Ulus-devlet’in mumu sönmeye koyulurken

En fazla skandalize olanların Ulusalcılar olması acayip değildi. Çünkü tokalaşmaktan bu noktaya gelen sıradışı olaylar dizisi, demokrasiye temelden engel bir yönetim modelinin, Ulus-devlet rejiminin mumunun sönmeye başladığını haber veriyor.

Türk milliyetçisi MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin DEM’lilere gidip el sıkmasına insanlar ‘Yahu, neler oluyor’ derken, arkası geliverdi. Yine Bahçeli, “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun” dedi. Ardından da sanatçı Ali Kınık’a bir "Kardeşlik" şarkısı besteletti: "Doğusu, batısı, güney doğusu, olmasın kimsenin asla kuşkusu, demir mert çınarın dallarıyız biz."

İyiye doğru da olsa, radikal değişiklikler sert tepkiler getirir. Gerçi Perinçek’in Vatan Partisi’nin "PKK Mensuplarının Devletle ve Toplumla Bütünleşmelerine İlişkin Af Kanunu" önerisi hazırlaması da hoş bir sürpriz oldu, fakat başka Ulusalcılar çok sinirlendiler. Şöyle ki:

***

Sözcü gazetesi, yasayı uygulamaktan başka bişey istemeyen bir AYM kararını şöyle verebildi: “AYM istedi bahanesiyle 200 PKK’lıya jet tahliye.” Şunu da yazabildi: “Silah yakma şovundan sonra PKK’lılar tahliye edildi (…) Irak’taki bin 500 hainin dönüşüne kapı aralanacak.”

Ardından, “Türk devleti bedevi çadırı değildir” diyen mi ararsınız, “Türkiye’yi etnik temelde bölüyor” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ne en açık tehdit artık Öcalan’ın en vahşi rüyalarının bile önüne geçti” diye yazan, şu anda ifade özgürlüğünden içeride yatan Fatih Altaylı’yı mı okursunuz…

En fazla skandalize olanların Ulusalcılar olması acayip değildi. Çünkü tokalaşmaktan bu noktaya gelen sıradışı olaylar dizisi, demokrasiye temelden engel bir yönetim modelinin, Ulus-devlet rejiminin mumunun sönmeye başladığını haber veriyor.

Daha önce çok konuşmuştuk ama, devam etmeden önce isterseniz bu Ulus-devlet kavramını kısaca hatırlayalım.

***

1789’a tarihlenen Ulusal devlet, Tanrı veya Kral vs. yerine Ulus’un yüce sadakat odağı sayıldığı devlet türü.

19. Yüzyıl sonuna tarihlenen Ulus-devlet ise, Batı emperyalizmi yaygınlaşırken geç kalan bazı Batılı devletlerin inşa ettiği bir model. Çünkü emperyalizm muazzam bir evrensel rekabet demek ve başarılı olabilmek için ülke içindeki tüm muhalefet odaklarını ortadan kaldıracak bir dikensiz gül bahçesi arzulanıyor. B. Britanya’ya yetişmek çabasında olan Fransa’da, ardından da Almanya’da kurulacak bu devlet türü.

Sonra sıra, 20. Yüzyıl başlarında dağılan imparatorlukların yerine kaim olacak devletlerin ulus-devlet modelini Batı’dan kopyalamalarına geliyor. Çünkü bu yeni bağımsız ülkelerde etno-dinsel gruplar arasındaki oydaşma çok daha zayıf, farklılıklar çok daha derin.

Sonuçta, egemen etno-dinsel unsur diğerlerini bastırmaya soyunuyor. İki biçimde: 1) Asimile edebileceğini asimile ederek; 2) Asimile etmeyi gözünün kesmediğini etno-dinsel temizliğe uğratarak.

***

Azgelişmiş dünyadaki yeni ulus-devletler ilk defa Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Balkanlarda ortaya çıkıyor (Yunanistan, vb.). Ama en tipik örnekleri, Sevr Antlaşmasının inanılmaz aşırılığı ortamında yine Osmanlı’ya karşı kurulan Kemalist Türkiye.

Ortadoğu ve Balkanlarda ulusal mensubiyetin temel öğesi (Osmanlı’nın Millet Sistemi sonucu) soy veya dil değil de din veya mezhep olduğu için, Türk devleti Gayrimüslimleri asimile edemeyecek; ciddi baskılar ve başta Varlık Vergisi olmak üzere çok çeşitli yöntemlerle etno-dinsel temizliğe uğratacak. Ör. Mübadeleden sonra 130.000 olan İstanbul Rum cemaati, ki bugün 2.000’in altında.

Türk devleti Müslümanları asimile edecek; ama Pomaklar vb. gibi yurt dışından göçle gelmiş iseler (yani otokton değil iseler).

Kürtler ise otokton, ayrıca çok sayıda ve zor ulaşılır arazide oldukları için ancak kısmen asimile edilebilecekler. Ve özellikle 1920’ler ve 30’lardaki ciddi baskılar, 1950’lerin sonundan itibaren Kürtlük bilinci kazanan bu insanları Türk Ulus-devletine yabancılaştırmaktan başka işe yaramayacak.

Böylece geliyoruz bugüne, yani devlete yabancılaştırmanın sona ermekte olduğunun sinyallerine. Ulus-devlet türünün günümüzde aşılması meselesine.

***

Ülke politikasına hâkim etno-dinsel grup dışındaki gruplara tahammül göstermeyen Ulus-devlet modeli, ilk başladığı yerde yani B. Avrupa’da aşılmaya başlayalı epey oldu. Ayrı bayrakları bile bulunan Bask Bölgesi ve Katalonya’nın tarihî ve efsanevi özerkliği dolayısıyla İspanya var. Anayasal olarak ilan edilmiş 5 özerk bölgeye sahip İtalya var.

Finlandiya, Azerbaycan, Gürcistan, Macaristan; ayrıntıya girmek gereksiz, sürüyle devlet resmî dil dışındaki dilleri tanıyor.

Ama bırakalım bunları, bizim Ulus-devlet için örnek aldığımız Fransa’ya kısa bir göz atalım, çünkü çok ibret verici.

***

Her şeyden önce Fransız Anayasası Md. 1, “Fransa bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir. Hiçbir köken, ırk veya din farkı gözetmeksizin bütün vatandaşlarını yasa önünde eşit addeder” gibi bizlere çok tanıdık, hatta yakın gelecek bir girişten sonra şöyle tamamlıyor: “Örgütlenme biçimi ademimerkeziyetçidir”.

Anayasa Md. 75/1’e göre, “Bölgesel diller Fransa’nın ulusal mirasıdır.” 10 tane olan bu dillerin konuşulması, yazılması, yayınlanması, sanat konusu yapılması serbesttir. Bunlardan Breton, Bask, Katalan, Oksitan, Korsika ve Alsas dillerinin öğretilmesi ise 1951 Deixonne Yasası’ndan beri mümkün kılınmıştır.

Fransa’da Alsas, Bask ve Korsika bölgelerinin kendi “idari bayrak”ları vardır. Alsas’ta, henüz Fransızcaya tercüme dahi edilmemiş kimi Alman yasaları uygulanır, noterlerde Alsas dilinde belge imzalanabilir. Yani bu bölge üstelik “çok hukuklu”dur.

Napolyon’un memleketi olan Korsika adasını hiç sormayın, buranın özel statüsüne göre ayrı bir Meclis’i, yürütme konseyi, bütçesi ve kalkınma planı mevcuttur. Meclis’te Fransızcanın yanı sıra Korsikaca da konuşulabilir.

***

Bütün bunların gösterdiği gibi, Türkiye’nin kopyalamış olduğu Fransa artık bir Ulus-devlet değildir, bir demokratik devlet’tir. Çünkü çok önemli bir desantralizasyon / ademimerkeziyetçilik süreci sonucu yerel yönetimlere mali dahil çeşitli yetkiler tanınmıştır. 2003’te anayasaya eklenen ve yerel yönetimlerin vergi salabileceklerine ilişkin Md. 72/2 konumuz açısından çok ufuk açıcıdır:

“Mahalli idareler, yasayla belirlenen şartlar çerçevesinde, serbestçe tasarruf edebilecekleri gelirlere sahiptirler. Her türlü vergi gelirlerinin tamamını ve bir kısmını alabilirler. Yasanın belirlediği sınırlar içinde, mahalli idarelere, vergilerin matrah ve oranının tespitine yasayla izin verilebilir.”

Ufuk açıcı derken, buna Ulus-devletin olmazsa olmaz niteliği addedilen “üniter devlet” kavramı da dahildir. Çünkü unutmayalım ki üniter devlet demek mahalli yetkilere izin vermeyen devlet demek değildir. Mahalli yetkileri merkezden yasayla verebilen ve isterse geri alabilen devlet demektir.

Fransa’yı burada bırakır ve Türkiye’nin doğmakta olduğu döneme dönersek, bu bölgesel özerklik 1921 Anayasası Md. 11-14’te aynen mevcuttur. Bunu uzatmıyorum, çünkü “Kürt meselesinde ideal ve mümkün tek çözüm” başlığıyla 26.06.2025’te ayrıntısıyla yazmıştım.

***

İşte, Ulus-devletin beşiği olan B. Avrupa’daki bu gelişmeler, aynı B. Avrupa’nın 1916 Sykes-Picot gizli antlaşmasıyla (bir kısmı zaten 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla İran’a bırakılmış olan) Kürtleri 3 ülkeye dağıtacak biçimde bölmüş olduğu Ortadoğu’ya da ulaşmakta. Bugün Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var. Yarın da K. Doğu Suriye’de Şam’a bağlı özerk bir yönetim olması beklenmeli.

Türkiye, Kürtlerine yakın geçmişte büyük baskı yaptı. CB Erdoğan rejimi ise başlangıçta sıcak davrandı ama sadece 2024 ve 2025’te bile 10 tane DEM belediyesini kayyımladı. Fakat, DEM ve selefi olan partilerin çalışmaları ve şimdi de Ortadoğu gelişmeleri nedeniyle, Ulus-devlet modeli Türkiye’de de aşılmaya başlamış bulunuyor. Şu çok güzel farkla ki, iktidarın barışa müsait olduğu bir ortamda DEM silahı kesinlikle reddediyor, Türkiyeli olarak siyaset yapmak istiyor.

İnsanların “Yahu, neler oluyor?” diye şaşırdıkları olay bu işte. Başka bişey değil. Ulus-devlet, ademimerkeziyetçilik sayesinde demokratik devlet’e dönüşme sürecine girecek.

Sadece bir başlangıç, ama sürmesi bizatihi Devlet’in tek parça halinde bekası için şart olan bir başlangıç.