'GotûbêJin'in yönetmeni Nimet Gatar: Kadınlar devlet hukukuna güvenmiyor, kendi çevrelerinde güvenli bir alan oluşturuyor'

Nimet Gatar, ilk belgesel filmi 'GotubêJin'de Kürt kadınlarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bakış açısını işledi. Gatar, "Kadınlar artık kendi çevresinde güvenli bir alan oluşturuyor. Bu çevrede devlet ya devlet kurumları yer almıyor" dedi.

Rojhat ABİ


DİYARBAKIR - Kürt Sineması ile ilgili uzun yıllardır akademik çalışmalar yürüten Nimet Gatar, ilk feminist belgesel çalışması 'GotûbeJin'de Kürt kadınlarının erkekliğe, patriyarkal egemenliğin oluşumuna ve bu egemenliğe karşı örülen kadın mücadelesine odaklanıyor. İlk gösterimi 1'inci Dusseldorf Kürt Film Festival’inde yapılan 'GotûbeJin', 9-16 Aralık'ta Uluslararası Duhok Film Festivali'nde de yarışacak.

Yönetmen Nimet Gatar ile 'GotûbêJin'i, Kürt kadınlarının erkeklik temsilline bakışını ve patriyarkal şiddete karşı verdikleri mücadeleyi konuştuk.

ŞİDDET, HAFIZA VE KADINLAR ..

- GotûbeJin’nin yolculuğu nasıl başladı?

"Kürt Sinemasında Kadın Temsilleri başlığı altında çalışırken kadın temsillerini üç farklı başlıkla çalıştım. Politik özne olan kadınlar, devlet-patiryarka şiddeti içerisinde şiddete karşı olan kadınlar ve hafızanın temsili olarak kadınlar. Bellek ya da hafıza dediğimizde hatırlatan ve hafızayı kültürel olarak aktaran kısımda özne olarak Kürt Sinemasında kadınları görüyoruz. Dolayısıyla bu bağlamda, ‘Kürt Sinemasından bazı filmleri kadınlarla, Dersim'de, Amed'de, Van'da izleyebilirsek, bunu bir de atölyede tartışabilirsek, kadınlarla da buluşabilirsek, acaba nasıl bir şey çıkar?’ diye düşündüm. Aynı dönem cinsiyet temsillerine dair Kürt sinemasındaki akademik çalışmalarımı yürütüyordum. Bu konular üzerine düşünürken artık bu çalışmaya başlamam gerektiğini fark ettim ve projeyi yazmaya başladım. Culture Civic’e saha desteği için başvuru yaptım. Ve saha desteğini alarak projeyi gerçekleştirdim."

'KÜRT İLLERİNDE HOPARLÖRDEN KÜRTÇE ANONS YAPAMADIK'

- Bu belgesel projesinin yürütürken karşılaştığınız başlıca sorun neydi?

"Projeyi gerçekleşirken aklımda farklı iller de vardı. Mesela bazı şehirlerde Kürt ifadesini kullanamadım projenin içerisinde. Projenin adı güvenlik gerekçesiyle 'Gezici Sinema Diyalogları; Kürt Kadın İmgeleri'. Ama bazı yerlerde 'Gezici Sinema Diyalogları: Kadın İmgeleri' oldu. Sorunlu bulunuyormuş. Dolayısıyla alan verilmiyor. Gösterim alanı tanınmıyor ya da size mekan açılmıyor. Mesela, hoparlörden anonsumuzu Türkçe yaptık. Çünkü Kürt illerinde siz anonsu Kürtçe, Zazaca yapamıyorsunuz. Sebep onun sorunlu bulunması ya da anadilin kabul edilmeyen bir dil olarak tanımlanması. Aslında bu bile belgeselin çekim aşamasındaki zorluklarını ve belli saha sorunlarını açığa çıkarıyor."

'KADINLARLA PATRİYARKAL ŞİDDETİ KONUŞTUK'

- Belgeselde yer alan kadınlarla neler konuştunuz?

"Projeyi gerçekleştirdiğimizde büyük bir adım atmış olduk. Çünkü dengbêj kadınlarla ya da Kürt Sinemasını izleyen kadınlarla erkekliği, patriyarkal şiddeti şu anki 25 Kasım sürecinde de şiddetin ve şu anki savaşların öznesi olan erkeğin problemlerini konuştuk. Toplumsal hayatta erkeklik hallerinin kendi hayatımızı ne kadar kısıtladığını, zorlaştırdığını filmler aracılığıyla kadınlarla tartışmaya çalıştık."

afis.jpg

'KÜRT TOPLUMU SORUNLARINI ANLATIRKEN MİZAHI KULLANIR'

- Peki bu konuşmaların sonunda nasıl bir tablo ortaya çıktı?

"Trajikomik detaylar da var ama 'erkeklik nedir' sorusunun ardından kadınlardan tek bir cevap geldi; 'Erkeklik bir sorundur ve hadsiz olduğu için hiçbir sınırı tanımayandır'. Sahaya çıkmadan kadınların aslında konuşurken erkekliği bu kadar güçlü bir şekilde anlatabileceklerini düşünemiyorsunuz. İşin içerisinde bir de mizah var. Çünkü Kürt toplumu, çoğu sorunu anlatırken mizah kullanır. Ve mizah aslında hayatın da bir alanı. Sorunu anlatırken kadınlar bunu kendi deneyimi üzerinden mizah ile anlatmaya çalışıyor. İşte tam da bu noktada trajikomik. Erkekliğe ve patriyarkaya karşı ne kadar direndiklerine ne kadar mücadele ettiklerine ve bununla ne kadar karşılaştıklarına da işaret ediyorlar. Erkeklik problemini tartıştıktan sonra 'bu sorunun çözümü nedir?' dediğimizde de çözümün örgütlü bir mücadele olduğunu ifade ettiler. Örgütlü bir mücadele olmadan hiçbir şekilde mücadele edilemeyeceğini kadınlar yeniden hatırlattı. Örgütlü bir mücadeleyle, hani eylemlerde pankartta dahi yazar 'karanlıkta kalırsan bu kalabalığı hatırla' gibi, kalabalığın müthiş bir gücü olduğunun farkında olmamızı sağladılar aslında."

'ARTIK KADINLARIN DEVLET HUKUKUNA HİÇBİR ŞEKİLDE GÜVENİ KALMAMIŞ'

- Kadına yönelik yükselen şiddetin oluşturduğu ortamda şiddetin engellenmesi ve önlenmesi yönünde kadınların yetkililerden beklentileri ve talepleri var mı?

"Hiçbir şekilde devlet hukuk sistemine güveni yok kadınların. Çünkü şöyle bir şey tartışıldı; kadınlar kendilerine artık kendi çevresinde, komşuları ya da arkadaşlarıyla güvenli bir alan oluşturuyor. Bu çevrede devlet ya da devlet kurumları yer almıyor. Bir yandan devletin Twitter ya da belli mecralarda yazılan bazı söylemler üzerinden kişileri bulup siyasal söylem ürettiği iddiasıyla, 'terör' iddiasıyla belli kıstaslar altında tutukladığı bir yerde kadın şiddetinin ya da kadına karşı işlenen bir şiddetin suçlusu olan kişi yakalanmıyor. Tecavüz ya da birçok şiddet unsuru içerisinde olan erkeklerin ya da koca, baba düzeni içerisinde olan erkeğin hiçbir şekilde yargılandığını duymuyoruz. Erkeğin yargılandığı bir hukuk sistemi artık yok. Kadınlar kendi hukukunu koymak üzerine bir söylemde bulundular, bu çok güçlüydü. Çünkü artık kadınların devlet hukukuna güveni hiçbir şekilde kalmadı. Bugün kayyımların da yaşandığı bir yerde siz hangi hukuku toplumsal açıdan tartışabilirsiniz? Çünkü halkın kendi temsilini oluşturduğu bir yerde bile devlet tarafından 'zararlı', 'terör' ya da belli sıfatlarla suç unsurları tanımlanıyor ve bu suç unsurları üzerinden siz aniden tutuklanıyorsunuz. Buradan da hukukun temsilinin adalet olmadığını anlayabiliyorsunuz. Hukuk sistemindeki adaletsizliği Narin’in ardından da söyleyebiliriz. Ölen kişilerin isimleri hep kadın ya da çocuk ama yargılanan kişilerin isimleri ya da yüzleri var mı? Genelde yüzleri, isimleri olmayan bir patriyarkal şiddetten bahsediyoruz. Devletin isimsiz bıraktığı ve yüzlerini kaçırdığı suçlular bunlar. Balkondan düşenin kadın olduğunu duyarız genellikle. Şule Çet davasında olduğu gibi 'siz de kızınıza sahip çıksaydınız' diye bağıran erkeklerin adalet sistemi var şu an. Dolayısıyla belgeseldeki kadınlarda tüm bu olanlardan sonra eril yargı sistemine güvenmiyor."

'TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ SİNEMA İLE YANSITTIK'

- Kadınların var olmaya dair devam eden bir mücadelesinden ve tüm bu sorunların yakıcılığından bahsediyorsunuz. GotûbêJin’de bu sorunlara nasıl bir anlatı diliyle yaklaştınız?

"GotûbêJin’da patriyarkayı eleştirdik. Anlatım dili olarak da tabii ki belgesel, feminist bir belgesel. Çünkü feminist bir argümanı var. Kadınların patriyarkayla karşılaşmaları, kocayla, ağabeyle ve babayla yaşadıkları soruna dair ifadeleri, kendi hayatındaki erkekliklere, toplumsal baskıya ya da toplumun içerisinde erkeğe biçilen rolün, kadına biçilen rolden daha fazla olması irdeleniyor. Aslında bu nicel ve nitel örnekler bile belgeselin söylemsel dilinin ve argümanının feminist olduğunu gösteriyor. Yapmak istediğimiz şey de buydu. Açığa çıkan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sinema ile yansıtılması."

'AİLELER 90'LAR 2000'LER SONRASI KUŞAĞA DİL AKTARAMIYORSA BU ANADİL PROBLEMİDİR'

- Belgesel diline baktığımız zaman hem Kürtçe hem de Türkçe dillerini görüyoruz. Dil konusunda gözlemleriniz neler oldu?

"Ne yazık ki bazı genç katılımcılarımız Kürtçe olarak bazı noktalarda kendilerini yeterli derecede ifade edemeyeceklerini düşündüler. Bu dil asimilasyonunun göstergesidir. Karşılaştığımız çoğu özne sizinle tam anlamıyla istediği şekilde Kürtçe konuşamıyor. Bu ciddi bir asimilasyon. Aslında yok olmaktır bir yerde. Çünkü aileler 1990 ya da 2000'ler sonrası kuşağa dili aktaramıyorsa bu da bir anadil problemidir. Mesela Zazaca hiç konuşulmadı. Konuşulmasını çok isterdim ama hiç konuşulamadı. Bu durum Zazaca'nın ne kadar tehlike altında olduğunu da gösteriyor. Kürt Sineması içerisinde de Zazaca konuşulan çok örnek yok çünkü Zazaca konuşan çok az. Dil asimilasyonu şu an belki de en çok tartışmamız gereken konu olabilir."

- GotûbêJin, bir belgesel çalışması olarak mı kalacak? İleride farklı alanlarda da görebilecek miyiz?

"GotûbêJin, aslında doktora çalışmamın bir bölümünü oluşturuyor. GotubêJin, yaratım bölümüydü. Sahadaki izlenimler ve konuşmalar, Kürt Sineması ile buluşan izleyicinin sinemadaki temsile bakışı üzerinden tezimin bir bölümünü oluşturacak. Bu bölüm izleyicinin erkekliğine bakışını ortaya çıkarmayı hedefliyor. Çünkü tez sadece Kürt Sinemasındaki erkeklikleri benim gözümle anlatmıyor. Bir taraftan da gözlemcinin de bakışı yer alıyor. O nedenle GotûbêJin bizim için önemli bir kısım oldu. GotubêJin dememizin sebebi de aslında o. Yani Gotubej zaten söylemek demek. GotûbêJin'ın J'sini büyük yazıp aslında bir kelime oyunu yaptık. Kadınsal söylemi gibi, kadın söylemi gibi bir çalışma açığa çıkıyor."

NİMET GATAR KİMDİR?

Nimet Gatar, 2011 yılında arkeoloji bölümünden mezun oldu. 2016 yılında Mezopotamya Kadın Müzesi çalışması için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde kayyım sürecine kadar arkeolog olarak çalışma yürüttü. 2016-2018 yılları arasında Jineoloji Dergisinde yayın kurulu üyesi ve editör olarak toplumsal cinsiyet çalışmaları yürüttü. 2019- 2021 yılları arasında sosyoloji yüksek lisansında 'Yeni dönem Kürt Sinemasında kadın temsilleri' üzerine çalıştı. 2021'de Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’te (EHESS) Hamit Bozarslan ile birlikte Erasmus projesi kapsamında 'Kürt Sineması’nda erkeklik' üzerine çalıştı. Gatar, EHESS Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde doktora öğrencisi olarak 'Kürt Sineması’nda Erkeklik Temsilleri' üzerine tez çalışması yürütüyor.

Öne Çıkanlar