Asırlık bir aile hikayesi: 'Violeta'
Merve KÜÇÜKSARP
Eserleri tüm dünyada çeşitli dillere çevrilen ve geniş bir okur kitlesi ile buluşan Isabel Allande’nin kaleme aldığı ‘Violeta’ isimli roman İnci Kut’un çevirisi ile Can Yayınları tarafından yayımlandı. Allende, ‘Violeta’da diğer romanlarında okurlarının aşina olduğu güçlü, gözü kara ve açık sözlü bir kadın karakter yaratarak onun bir asra yayılan çalkantılı hayat hikayesini, zaman zaman kendi hayatından kesitler de sunarak sürükleyici bir dille anlatıyor.
İsmi verilmeyen bir Güney Amerika ülkesinde geçen romanda, neredeyse bir asır yaşamış olan Violeta’nın Camilo isimli -kim olduğunu romanın sonuna doğru öğrendiğimiz- kişiye yazdığı mektupta anlattığı hayat hikayesini okuyoruz. Bu hayat içerisinde, bir aile servetinin yok olması, ailenin dağılması, fırtınalı ilişkiler ve türlü entrikalar var. Romanın arka planında ise Büyük Buhran, İspanyol gribi salgını, Güney Amerika’nın siyasi kargaşası ve feminizmin doğuşu gibi tarihi olaylar da bulunuyor.
Violeta zengin bir ailede dünyaya gelir, büyük bir evin içinde müreffeh bir hayat sürer. Ancak bu hayatları 1929'da Wall Street çöküşü ve ardından gelen Büyük Buhran ile birlikte tarumar olur. Babasının intiharından sonra, erkek kardeşi Jose Antonio, annesi ve İrlandalı mürebbiye Bayan Taylor ile birlikte yaşamaya başlarlar. Çocukluğu çoğunlukla kırsal bir ortamda, küçük bir çiftlikte geçer.
Bir genç kız olduğunda kendisine aşık olan Fabian isimli genç ile, mürebbiyesinin evliliğin kendisine göre bir kurum olmadığına dair uyarılarını dikkate almaksızın evlenir. Fabian iyi ve güvenilir biridir, kendisine aşkın yanı sıra şefkat de gösterir. Ancak bu meziyetleri Violeta’nın kendisini sevmesine hiçbir zaman yetmeyecektir.
Romanda feminist nüanslar da vardır. Keza Allande Violeta’nın hayatı üzerinden evlilik kavramını masaya yatırır. Sevgisiz, güvence uğruna yapılan evliliklerin kişiyi nasıl bir cendere altına soktuğunu anlatmasının yanı sıra Allende romandaki erkek karakterlerin kadınların hayatlarını mahvedebildiklerini, bu bağlamda kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanmalarının önemini de sık sık vurgular. Ancak Allande, güvence uğruna yapılan evlilikleri taşlarken, aynı zamanda aşkın ve cinsel tutkunun insanın akıl melekelerini uyuşturduğunu, onu uçuruma götüren bir yola soktuğunu da Violeta’nın çocuklarının babasıyla yaşadığı ilişki ekseninde anlatır.
Violeta makbul bir koca olabileceğine inanarak evlendiği Fabian’ı zaman geçtiği halde bir türlü sevemez, evliliğinde mutluluğu yakalayamaz. Üstelik mürebbiyesinin bir zamanlar dikkate almadığı uyarısı artık zihnini kurcalar, zira evliliğin kendisine göre olup olmadığından şüpheleri vardır, kocası çocuk istediği halde anne olmak istemez, bu uğurda adaklar adar. O yalnızca sevilmenin ve şımartılmanın kıvancı ve güveni ile günlerini idame ettirir. Bu tekdüze hayatı ise Julian isimli bir yabancının hayatlarına girmesi ile değişir.
Julian bir pilottur, maceraperesttir, çekicidir, üstelik kadınlarla derin ve uzun soluklu bağlar kurmaktan kaçınır. Kadınları kendine hayran bırakır, huzursuz ve tahammülsüzdür, kendi özgürlüğüne de düşkün… Onun Fabian’a tezat mizacı ve fiziksel çekiciliği Violeta’nın aklını başından alır ve kocasını terk ederek onunla birlikte olur. Bunu yaparken ise evli bir kadının aşığı ile yaşamasına kötücül bir nazarla bakan toplumdan dışlanmayı, çeşitli yaftalara maruz kalmayı, ailesi ile arasının açılmasını göze alır.
Julian önceki ilişkilerinin aksine Violeta’ya bağlanır. Başka kadınlarla görüşüp görüşmediği hala muammadır ama Violeta’dan vazgeçmek istemez. Aralarında cinsel bir tutku vardır. Bilhassa Violeta bu tutkunun esiri olduğunu, Julian’ın çapkınlıklarına, hoyratlıklarına, hatta kendisine fiziksel şiddet uygulamasına bu tutkunun hatırına katlandığını itiraf eder ve bu yüzden nedamet getirir. Bir tutku değildir aslına bakarsanız yaşadığı, bir saplantıdır. Yıllarca bir saplantıya boyun eğer. Nitekim bu saplantıdan çok daha sonra Jung’un da öğrencisi olan bir terapist sayesinde kurtulacak, özgürlüğüne kavuşacaktır. Ancak yine de Allande, Violeta’nın güçlü ve kararlı bir kadın olduğunu okura çeşitli vesilelerle hissettirir. Burada yaşadığı bir gençlik hastalığı olarak gösterilir.
Bu marazi ilişkide Violeta iki defa anneliği tadar. İlk çocuğu Juan Martin’in ardından kızı Nieves dünyaya gelir. Bu çocuklar ikilinin ilişkisini farklı bir boyuta taşır. Her ne kadar Violeta resmi olarak hala Fabian ile evli olsa da, bir aileye dönüşürler. Ne ki mutsuz bir ailedir bu. Sık sık kavga ederler. Kavgalarının nedeni çoğunlukla Julian’ın yasal olmayan tehlikeli işleri veya başka kadınlarla ile münasebetleridir. Zaman zaman da Julian Violeta’yı evlendikten sonra başka bir kadına dönüştüğü ve artık çekici olmadığı için suçlar. Önceleri Violeta, bu eleştirileri dikkate alarak görünümünde türlü değişiklikler yapmaya gider.
Giyim kuşamını değiştirir, kilo verir, bunlar Julian’da kıskançlık uyandırsa da onu diğer kadınlarla olan ilişkilerinden alıkoymaz, Violeta ise zamanla onu kazanmaya çalışmaktan vazgeçer, başka kadınlarla olan bağlarını kıskanmaz. Hatta Julian’ı kazanmaya çalışan genç bir kadınla gizlice ahbap olur. Hem zaten Violeta’nın artık yeni ilgi veya endişe odağı yetişkinliğe doğru koşar adım ilerleyen çocuklarıdır.
Büyük oğlu Juan Martin sakin, sessiz, kitaplara düşkün bir çocukluk geçirdikten sonra birtakım siyasi hiziplerin içinde bulur kendisini. Bilhassa zihnindeki erkeklik tanımı çok daha farklı olan Julian için oğlu tam bir hayal kırıklığıdır.
Violeta ise oğluna düşkündür, ancak siyasi düşünceleri yüzünden belirli grupların peşinde sürüklenişi onu endişelendirir. Ancak yine de aile için asıl endişe membaı Nieves’dir. Zira her türlü niteliğe sahip olarak dünyaya gelen kızı, sahip olduklarını elinin tersiyle iterek çok farklı bir hayat yaşamaya başlar. Birtakım erkeklerin peşinde, uyuşturucuya bağımlı, zaman zaman bunu temin etmek için sokaklarda dilencilik veya seks işçiliği yapan, pejmürde mekanlara takılan biri haline gelir. Nieves’i girdiği yoldan döndürmeye uğraşırken Violeta’yı yeni bir ilişki ve serüvenler beklemektedir.
Allende diğer romanlarında olduğu gibi, bu romanında da, zeki, güçlü, etkileyici bir kadın karakter yaratarak, yalnızca bir ailenin çalkantılı çöküş hikayesini değil, Güney Amerika’nın yüzyıllık siyasi portresini de mercek altına alıyor. Güvence ve aşk arasında kalmış bir kadının yüzlerce yıldır anlatılan ve daha da anlatılacak olan hikayesini, bir kadın için hangisini tercih etmenin daha evla olacağının cevabını okura bırakarak sürükleyici bir dilde anlatıyor.