Sebahat Tuncel: AKP, MHP, HÜDA-PAR, BBP, YRP’den oluşan bileşenin ortak özelliği kadın düşmanlığıdır

Sebahat Tuncel: AKP, MHP, HÜDA-PAR, BBP, YRP’den oluşan bileşenin ortak özelliği kadın düşmanlığıdır
Sebahat Tuncel cezaevinden sorularımızı yanıtladı, seçim sonuçlarını değerlendirdi, “Biz kadınlar bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları seçimle değil, mücadeleyle, direnişle elde ettik” dedi.

Yıldız TAR


ANKARA - Seçimlerin ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti, eleştiri-özeleştiri sürecini başlattı. Parti meclisi ve MYK düzeyindeki toplantılar, il ve ilçe örgütleriyle genişliyor.

Parti yöneticileri, bu süreci cezaevindeki siyasetçilerle de görüşerek yürüteceğini açıkladı. Meclisteki siyasi partiler içerisinde üye ve yöneticileri en çok tutuklanan parti olan HDP, siyasi tutukluların serbest bırakılması için mücadeleyi de yükseltmeyi planlıyor.

Geçtiğimiz günlerde HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’la İrfan Aktan’ın röportajı gündeme oturmuş, eleştiri-özeleştiri sürecinin cezaevlerini de kapsayacağını ortaya koymuştu.

Tam o röportajdan sonra Kürt siyasi hareketinin ve kadın özgürlük mücadelesinin simge isimlerinden Sebahat Tuncel’e avukatı vasıtasıyla söyleşi yapmak istediğimi ilettim. Sorularımı, merak ettiklerimi ilettim. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiğini, AKP’nin HÜDA-PAR ve Yeniden Refah Partisi’yle ittifakının ne anlama geldiğini, bundan sonra iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı ne yapılması gerektiğini, HDP ve Yeşil Sol Parti’nin eleştiri ve özeleştiri sürecini nasıl değerlendirdiğini sordum.

HDK Eş Sözcülüğü, HDP Eş Genel Başkanlığı ve son olarak Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanlığı görevlerini üstlenen Tuncel, bütün sorularıma bir mektupla yanıt verdi. O mektubu paylaşıyoruz…

Sebahat Tuncel, 28 Mayıs sonuçlarını feminist, sosyalist hareketlerin, Kürt özgür kadın hareketinin tartıştığını, kendisinin cezaevi kıt olanaklarında görüşlerini aktarmak istediğini yazıyor mektubunda. İktidarı, “kadın düşmanı, faşist ittifak” diye niteliyor ve kadın kurum ve kazanımlarına daha fazla saldıracağını öngörüyor.

Mektupta, seçimlerde partisinin istediği sonucu alamaması ve Erdoğan’ın da tekrar seçilmesini de değerlendiriyor. Emma Goldman’a referansla, kadınların seçimle değil mücadeleyle, direnişle kazandığını ve kazanacağını anlatıyor.

Tuncel, bir dönem HDK Eş Sözcülüğü görevini beraber üstlendiği Ertuğrul Kürkçü’nün Artı TV’deki programımızda “HDP’de LGBTİQ haklarını savunmak hukuken mecbur, siyaseten yasak hale geldi” eleştirisindeki gibi seçim sürecinde iktidarın temel politikalarından olan LGBTİ+ haklarına saldırısını da unutmuyor, “İktidar, LGBTİ+’lar üzerinden yürüttüğü propagandayı kadın düşmanı politikayı gizleme aracı olarak kullanmış, toplum bireylerin cinsiyet kimliği üzerinden ayrıştırılarak farklı olana, eşitlik ve özgürlük talebi olana yaşam alanı tanınmayacağı çok net ifade edilmiştir” diyor.

AKP’nin HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi ile ittifakını; IŞİD’in Musul’u işgal ettiğinde verdiği ilk fetva, Boko Haram ve Eş-Şebab gibi cihatçı örgütlerin kadın düşmanlığı ile birlikte okuyan Tuncel, bir de uyarı yapıyor:

“Musul’u işgal eden IŞİD, ilk fetvasını kadınlar için çıkarmıştı hatırlarsanız. Eğer Kürtler, IŞİD çetelerini yenilgiye uğratmamış olsaydı şimdi sınırımızda IŞİD devleti olacaktı. AKP’nin Kürt siyasi hareketine, Kürt kadınlarına da öfkesi bundan kaynaklıdır. Taliban, Afganistan’ı ele geçirdiğinde yine ilk hedef kadınlar oldu. Boko Haram, Eş-Şebab gibi cihatçı örgütler de en çok kadınları hedef alıyor. AKP’nin HÜDA PAR (esasta Hizbullah) ve Yeniden Refah Partisiyle kurduğu ittifakın kadınları hedef almasında şaşıracak bir durum yok ama mücadele gerekçesi olarak kadınların temel gündemlerden birisi olmasına ihtiyaç var.”

Sebahat Tuncel’in değerlendirmesinin tamamını ara başlıkların Artı Gerçek’e ait olduğu notuyla paylaşıyoruz:

'BİZ KADINLAR SEÇİMLE DEĞİL, DİRENİŞLE KAZANDIK'

Seçim sonuçları ve 28 Mayıs sonrası Türkiye’sinin kadınların hayatlarını nasıl etkileyeceği birçok kadın örgütü, feminist, sosyalist kadın hareketleri, Kürt özgür kadın hareketi, TJA tarafından kapsamlıca tartışılıyordur eminim. Ancak ben de cezaevlerinin kıt olanakları doğrultusunda kadın hareketinin gündemine, tartışma konularına ve geleceğine dair görüşlerimi paylaşarak bu sürece katkı sunmak istiyorum. Önümüzdeki sürecin kadınlar açısından hiç de kolay olmayacağı, kadın düşmanı faşist ittifakın uzun süredir hedef alınan kadın kurumlarına daha çok saldıracağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok sanırım. Kadınlar da bunu gördüğü için seçim öncesinde iktidar değişimi için çağrılar yaptılar, mücadele ettiler. Bu çağrıların karşılık bulduğu da ortada. Türkiye halklarının yarısı değişimden yana olduğunu gösterdi.

Seçimlerin eşit koşullarda yapılmadığı, sandıkta Cumhur İttifakı’nın çıkmadığı, binbir hile çıkartıldığını herkes biliyor. Seçimlerde istediğimiz sonucu alamamak mücadelenin bittiği anlamına gelmez aksine yeni başlıyoruz.

Emma Goldman’ın “Tarihin hiçbir büyük kazanımı oyla elde edilmemiştir. Kadınlar kendi üzerindeki her türlü tahakkümü reddederek, zorla annelik ve aile dayatmasını, Tanrıya, devlete, kocaya itaati reddederek özgürleşebilir” değerlendirmesine kim karşı çıkabilir? Biz kadınlar bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları seçimle değil, mücadeleyle, direnişle elde ettik. Bundan sonra da erkek egemenliğine, kapitalist düzene karşı mücadele etmeye, direnmeye devam edeceğiz.

'İKTİDAR, LGBTİ+’LAR ÜZERİNDEN YÜRÜTTÜĞÜ PROPAGANDAYI KADIN DÜŞMANI POLİTİKAYI GİZLEME ARACI OLARAK KULLANDI'

Kadınlar özgür olmadan toplumun da özgürleşmeyeceğini tarihsel, toplumsal gelişmeler göstermiştir. Tarihin ilk eşitlik dengesi kadınlar aleyhine bozulmuştur. Merkezi uygarlık sistemi ile birlikte Neolitik kültür ve toplumun yaratıcısı, taşıyıcısı kadının emeği, bedeni denetim altına alınmış; zor, şiddet ve baskı ile kadınlara kölelik dayatılmıştır. Ezme-ezilme, sömürü, şiddet kadın üzerinden geliştirilmiştir. Kadının konumunun en eski sömürge olarak tanımlanması gerçeğe yakın bir ifadedir. Kadının sınırları çok kolay belirlenmeyen bir sömürge statüsünde tutulduğu gerçeği açığa çıkarılmadan kadınların yaşadıkları, emek, beden sömürüsünün, kadın köleliğinin ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Kadının içine düşürüldüğü kölelik, sömürge durumu erkek devlet tarafından, erkek egemen zihniyetin temsilcileri aracılığıyla günlük olarak üretilmekte, ideolojik aygıtlarla devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla üstten topluma dayatılmaktadır. Seçim sürecinde buna sıkça tanıklık ettik. İktidar, LGBTİ+’lar üzerinden yürüttüğü propagandayı kadın düşmanı politikayı gizleme aracı olarak kullanmış, toplum bireylerin cinsiyet kimliği üzerinden ayrıştırılarak farklı olana, eşitlik ve özgürlük talebi olana yaşam alanı tanınmayacağı çok net ifade edilmiştir. Türkiye’de her gün kadın katliamının yaşanması, kadınlara ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz vakalarının artması, kadın yoksulluğunun giderek derinleşmesi kadın özgürlük sorununa yaklaşımı ile doğrudan bağlantılıdır.

Kadınlar olarak bizler; cinsiyetçi, milliyetçi, dinci, militarist politikaların en çok kadınların yaşam alanını daralttığını binlerce yıllık kadın özgürlük mücadelesi deneyimlerinden biliyoruz. Bilmek, aynı zamanda seçim yapmayı gerektirir. Seçmek ise bizlerin iradesi ile özgürlüğü mü, köleliği mi seçeceğimize göre geleceğimizi belirleyecektir. Kadınlar olarak eşitlik, özgürlük, demokrasi, barışı seçiyorsak o zaman ona göre örgütlenmemiz gerekir.

'KADINLARIN TEMEL GÜNDEMLERDEN BİRİSİ OLMASINA İHTİYAÇ VAR'

AKP, MHP, HÜDA-PAR, BBP, YRP’den oluşan bileşenin ortak özelliği kadın düşmanlığıdır. İnsanların dini duygularını manipüle ederek bir rejimi inşa etmek isteyen AKP’nin Cihadist örgütlerle girdiği ittifak (IŞİD, El-Kaide, Müslüman Kardeşler vb. radikal örgütler) ile Türkiye içerisinde Süleymancılar, Aczimendi, Menzil gibi tarikatlarla kurduğu ittifaklar; kadın düşmanı politikaları temel politika olarak ele alacağının kanıtıdır. Musul’u işgal eden IŞİD, ilk fetvasını kadınlar için çıkarmıştı hatırlarsanız. Eğer Kürtler, IŞİD çetelerini yenilgiye uğratmamış olsaydı şimdi sınırımızda IŞİD devleti olacaktı. AKP’nin Kürt siyasi hareketine, Kürt kadınlarına da öfkesi bundan kaynaklıdır. Taliban, Afganistan’ı ele geçirdiğinde yine ilk hedef kadınlar oldu. Boko Haram, Eş-Şebab gibi cihatçı örgütler de en çok kadınları hedef alıyor. AKP’nin HÜDA-PAR (esasta Hizbullah) ve Yeniden Refah Partisiyle kurduğu ittifakın kadınları hedef almasında şaşıracak bir durum yok ama mücadele gerekçesi olarak kadınların temel gündemlerden birisi olmasına ihtiyaç var.

AKP, IŞİD ile mücadele ettiğini iddia etse de IŞİD’in üst düzey yöneticilerinin, emirlerinin Türkiye ile yakın ilişkide olduğunu bütün dünya biliyor. IŞİD’çiler Türkiye’de eğitim ve sağlık olanaklarından çok rahat faydalanıyor. Suriye Gelecek Partisi Eş Başkanı Hevrîn Xelef’in katilinin Artuklu Üniversitesi’nden diploma alması bunun örneklerinden birisidir. R. Tayyip Erdoğan kabinesini “değişim olacak” imajıyla oluştursa da; esasta ekonomik kriz böylesi bir durumu zorunlu kılmıştır. Asıl hedefi faşist tek adam rejimini kurumsallaştırmak ve onu anayasal güvenceye almaktır. Ve tek adam rejiminin geleceğinde kadınlar yok! İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesi, kadını geleneksel aile yaşamına mahkum ederek kamusal alanın dışına itme çabaları, kadın özgürlük çizgisini hedef alarak bu çizgiyi savunan kadınları hapsetmesi tehlikenin büyüklüğünün farkına varılması açısından yeterli veri sunmaktadır.

Sonuç olarak seçimlerle iktidar değişimi gerçekleşmese de toplumun çok büyük kesimi, özellikle kadınlar değişim talebi etrafında buluşmuştur. Şimdi bizlere, örgütlü kadınlara, kadınların özgürlüğünden yana taraf olanlara düşen görev bu talebi örgütlemek, kadın özgürlük çizgisini toplumsallaştırmaktır.

İktidar ve yandaşları topluma öncü olan kadınları hedef alıyor, tehdit ediyor. Merve Dizdar, Melek Mosso, Ezgi Mola, Farah Zeynep Abdullah ve Batman’da genç kadına tecavüz edip intiharına sebep olan Musa Orhan’a tecavüzcü dedikleri için tüm sanatçı kadınlara karşı başlatılan linç, esasta topluma yönelik bir tehdittir. Bu tehditler karşısında geri adım atmadan kadın mücadelesini, direnişini yükseltmek kadınlara, topluma kazandıracaktır. Unutmamak gerekir ki faşist iktidar bizi sessiz, savunmasız bırakmak istiyor. Biz sustukça onlar kadınlara, kadın kazanımlarına daha fazla saldıracaklar. O neden susmayacağız. Eşitliği, özgürlüğü, barışı, demokrasi ve adaleti haykıracağız!

Öne Çıkanlar