'Battığımız Bataklar', açmazlar, tükenmişlikler…

'Battığımız Bataklar', açmazlar, tükenmişlikler…
Battığımız Bataklar, okura sakin bir anlatı vadeden, ele aldığı karakterler ve onların ikilemleriyle yaşamın farklı yüzlerine işaret eden bir kitap. Yalın bir anlatı ile okurunu kuşatan öyküler, kendi dramını anlatan karakterlere ses olur.

Abdullah EZİK


Ahmet Erkam Saraç’ın ilk öykü kitabı Battığımız Bataklar, başından türlü hikâyeler geçen, her biri kendi trajedisini yaşayan karakterlerin hayatına odaklanan bir eser. Belirli bir süreç sonunda ortaya çıkmış, nihayetinde hep varılan bir nokta/yer olan öyküler, okura oldukça yalın, duru, sakin bir anlatı vadeder.
Battığımız Bataklar, Cenk, Melek, Sevil, Necati Dede, Murat, Birsen, Mehmet gibi birçok farklı türden karakterin öyküsünü merkezine alır. Bu noktada kitap tek bir hat üzerinden hareket etmez, karakter dile getirdikleri anlatılarla birbirlerinden farklı şekillerde ayrışır. Bambaşka şartlar etrafında olsa da her biri kendi yaşamının sınırları içerisinde türlü felaketle yüzleşen bu karakterler, nihayetinde türlü bataklığa işaret ederken hayatın ne denli iniş çıkışlı bir yapıya sahip olduğunu da hatırlatır.

Zaman yıkıcı bir şeydir, yıpratıcı, ezici, süründüren, üzen. Herkes için akıp gitmez, kimileri için belirli ânlarda düğümlenip kalır ve o ândan itibaren hiçbir şey evvelden olduğu gibi süregitmez. Bazı ânlar her şeyi belirleme özelliğine sahiptir ve kişinin yaşamındaki bütün kırılmalar böyle zamanlarda meydana gelir. Battığımız Bataklar, bu noktada hep bir sarmal üzerinden hareket eder ve belirli ânları imler. Kitap boyunca hikâyesine yer verilen karakterler tekdüze bir yaşam ile ön plana çıkmazlar. Aksine her birinin farklı bir kimliği, onu ön plana çıkarak farklı bir özelliği söz konusudur. Bu yönüyle kitabın karakterler bağlamında ayrıksılığa yer verdiği ifade edilebilir.

Kitabın ilk öyküsü olan “Battığımız Bataklar”, Cenk ile Melek’in birbirleri ile ilişkisini, hayata bakışlarını ve battıkları batağı merkezine alır. Zaman içerisinde birbirlerinden ayrılan/ayrışan bu karakterler, onca zaman sonra ortak bir noktada, battıkları batakta birleşirler. İkisinin de kendilerine göre zaafları, üstesinden gelemediği, itiraf edemediği, dile getiremediği noksanlıkları vardır. Cenk de Melek de birbirlerinden giderek ayrışan bir hayata sahiptir. Nitekim kitabın ana örgüsüne eklemlenen ve Cenk’in peşinden giden ikincil anlatı bunu alabildiğine çıplak bir şekilde ortaya koyar. “Her evden kovuluşunda olduğu gibi Cenk’e yine bir rahatlama geliyor,” (Saraç, 2023: 14) cümlesiyle açılan bu ikincil anlatı, Cenk’in Melek’ten ve çevresindeki birçok şeyden zaman içerisinde nasıl ayrıştığını ortaya koyar.
İkilikler ve ayrışmalar, kitap boyunca devam eden temel meselelerden biri olarak değerlendirilebilir.

Söz gelimi “Murat Bir Baba Dese” başlıklı öykü, temelinde bir söyleme-söylememe, dile getirme-sakınma, umut-hayal kırıklığı ikilemi üzerine kuruludur. Anlatıcının “baba ziyareti” ve bu ziyarete hazırlık sürecini merkezine alan öyküde her şey sadece “anne” ve “abla” diyebilen Murat’ın üzerine kuruludur. Hiçbir şeyden haberi olmayan Murat, öykünün gizil merkezidir. Babasıyla kardeşini tanıştırmak, buluşturmak, birbirleri ile kaynaştırmak ve bu noktada yeni tür bir mutluluk devşirmek isteyen anlatıcı, öykü boyunca kendi ikilemleri ile mücadele eder. Hemen her ânına umudun sızdığı öykü, bir hayal kırıklığı ile sonlanırken karakterler kendilerini yine bir bataklığın içerisinde bulur.

“Durun Tahmin Edeyim”, oldukça ironik, tüm dramasına rağmen içerisinde farklı nüveler de barındıran bir öyküdür. Öyküye hayat veren anlatıcı bir yandan dedesi ve ailesi üzerindeki lanetten söz ederken diğer yandan Halil Bey ve Haldun arasında başka türden bir hayatın peşinden gider. Bu noktada öyküyü yine bir ikilik, ikililik ve çift katmanlılık üzerinden okumak mümkündür. Öykünün ana katmanında anlatıcının kariyer yolculuğu üzerinden hayata bakışı ön plana çıkarken ikincil katmanda aile laneti sürekli olarak kendisini hatırlatır. Burada aynı zamanda bir bilinç kaybı söz konusudur, zira anlatıcı saplantılı düşüncelerinden hiçbir şekilde vazgeçemez. Bütün varlığı neredeyse bu laneti gerçekleştirmek üzerine kurulu gibidir. Nihayetinde kaderin tecelli edeceği ve her şeyin “vadedildiği” gibi olacağı herkes tarafından bilinir, kabul edilir. Öykü daha başlarken dile getirilenler son satırlarda tek tek gerçekleşir ve böylece lanet tamamlanır. Halil Bey, Haldun ve dededen geçen öykü, Nergis’te son bulur.

“Yeniden Oyna”, “Tıraş Köpüğünden Bulutlar”, “Koku” ve “İçimde Ahlak Yasası”, benzer düzlemler üzerinden hareket eden, karakterlerin kendileri ve çevreleriyle çelişkileri üzerine kurulu öykülerdir. Burada bütün bir kitabı kuşatan ortak bir ruh hâlinden söz etmek mümkündür. Hemen herkesin kendi içerisinde bir draması vardır ve bu dramanın şiddeti onların karakterlerini ve yaşamlarını belirler. Dolayısıyla kitabın başlığında da vurgulanan bataklık, hemen her karakteri farklı şekilde içerisine çeker. Kimse kendisini bu bataklıktan ayıramaz, yönünü farklı bir yere çeviremez. Herkes büyük bir bataklığın orta yerinde debelenip durur. Onca acı, hayal kırıklığı, umutsuzluk, yorgunluk bu bataklığı meydana getiren temel duygulanımlar olarak ön plana çıkar.

Ahmet Erkam Saraç, Battığımız Bataklar’da oldukça yalın, duru, sakin bir anlatı dünyasının peşinden gider. Bütün öyküler benzer bir ruh hâlinin ürünü olarak gün yüzüne çıkar. Öyküler usul usul gelişir ve neticelenir. Dalgalanmalar öngörülebilir ve sakindir. İniş çıkışlar öyküleri ve ritmi belirlemekle birlikte dalgalanmalar hep belirli bir aralıkta cereyan eder. Tüm bunlar da kitaba ruhunu veren yapının aynı merkezden çıktığını imler.

Battığımız Bataklar, okura sakin bir anlatı vadeden, ele aldığı karakterler ve onların ikilemleriyle yaşamın farklı yüzlerine işaret eden bir kitap olarak görülebilir. Yalın bir anlatı ile okurunu kuşatan öyküler, kendi dramını kendi dilinden anlatan karakterlere ses olur.

Öne Çıkanlar