Demokrasi ve İstikrar – Ama önce Ankara, sonra Şam
İsterseniz şöyle özetleyip bitirelim durumu: Çok eskiden değil, daha 90’larda Ankara, Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (KBY) temelden karşıydı. Böyle başlarlar, bize de bulaştırırlar, diyordu. Bugün KBY Ankara için çok önemli bir müttefik.
Temel doğrulardan başlayalım:
1) Her ülkede iki sağlam ortadirek vardır: Demokrasi ve İstikrar;
2) Bu iki ortadirek, o ülkedeki farklı unsurları mutlu ederek onların rejime yabancılaşmamasını ve ülkeyi sevmesini sağlar;
3) Arap Alevisi (Nusayri) Beşşar Esad döneminde, liderin tam bir otokrasi uygulaması fakat Sünnileri fazla dışlamaması sonucu belli bir istikrar vardı. Ama demokrasinin d’si yoktu; bu yüzden ülke ilk dış müdahalede dağıldı;
4) Ülkeyi dağıtan bu dış müdahaleyi ABD/İsrail ile birlikte Türkiye’nin siyasal İslamcı iktidarı da örgütledi. Şimdi de bu ülkedeki istikrarsızlıktan yakınıyor ve Türkiye’de demokrasi ve istikrar için Suriye’nin istikrara kavuşmasını istiyor;
5) Oysa daha gelişmiş olan, daha az gelişmiş olana model oluşturur; bunun tersini hiç duymadım. Suriye’de demokrasi ve istikrar için Türkiye’de demokrasi ve istikrar şarttır;
6) Türkiye’deki Tek Adam Rejiminin istikrardan anladığı, şimdi kravat takınca Colani diye andığımız İslamcı El Şara’ya direnen Kürtlerin ve Dürzilerin Suriye’deki İslamcı rejime baş eğdirilmesidir.
Her iki ülkedeki fiilî durumları hızla görelim:
***
Suriye’de durum:
Colani ülkeye şiddet yoluyla hâkim olmaya çalışıyor. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre ölü sayısı 2.000’i aşan Süveyda’da 765 Dürzi katledildi; arasında kadınların da bulunduğu bu Dürzilerden 95’i sokakta toplu biçimde infaz edildi. Bu insanlara Şam desteğindeki Arap Bedeviler saldırıyor.
Sümeriye’de yaşayan Alevilerin evleri boyayla işaretlendi (bu bişey hatırlatıyor mu?), kişisel eşyalarını alamadan terke tabi tutuldular, dükkanları yağmalandı.
Alevilerin yeni kurduğu Orta ve Batı Suriye Siyasi Konseyi özerklik ilan etti ve federal sistem çağrısı yaptı.
Kürtler ve Dürziler şu sırada ABD ve İsrail tarafından destekleniyor. Büyükelçi Tom Barrack, merkezden özerkleşmenin bir güvenlik riski doğurmadığını söyledi ve “Bir federasyon değil ama onun biraz altında, herkesin kendi bütünlüğünü, kendi kültürünü, dilini korumasına izin veren ve İslamcılık tehdidi olmayan bir yapı” çağrısında bulundu.
Barrack, Suriyeli Kürtler konusunda da şöyle konuştu: "SDG ve YPG. Bunlar IŞİD karşıtı savaşta bizim müttefiklerimiz oldu. Onların kökeni PKK’ya dayanıyordu ama bugün durum farklı" .
ABD tarafının bu ifadeleri karşısında Colani, federalizmin Suriye halkı tarafından “bölünmeye giden bir yol” olarak görülebileceğini belirtti ve alternatif olarak “Federalizm yerine, anayasada yer alan ve toplumsal bileşenlerin özelliklerini koruyan ademimerkeziyetçiliği uygulayabiliriz" dedi.
2 Eylül’de Salih Müslim ilan etti: “Ademi merkeziyetçilik reddedilirse bağımsızlık talep edeceğiz”.
***
Türkiye’de durum:
Colani’nin ademimerkeziyetçilik ilkesini (bu hengamede uygulamaktan uzak olmakla birlikte) prensip olarak kabul etmesi, ABD’nin de bunu desteklemesi, Türkiye açısından çok büyük fırsat.
Çünkü aynı ilke (TBMM’de kurulan Komisyon’un ne kadar yararlı olacağı şu anda pek belli olmasa da) Türkiye’nin asırlık Kürt meselesinden barışçı kurtuluşunun ebeliğini yapacak tek ilke.
Tarihsel bir ironi midir bilemem ama, Öcalan ile Bahçeli’nin başlattığı bu süreç, Kurtuluş’u mükemmelen sağlayan ama Kuruluş’u demokrasisiz götürmeye kalkan (ve yirmi yıldır da siyasal İslamcılığa sebep olan) Türk ulusalcılığının bu vahim hatasını giderecek.
Giderecek de, ne Dışişleri Bakanı H. Fidan pek umut veriyor, ne de Tek Adam Rejimi.
Fidan, 22 Temmuz’da, Dürzi çatışmasını kastedip, adını vermeden SDG/YPG’ye “Kaostan otonomi, bağımsızlık çıkarmaya” çalışmaları halinde Türkiye’nin bunu milli güvenliğine “doğrudan tehdit” olarak algılayıp “müdahale edeceğini” ilan etti.
Ertesi gün Milli Savunma Bakanlığı kaynakları Suriye’nin Türkiye’den askerî destek istediğini duyurdu. Bakanlık, daha önce de Şam’ın talebi halinde Ankara’nın yardıma hazır olduğunu söylemişti.
H. Fidan Ocak ayı başında “Terör örgütü YPG konusunda beklenen yapılmazsa gereği yapılacak, gereği askerî operasyondur” demişti. Ardından, Mart ortasında daha dikkatli konuşmuştu: “Yeni yönetime telkinimiz Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi, bu hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli”. Şimdi ise müdahale tehdidinde bulunuyor.
Türkiye’nin Esad’ı düşürmekte önemli rol oynadığını düşününce, bu iniş-çıkışları yadırgamamak lazım. Ama Fidan’ın Haziran’daki şu sözünü ben şahsen biraz yadırgadım: "Ağır arsenik ve cıva verildim. Bir yerde olmuş, sonra tahlillerde ortaya çıktı. 4-5 sene oluyor".
Erdoğan rejimine gelince:
Diyanet’in son Cuma hutbeleri malum. Sadece kızların gidebileceği 8 ortaokulun açıldığı haberi, hemen ardından da Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan’ın "Laikliğin özgürlük olduğunu söyleyen ya salaktır ya da asalak!" ifadesi işin tuzu biberi oldu.
Ama Süreç açısından çok daha tatsızı, yeterince Türkçe bilmeyen bir Barış Annesi’nin 23 Ağustos tarihli Komisyon toplantısında çeviri yapılarak Kürtçe konuşmasına izin verilmemesiydi. Oysa, Komisyon çalışmasının özüydü bu Yâ Hû, özü buydu be!
Gazetecilerin sürekli tutuklanmaları. DEM’li ve CHP’li belediye başkanlarının görevden alınmaları. İBB’deki seri tutuklamalar. CHP’den seçilmiş belediye başkanlarının partiden istifa ettirilip AKP’ye kaydedilmesi. Ö. Özel ve T. Bakırhan’ın yanı sıra 4 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezlekeler...
Şaibe iddiaları nedeniyle yargıya taşınan CHP kurultay davası daha görülmeden gelen son haber: “CHP İstanbul İl Kongresi iptal edildi: Özgür Çelik ve il yönetimi görevden alındı”. Yerine, Şubat 2024’te CHP’den istifa etmiş olan Gürsel Tekin kayyım atanıyor.
***
“Suriye’deki Kürtlerin hakları” diyen Erdoğan yönetimi Türkiye’deki Türklerin haklarını böyle mi gözetiyor diyenler çıkarsa, ne diyeceğiz?
İktidarın bu tutarsızlıklarına karşı AKP içinden karşı çıkışlar başladı, diyeceğiz herhalde.
Çünkü Komisyon’daki eski TBMM başkanları toplantısında konuşan Bülent Arınç hukuk istedi: "AİHM ve AYM kararlarının uygulanması bizler için bir gerekliliktir. ‘İmzaladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Kararlarını tanımıyoruz' diyemeyiz” dedi ve Bahçeli'nin gündeme getirdiği Umut Hakkı'nın mutlaka uygulanması gerektiğini söyledi.
Binali Yıldırım da “Ademi merkeziyetçi olarak da tanımlanan bu yapı sadece idari bir yapılanmadır, siyasi ve federal düşüncelere tamamen kapalıdır. Kaynakları ve yetkileri artırılmış belediyeler milletin ihtiyaçlarını daha hızlı ve kolay karşılar. Ayrışmayı değil bütünleşmeyi artırır. Vatandaşlık tanımı kapsayıcı biçimde güncellenmeli" dedi.
Mehmet Uçum da Kürt taleplerinin karşılanması için yapılması gereken anayasa değişikliklerini sıraladı.
Simgesel protestolar çoğu zaman siyasi protestolardan çok daha anlamlı ve etkili oluyor; hele de muhafazakar kadınlardan gelirse. İki başörtülü kadın, yazar Berrin Sönmez ve ilahiyatçı Emine Yücel başlarını açtılar.
***
İsterseniz şöyle özetleyip bitirelim durumu:
Çok eskiden değil, daha 90’larda Ankara, Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (KBY) temelden karşıydı. Böyle başlarlar, bize de bulaştırırlar, diyordu.
Bugün KBY Ankara için çok önemli bir müttefik. Bu kadar açık ve basit.