Kadınların yükü depremle birlikte katlanarak arttı
Esra Çiftçi
İSTANBUL - 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçti. Özellikle çadır ve suya erişimde sorunlar, tüm deprem bölgelerinde devam ediyor. Depremzedelerin yaşadığı sıkıntılar sürerken, özellikle kadınların ve dezavantajlı grupların karşılaştığı zorluklar katlanıyor. Depremlerin başından beri bölgede olan, Afet İçin Feminist Dayanışma Grubundan Ezgi Karakuş ve TJA aktivisti Hacer Özdemir deprem bölgelerinde kadınların yaşadığı sorunları Artı Gerçek’e anlattı.
'TUVALETVE HİJYEN CİDDİ SORUN'
Afet İçin Feminist Dayanışma Grubu'ndan Ezgi Karakuş, deprem sonrası en büyük sorun olan çadır sıkıntısının özellikle tek yaşayan kadınlar ve LGBTİ+ bireyler için katlandığını söylüyor:
“Çadır kentlerde yaşayan kadınlar tuvaletlerin çadır kentlerin dışında, ücra ve karanlık köşelere kurulması nedeniyle özellikle geceleri tuvalete gitmekten çekiniyorlar. Zaten güvenli olmayan çadırkentlerde çocukları da tuvalete götürmek durumunda olan kadınlar, geceleri birçok defa tuvalet ihtiyacı için ücra ve karanlık köşelere gitmek zorunda kalıyorlar. Bununla birlikte 200-250 çadırın kurulduğu çadır kentlerde bile sadece bir tuvaletin yer alması, banyonun hala bulunmaması beraberinde ciddi hijyen sorunlarını da getiriyor. Sürekli taşan ve belli bir süre kullanılamayan tuvaletler kullanılabildiği zamanlar ise kadınlar için genital hastalıklara, idrar yolları enfeksiyonuna yol açıyor. Regl dönemlerinde de yine en temel hijyen ürünlerine de tuvalete de erişim mümkün olmuyor. Sağlık problemleri ile karşı karşıya kalındığında ise başvurulabilecek bir sağlık kuruluşu zaten bu çadır kentlerde yer almıyor. Çadır kentler dışında mahallelerde, sokak aralarında bulunan çadırlarda ya da köylerde yaşayan kadınlar ise hala hiç tuvalete erişemiyor”
'TEMEL İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASIN OLDUKÇA ZOR'
Ezgi Karakuş, kurulan çadır kentlerde ışıklandırma olmaması, çadırlar arasında yürünecek yolun bırakılmamış olması, ortak alanların erkeklerin kullanımında kalması, hane içindeki çocukların, hastaların, yaşlıların bakım yükünün kadınlarda olması nedeniyle kadınların çadırlarından çıkamadığını belirtiyor:
“Çadır kentlerde yemek alanında kadınları görmek pek mümkün olmuyor çünkü bu alanlar çocuklar için uygun olmadığı için kadınlar hem kendileri hem de çocuklar için yemek alarak hızlıca çadıra geçmek zorunda kalıyorlar. Kadınların hane içindeki yükü depremle birlikte katlanarak arttı. Soğuk havada çocukların uyumakta zorlanması, temel ihtiyaçlarının karşılanmasının oldukça zor olması, özel rahatsızlığı olanların sağlığa erişiminin olmaması nedeniyle yükün artması kadınların stresini daha da arttırdı. Kendisi de depremden etkilenmiş olan, bunun travmasını yaşayan kadınlar hayatın akışını devam ettirmek zorunda kaldı. Çadırda küçük alanda durmayan, deprem nedeniyle psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocukların hem güvenliğini sağlamak hem de psikolojik olarak destek olmaya çalışmak bir başka boyutunu da oluşturuyor”
HİJYEN İHTİYACI DEVAM EDİYOR
Çocukların güvenliği de kadınların deprem alanlarındaki yükünü arttıran ekenlerden. Ezgi Karakuş, çocuklar için ayrı, güvenli alanların olmaması, oyun çadırı, kreş gibi alanlara çadır kentlerde yer verilmemesi nedeniyle, çadırların içerisinde uzun durmak istemeyen çocukların enkazların ya da güvenli olmayan binaların bulunduğu yerlere oyun için gitmek istediklerini, kadınların da çocukların güvenliğini sağlamak için sürekli çocukları oyalamaya çalıştıklarını belirtiyor. Buna temizlikle ilgili eksiklikler de eklenince kadınların karşı karşıya kaldığı zorlukları Karakuş şu sözlerle özetliyor:
“Zaten kadınların üzerinde olan ev işleri bu koşullarda katlanarak artıyor. Suyun, elektriğin olmadığı, en temel ihtiyaçlara erişimin bile oldukça zor olduğu bu koşullarda günlük hayatı devam ettirmek zorunda olan yine kadınlar. Her gün bidonlarla su taşımak zorunda kalan, hane içindekilerin her öğün gıda ihtiyacını düşünerek kuru gıda kuyruklarına giren ve bunları çadır alanında pişirmeye çalışan kadınlar oluyor. Suyun olmadığı, banyonun olmadığı bu ortamda çocukların hastalanmasını, bitlenmesini önlemek için ateş yakıp taşıdıkları sular ile çocukları yıkamaya çalışıyorlar. İç çamaşır, deterjan, şampuan, sabun, ped, ıslak mendil, leğen ihtiyacı hala devam ediyor."
ERKEK ŞİDDETİNE KARŞI BAŞVURABİLECEKLERİ MEKANİZMA YOK
Günlük işlerin yüklenmesinin getirdiği sorunların yanında erkek şiddeti ve güvenlik sorunlarının da deprem bölgesinde arttığına değinen Karakuş, şunları söylüyor:
"Tüm bu zorluklara ek olarak kadınlar için deprem alanında erkek şiddetine maruz kaldıklarında başvurabilecekleri bir mekanizma ya da alan yok. Göçmen ve mülteci kadınlar ise güvenlik sorununu artırılan nefret söylemleri ve körüklenen ırkçılık ile daha katmanlı yaşıyorlar. Göçmenler toplu yemek dağıtımları dışındaki herhangi bir yardıma erişemiyor”
'MADENCİLER VE İNŞAAT İŞÇİLERİ BÜYÜK EMEK HARCADILAR'
Depremin olduğu andan itibaren Diyarbakır’da bir kriz koordinasyonunun oluşturulduğunu söyleyen TJA aktivisti Hacer Özdemir de yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Diyarbakır’da yaşadık ilk depremi. Birkaç saat geçmeden depremin şiddetini ve büyüklüğünü öğrendik ve farklı illerde yaşayan gönüllü arkadaşlarımızla birlikte hemen depremin yaşandığı illere gittik. Gördüğümüz manzara gerçekten korkunçtu. İnsanlar gecenin bir yarısı can havliyle dışarı çıkmışlardı, çoğunun ayağında terlik dahi yoktu. İlk depremde birçoğu dışarı çıkmayı başarmışlardı, ikinci depremi dışarıda karşıladılar. İkinci depremin yıkımı daha büyük oldu, insanların dışarıda olmaları bir şanstı. İlk birkaç gün arama kurtarma çalışmalarına katıldık. Hiçbirimizin arama kurtarma deneyimi yoktu, o yüzden çok zorlandık. Madenciler ve inşaat işçileri çok daha deneyimliydi. Biz küçücük bir yeri saatlerce kazarken onlar daha kısa sürede kazabiliyor ve sonuç alabiliyordu. “Burası, kolon, burası, kiriş, burası duvar” diyorlardı bizim böyle bir bilgimiz yoktu”
'DEVLET NEREDE'
Hacer Özdemir depremzedelerin en büyük sorunlarının o anda çadır, odun, kömür ihtiyacı olduğunu söylüyor.
“Ben daha çok Adıyaman ve Malatya’da kaldım. İlk günler sivil toplum örgütlerinin dışında kimse yoktu. İnsanlar “Devlet nerede” diye isyan ediyorlardı. Gerçekten de devlet yoktu. Sivil toplum örgütleri ilk günden iyi organize olmuşlardı. Sahadayken sorunları tespit edip ona göre koordine oluyorduk. Bir baktık gelen yardımları insanlara ulaştırmak gibi bir sorun vardı. Gerçekten yardımlar geliyordu. Hemen organize olduk ve gelen yardımları mahalle mahalle, köy köy ziyaret edip götürdük”
'İNSANLAR YASINI DAHİ TUTAMADI'
Hacer Özdemir, insanların deprem sonrası kendi elleriyle yakınlarını, sevdiklerini, çocuklarını, eşlerini, anne babalarını, kardeşlerini acı içinde gömmelerine rağmen yaşadıkları şokun hala devam ettiğini söylüyor.
“Deprem bölgesinde en belirgin gözlemlerimden biri de insanlar yakınlarını kendi kurtarmış yahut vefat edenleri kendi elleriyle gömmüş olmalarına rağmen yaşadıkları şok ve travma etkisi devam ediyordu ve öldüklerine inanmıyorlardı, bir gün çıkıp geleceklerini düşünüyorlardı. Yine tuvalet ve banyo imkânı yoktu o nedenle bulaşıcı hastalıklar deprem kadar risk oluşturuyordu. Su büyük bir sorundu, insanlar kar eritip öyle su sağlamaya çalışıyordu, doğal olarak bu da yetmiyordu çünkü azıcık su için çok miktarda kar eritmek gerekiyordu”
'KADINLAR ÇADIRLARDA KALMAK İSTEMİYOR'
Hacer Özdemir de Ezgi Karakuş gibi kadınların ihtiyaçlarını utanarak dile getirebildiklerini söylüyor.
“Kadınlar iç çamaşırı istemeyi bile lüks görüyordu. Depremden bu yana stresten kaynaklı sürekli regl olan kadınlar vardı. Emziren kadınların çoğu sütten kesilmişti. Kadınlar, kadınlar ile dertleşmeye ihtiyaç duyuyorlardı, psikolojik desteğe ihtiyaçları vardı. Çadırda kalmak istemiyorlar, dışarı çıkmak nefes almak istiyorlar ama dışarı çıkıp o yıkımı görünce de vazgeçiyorlardı. Kürt kadın hareketi olarak ilk andan itibaren deprem bölgesinde bulunduk, sahada kadınlar olarak birbirimizin yaralarını sarmaya çabaladık, birçok sorunu tespit ettik. Sahada çok net gördük ki deprem gibi acil durumlarda yerel yönetimlerin doğrudan müdahalesi çok önemli. Deprem gibi acil müdahaleler gerektiren durumlarda yukarıdan ve uzaktan bir şekilde yardımın gelmesini beklemek daha büyük yıkımlara yol açabilir bunun yerine yerelden hemen dayanışma içinde müdahaleler olmalı. Ki durum böyleydi ilk günler zamanında doğru müdahaleler olsaydı bu kadar çok insanı kaybetmeyecektik. Diyarbakır’da ise yıllardır yürüttüğümüz yerel yönetimlerin işe yarar sonuçlarını gördük, o nedenle zamanında doğru dayanışmalar ve müdahaleler oldu Diyarbakır örneğinde. Ayrıca sahadaki tespitlerimiz sonucunda kadınların ihtiyaçlarına yönelik 1-8 Mart’ta da hijyen kitleri dağıtmaya devam edeceğiz ve sonrasında psikososyal destek için elimizden geleni yapacağız”