Barış Pirhasan: Hrant Dink filmi yazdığım en zor senaryoydu
Rozerin Yüksel
Artı Gerçek - PEN Yazarlar Derneği 2023 şiir ödülü yönetmen, senarist, şair Barış Pirhasan’a verildi. Geçtiğimiz günlerde müzisyen ve gazeteci Sina Koloğlu 19 Ocak 2007 yılında suikast sonucu hayatını kaybeden Ermeni gazeteci Hrant Dink’in yaşamının film olacağını ve filmin 2024 yılında gösterimde olacağını sosyal medya hesabı üzerinden duyurdu. Filmin senaristliğini Barış Pirhasan’ın üstlendiğini belirtti.
Gerçek News'e konuşan Pirhasan, şiir yazma sürecini, sonrasında yapılan yorumları, filmlerini, Hrant Dink’in hayatını kaleme dökme sürecini ve düşüncelerini aktardı.
Toplumun daha önce anlatılan durumunu, ve ya başına gelenleri, siz şiirle ve farklı eserleriniz ile başka bir dille yeniden anlatıyor, sanki gün yüzüne çıkartıyorsunuz. Yaşamın hangi yönlerini şiirle anlatıyorsunuz? Yaşamı şiir ile anlatabilir miyiz?
Neredeyse çocukluğumdan beri yazıyorum. Hesap işi değildir şiir yazmak. Hayatın her alanıyla ilgili şiir yazılabilir. Ama bunu insan bir kararla yapmıyor bence, oluyor.
Şiir seviyorsunuz, etkileniyorsunuz okuduğunuz şiirler ya da kendi yazdığınız hoşunuza gidiyor. Neyi hedefliyorum ya da nasıl bir tasarım sonucunda ortaya çıktığı benimde farkında olmadığım bir şey. Bazen belli bir konuya odaklanıyorsunuz toplumsal duyarlılıklarınız ağır basıyor bazen kabuğunuza çekiliyorsunuz bütün bunlar şiire yansıyor. Dışarıdan bakanların belki tanımlaması ‘bu adam böyle yapıyor demesi’ daha geçerli. Ben istediğim kadar bunu yazıyorum diyeyim.
'ŞAİR SIRDAŞ ARAR'
Okuyucuların sizin verdiğiniz mesajları anladığını düşünüyor musunuz?
Şairin temel ihtiyacı okur değil, şair daha çok sırdaş arar. Gerçekten bir şeyleri paylaşabildiği.
Sırdaşlarım tabi var ama insanın bir iki sırdaşı olur belki, ama şiir sayesinde başka yerlerden seninle bağlantı kurar çok sayıda sırdaşı olabilir. O iletişimin kurulduğunu hissederseniz yazmaya devam edersiniz. Binlerce yüzbinlerce okuru olur yine de sırdaşı olmayabilir. Kalıcılık sorunu orda devreye giriyor.
'SADECE ŞİİRLE UĞRAŞMAK İNSANI DELİRTEBİLİR'
Sayılı şiirlerin arasında ödül aldınız. PEN Yönetim Kurulu üyesi Haydar Ergülen’in yorumu, mizahi bir dil ile “Şair gibi takılmayan bir şair. Şiir zamandır, onda da şairliğe zamanı yoktur, bulamaz!” şeklinde oldu.
PEN’in yorumu ise “Kalabalığa karışmadan kalabalığı anlatmak”, bu söylem sizin şiirlerinizi de özetler vaziyette. Peki siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Şiire vaktiniz var mı? Şiir hayatınızın neresinde konumlanıyor?
Şairlerin birtakım ritüelleri var. Buluşmaları, imza günleri vs. o kalıbın içinde olmadığımı söylüyor Haydar, doğru. Sadece şiirle uğraşmak insanı delirtebilir. Çeşitli nedenlerle sinemaya girdim. Sinema hem insanın çok vaktini alan hem de ruhunun bir kısmını alan bir şey.
Şairane olmadığımı söylemek istiyor, doğru diyebilirim. Yazmaya vaktim var, yazdıklarımdan çıkıp yaşamaya, o derin bir ilişki…
Yazdığınız ‘2023 Manifestosu’ toplumun ötekileştirilmiş bir yanını yansıtıyor. Tüm bunların toplamında şiirinizin sonunda da Müslüman toplumlarda cenazelerinde helallik istemeye bir gönderme görüyoruz. Helalleşmek son dönem siyasetinde çok kullanılan bir tabir, bu dizelerde oraya bir gönderme var mı?
Aşağı yukarı her dinden kullandığım ögeler var burada, daha çok mizah ögesi ağır basıyor helalleşme kısmında. Onun dini bir şey olarak algılamak isteyen zaten işin bütününü sevmez.
Başta da “Sezar’ı övmeye değil gömmeye geldim” derken bir ironi var. Çünkü bunu derken ayaklandırıyor insanları. Helalleşme deyince kiminle helalleşeceğim?
Zikrettiklerim arasında eşcinselliği ile bilinen yazarlar şairlerde var ya da hiç o konulara girmeden başka türlü yazan yazarlar var. Bu bir manifesto kim ne anlarsa o. Zeynep Oral’da yazıyor sövenlerde varmış övenlerde varmış. Zaten öyle olması lazım herkes sevsin diye yazılmaz manifesto. Kurduğum dil edepli bir dil değil ona karşı çıkan bir özü var. Gömmenin sadece bir gömme olmadığı bence belli.
Bir yer de Türkiye’nin ‘gurur’ olarak gördüğü Naim Süleymanoğlu, bir yanda ise toplumun karmaşık duygulara sahip olduğu- bir kesimin nefret bir kesimin benimsediği Hrant Dink filminin senaristliğini üstleniyorsunuz. Karşımızda toplum tarafından iki güçlü karakter yer alıyor. Aynı zamanda da iki tezat karakter. Bu iki tezat karakter arasında benzerlikler var mıydı?
Çok ayrı iki vaka, benim bu iki konuda da yazmış olmamın bazı nedenleri var.
Naim Süleymanoğlu olayı beni çok üzmüş bir olay. Jivkov rejimi Türklere vahşice baskı yaparken ben kendi adıma söyleyeyim, sustum. O dönemdeki komünist hareket içindeki yerimden ses çıkartamadım. Küçük örgütlerde görüşümüzü dillendirdik ama net olarak çıkıp bu yapılan ‘bok yemektir’ ‘alçaklıktır’ demedik. Onun için ben bunu kendimle de hesaplaşarak yazdım.
Prodüktör ve yönetmen tarafından hiç onaylamadığım birtakım müdahaleler yapıldı. Yapılan müdahaleler filmi daha hamasi hale getirdi. Benim yazdığım metinde çok daha derinlemesine bir yaklaşım olduğuna ben inanıyorum ama artık bunun tartışılacak bir yanı yok.
'HRANT İLE ERMENİ MESELESİYLE ÇOK GEÇ HESAPLAŞTIM'
Hrant Dink de bir hesaplaşma mıydı?
O başka türde bir hesaplaşma, bana gelmesine çok memnun oldum. Yazdığım en zor senaryoydu ama içim rahat. Türk solu içinden geldiğim halde Hrant ile Ermeni meselesiyle çok geç hesaplaştım.
Ben bir komünistin evinde doğdum, büyüdüm. Ortaokul arkadaşımla söz vermiştik birbirimize birlikte Ankara Fen Lisesine gidelim diye. Son anda caydı anlamadım niye böyle bir kazık attı bana. Üstüne vardım bana ‘senin için hava hoş Türk’sün ben Ermeni’yim’ dedi. Kulaklarıma inanamadım, hiçbir fikrim yoktu niye öyle davrandığına dair. Ondan sonra yavaş yavaş anladım tabi.
Dink’in duruşu, karakteri ve yaşam mücadelesinde gözlemlediğiniz sizi en etkileyen yönü neresi oldu? Hayatını kaleme almak size ne hissettiriyor?
Kurban vererek belli şeyleri değiştirmek ya da kendine alan açmak her zaman olan bir şey ama beni en çok etkileyen yeri tabi ki kişiliği, yani kendine has yönleri var.
Ben kendisiyle tanışamadım. Çok dirençli, çok sahici… Hayatı gerçekten derinliğine yaşamaktayken yok edilen ama diğer yandan bize bir şeyler kazandıran. Filmde diasporayla ilgili fikirleri de var, bazı anlamlarda diaspora haklı çıktı diyebilirim.
BARIŞ PİRHASAN KİMDİR?
Barış Pirhasan, 18 Nisan 1951'de İstanbul'da doğdu. Senarist, yönetmen ve şair olan Pirhasan, sanatın farklı alanlarında başarılara imza attı. “Usta Beni Öldürsene” filmi ile, en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo dallarında ödül aldı. Birçok filmin yönetmenliğini ve senaristliğini yapan Pirhasan, son olarak Hrant Dink’in hayatını anlatan bir senaryo ile gündeme geldi. PEN Yazarlar Derneği tarafından 2023 şiir ödülü Pirhasan’a verildi.