakı ailesinin bir parçası.
Türkiye hala NATO’nun bir üyesi olup S-400’lerin alınmasıyla bir NATO ülkesi olarak NATO politikalarına karşı hareket eder hale geldi. Çünkü S-400’ler NATO uçakları vurulsun diye geliştirilmiş bir savunma sistemidir.
'PUTİN ORTA ASYA LİDERLERİYLE HAREKET ETME TARZINI ERDOĞAN'A DA UYGULAMAYA BAŞLADI'
Yeri gelmişken S-400’ler sizce hangi sebeple alındı? Bu konuyla ilgili de çok çeşitli, fazla sayıda görüş ve yorum yapıldı. Bu yorumlar "almak zorunda kaldı" dan tutun da "Türkiye, Müslüman Kardeşler’le ittifak içinde. Tamamen Batı’dan koptu" ya kadar geniş bir yelpazede oldu.
Bazen Türkiye dış politikasını açıklarken akademisyenler, uzmanlar, Türkiye’yi 50 yıldır takip eden gazeteciler anlamakta zorlanıyorlar. Ama inanın Rusya’da biraz vakit geçirseniz bazı şeyleri çok farklı bakış açısıyla anlayabilirsiniz. Çünkü Rusya, Aliyev, Nazarbayev, Berdimuhammedov, Kerimov gibi Orta Asya’daki liderlerle hareket etme tarzını Erdoğan’a uygulamaya başladı. Bunlarda çok mantık arayamazsınız. Çünkü açıklık yok ve yolsuzluk had safhada. Neyin ne için olduğunu bazen bilemezsiniz. Biz S-400’leri 2,5 milyar dolara üstelik Rusya’dan kredi alarak Ruslara borçlanarak aldık.
Rusya enerji yaptırımları altındayken iki tane satabildiği büyük kalem metası vardı elinde; birisi yüksek teknoloji ürünü silahları ya da sistemleri ki bize her silahı satamaz çünkü kullanamayız. Bir de nükleer santraller. Bize ikisini de sattı. Ancak biz Almanya değiliz Almanya, Rusya ile yaptığı her anlaşmayı en küçük detayına kadar tartışır görüşür. Bizde aynı Orta Asya devletlerinde olduğu gibi her şeye tek adam karar veriyor. Neyin ne olduğunu ideolojik olarak ne ben açıklayabilirim ne de başkası açıklayabilir. Bunun temel nedeni Putin’in böyle adamlarla çalışmayı çok sevmesidir. Çünkü böyle adamlara çok rahat imza attırırsınız. Türkiye ABD’den Patriot istiyor, ABD’de muhtemelen " ya sende gidişat hiç iyi değil. Sen müttefikimizsin şu basın, tutuklamalar vs. birazcık çeki düzen ver" diyor. Sen de kalk bu konulara çeki düzen vermek yerine hem Patriot almaktan vazgeç S-400 al hem de kurucusu olduğumuz, para verdiğimiz, ABD’den dünyaya her satılan uçaktan para kazanacağımız F35 projesinden atıl. Ben bunu hiçbir kavramla açıklayamıyorum. Putin tarafından resme bakmayı sevdiğim için ne açık buldu da Türk devleti ile büyük anlaşmalar imzaladı, ona bakıyorum. Bu da Türkiye’yi müttefik haline getirmiyor. Rusya’nın zaman zaman kullandığı bir uydu devlet haline getiriyor. Şu anda savaş ihtimali yaşadığı Suriye’ye karşı bile S-400 kullanamıyor. Suriye ordusunda Rus uçakları var. S-400 Rus uçaklarına kilitlenmiyor. S-400 alımı bana göre Rusya’ya yapılmış çok büyük bir iyilik. Arkasında neler olduğunu tahmin edemiyorum çünkü Türkiye kapalı bir rejimle yönetiliyor. Ayrıntılarını bilmek mümkün olmadığı gibi ideolojik olarak da anlatmak mümkün değil. İki gün önce Ukrayna başbakanı Türkiye’deydi. Bir yandan da Ukrayna ile yakın ilişkiler götürmeye çalışıyor. Ukrayna’ya Rus ayrılıkçılarını vursun diye drone satıyor. Hala bir çarpışma alanı var. Bir müttefiklik olsa Türkiye Ukrayna ile ilişkilerini ince ince derinden neden götürmeye çalışsın.
Türkiye AB ile kavgalı, komşularıyla kavgalı, Mısır’la kavgalı. Birleşik Arap Emirlikleri’yle, Suudi Arabistan’la vs. kavgalı, Rusya ile müttefik değil. Biden’la nasıl bir ilişki olacak bilemiyoruz. Türkiye’nin yanında şimdilik bir Katar kaldı. Türkiye dış politikada ne yaptığının farkında mı yoksa savruluyor mu?
Tamamen tahmin edilemez bir dış politika izliyorlar. Ama herkesle müttefik olmaz zorunda değilsiniz. En azından akılla izah edilebilir bir ilişkiniz olması lazım. Bu izah kaç devlette büyük elçiliğiniz var onunla başlar. Mesela Orta Doğu’da kaç devlette büyük elçimiz var. Müttefik olmazsınız ama en azından karşılıklı oturup konuşabilir, ticaretiniz eli yüzü düzgün bir biçimde devam eder ancak bunlar kırıldı. Batı ile hala ticaret devam ediyor çünkü mecbur. Türkiye’nin ekonomisinin başka türlüsünü kaldıracak bir hali yok. Ama kurumsal müttefikliği var. Bunu unutmamak gerekiyor. Bunu da şimdiki Türkiye Cumhuriyeti devlet başkanı kurmadı. Çok önceden kuruldu ve muhtemelen de bu kurumsal alt yapılar devam edecek. NATO’da devam edecek, AB’ne adaylık süreci çok sürüncemede olmasına rağmen devam edecek. Adaylıktan çıksa bile Gümrük Birliği’nde kalacak. O da kurumsal bir müttefiklidir. Esas mesele Katar’la olan ilişkilerde olduğu gibi hamasi bir müttefiklik kurmak değil, kurumsal, on yıllarca sürecek sağlam ilişkiler kurmak. Bugün Katar şeyhi ile iyi ilişkiler var ama yarın öbür gün şeyh, ABD tarafından ikna edilip başka bir noktaya çekilirse Türkiye Katar ilişkilerinin ne olacağı da tahmin edilemez. Çünkü şu anda Suudi Arabistan’ın kontrolünden çıkmış bir Katar var. Daha önceden Suudi Arabistan’la ciddi bir müttefiklikleri vardı. Suriye savaşının başında koptular. Şimdi Suudi Arabistan bize tepkili ama biz Katar’la müttefikiz. Ne kadar uzun sürebilir, arada ne kadar sağlam temeller var, aradaki anlaşmalar ne kadar şeffaf vs. bilmiyoruz. Anlaşmalar meclisten geçemediği için ayrıntılarına vakıf değiliz. Benzer bir anlaşmayı Almanya ile yaptığınız zaman Türkiye meclisinde tartışılmasa bile en azından Almanya’da tartışılıyor bizler de öğreniyoruz. Ama burada Katar’da kapalı olduğu için bunlar sağlam müttefikler değil. Nasıl Suudi Arabistan kralının Türkiye’ye kızması, küsmesi, Türk mallarına boykot uygulaması ne ise yarın bu Katar şeyhi ile de yaşanabilir. Şimdi beklenen Biden ABD başkanlığına gelir gelmez ABD’nin Trump’la beraber sarsılan müttefiklik ilişkilerini onarmaya başlayacak. Türkiye’yle de ilişkilerin düzelmesi için bir koridor açacak. Koridor uyarıyla mı açılır, tehdit üzerine mi açılır, yardımla mı açılır bilemiyoruz. Şu an Türkiye konuları değil ülkeyi Covid’den kurtarmaya çalışıyorlar. Ama İran dahil herkesle bir koridor açacakları bekleniyor.