“Ortaklaşmacı demokrasi” örneği: İspanya

İspanya 1978 Anayasası’nı yaparken ülkeyi 17 özerk bölge ve 2 özerk kente ayırdı. Bu bölünme, siyasal jargonda ‘Cafe para Todos’ (Herkese Kahve) olarak adlandırılmakta.

İspanya’nın “ tarihi uluslar” olarak adlandırılan üç özerk topluluğu Katalonya, Galiçya ve Bask, bölgesel yönetim alanında mücadelelerle geçen uzun bir geleneğe sahipler. İspanya’nın genel demokratikleşmesinin bölge halklarının haklarının karşılanmasıyla sıkı bir bağlantısı bulunmakta.

1975 yılında Franco döneminin sona ermesiyle birlikte bölgeselleşme süreci başlamış oldu. 15 Haziran 1977 seçimlerinden sonra demokratikleşmenin önünü açan bölgeselleşme süreci hız kazandı. İspanya’nın Franco dönemindeki faşist politikalarla büyüyen Katalan ve Bask meselesini 1978 Anayasası üzerinden hangi süreçle aştığı önemli bir örnek.

İspanya anayasanın yapılabilmesini sağlayan demokratikleşme sürecine kadar aktörler eşit etkide değildi. Eşit aktörler, anayasa yapım sürecinde farklı grupların geniş temsilinin sağlandığı kurucu meclis oluşturmakla sağlanmış oldu.

Eşit aktörlerin müzakere sürecinde iradelerini özgürce ortaya konulmasını sağlayan “özgür ortamın” sağlanması gerekmekteydi.. Bu nedenle özgür ortamda fikirlerini söyleyenlerin hukuk güvenliği altında olması şarttı.

Kral Carlos’un yardıma çağırdığı liberal Adolfo Suarez başbakan olduktan sonra 1977 yılının Haziran ayında seçim yapılacağını açıkladı, hak ve özgürlükleri yasal güvence altına aldı ve en önemlisi demokratikleşmenin yolunu açacak olan hamleyi yaparak siyasi mahkumlara yönelik af ilan etti. Nihayet eşit aktörlerin özgür bir ortamda, temel meseleler ve ilkeler üzerinde müzakere ederek, yeterli kabul edilebilecek düzeyde uzlaşıya varabilecekleri ortam yaratılmış oluyordu. (Mehmet Sercan Ercan- İspanya Anayasası’nın Yapım Sürecine İlişkin Bir İnceleme İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Güz 2022)

İspanya kurucu iktidarı çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı, demokratik bir anayasa yapma niyetine sahipti. Nitekim İspanya Anayasa’sının da 1. maddesinde “İspanya’yı, hukukun üstünlüğüne bağlı, özgürlük, adalet, eşitlik ve siyasi çoğulculuğun en yüksek değerlerini savunan sosyal ve demokratik bir devlet olarak kurar” düzenlemesi yapıldı. 2. madde siyasi birliği vurgularken İspanya’yı oluşturan millet ve bölgelerin özerklik haklarını ve bunların arasındaki dayanışma hakkını tanıyıp garanti etmiş oldu. Anayasa’nın 3. ve 4. maddeleriyle de özerk topluluklara dil ve bayrak hakkı tanındı.

Temel hak ve hürriyetleri düzenleyen 10. maddede temel hak ve hürriyetlerin İspanya’nın tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere göre yorumlanacağı belirtilirken kısıtlayıcı kriterlere yer verilmedi. 14. maddede kanun önünde eşitlik ilkesi klasik tanımından daha geniş bir kitleyi içine alacak şekilde düzenlendi.

20. maddenin 4. fıkrasına göre ifade özgürlüğü kişi onuru, itibarı ve özel hayatın gizliliğiyle ilgili haklar, çocukların ve gençlerin korunmasına ilişkin kriterlerle sınırlanırken, ayrılıkçı veya bölücü fikirlerin dile getirmesine sınırlama getirilmedi. Dolayısıyla ayrılıkçı veya bölücü ifadeler nedeniyle bir siyasi partinin kapatılması veya üyelerinin tutuklanmasının önüne geçildi. İspanya 1978 Anayasası’nı yaparken ülkeyi 17 özerk bölge ve 2 özerk kente ayırdı. Bu bölünme, siyasal jargonda ‘Cafe para Todos’ (Herkese Kahve) olarak adlandırılmakta.( Ercan- a.g.e )

Farklı tarihsel ve etnik-dilsel nedenlerle Valensiya, Navarra, Balear, Kanarya Adaları, Asturias, Kantabria gibi diğer bölgeler de bu süreci dikey iktidar paylaşımı ve daha fazla siyasal özerklik ile desteklediler. 1978-1983 yılları arasında İspanya’nın bütün bölgeleri bölgeselleşme sürecine dahil oldular.

1978’de anayasayı yapanlar gerçek bir federal devlet kurmaksızın bölgesel sorunları çözmek göreviyle karşı karşıya kaldılar. Bu yeni sistemi isimlendirerek değil, farklı özerk bölgelerin kuruluşuna giden bir yöntem geliştirerek yaptılar. Anayasada tarihi, coğrafi ve kültürel koşullar altında özerkliğe giden süreci bölgelere bırakan bir “özerklik için seçenek” bulunuyordu. Bölgeler özerkliği seçtiklerinde anayasada tanımlanan kapsamda hangi yetkilerde sorumluluk almak istediklerini kendileri kararlaştırabiliyorlardı. (Autonomie a la carte- isteğe göre özerklik) ( Modern Özerklik Sistemleri- Thomas Benedikter- s.148 )

Yetkilerin paylaşımında uzlaşma sağlanmayan durumlarda merkezi devletin normlarının geçerli olmasıyla birlikte Anayasa merkezi devlete belli alanlarda özerk bölgeleri kontrol etme izni de vermekte. Birçok sorun daha çok ikili görüşmelerle çözülmekte. İspanya asimetrik federal devlet yapısına sahip bir ülke gibi gözükse de resmi olarak dünyada tek örneği olan bir ”özerk topluluklar devleti” tanımına girmekte.

17 özerk bölgeden Katalonya örneğine kısaca değinmek istiyorum. Katalonya özerklik yetkileri şu alanları kapsamakta: Kurumlar, Yerleşim planlaması, Resmi altyapı, Ulaşım politikası, Tarım ve balıkçılık, Zanaatçılık, Çevre, Bölgesel ekonomik destek, Turizm, Spor, Sağlık, Eğitim, Kültür ve dil politikası.

Katalonya ulusal kimliğinin konsepti çoğulcu ve kapsayıcı olarak tanımlanmakta. Göç hareketleri sonucu Katalonya toplumu multi-kültürel ve çok dilli bir topluma dönüşmüş durumda. Katalanca ve İspanyolca bölgede iki resmi dil olup, resmi daireler vatandaşın seçtiği dilde hizmet vermek mecburiyetinde. Her memur sınavla belirlenen iki dile hakim olmak zorunda.

Katalonya, her durumda kendi finansal özerkliğini inşa edebilir, bölgesel vergiler ve devlete verilecek yıllık vergiler konusunda pazarlık yapabilir. Katalonya bölgenin gelir vergisi gelirlerinin % 33’ünü alabilmekte.

Katalonya ve Bask Ülkesi özerklik sürecinin gelişmesinde öncü bir rol oynadılar. 2006 yılında Katalonya özerkliğinin genişletilmesi devlet çapında yüksek düzeyde bir standart getirdi. Mesela medeni hukukun tanınması, tarihi haklara dayanma, merkezi devletin bölgesel sorunları ilgilendiren karar alma süreçlerine özerk toplulukların katılım hakkının genişletilmesi, topluluklar karşısında devletin finansal görevleri, yargının yerelleştirilmesi gibi.

İspanya, geçiş sürecini başarılı bir şekilde yürüterek, Kralın öncülüğünde, özgürlükçü bir başbakanın liderliğinde aktörleri eşit hale getirip en yaygın temsili sağlayarak, ifade özgürlüğünü en geniş anlamda hukuki güvenceye alarak barış ve huzurun yolunu açabildi.

Daha sonra iktidara gelenler de sürekli bir diyalog içinde müzakere-uzlaşma yöntemiyle çoğulcu, katılımcı ve ortaklaşmacı bir demokrasiyi derinleştirmeyi başardılar. Böylece değişim geriye doğru gitmeyi değil herkesi huzurlu kılacak ,istikrarlı bir şekilde ileriye doğru gitmeyi sağlayacak gelişme imkanını da yaratmış oldu.