Ademimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı (2)

Modern siyasal özerkliğin belirleyici bir kriteri de bölgelerde yerleşik olan yaşayanların tümünün eşitliği ilkesidir. Bu kriter özellikle modern özerk sistemleri, etnik özerk sistemlerden ve rezervasyonlardan ayırmakta.

Yazı dizimin 1. bölümünü yazarken ademimerkeziyet konusunun iktidarın gerilim ortamı yaratan hukuk dışı uygulamaları ve yeni anayasa yapma koşullarının bulunmaması nedeniyle Komisyon gündemine gelmeyeceğinin bilincindeydim.

Madem sorunun çözümüne ve kalıcı barışa soyunulmuştu o halde bu meselenin temel iki dinamiği gündemde olmalıydı. Bunlardan birincisi yetki paylaşımı diğeri ise anadilin özgürleşerek, bölgede ikinci dil olarak kullanılmasıydı.

Ancak bu değişikliklerin de anayasa değişikliği gerektirdiği yani demokratik süreçle inşa edilecek yeni bir anayasaya işaret ettiği açıktı. Oysa ortada bu süreci yaratacak ortam yoktu. Yargının siyasi çıkarlar uğruna araç haline getirildiği, tabii hakim ilkesinin, adil yargılanma hakkının, hukuk güvenliğinin ve ifade özgürlüğünün yok edildiği bir ortamda yeni anayasa yapmanın imkanı da anlamı da yoktu.

Toplumsal meşruiyeti olmayan bir anayasanın kalıcılığı olamayacağı gibi toplumsal ve siyasi barışı sağlaması, toplum bu kadar kutuplaştırıldıktan, iç barış dinamitlendikten, ana muhalefet partisi hukuk dışı ve siyasi etiğe aykırı hamlelerle saf dışı bırakılmak istendikten sonra imkansız gözükmekteydi.

O halde Komisyon neden toplanıyordu? Anlaşılıyor ki Abdullah Öcalan başta olmak üzere terör suçlusu kabul edilenlere yönelik af niteliğinde bir düzenleme yapmanın kriterleriyle sınırlı bir müzakere yürütülecekti. Yine anlaşıldığı kadarıyla AKP eşitliğe aykırı bir şekilde bu affı da sınırlamak istiyordu.

Terörsüz Türkiye’den kast edilenin örgütün sembolik de olsa kendini feshedip, silahlarını yakması buna karşılık devletin inayetinden yararlanmasının yolunun açılması olduğu anlaşılmakta. Çünkü taraflar sürekli olarak hak talepleriyle ilgili bir pazarlık ve müzakerenin bulunmadığı yönünde açıklamalar yapmaktalar.

Nitekim Komisyon’da görev alan MHP milletvekili Feti Yıldız son açıklamasında yeni anayasada mevcut değiştirilemez maddelerle birlikte Anayasanın dil ile ilgili 42. ve yurttaşlık tanımıyla ilgili 66. maddelerinin kırmızı çizgileri olduğunu, bu düzenlemeleri hiçbir şekilde tartışmayacaklarını çok kesin bir dille açıkladı.

Değiştirilemez maddeler içine 1980 askeri cuntası tarafından yerleştirilen “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ibaresi kalacaksa ademimerkeziyet söz konusu olmayacak demektir. Dil konusu tartışılmayacaksa bölgede Kürtçe dilinin serbest olması mümkün olmayacak demektir. Vatandaşlık tanımı aynen kalacaksa kimlik krizi tekçilik olarak devam edecek demektir. O halde MHP’nin domine ettiği sürecin çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı bir demokrasiye yol açmayacağı çok net gözükmekte.

Oysa dünyanın birçok yerinde yaşandığı gibi önce koşulsuz tüm siyasi suçları kapsayan genel aftan sonra hukuk güvenliği altına alınmış geniş bir özgürlük alanı sağlanması, yüzleşme- müzakere-uzlaşı-işbirliği ekseninde demokratik bir süreçle inşa edilecek yeni bir toplumsal sözleşmeye ulaşılması zorunlu. Bunların hiçbirinin olmayacağı anlaşılmakta. Bahçeli’nin öngördüğü bu sınırlı yaklaşım dahi AKP iktidarı ve aparatları tarafından baltalanmakta. Bahçeli ise halen ısrarla AKP iktidarının ülkeyi her bakımdan yangın yerine çevirmesine destek vermekte. DEM’in bu ortamı yaratanlara tepkisini ortaya koyması zorunlu.

Parantezi kapatırken meramımı anlatabildim sanıyorum. Komisyon’dan fazla bir beklentim yok ama sırası gelmişken ütopik kabul edilse de konuya devam edeceğim.

Çağdaş özerklik sistemlerinin belirlenmiş kriterleri bulunmakta. Söz konusu bölgeler anayasal olarak ve uluslarası hukuka göre üyesi oldukları bağımsız bir devletin parçasıdırlar. Söz konusu bölge anayasal açıdan yatay güçler dağılımı ilkesine göre (yasama, yürütme ve bağımsız yargı) örgütlenmiş bir hukuk devletinin parçası olmak gerekir. Diğer yandan devlet tüm sınırların ve askeri güvenliğin denetimini elinde bulundurmalıdır.

Buna karşılık yasama ve yürütme yetkilerinin asgari düzeyde ve daimi olarak bölgeye devri gerekir. Bölge, eyalet, il ne türlü adlandırılırsa adlandırılsın belirli bir asgari düzeyde yasama ve yürütme yetkileriyle donatılmalıdır. Bu yetkiler ulusal parlamentodan bağımsız, serbest seçimle başa gelen bölgesel yerel meclis tarafından kullanılarak kararlar alınmalı, yine bölge halkı ya da bölge meclisi tarafından seçilen bölgesel hükümet eliyle uygulanmalıdır.

Bölgeye yasama yetkisi tanınmamışsa gerçek bir bölgesel demokrasiden söz edilemez. Mesela Fransa’da Korsika bölgesel meclisi Paris’teki hükümete sadece yasa önerilerinde bulunma yetkisine sahiptir. Oysa yine Fransa’da Yeni Kaledonya bölgesi gerçek yasa yapma yetkisine sahiptir.

Modern siyasal özerkliğin belirleyici bir kriteri de bölgelerde yerleşik olan yaşayanların tümünün eşitliği ilkesidir. Bu kriter özellikle modern özerk sistemleri, etnik özerk sistemlerden ve rezervasyonlardan ayırmakta. Modern özerk sistemler, bölgede yaşayan tüm yurttaşların başta siyasal olmak üzere temel hak ve özgürlükler yönünden eşit muameleyi sağlar.

Özerk bölgedeki tüm yurttaşların hukuki yönden eşit olmalarının temel koşulu aynı zamanda ulusal düzeydeki siyasal katılım için de geçerlidir. Ulusal mecliste yer alacak serbest seçimlerle belirlenmiş özerk bölge temsilcileri tam oy hakkına sahip olmalıdırlar.

Belirttiğimiz bu kriterlerin var olup olmamasına göre modern özerk yönetimler ile sadece isimleri özerk olan yönetimler ya da yalnızca belirli amaçlarla o bölgede yaşayan halkın tamamı dikkate alınmadan bir etnik gruba ya da azınlığa kendi kendini yönetme hakkı tanınan düzenlemeler arasında bir ayrım yapabiliyoruz.

Dünya üzerindeki özerk bölge ve birimlerin isimlerini özetle belirtmek istiyorum: İtalya’da Sicilya, Sardinya, Friual- Julisch Venetien, Trentino-Güney Tirol, Aosta Vadisi, İspanya’da Endülüs, Katalonya, Madrid, Valancia, Galiçya, Kastilien-Leon,Bask Ülkesi, Kanarya Adaları, Kastilya- La Mancha, Murcia, Aragon, Extremadura, Asturias, Balear Adaları, Navarra, Kantabria, La Rioja. ( Ayrıca Kuzey Afrika’da İspanya’ya bağlı Ceuta ve Melilla isimli iki özerk il bulunmakta )

Birleşik Krallık’ta İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda, Man Adası, Guernsey, Jersey. Finlandiya’da Aland Adaları. Danimarka’da Grönland ve Faroe Adaları. Fransa’da Yeni Kaledonya ve Fransız Polinezyası. Moldova’da Gagavuz Bölgesi. Sırbistan’da Voyvodina. Irak’ta Kürdistan Özerk Bölgesi. Portekiz’de Azorlar ve Maderia Adaları.

Kanada’da Nunavut. Nikaragua’da Kuzey Atlantik Özerk Bölgesi, Güney Atlantik Özerk Bölgesi. Panama’da Comarca Kuna Yala. Tanzanya’da Zanzibar. Filipinler’de Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi. Endonezya’da Açe Bölgesi. (Ayrıca Hindistan’da 11 özerk bölge, Güney Afrika’da 9 özerk bölge, Bolivya’da 9 özerk bölge bulunmakta.)

Türkiye için ütopik de olsa yazıma özerk bölgelerden somut örnekler vererek devam edeceğim...