Erol Köroğlu ile Sözün Yarısı'nın konuğu Esra Dicle'ydi

Erol Köroğlu ile Sözün Yarısı'nın konuğu Esra Dicle'ydi. Köroğlu'nun Anton Çehov'un Martı adlı başyapıtı ile açıldığı programda Dicle, "Çehov sahneyi oldukça içeriden büken bir yapı kuruyor" diye anlattı.

Artı Gerçek - Artı TV'de her hafta yayınlanan Erol Köroğlu ile Sözün Yarısı programında tiyarto, edebiyat ve büyük Rus yazar Anton Çehov konuşuldu.

Erol Köroğlu programa, Anton Çehov'un Martı oyunundan Nina'yı seslendirerek başladı. Köroğlu'nun konuğu Esra Dicle'ydi. Edebiyat kuramları, ideoloji ve edebiyat, modern Türk tiyatrosu alanlarında çalışmaları bulunan Dicle, Çehov'un Martı oyunuyla ilgili değerlendirmeler yaptı. Programda ayrıca Dergah Yayınları'ndan çıkan Dicle'nin 'Osmanlı Sahnesi' ve 'Edebiyatın Duygu Haritası' adlı çalışmaları da ele alındı.

Esra Dicle, Çehov ve Martı eseriyle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

"Martı'yı ben üniversitede henüz birinci sınıf öğrencisiyken önce izledim ondan sonra okudum. Bu oyunun bana ne düşündürdüğü ve ne hissettirdiği konusunu bir türlü çözememişti. Çehov oyunlarına beni yönelten hatta tiyatro metinleriyle daha etraflı ve derinlikli bir ilişki kurmamı da sağlayan bu metindeki o çözemediğim şey oldu. Sadece çok etkilendiğimi hatırlıyorum ama sonra sonra tabii ilerledikçe, biraz daha fazla oyun okuyup izledikçe, Çehov'un zamanında, yani Martı onun başyapıtı bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ama aynı zamanda dram formuna getirdiği biçimsel ve içeriğe yönelik yeniliği de çok devrimci.

ÇAĞDAŞ TİYATROYU TİYATRODAN SÜPÜRMEK

O zamana kadar biz belirli bir ol olay örgüsü olay devinimi olan, daha çok hele Çehov'un yazdığı dönemi düşünürsek, ya iyi kurulu oyun denen yani entrika üzerine kurulu, büyük aksiyonlar üzerine kurulu, sürekli merak üyesinin canlı tutan, duygusal olarak çok büyük yükselmeleri ve iniş çıkışları olan ve bir nedensellik ilkesiyle gelişen bir olay örgüsü, hikayeyi taşıyan çok güçlü diyalogla, alıntıları olabileceğiniz vurucu sözler, güçlü büyük oyunculuk, karizmatik oyunculuk... 1880'lerden itibaren o klasik yapı biraz bükülmeye başlıyor ama Çehov'da bunu çok daha kuvvetli görüyoruz. Çünkü burada artık bambaşka bir şey, yani, yapmacıklı bulunmaya başlanıyor artık daha önce estetik bulunan, daha önce hayranlık uyandıran söz ustalığı, oyunculuk ustalığı olay örgüsü kurmaktaki beceri, entrika yaratmadaki beceri, bunların hepsini, yani çağdaş tiyatroyu diyor kendi zamanı için, tiyatrodan süpürmek gerekir diyor ve sahneyi oldukça içeriden büken bir yapı kuruyor. İçeriden büken derken neyi kastediyorum, aslında bir değişim dönemini anlatıyor Çehov.

Kendi coğrafyasında çarlık Rusyasının yavaş yavaş yıkılmaya başladığı bir dönemi, feodalitenin artık sarsılmaya başladığı bir dönemi yani 1905'lerde o Sovyet devriminin kıpırdanışlarına kadar gidecek bir süreci deneyimliyor, görüyor. Bunu böyle büyük hareketlilikler, büyük travmalar, büyük çatışmalar üzerinden değil de tabii özellikle taşra, Sovyet tasarısındaki insanların yaşamının tam da bu eşikteki yıpranmışlığını ve verimsizliği anlatıyor."

PROGRAMIN TAMAMI:

Öne Çıkanlar