Arafta Düet'in lansmanı Edirne'de düzenlendi... Selahattin Demirtaş: Zulüm düzenini dayanışmayla aşacağız
Deniz ÇAKMAK
'Arafta Düet'in, yayıncı Emirali Türkmen ve yazar Yiğit Bener’in sunumuyla Edirne'de düzenlenen lansmanına Türkçe edebiyatın öne çıkan yazarlarından Ayfer Tunç, Gülayşe Koçak, Altay Öktem, Deniz Durukan, Şebnem İşigüzel ve Yavuz Ekinci gibi isimlerin yanı sıra Evrensel Gazetesi yazarı ve iletişimci Ayşen Şahin, akademisyen Ceren Sözeri, yazar ve psikolog Gündüz Vassaf da katıldı.
'ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRSIZ OLDUĞU BİR DÜNYA HAYAL ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ'
Etkinliğin açılış konuşmasını Dipnot Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Emir Ali Türkmen yaptı. Türkmen, “Arafta Düet” kitabını şu sözlerle anlattı:
“Bu bir mücadele bunu biliyoruz. Dostları olarak gösterdiğiniz dayanışmadan dolayı teşekkür ederiz. Kelimeleri, paragrafları, kitapları yaratanlar olarak sözün gücünü en iyi siz bilirsiniz. Biz sözün gücüne inananlarız. Dünya değişecek, bu memleket değişecek. Söz özgürlüğünün sınırsız olduğu bir dünya hayal etmeye devam edeceğiz. Dilerim ki bir sonraki buluşmamızda Selahattin’de aramızda kendi kitaplarını imzalar”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen 8 yıldır cezaevinde tutulduğu kentte, Edirne’deki tarihi bir konakta gerçekleşen lansmanda konuşan ortak yazar Yiğit Bener ise hem Arafta Düet'in yazım sürecini hem de Demirtaş'la lansman günü ilk kez yüz yüze geldiği anları paylaştı.
'KİTABI HİÇ YAN YANA GELMEDEN YAZDIK'
Konuşmasına Demirtaş’la dayanışma gösteren ve etkinliğe katılan meslektaşlarına teşekkür ederek başlayan Bener, 5 Temmuz’da Dipnot Yayınları’ndan çıkan Arafta Düet romanının Demirtaş cezaevindeyken ona yolladığı bir kitap üzerinden başlayan yazışmalarla şekillendiğini aktararak, romanın yazım sürecine ilişkin şunları söyledi:
“Biz bu kitabı, Arafta Düet’i hiç yan yana gelemeden yazdık. Selahattin 8 yıldır içeride olduğu için gelemezdik de zaten. Daha ilginç tarafı, biz önceden de tanışmıyorduk. Aslında bir kez aynı mekanda bulunduk. Bundan herhalde 15 yıl kadar önce ben bir Avrupa heyetine tercümanlık yapmak üzere Meclis’e gelmiştim. Heyet, Selahattin’i Meclis grubunda ziyaret ettiğinde tercümanlık yaptım. Ama o hatırlamıyordur beni, hatırlamaz. Tercümanlar görünmez çünkü görevimiz o. Ama gerçek anlamda hiç bir araya gelmemiş, sohbet etmemiş ya da arkadaşlık etmemiş insanlardık. Selahattin hapisteyken başladık biz yazışmaya ve ahbaplığa, biraz dayanışma amaçlıydı. Bir de Selahattin’in edebiyatla, yazar olarak daha farklı bir bakışla ilgilendiğini onun söyleşilerinden okuduğum için dayanışmamı nasıl dile getireyim derken ona kitap yollayarak bunu yapmaya başladım. Derken yazışmaya başladık ve iş bu kitaba kadar vardı”
İLK YÜZ YÜZE KARŞILAŞMA
Şimdiye kadar, birlikte roman yazmalarına rağmen hiç karşılaşmadıklarını belirten fakat etkinlikten önce ilk kez Selahattin Demirtaş’la cezaevinde yüz yüze görüşebildiğini açıklayan Bener, “Bu sabah kendisini hapishanede ziyaret ettim ve bir buçuk saat civarı kendisiyle görüşebildim”dedi.
Savcılıktan ve Adalet Bakanlığı’ndan alınan özel izinle görüşebildiklerinin altını çizen Bener, “Tabii gönül ister ki bu tür izinlere hiç gerek kalmadan Selahattin önce ailesiyle, dostlarıyla, halkıyla özgürce buluşabilsin. O günler de çok yakındır buna inanıyorum ama hiç olmazsa bugün ilk defa birbirimizin gerçek birer insan olduğunu teyit edebildik. İkimiz de aslında pekala tereddüt edebilirdik. Ona Yiğit Bener diye birinden bir şeyler geliyordu bana da Selahattin Demirtaş diye birinden ama pekala onun avukatları da Selahattin’in tabiriyle bizi trollemiş olabilirlerdi. Bugün öğrendik ki evet hakikaten biz bizmişiz ve varmışız” diye konuştu.
'SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN İÇERDE OLMASI, ÜLKEM ADINA UTANÇ VE ÜZÜNTÜ VERİYOR'
Demirtaş’la İlk yüz yüze sohbetlerini aktaran Bener, konuşmasına şöyle devam etti: “Önümüzdeki hafta 66 yaşında olacağım. İnsan bu yaşa gelinceye kadar zannediyor ki hayatta deneyimleyebilecek her şeyi deneyimlemişsindir, hissedebileceğin her türlü duyguyu hissedebilmişsindir. Yeni bir şey yoktur zannediyor. Varmış. Beraber kitap yazdığın bir insanla ilk kez, bir cam arkasında, telefonla sesini duyarak da olsa görüşebilmek çok acayip bir duyguymuş. Bir buçuk saat konuşmak güzeldi. Bittiği an hem büyük bir hüzün hem de mutluluktu bu konuşmayı yapabildiğimiz için. Bu çağda hala ülkemizde Selahattin Demirtaş gibi birinin içerde olması bana acı veriyor, utanç veriyor, ülkem adına üzüntü veriyor. Böyle bir saçmalığın olmaması lazım. Umarım hep birlikte bu saçmalığın olmaması gerektiğini hatırlata hatırlata buna son vermeye ufak da olsa bir katkımız olur”
Bener, kitabın yazma sürecini “Onunla düş gücü, edebi firarla buluştuk” ifadesiyle anlattı. Bener, konuşma yaptığı ve kitabı imzaladığı masaya kendisi dışında bir boş sandalye daha koyarak bunun Selahattin Demirtaş için ayrıldığını belirtti.
KİTABIN İLK BÖLÜMÜNÜ OKUDU
Bener konuşmasının sonunda yazarların isteği doğrultusunda kitapın 'Ayvaz adlı' ilk kısmından kısa bir bölüm okudu.
'ÖZGÜR GÜNLERDE KEYİFLİ SOHBETLERDE BULUŞACAĞIZ'
Son olarak Demirtaş’ın etkinlik için gönderdiği mesaj Bener tarafından okundu. Demirtaş mesajında şunları yazdı:
“Değerli dostlar bugün sizlerle aynı kentin havasını solumak bile güzel. Hepiniz hoşgeldiniz. Dayanışma dilekleriniz önceden bana iletildi, her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Toplumun uzun yıllardır karşı karşıya olduğu bu zulüm düzenini dayanışma ve mücadele ile hep birlikte aşacağız. Bir yazar dayanışmasının ötesinde adaletsizliğe, baskılara itiraz anlamını taşıyan ziyaretiniz beni çok mutlu etti. Gelemeyen dostlar dahil her birinize özgür günlerde keyifli sohbetlerde buluşacağız. Hepinize içten selam, sevgilerimi yolluyorum. Dostlukla.”
'SİYASİ TARİHİMİZDEN YOLA ÇIKAN VE DÜŞ GÜCÜ İLE BESLENEN BİR HİKÂYE'
Dayanışma gösteren yazarlar arasından ilk söz alan, Ayşe Sarısayın oldu. Sarısayın şöyle konuştu:
“Onu okurken satır aralarında düş gücünü sergilediğini hissettim. Böylece bir yazarla tanışmış oldum. Bir tarafta çok somut acımasız gerçekler, bir tarafta da düşler. İki uç, iki kutup ama sanırım metinlerini bu iki birbirinden farklı kavramla bir mozaik gibi döşemeyi büyük ölçüde başardı. Şimdi ise biri içerde biri dışarda, biri Türk biri Kürt yazar bir kez olsun bir araya gelmeden, bugüne kadar görüşmeden bir roman kaleme aldılar. Yine ülke gerçeklerinden, yakın siyasi tarihimizden yola çıkan ve yine düş gücü ile beslenen bir hikâye. Ancak bu iki yazarın aynı hedefe firar etmesini sağlayan gerçek, farklı kuşaklardan ve farklı yaşamlardan gelmelerine rağmen ülkenin siyasi tarihine ilişkin yakın tanıklıkları ve daha da ötesi geçmişte yaşadıkları ve halen daha yaşamış oldukları bizzat tarihin birer parçası olmaları. Ortak bir zeminde birlikte üretme arzusu onları bu ortak firar hedefine doğru yönlendirdi diye düşünüyorum. Ben kitabı okurken fonda Hüsnü Arkan’ın ‘Oyun’ adlı muhteşem şarkısı vardı. En çok da şu sözü duydum: "Sen kazandın ama ben haklıydım.’”
'İYİLİK GELECEĞE DÖNÜK BİR YATIRIMDIR'
Ayfer Tunç: Denk geldi ve bu günlerde üst üste ‘kötülük’ hakkında bir şeyler okudum ve dinledim. Psikayatristlerin konuşmalarını dinledim, kötülüğün zevk verdiğini düşünüyorlar. Doğru; insan aslında kötü bir varlık ve çabuk sonuçlanan şeyi seviyor. Çabuk sonuçlanan şey de kötülüktür. Anlık bir haz sağlar. Fakat iyilik geleceğe dönük bir yatırımdır. Biz iyi insanlar için bu dünyanın cehennem olmasının nedeni bu aslında. Biz geleceğe, iyiliğe yapıyoruz ve bunun iyi sonuçlarını beklerken sürekli acıyla karşılaşıyoruz ve kötülüğe maruz kalıyoruz. Kötülükle sulanmış bu topraklarda boy vermiş çok insan var. Bunlardan biri Selahattin Demirtaş, bir tanesi Osman Kavala ve daha pek çok isim. Sadece düşündükleri ve konuştukları için özgürlüğü elinden alınan arkadaşlarımız. Bize zaman çok kolay. 8 yıldır içerde Selahattin Demirtaş! Aklımın almadığı bir süre. İşin acıklısı sonunu bildiğiniz her şey, ölüm hariç, katlanabilir bir şeydir. Ama bu tür durumlarda sonunu göremiyorsunuz ve bir karanlığın içinde yuvarlanıyorsunuz. Biz bu karanlığın sona ereceğine inandığımız için buradayız. Şurada da bir söz verelim; çıktığı gün aynı coşkuyla bir araya gelelim. Bu bizim için söz olsun.
'İKİ YAZARIN DUVARLARI YIKMA VE SINIRLARI ORTADAN KALDIRMA İŞLEMİ'
Altay Öktem: Türkiye'de hepimiz aslında çok uzun bir süre açık havada bir kapatılmışlık hali içindeyiz, bir cezaevindeyiz. Ama bir de daha küçük cezaevleri var. Daha kapalı olanlar var. İkisinin arasına duvar örmek kimin aklına geldi bilmiyorum ama büyük kapatılmışlıkla daha ufak mekanlardaki kapatılmışlık arasındaki duvarları tek şey yıkabilir: Dil ve edebiyat. Bugün buna tanıklık etmek çok güzel. Gerçi Selahattin Demirtaş'ın bütün kitaplarında baştan beri hep buna tanıklık ediyorduk ama bugün daha özel, iki yazarlı bir duvar yıkma, sınırları ortadan kaldırma işlemiyle karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Selahattin Demirtaş benim ilk baştan beri çok saygı duyduğum ve çok güvendiğim bir siyasetçi. Fakat şunu biliyoruz ki siyasetçilerin zaman içerisinde bir kısmı kalıyor büyük kısmı tarihe gömülüyor. Diktatörlerin hepsi tarihin kara sayfalarına gömülüyor ama edebiyatçılar ve edebiyat; onların yarattığı dil, hayal gücü, kurgu çok uzun yıllar yaşıyor. Selahattin Demirtaş, bence bir siyasetçi olarak da yaşayacak ama bir edebiyatçı olarak çok daha uzun yaşayacak.
‘DEMİRTAŞ’IN VE BENER’İN YAZDIKLARI GÖRÜLMÜŞTÜR!’
Deniz Durukan: Ortaklıkların veya karşıtlıkların buluşması açısından çok önemli. O yüzden Yiğit Bener’e teşekkür ediyorum. İçerden dışarıya, dışardan içeriye bir umut ve sevgi yolu açması açısında da önemli. Şöyle tamamlayayım: ‘Arafta Düet’, Selahattin Demirtaş’ın ve Yiğit Bener’in yazdıkları görülmüştür!
'KANIN GÖVDEYİ GÖTÜRDÜĞÜ ÜLKEDE, BİR MASADA OTURUP YAZMAK DA BÜYÜK BİR KAHRAMANLIKTIR'
Şebnem İşigüzel: Taş olsa çatlardı, o yazarak dayandı ve direndi. Yazmak insana bir dayanma ve direnme gücü veriyor. Bazen kahraman olmak için kalabalıkların başında durmak gerekmez. Kanın gövdeyi götürdüğü bir ülkede de bir masada oturup yazmak da büyük bir kahramanlıktır. Belki şimdi mecburiyetten Selahattin Demirtaş bunu yapıyor, iyi yapıyor. Muhtemelen bugünler geçecek. Siyasete devam etmek isterse biz de bir meslektaşımızı seçeceğiz. Bunun hayali de çok güzel.
‘TÜRKİYE'DE DEMİRTAŞ KADAR BİZİ BİZ YAPAN İNSAN YOK’
Gündüz Vassaf: Muhammet Ali, Harvard Üniversitesi mezuniyet konuşmasına davet edilir. Öğrenciler tempo tutarak, şiir okuması ister. Dünyanın en kısa şiiri olabilecek şiiri okur: “Ben, biz.” Selahattin Demirtaş denildiğinde Türkiye’de benim hissettiğim kadarıyla bu kadar bizi biz yapan insan yok.”
'UMARIM BİR BAŞKA ETKİNLİKTE BU BOŞ SANDALYELERDE İKİ YAZAR OTURUR'
Yavuz Ekinci: Bu kitap benim için dayanışmadan da farklı bir şeyi gösteriyor. Metnin deneyselliği çok ilgimi çekti. Farklı iki yazarın ortak bir metni yazabilmesini cesur buluyorum. Umut ediyorum ki, bir başka etkinlikte bu boş sandalyelerde iki yazar oturur ve metnin edebi yönü üzerine konuşur, tartışmış oluruz.
Etkinliğin bitiminde Yiğit Bener, Arafta Düet'i yazar dostları için imzaladı.