AKP'nin seçim reklamları kime, ne diyor?
Tuğba SİVRİ
Artı Gerçek - Türkiye için belki de en kritik seçime neredeyse üç hafta kaldı. Partilerin reklam filmleri de çeşitli medyada dönmeye başladı -artık hangisinde, kim, ne kadar alan bulabiliyor, bu başka bir yazının konusu. Bu yazıda AKP'nin reklam filmlerine siyasal iletişim açısından biraz yaklaşmaya çalışacağım.
"Yine AK Parti mi be abi? Vazgeçmiyorsunuz yani?" Böyle başlıyor AKP'nin seçim öncesi reklam filmlerinden biri. Daha başında AKP'den kopuşa, vazgeçişe karşı bir ikna çabası içine girildiğini anlıyoruz. Olay bir manavda geçiyor. Ne hikmetse arkadaki sebze meyvenin üzerinde fiyat etiketi yok ama.
Manav ve eşi, neden AKP'den vazgeçmediklerini anlatmaya çalışıyor "muhalif" müşterilerine. Gençleri gösteriyorlar, çocukları... "En çok şimdi kenetlenmemiz lazım" diyorlar, bir yıkım söz konusu demek ki, bir yok oluş. Yoksa neden "en çok şimdi" vazgeçmemek gereksin? Bu reklam filmi tabiri caizse AKP'nin elinde patladı.
Tam da soğanın 30 TL olduğunun konuşulduğu bir zamanda, manavda çekilmiş bir reklam filminin fiyaskoyla sonuçlanması çok da şaşılası değil ama asıl vurgun, gençlerden geldi. "AKP'nin yasaklanan reklam filmi" adı altında bu videoya, ülkedeki enflasyonu, gençlerin barınmadan tutun işsizliğe, açlığa varan sorunlarına, baskı ve şiddete dair birçok örnek monte edilerek farklı "editler" yapıldı.
AKP'Lİ GENÇLER ÖZGÜVENSİZ Mİ?
Bu seçimde gençleri etkilemenin ne denli önemli olduğunun herkes farkında diye düşünüyorum. Çoğu mesaj gençler için tasarlanıyor. Ancak AKP'nin, gençliğin gerçek sorunlarından ne denli kopuk olduğunu yine kendi reklam filminde görebiliyoruz.
Gençlerin bir masada oturup konuştuğu film, belki bu yukarıda andığımdan da büyük bir fiyaskoydu. AKP'yi savunan gençlerin "ortamlarda" dışlanmamak için siyasi görüşlerini gizlediğini, kendilerini "ezik" hissettiklerini ve bu yüzden muhalifmiş gibi davrandıklarını söyleyen video gençleri aşağılamak dışında neye hizmet ediyor, anlayabilmiş değilim. Dahası AKP'yi savunan gencin sunduğu argümanların tamamı çürütülebilir, hatta gençlerin en çok yakındığı konular neredeyse.
"Yurt dedik, oldu," diyor genç mesela. Ülkedeki en büyük sorunlardan biri gençlerin barınma sorunuyken bu biraz dalga geçmek gibi geldi bana. KYK bursları ihtiyacı olanlara ulaşmaz, gençler tarikat yurtlarına mecbur bırakılıp istismara uğrar, kiraya çıkmak isteseler 15 öğrenci bir evde bile kalsa makul bir kirası olan ev bulamazken "yurt sorunu çözüldü" demek, en hafif tabiriyle dalga geçmektir çünkü.
Hele hele yaşadığımız son büyük depremden sonra öğrenciler yurtlarından sürülmüş, yerlerine geleceği söylenen depremzedeler çadırlarda yaşam mücadelesi verirken bu film bir hakarettir. Bir yandan festivaller yasaklanır, bir yandan yüksek kur nedeniyle yurt dışına çıkmak hayal olur, diğer tarafta bırakın içkiyi dışarıda kahve içmek bile lüks haline gelirken gençlerin eğlence ve sosyal yaşam ihtiyaçlarının da karşılandığını söylerseniz bu gençler illa ki tepki verecektir, değil mi?
Nitekim sosyal medyada bu video için "edit yapma" zahmetine bile girmedi gençler, o kadar diyeyim. Ki bu film, her şeyden önce AKP'li gençlere hakaretti; hiçbir genç, sonucunun sosyal ortamlardan dışlanmak olduğunu düşündüğü için kendi siyasi fikirlerini paylaşmaktan utanacak kadar özgüvensiz ve kompleksli olmamalı. Böyle hissediyorlarsa bu da AKP'yle alakalı bir sorun olsa gerek.
SOĞAN EKMEK YEMEK GEREKİRSE...
Bu yazıda ele alacağım son AKP reklam filmi, erkeklik ve militarizm övgüsü "eksikliğimizi" tamamlayan, "Deli akar kanımız, bazen ufak bir şakayı kaldıramayız, yan bakarsan çok fena olur..." diye kime kafa tuttuğu belli olmayan "Biz kimselere benzemeyiz" videosu olacak.
Özellikle 15 Temmuz 2016'dan beri tüm dünyanın Türkiye'ye düşman olduğu, sürekli bir dış tehdit altında olduğumuz söylendi. İç ve dış politika gitgide daha sert, daha militarist bir boyut kazandı. "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" şiarının her gün tekrarlandığı ve ırkçı damarların sürekli kabartıldığı bir seçim sürecine de bu politikaların sonucunda girdik. Bu film, AKP'nin kendini var edebilmek için sürekli bir düşmana ne kadar ihtiyaç duyduğunu tekrar hatırlatıyor.
Geçim derdi alıp başını gitmişken, halkına "Bu millet gerekirse soğan ekmek yer, yine de vatanını zora sokmaz" diye "gaz vermeye çalışanların halkın parasıyla son model arabalarla gezmesi, saraylarda yaşaması, ihale üstüne ihale alıp vergileri silinirken "ekonomik büyümeden" bahsetmesi ancak güçlü bir düşmanın varlığıyla üstü örtülebilir bir suç gibi duruyor. Ama günün sonunda insan, evine getirdiği market torbası kolunu yormazken nasıl 500 lira ödediğini sorguluyor. Düşmanın, cebimizdeki üç kuruşu pudra şekerine banıp yediğini artık herkes biliyor.
MAHİRLER İLHAM VERİR
Başta demiştim, geleneksel medyada partiler propaganda için eşit temsil hakkı bulamıyorlar. Ancak sosyal medya bu eşitsizliği kısmen, hatta belki de tamamen yıkarak bir oyunbozan oldu.
TİKTOK'taki Kemal Kılıçdaroğlu, Erkan Baş gibi muhalif liderler için yapılan şarkılı türkülü videolar olsun; Kılıçdaroğlu'nun, kendi mutfağından çektiği videolarla iktidarın elindeki bütün kozları tek tek boşa düşürdüğü Twitter paylaşımları olsun; Demirtaş'ın hapisten yazdığı ve özellikle mizahi içeriğiyle milyonlara ulaşan tweet'leri olsun sosyal medya, muhalefetin elinde güçlü bir aygıta dönüştü.
AKP bu konudaki açığını trollerle kapatmaya çalışsa da en büyük silahı şiddeti körükleyerek kaos ortamı yaratmak gibi duruyor. Orijinal bir fikre ihtiyaç duymayan cumhur ittifakı, yaptığı tasarımlar etiket olup marketlerde ürünlerin üstüne yapıştırılmaya başlanınca gözaltına alma gereği duydukları görsel tasarımcı Mahir Akkoyun'un işlerini tersine çevirmeye çalışıyor.
Sosyal medyayı en etkili şekilde kullanan AKP'lilerden Melih Gökçek'in paylaştığı "Oğlun erkek arkadaşıyla evlensin istiyorsan oylar Kılıçdaroğlu'na" yazılı afiş, Mahir'in işlerinden esinlenmişe benziyor. Akkoyunlu'nun viralleşen tasarımlarında Erdoğan'ın kendi sözleri, daha önceki icraatlarıyla birlikte anılıyor ve aslında AKP'nin tutarsızlıkları kendi söylemleriyle ortaya konuyorken Gökçek'in tasarımında yer alan vaat hiçbir parti programında ya da Kılıçdaroğlu'nun hiçbir söyleminde yer almıyor.
Ortada yine korkuya dayalı, "iç mihrak" sayılan LGBTİ+'lara duyulan nefreti arkasına alan bir söylem var sadece. Bir vaat değil, bir kesimi tehditleştirme söz konusu. Bunun bir karşılığı elbette var; halkın büyük kısmında bulunan homofobi, iktidar tarafından her gün yeniden körükleniyor zaten. Ancak yine ortada bir vaat, somut sorunlara bir çözüm söz konusu değil.
TÜRKÇE POP "HER ŞEYE KARŞI"
Muhalefetin elindeki bir diğer güç de pop müzik oldu sanırım. 2022'de pop müzik sanatçılarına iktidar tarafından üst üste gelen saldırılar, sanatçıların gitgide daha politik mesajlar vermeye başlaması gibi gelişmeler "protest pop" kavramını tartışmaya açtı.
Tarkan'ın Geççek'i bir gecede en çok konuşulan şarkı haline gelirken Sezen Aksu'nun ve Gülşen'in hedef gösterilmesi, ardından açılan soruşturmalar ve Gülşen'e verilen ev hapsi de Türkçe popun siyasi arenadaki etkisini gösteriyordu.
AKP'nin seçim sürecindeki en büyük hamlelerinden biri olan TOGG için hazırladığı reklam filminde Kenan Doğulu'nun "Yaparım Bilirsin" şarkısını kullanması, 90'lar popunun yeniden yükselişte olduğu böyle bir dönemde iyi bir hamle gibi duruyordu. Ancak hemen sonrasında Doğulu'nun şarkımı izinsiz kullanmışlar diye açıklama yapması, bunun da usulsüz ve "çalıntı" işlerden biri olduğu yönündeki yorumlara kapı araladı.
AKP'nin 90'lar popuyla arası düzelecek gibi değil. Erdoğan için kullanılan yeni slogan "Doğru zaman, doğru adam", her gördüğümde kafamda Tarkan'ın Kış Güneşi'ni döndürmeye başlıyor: "Yanlış zaman, yanlış insan..." Bunu yaşayan tek kişi olmadığıma eminim. Seçilebilecek en yanlış slogan gibi duruyor bu haliyle. 90'lara damga vuran şarkılar her gün radyolarda, nostalji kanallarında çalınırken biraz daha dikkatli olunmalıydı bence.
90'lar pop, şu anda muhalefetin hizmetinde gibi görünüyor. 90'lara damga vuran albümlerden Levent Yüksel'in Med Cezir'inde yer alan, sözleri Sezen Aksu'ya, müziği Paco de Lucia'ya ait klasikleşmiş şarkı 'Tuana', Kılıçdaroğlu'nun seçim müziği oldu.
"Sana söz yine baharlar gelecek, sana söz umut bitmeyecek" şeklinde uyarlanan şarkı, tam da baharda yapılacak seçimlerin ülkede bir şeyleri değiştirebileceğini tüm pozitifliğiyle duyuruyor. Türkiye İşçi Partisi de seçim müziğini Sezen Aksu'nun bir şarkısı olarak belirledi. Aksu'nun Karşıyım şarkısı, tüm sözleriyle adeta isyan ve mücadelenin simgesi oldu.
Öyle görünüyor ki bu seçim, "Dilini koparırız" diye tehdit edenlere karşı diliyle, sesiyle, sözüyle var olanların; şiddet ve korkuyu beslemekten başka çaresi olmayanlara karşı baharı, umudu, müziği ve gençliği savunanların arasında geçecek.