Koray Düzgören

Koray Düzgören

İş başa düştü, haydi HDP muhalefete…

CHP’nin muhalefet yapmayacağı anlaşıldıktan sonra HDP Türkiye’nin muhalefet partisi olmak zorunda. Resmen seçilmese bile Demirtaş bu hareketin manevi lideri olarak yol gösterici olacaktır.

Celal Başlangıç CHP kurultayının sonuçlarına değindiği dünkü yazısını şöyle bitiriyordu:

"Görünen o ki, bu yapısıyla Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden AKP iktidarına, hukuksuzluğuna, zulmüne karşı parti liderliğinden gelecek bir etkin muhalefet beklemek hayal.

(…) Kısaca durum şudur; iş başa düştü demektir, kendi yapabileceğinden fazlasını CHP’den bekleme."

Ben de CHP kongresi üzerine yazacaktım. Celal’in yazısı üzerine vazgeçtim. CHP konusunda söylenebilecek ne varsa zaten söylemiş.

Daha önce de Yalçın Ergündoğan yine Artı Gerçek’de 5 Şubat’taki yazısında CHP hakkında noktayı koymuştu. "CHP tarih sahnesinden çekilirken" başlıklı yazısıyla…

Bu durumda ben onların bıraktığı yerden devam ediyorum.

Madem ‘İş başa düştü’ CHP’den muhalefet olarak umudu kestik. Cumartesi günü yapılacak HDP kongresine dönüp bakmanın tam zamanıdır.

HDP, "İş başa düştü" deyip, faşizme karşı muhalefet cephesinde yerini almak isteyenlerin bakacağı tek adres olabilir.

‘Olabilir’, diyoruz. Bu bir iyi niyetli temenni. Dileriz gerçekleşir.

Aslında CHP’nin haline baktığımızda, faşizme karşı mücadele anlamında, galiba başka bir seçenek de yok gibi görünüyor.

Peki HDP’nin durumu ne? HDP böyle bir misyona hazır mı?

Selahattin Demirtaş’ın, önümüzdeki kongrede eş başkanlığa aday olmak istemediğine ilişkin açıklaması ve sonrasında çıkan tartışmalara baktığımızda hazır olmadığını gördük.

Demirtaş’ın aday olmama kararı vesilesiyle partinin şimdiye kadar izlediği politikalar ve önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler gündeme geldi. Partinin Cizre-Sur yıkım ve vahşet sürecinde ve OHAL sonrasında uyguladığı ya da uygulayamadığı politikalar ile Türkiyelileşme politikalarının başarısı yoğun olarak tartışıldı. Daha da tartışılıyor ve sanıyorum bu tartışma kongreden sonra da devam edecek.

DEMİRTAŞ’IN MEKTUBU VE TEPKİLER

HDP kongresinde bunlar tartışılacak ama, hiç kuşkusuz Demirtaş’ın 4 Ocak’ta Edirne Cezaevi’nden gönderdiği bir mektupla aday olmayacağını açıklaması da ister istemez gündeme ağırlığını koyacak.

Mektubunda, yasadışı bir şekilde siyasi rehine olarak tutulduğunu belirten Demirtaş, "Hakkımda açılan 30'dan fazla davanın tek birinde bile hakim karşısına çıkarılmadan, zorbalıkla ve adeta siyasi bir intikam saiki ile karşı karşıya bulunuyorum. Hepinizin bilmesini istiyorum ki, ben, arkadaşlarım ve partim demokratik siyasete yürekten inandık. Türkiye'nin birliği içinde Cumhuriyet'in demokratikleşmesi; barış, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin hayat bulması, ezilen emekçilerin, kadınların, gençlerin sömürüsünün son bulması, Kürt'ün, Türk'ün, Sünni'nin, Alevi'nin bir arada kardeşçe, huzur içinde yaşaması için mücadele ettik, ediyoruz" diyordu.

Demirtaş, şöyle devam ediyordu:
"Siyaseti rant için, koltuk için, ailemize ve yakın çevremize menfaat sağlamak için yapmadık. Türkiye ezilenlerinin bir parçasıyız ve ezilen yoksul halkımızla birlikte bedel ödeye ödeye, partimizi bu güçlü noktalara getirdik.

(…) Halkımız için bu bedeli ödemekten hep gurur duyduk, bizim için büyük bir şereftir. Halka yönelik hırsızlık, alçaklık ve zulüm yapmaktansa; halk adına tutsak olmak bizim açımızdan evladır. Türkiye'nin OHAL gibi antidemokratik bir baskı rejimi ile yönetildiği bu günleri de bütün Türkiye toplumu olarak el ele verip demokrasi içinde aşacağımıza yürekten inanıyorum. Eş genel başkanlığını yürüttüğüm HDP'nin, Türkiye'nin bu demokrasi yolculuğuna her zamankinden daha fazla katkı sunacağından kuşkum yok. Partimiz 11 Şubat'ta gerçekleştireceği olağan kongresinde demokratik siyasette yeni bir hamlenin başlangıcını yapacak; karamsarlığa karşı umudu büyütecek ve yine, yeniden HDP diyerek yoluna güçlenerek devam edecektir. Kongre sürecimiz artıları ve eksileriyle son iki yılımızı masaya yatırmak için bizlere önemli bir fırsat sunacaktır. HDP, ana siyasi hattı, programı ve çizgisinden taviz vermeden yeni söylem, yeni eylem ve yeni kadrolarıyla önümüzdeki iki yıla en hazırlıklı parti olarak girecektir. Ben de şahsen, bin bir emekle var edilmiş olan partimiz HDP'nin başarısı için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Koşullarım ne olursa olsun, partimin ve halkımın emrinde demokrasi mücadelesinin hizmetkârı olmaya devam edeceğim.

(…) Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede eş genel başkanlığa aday olmayacağımın şimdiden bilinmesini istiyorum."

DEMİRTAŞ TEKRAR SEÇİLMELİDİR

Mektup, daha doğrusu Demirtaş’ın kararı parti tabanı ile HDP’yi destekleyen sol ve partiye oy vermiş olan çeşitli çevrelerde genellikle şaşkınlıkla karşılandı. Böyle bir durumda partinin Türkiyelileşme iddiasının boşa çıkacağı, HDP’ye olan desteğin azalacağı ve hatta sonucun en fazla Erdoğan’ın işine yarayacağı söylenerek çeşitli görüşler ileri sürüldü.

Demirtaş’ın talebinin kabul edilmemesi için imza kampanyaları düzenlendi.

Bu kampanyalardan en yaygın olanını düzenleyen yazar Demir Küçükaydın’ın sunuşu söyleydi:

Selahattin Demirtaş Tekrar Başkan Seçilmelidir.

Bu niyetle yapılmasa bile:
Demirtaş'ın tekrar başkan seçilmemesi iktidarın her türlü kanunu ayaklar altına alan politikasının fiili meşrulaştırılması ve olağanlaştırılması anlamına gelecektir. Demirtaş'ın başkan seçilmemesi Türkiyelileşme projesinin terki olarak anlaşılacaktır. Demirtaş'ın başkan seçilmemesi, demokrasi mücadelesini zayıflatır ve politik olarak son derece yanlış bir hamle olur.
Bunun için:
Selahattin Demirtaş HDP kongresince tekrar başkan seçilmelidir.
Seçilebilmesi için Selahattin Demirtaş'ı başkanlık için adaylığa öneriyoruz.
Ayrıca oylama kapalı oy açık sayım ile yapılmalıdır."

Bu kampanyanın yanı sıra ayrıca üç farklı imza kampanyasında 6000 civarında imza toplanarak HDP yönetimine verilmiş bulunuyor.

İmzacı gruplardan ‘Yan Yanayız Biraradayız’ Platformu imzalarıyla birlikte HDP yönetimine aşağıdaki notu ilettiler:

"Türkiye’nin; tek adam iktidarından ve bu anayasa dışı rejimden kurtulabilmesi için "Türkiye partisi" kimliğini içselleştirmeyi başarmış bir HDP’ye, böyle bir HDP’nin de "demokratik siyaset" anlayışıyla kitlelerin güvenini kazanmış olan Selahattin Demirtaş’a ihtiyacı var. Eş başkanlığa devam fedakârlığını kendisinden, desteğin sağlanmasını da HDP yönetiminden bekliyoruz."

HDP yönetimi bu imzaları ve talepleri dikkate alıp kongrede Demirtaş’ı aday gösterir miydi?

Demirtaş’ın yeniden eş başkan seçilmesini isteyenler gerekçelerini de belirterek bu soruyu çok sordu.

Ben de 10 Ocak 2018 tarihli yazımda (Demirtaş’a sahip çıkmak muhalefete sahip çıkmaktır) Demirtaş’ın aslında ülkedeki muhalefetin gerçek sözcüsü olarak görüldüğünü ve sembolik olarak büyük önemi olduğunu söylemiştim.

Gerçekten de Demirtaş’ın zindanda oluşu onun muhalefetin gerçek lideri olmasına engel değil. Yakın tarihte zindanda olup da liderliğini sürdüren ünlü isimleri biliyoruz. Nelson Mandela bunun en bilinen örneği. Ayrıca uzağa gitmeye gerek yok. Öcalan İmralı zindanında yattığı halde sadece partisinin ve Kürt siyasi hareketinin manevi önderi değil, bugün neredeyse Ortadoğu’nun en önemli siyasi figürü olarak etkisini sürdürüyor.

HDP YÖNETİMİ DEĞİŞİMDEN YANA

Fakat parti yönetiminin bu konudaki kararı sanıyorum, "Demirtaş’ın kararına saygı" gerekçesiyle daha önceden verilmişti. Parti, yeni yöneticileriyle yoluna devam edecekti. Önemli olan partinin kişiliği idi. Parti içinde yer alan birçok değerli isim bu önemli görevi yerine getirebilirdi. Nitekim bu nedenle ne düzenlenen kampanyalardaki görüşler yeterince tartışıldı, ne de bu konuda parti tabanından, partiye oy veren ya da sempati duyan kesimlerden gelen görüş ve öneriler değerlendirildi.

Oysa bu kesimlere göre Demirtaş’ın tekrar eş başkan seçilmemesi, HDP’nin yapacağı en büyük politik ve stratejik yanlış olacaktır. Çünkü mesele basit bir görev değişiminden ibaret değildir. Demirtaş’ın liderliği bu kavramın ötesinde politik bir anlam taşımaktadır.

Demirtaş, CHP’lilerden, Kemalistlerden, Alevilerden de oy alabilmiş, oy alamasa da değişik kesimlerin sempatisini kazanabilmiştir. Böylece Türkiyelileşme projesinin uygulanabileceğini göstermiştir. Aday gösterilmemesi Türkiyelileşme projesinden vaz geçme olarak anlaşılabilir.

Bu durumda faşizme karşı mücadelede diğer kesimlerle bir arada olabilmenin yolunu tıkayabilir.

Özetle Demirtaş, çok değişik kesimlerce diktatörlüğü dengeleyebilecek muhalefetin bir sembolü olarak görülmekteydi. Aday gösterilmemesi, CHP’nin son kurultaydaki umutsuz görünümüne de bakarsak, genel olarak muhalefetin sahipsiz kalması gibi bir sonuç da doğurabilir. 

Bütün bu değerlendirmelere ve gerekçelere rağmen HDP yönetiminden gelen haberlere bakılırsa  kongreye önerilecek yeni adayların, ‘Mutabakat’ kurulu adı verilen bir komisyon tarafından belirlendiği anlaşılıyor..

Hatta bazı isimler de medya ile paylaşılmış.

Oysa bu noktadan sonra isimler çok önemli değil. Kuşkusuz HDP içinde partiyi yönetecek ve yeni süreçte belirlenecek yeni yol haritası ile mücadeleyi örgütleyerek sürdürecek birçok değerli politikacı mevcut.

CHP’nin muhalefet yapamayacağı anlaşıldıktan sonra gerçekten de iş başa düşmüş durumda.

HDP Türkiye’nin muhalefet partisi olmak zorunda.

Resmen seçilmese bile inanıyorum ki Demirtaş da bu hareketin manevi lideri olarak her zaman yol gösterici olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi