4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü: ‘İnsan merkezci’ saplantılarımızı da, kibrimizi de terk etmek, yeniden düşünmek için belki de bir fırsat; bir ‘yüzleşme günü’…
Mizah duygusu yüksek, hicivden beslenen sinemasıyla Koreli usta yönetmen; sınıf ve gelir eşitsizliğinin altını çizerken çok da etkili bir burjuvazi eleştirisi yapıyor.
Karısına, nişanlısına cinsel birliktelik yaşaması için baskı yapan, 'pişman olmadıklarını' mahkemede de beyan eden müritler ve sadece şeyhlerin sözlerinin doğru kabul edildiği bir dünya…
Şimdiki iktidar koalisyonunun büyük ortağı olan 'yapı' kriminalize olmuş küçük ortağına Selahattin Demirtaş’lardan, Ahmet Altan’lardan intikamlarını aldırtmayı da ihmal etmiyor…
Her solcu, sosyalist gibi bir dönem de olsa Anayasasını “özgürlükçü”, 27 Mayıs’ı da ‘devrim’ diye nitelendirmenin ayıbını sonraları çok yaşadım. Neyse ki gecikmeden yüzleşebildim.
Yunan mitolojisinde insanlığın sembolü bir erkektir. Kadın düşmanlığının Yunan mitolojisindeki çarpıcı örnekleri arasında en hakaretamiz olanı, en irkilticisi Pandora efsanesidir.
İnsanların doğadan aldıklarını işleyerek tüketmeleri, ilkel de olsa sosyal bir işbölümüyle gerçekleşiyordu. Kadının ve erkeğin yerini belirleyen bu ilk toplumsal örgütlenmeydi.
Erkeğin hâkimiyetindeki bu kült, insanlığın sınıflı topluma geçtiği, tarihin başladığı çağdan beri bin yıllardır süregelmektedir.
Kürt illeri ve genelde tüm ülkede adil ve şaibesiz seçim imkânının olmadığının perdelenmesine dönük söylem ve kampanyalar sadece rejimi meşrulaştırmaya yarar.
ABD’nin müdahalesine karşı çıkmak başka, iktidarı bırakmak istemeyen, anti-emperyalist cepheyle de, sosyalist sıfatıyla da ilgisi olmayan sıradan bir diktatöre sarılmak ise bambaşka…
'Hülasa; ‘kanun devleti’ ülkesinde ‘aşiret devleti’ muameleleri tatbik edildi. Bunların hepsine de resmî ağızlar ‘milli galeyan, ne yapalım’ dediler…'
Koalisyonun büyük ortağı olarak 'derin yapı' varlığını sürdürdükçe, AKP/Saray olarak kodlanan bugünkü küçük ortak her an değişebilir. Peki, ya otoriter yapı?..
Korunmayı bekleyen dünya mirası buluntu, İzmir’in bilinen kent tarihini ve antik tarihteki İzmir limanının konumu ile ilgili bilinenleri tümüyle değiştirebilir...
Memleketin son 100 yıllık tarihi, İttihatçı otoriter şekillenmenin 'doğuşu', 'duvara toslayışı', 'batışı' ve metamorfoza uğrayarak yeniden hayat bulmasının öyküsü gibi…
İzmir’de; ‘başkanlığı çantada gören’ yağmacı, özelleştirmeci zihniyetin paraleli bir CHP şımarıklığına ders vermeye hazırlanan önemli bir seçmen kitlesi de kuvvetle mevcut…
Şimdilerde Komünist Parti bolluğu yaşayan Türkiye’de, kamuoyunun rızasını almayı başararak KP kurulmasının önündeki yasal engelleri kaldırtan bir ‘sivil itaatsizlik’ örneği…
Genelde 'sol muhafazakâr' ve 'ulusalcı' çevreler, AKP ve Erdoğan’ın takiyye yaparak, 'gizli ajanda'sını uyguladığı anlatısına başvurmayı pek seviyorlar. Peki, gerçek öyle mi acaba?
AKP’nin İstanbul mitinginde yaşanan, iktidar koalisyonunun Erdoğan/AKP kanadının ne denli çaresiz ve zor durumda olduğunu faş etmekten başka bir işe yaramıyor…
1 Mayıs 1977 davası iddianamesinde yer alan 'gerçek faillerin tespit edilip adalet önüne çıkarılacağı' vurgusu hala bir 'ibret belgesi' olarak geçerliliğini koruyor.
AİHM, Artı Gerçek yazarı Yalçın Ergündoğan'ın bir yazısı nedeniyle yargılandığı davada 'basın özgürlüğü ihlali var' demekle yetindi.
Sevim Ergündoğan, İzmir'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
CHP’nin muhalefet yapmayacağı anlaşıldıktan sonra HDP Türkiye’nin muhalefet partisi olmak zorunda. Resmen seçilmese bile Demirtaş bu hareketin manevi lideri olarak yol gösterici olacaktır.
Rejimi ayakta tutan en önemli korku illüzyonu olarak kullanılan 'komünizm'; komünist partisini legal olarak kurma maksadı ile Kutlu/Sargın’ın yurda dönüşü sonrası ülkede iyice legalize oldu.
Kapitalist ülkelerdeki legal ve Türkiye’deki gibi illegal kardeş partiler de “enternasyonalist dayanışma” adı altında SSCB “milli devletinin” ve “milli politikalarının” destekçisi oldular.
Giysilerini büyük markaların mağazalarından değil, yerel esnaftan alırdı. Bir röportajında giydiği kazağı annesinin ördüğünü söylemişti. Arabası yok, işine bisikletle gidiyor.
1938'de Ordu’ya bağlı Fatsa'nın Kabakdağı köyünde doğmuştu. Ailesine katkıda bulunmak için bir terzinin yanında çıraklığa başlamış, yaşamının sonraki bölümünü de bu işle sağlamıştı.
Yeniden okuduğum Gramsci ve kendisine yapılanlar, bana ‘değişen dünyada’ faşizmin ana hatlarını nasıl muhafaza ettiğini ve benzerliklerini bir bir hatırlattı…
'İnsan merkezci' saplantılarımızı, 'kibrimizi' terk edebildiğimiz ölçüde, diğer türlerle yaşamı daha eşit ve adil paylaşabilmek mümkün olabilir…
O, ilk gençlik yıllarında babasının anlattığı hikayedeki durumla karşı karşıyaydı şimdi. Aklına çakılan hikayedeki gibi davranmalıydı…
‘Milli’ eğitimle pekiştirilen, dayatılmış resmi ideoloji, rejim yasakları, giz ve sır perdelerinin aralanmasını zorlaştırıyor. Ama yine de gerçeklerin gün yüzüne çıkması engellenemiyor…
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.