Aslı Alpar ile kadın kadına sınırsız karalamalar
Bircan DEĞİRMENCİ
Wêjegeh Amed Edebiyat Evi'nin kapısından içeri girdiğinde “Hoşgeldiniz Aslı Hanım, buraya ilk gelişiniz mi?” diye soran kadınlara “Lütfen bana siz ya da hanım demeyin. Sadece Aslı” diyen, gözleriyle gülen, sıcacık bakışlı bu kadın Aslı Alpar’dan başkası değildi. Ve bir anda sanki birbirlerini 40 yıldır tanıyorlarmış gibi espriler havada uçuşuverdi. Daha önce içerisinde yer aldığı Troçkist hareketin “Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya” düsturuyla hayattaki duruşunu, feminist kadınları, LGBTİ+‘ları, hayvan haklarını özneleştirerek çizimleriyle görünür kılan Karikatürist Aslı Alpar Dayanışmanın Kadın Hali Derneğinin konuğu olarak Diyarbakır’daydı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamındaki etkinliklerin sonuncusu olarak kadınlarla “Kadın kadına sınırsız karalamalar” başlıklı karikatür atölyesi düzenlendi.
Atölye sonrası Alpar ile hayatı, politik duruşu ve çizimlerine ilişkin konuştuk.
Doğma büyüme Ankaralı olan sanatçı erkeklerin asker, kadınların bankacı olduğu bir aile geleneğinden geliyor. Kendisi de Zonguldak’ta Maliye bölümünü okumaya gittiğinde bu makus talihin devam edeceğini düşünür. Lakin Karikatürist Mete Arif Tokmak’ın yürütücülüğünü yaptığı okulun Karikatür Kulübü’ne girince tüm dünyası değişmiştir.
“Başta Gırgır olmak üzere eve alınan mizah dergileriyle çocuk yaşta tanışmıştım. Avanak Avni ile büyüyenlerdenim. Ama tabi sadece okur olarak takip ediyordum. Eskiden gazetelerde daha çok karikatür yayımlanırdı. Cumhuriyet’te hala devam eden bant karikatürler gibi çizimler daha fazlaydı. Üniversiteye ve örgütlenmeye başladıktan sonra hayatıma girdi çizme meselesi. Atölyede iki yılım var. Sonra düzenli çizmeye başladım ve bir daha bırakmadım”
Az sayıda olan kadın çizerlerden Ramize Erer ve Piyale Madra’yı çok seven Alpar, asıl ilhamını çizmeye başladıktan sonra ‘ustam’ dediği daha çok grafik çizen Mete Arif Tokmak ile Behiç Ak, Tan Oral ve Piyale Madra’dan alır.
“Bunun sebebi de daha entelektüel bir yerden karikatür çizmeleriydi. Balonlu, yazılı dergi karikatürcülüğü daha başka bir şey, onların tarzı bana daha yakın geldi.”
İki yıl kulübe devam ettikten sonra okul biter ve İstanbul’a çalışmaya gelir. Muhasebecilik, züccaciye ve simitçi dükkanı gibi pek çok değişik işlerde çalışıp yeniden Ankara’ya döner. En uzun soluklu çalışma hayatı ise ;Türkiye İstatistik Kurumu’nda geçici personel olarak yaptığı anketörlüğün ardından yedi yıldır devam ettirdiği KAOS GL dergisinde editörlüktür. Bu işlerde çalışırken bir yandan çizmeye de devam eder. İstanbul’da yaşarken çizimleri amatör günleri düzenleyen Penguen ve Leman Dergilerinde amatör köşesinde yayınlanır.
“Birkaç kez penguen dergisine gittim. Sonra bana senin esprilerin bizim dergi okurunun çok sevdiği bir tarzda değil. Amatör köşesine olabilir ama sana bir köşe veremeyiz” şeklinde yanıt alınca yeni yeni gelişmeye başlayan sosyal medya üzerinden bir hesap açarak okur kitlesini bulmaya çalışır.
“Tabi yine bağımsız işlerde çalışmaya devam ettim. Her boş vakitte çizip yayınlamaya başladım. Tekel direnişi, THY grevi gibi toplumsal olaylarla ilgili çizimler yaptım.”
Daha çok sosyalistler, kadınlar, LGBTİ+’lar, feminist hareketten bir okur kitlesi oluşur. Çizimleri Kafa Dergisi’nde düzenli olarak yayınlanmaya başlar.
“Ben kendi okurumu sokaktaki, sosyal medyadaki mücadeleyle buldum. Orada şunu fark ettim. Karikatür dergilerinin -şu an o kadar olmasa da- tecavüz komiğini, şiddeti normalleştiren çok cinsiyetçi bir dili vardı. Ben kendi durduğum yerden baktığım için biseksüel bir kadının, feminist bir kadının, herhangi bir kadının hayatını anlatıyordum. Benim karikatürlerime gülünmeyeceğini, sevilmeyeceğini düşünmeleri kendi okur kitlelerinin aslında o daha cinsiyetçi kalıpları olan işlere gülen kişiler olmasından kaynaklandığını anladım. Çünkü ben kendi okur kitlemi bulmuştum.”
Kaos GL’de lubunyaların hayatını anlatan queer çizimlerin olduğu Çizgili Gullüm bant karikatürleri çizmeye başlar. Kısa bir süre İletişim Yayınları’nda bir takvim çalışması için yer alır. İhraçların olduğu dönem Ankara Üniversitesinde yüksek lisansa başlar. Okuldaki bütün hocaları ihraç ettikleri için okulu gazetecilik bölümünden dersler alarak bitirir.
“Eğitimim ekonomi ve toplumsal cinsiyet üzerine ne yazık ki güzel sanatlarla ilgili eğitim almadım. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde karikatür nerede duruyor. LGBT artılara ve kadınlara dönük karikatürler nasıl. Yüksek lisansımı da bunun üzerine yaptım. “
Önce bağımsız başlayıp sonra Kaos GL ile beraber queer karikatür atölyelerini sürdürür. Melis Yılmaz ve Bartu Akyürek’le birlikte çeşitli şehir ve ülkelerde 200’ü aşkın atölye çalışmaları yaparlar. Amaçları önyargıları tersine çevirmektir. Sadece kadınları değil LGBT+’ları güçlendiren, homofobiyle dalga geçen, hayvanların kendi haklarını savunan özneler olarak işler üretirler.
“Türcülüğe karşı işler yaptık. Tüm o ezme ezilme ilişkilerinde ezilenin yanından güldürmeye çalıştık. Mizahı öyle politik bir şekilde örgütlemeye çalıştık. Yaşadıkları pilot bölgelerde mülteci LGBT artılarla çalışmalar yaptık.”
'TUTUKLANMALIK ÇİZİMLER'
Günümüz iktidarında mizaha karşı hiçbir tahammülün olmadığına ve hemen dava açıldığına da değiniyor Alpar. Yayınladığında en iyi ihtimalle ifadeye çağırılacağını bildiği Tutuklanmalık Çizimler adlı bir dosyası da var Alpar’ın.
“Birkaç yıl önce kendi çocukluğumdan yola çıkarak LGBTİ+ çocuklar vardır diye bir şey çizdim. Ben biseksüelim. Ergenlikle beraber cinsel yönelimimi keşfettiğim zamanlara dair güçlendirici bir çizim yaptım. Bir vatandaşın CİMER’e şikayet etmesiyle ifadeye çağrıldım. Artık neyi paylaştığında ifadeye çağrılacağını biliyorsun. Tabi ki bu çizmenin önünde engel değil. Çiziyorsun ama bunu paylaşamıyorsun. Ama yine de bir sürü çizer de var her şeye rağmen devam ediyor.”
“Tonguç Yaşar’ın Sülüname diye bir kitabı var. Bütün kitap boyunca sadece Süleyman Demirel’le dalga geçmiş. Şimdi direk dava açılıyor. Gerçi Süleyman Demirel’in de bugünkü iktidar gibi olmasa da karikatüre karşı davaları var. Sadece daha az biliniyor. Aslında bütün dönemlerde iktidarlar siyasi hicivden hoşlanmıyor. Çünkü mizah onların ayağının altındaki zemini kaydırabilecek riskli bir şey. Mesela bazı tabular var onlarla ilgili espri yapamazsın. Dinle ilgili yapamazsın. Bunlar bir karikatürist için olmaması gereken şeyler. Charlie Hebdo saldırısı ortada…”
Hayvan hakları aktivisti olan Aslı Alpar 2011’den beri vegan yaşam sürdürüyor.
“Çok fazla hayvansal gıda tüketen ve sebze sevmeyen biri olarak başlarda zorlanacağımı düşünüyordum ama çok fazla alternatif var. Hiçbir yerde aç kalmıyorum. Etik ve politik bir yerden sömürünün olmadığı bir dünya hayaliyle yola çıktım. Benim derdim bütün bu ezme- ezilme ilişkilerini çizimle ezilenin tarafından güldürecek onu güçlendirecek şekilde anlatmak. Böyle bir amacım var. Hayvan sömürüsüne, kadın sömürüsüne, ırk sömürüsüne karşı söz söylemeye çalışıyorum. Her zaman politik slogan atan bir şey çizmek durumunda değilim. Manikürle ilgili bir şey de çizersin. Her şeyi politize ederek çizmek gibi bir derdim var.”
ERKEKLER HAKİM
Karikatürün daha çok kamusal alanda erkeklerin hakim olduğu bir dönemde ortaya çıkmış eski bir sanat olduğunu ve öyle bir geleneğin varlığından söz ediyor Alpar.
“ O nedenle imgeler daha çok ataerkil bir yerden gelen imgeler. Mesela kadınlar siyasetçi olarak çizilmiyor. Kadınlar çizildiği zaman daha çok adalet, barış tanrıçası, daha pozitif anlamlarda çiziliyor. Mesela günümüze geldiğimizde çizerler kadına yönelik şiddeti eleştirmek istiyorsa kadının yüzü, gözü mor şekilde resmedilerek o şiddet sahnesini tekrar ediyorlar. Cinsiyetçi pratiklerle örülen bir karikatür algısı-geçmişi var.”
Alpar, çalışmalarıyla bunun dışına çıkabilmenin yollarını aramış. Öznelerin kadınlar olduğu, kadınlarla dalga geçilmediği, kadınların cinsiyetçilikle dalga geçtiği işler yapmaya çalışır.
“Mizahın önyargıları yıkması gerekiyor. Örneğin LGBTİ+’lara karşı önyargıyı güçlendiren bir komiklik aslında mizah değil. Birileri onu komik bulabilir ama onun mizah olması için tam tersine önyargıyı yıkması lazım. Türkiye’deki karikatür dergileri iktidara karşı oldukça muhalif yayınlar ama toplumsal cinsiyet bakımından sınıfta kaldığını görüyoruz. Ev, aile, cinsellik olduğu zaman kadınları çiziyorlar. Esprileri bile erkek karakterler yapıyor. Bugünkü atölyede kendimiz bu mizahı nasıl tersine döndürebiliriz diye konuştuk. Kadınlar kendi esprilerini yaptılar. Keyifli bir atölye gerçekleşti.”
DÖRT ÇİZGİ ROMAN YOLDA
Alpar’ın Kara Karga Yayınları’ndan çıkan Emine Hanımın Romanı adlı bir de çizgi romanı var. Emine Hanım Aslı Alpar’ın yanında büyüdüğü anneannesi.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde kopup giden hayatıyla ruhsal sorunlar yaşayan Emine Hanımın hayatı aslında tüm kadınların hikayesini anlatıyor. Alpar’ın elinde bitirilmeyi bekleyen 4 kitap daha var. Bunun için Aralık ayı itibariyle işten ayrılarak kitapları üzerinde yoğunlaşmayı planlıyor. Biri annesinin soyadını almak için yaşadığı 3 buçuk yıllık hukuki süreci içeriyor. Bir diğeri mizahın cinsiyetçi kalıplarına dair bir çizgi kitap.
“Menopoz sürecine dair de bir kitap var. Başlayıp bitiremediğim AKP’nin 22 yılında, Irak’ın işgaliyle başlayan ve tüm o tarihsel süreçlerle genç bir kadının kendi büyümesini anlatan otobiyografik bir kitap. Bunları oturup bitirmek istiyorum. Hem çizmek hem yazmak uzun bir süreç olduğu için çok vakit istiyor. Tek başına o işi yapman lazım ki hakkını veresin. Biraz dinlenip, kedilerime bakacağım.”
Öte yandan başka bir dünya için çalışan insanlarla yapacağı röportajlarla gazeteciliği de devam edecek Alpar’ın. İlk kez geldiği Diyarbakır’ı ise çok sevmiş.
“Kentin Tahir Elçi öldürülmeden önceki halini çok görmek isterdim. Buna rağmen DAKAHDER’in etkinliği festival gibi bir etkinlik oldu. Bu kent hakikaten bambaşka bir yer. Çok örgütlü, çok politik bir halk ve çok hızlı gelişen güzel bir iletişim kurduk. Sanırım ortak dertler buluşturuyor insanı. Bir daha gelmek üzere aklım kalarak ayrılacağım buradan.”
Çizgilerinin yolunun açık olması dileğiyle.