Ağıt yakan insanların hepsi 20 yıl önceki Mehrjui için ağlamakta

Ağıt yakan insanların hepsi 20 yıl önceki Mehrjui için ağlamakta
İran'da evinde eşiyle birlikte öldürülen yönetmen Mehrjui, İran Yeni Dalga Sineması'nın öncülerinden olmasına rağmen son yirmi yıldır sansür ve baskıcı sisteme boyun eğerek film yaptı. Mehrjui’ye istediği filmi yaptıran sistem, onu korumakta aciz kaldı.

Farhad EYVAZİ

Yaşadığımız coğrafyada her güne yeni bir ağır haberle uyanıyoruz ki bir önceki günün ağır haberinin sırtımızda yarattığı yükten kurtulabilelim. Bu durum hayatımızın bir parçasına dönüştü artık. Gazze ile İsrail haberlerinin karmaşası ve bunalımı içindeyken birkaç gün önce Fransa’ya kanser tedavisi için giden Atila Pesyani’nin ölüm haberini duyduk. İran sinemasının bu efsane oyuncusunun ölüm haberi duyulduğunda insanların aklına gelen ilk şey İran’ın son yıllarda en çok doktor göçü yaşayan ülkelerden biri olduğu gerçeğiydi.

Atila Pesyani yıllarını İran halkına adamış, onlar için hem tiyatroda hem sinemada sahneye çıkmış usta bir oyuncuydu. Böyle bir oyuncunun gurbette bu dünyadan göçüp gitmesi başlı başına bir trajedidir.

İran sanat camiası daha bu haberin sarsıntısını atlatmamışken 15 Ekim sabahına ünlü yönetmen Dariush Mehrjui ve eşinin öldürülmesi haberiyle uyandı. Hem Mehrjui hem eşi bıçaklanarak öldürülmüştü ve cesetleri aldıkları bıçak darbelerinden tanınmayacak haldeydi. Sabah internetteki ilk haberler cinayetle birlikte tahminleri ve yorumları da içeriyordu ve pek çok yorum bu cinayetin faili olarak göçmen Afganlıları işaret ediyordu. Bir süredir İran’ın farklı şehirlerinde sistematik biçimde Afganlı göçmenlere yönelik bir öfke kışkırtılmakta, pek çok şehirde ispatlanmamış suçlamalarla Afgan göçmenlere saldırılar düzenlenmektedir. Birkaç yılda bir İran’da yaşayan Afgan göçmenleri hedef alan böyle bir nefret ve öfke dalgası yükseltilir, bu dalgayı yükselten de sivil halk değildir. Elbette Afgan göçmenlerin hatalı olduğu durumlar söz konusudur ancak çoğunlukla bu tür hedef gösteren şiddet eylemlerinin başka bir nedeni var.

Dariush Mehrjui ve eşinin bıçaklanarak öldürülmesi olayının Afgan göçmenlerle ilişkilendirilmesinin önemli nedenlerinden biri yukarıda açıkladığım sistematik ötekileştirme çabası ve nefret söylemidir. Bir diğer neden ise Mehrjui’nin eşinin İnstagram’da birkaç gün önce paylaştığı posttur, bu postta evlerinde bir hırsızlık olayı yaşandığını bazı şeylerin çalındığını, evlerine birinin girmeye çalıştığını, bu kişinin bahçedeki köpeğin havlaması sonucu korkup kaçtığını ve bu korkup kaçanların da Farsçalarının şiveli olduğunu belirtmektedir. İran’da şiveli Farsça konuşan kitle Afgan göçmenlerdir, dolayısıyla Mehrjui’nin eşi doğrudan hırsızların Afganlı olduğunu söylemese de İranlı herkesin anlayabileceği bir ipucunu ima etmektedir. Mehrjui’nin eşi kısa süre önceki başka bir postunda da tehdit telefonları aldıklarını ve polise bildirdiklerini belirtmiştir.

Bu söylentilerin, haberlerin hepsi yan yana konulduğunda bu cinayetin âdi bir cinayet olmadığı anlaşılmaktadır. Bu cinayetin perde arkasında ne olduğu belki de hiçbir zaman anlaşılmayacak ki bu da bu coğrafyanın kaderidir, gerçekler olduğu gibi değil, istenildiği gibi yansıtılır.

DARİUSH MEHRJUİ KİMDİR?

Dariush Mehrjui kimdir peki? İran Yeni Dalga sinemasından söz edildiğinde akla gelen ilk isim Mehrjui’dir. Dariush Mehrjui liseyi bitirdikten sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne sinema eğitimi almaya gider; ancak orada sinemadan vazgeçerek Felsefe okur. Oradayken annesinin kendisine yolladığı kitaplar ve dergiler aracılığıyla İran’da büyülü gerçekçilik akımının en büyük temsilcisi yazar Gulam Hüseyin Sâedi ile tanışır. Yazardan çok etkilenir ve Sâedi’nin bazı öykülerini İngilizceye çevirir, bu öyküler Amerika’da dergilerde yayımlanır.

Amerika’da Felsefe eğitimini tamamladıktan sonra İran’a döner, Elmas 23 adlı bir film yapar. Bu film İran sinema tarihinde hem ticari açıdan hem sanatsal açıdan en başarısız filmlerden biri olarak anılır. Bu acı deneyimden sonra Mehrjui, yazar Gulam Hüseyin Sâedi’yi bulur ve onunla dostluk kurar. Bir süre sonra Gulam Hüseyin Sâedi[1], Mehrjui’ye Türkçe’ye de çevrilmiş olan çarpıcı kitabı Bayel Ağıtçıları’ndan bir film yapmayı önerir ve önerisi kabul edildikten sonra filmin her aşamasında Mehrjui ile beraber çalışır.

Filmin senaryosu, doktor olan Gulam Hüseyin Sâedi’nin muayenehanesinde akşamları yazılır, Mehrjui akşam bu muayenehaneye gelir ve ikisi beraber masa başına geçerler. O zamanlar Mehrjui’yi İran’da henüz kimse tanımıyordur, oysaki Gulam Hüseyin Sâedi özellikle oyunlarıyla büyük bir şöhrete sahiptir, bu nedenle de filmdeki oyuncuların çoğunu Gulam Hüseyin Sâedi şahsi irtibatlarıyla bulur.

Filmin başrol oyuncusu İzzetullah İntisami ve diğer erkek oyuncu Ali Nasiriyan ayrı ayrı mecralarda bu film projesine nasıl dahil olduklarını benzer şekilde anlatırlar. Doktor Gulam Hüseyin Sâedi’nin tanımadıkları bir gençle kendilerini görmeye geldiğini ve Dariush Mehrjui’yi tanıttıktan sonra yapmak istedikleri filmden söz ettiğini, kendilerinin de Gulam Hüseyin Sâedi’nin olduğu her projede kesinlikle yer almak istediklerini söylediklerini aktarırlar. Film ekibinin diğer üyeleri de benzer şekilde bir araya gelmiştir.

İLK DENEME: İNEK

İnek adı verilen film için dönemin Kültür Bakanlığı’ndan destek alınır ve çekimler başlar. Çekimler sırasında da Gulam Hüseyin Sâedi daima settedir. Film 1968’de tamamlanır, 1969’da gösterime girer ancak ne gişede istenen başarıyı yakalar ne de devlet tarafından olumlu karşılanır. Devlet tarafından olumsuz karşılanmasının temel sebebi modernleşme çabasındaki İran’ı yoksul ve kırsal kesimiyle yansıtmış olmasıdır, halk tarafından ilgi görmeme nedeni ise o güne dek bu tarz bir film izlememiş olmalarıdır, filmi anlamakta güçlük çekilir. ‘İnek’ filminin anlaşılması zaman içinde olur ve İran yeni dalgasının öncü filmlerinden biri olarak adını sinema tarihine yazdırır.

Mehrjui’nin, Gulam Hüseyin Sâedi ile bir diğer işbirliği de Daire-yi Mina filmindedir. Bu film de yazarın bir öyküsünden uyarlamadır ve o dönem İran’daki kan ticareti üzerinedir. Bu filmden sonra İran’da ilk defa kan bankası kurulur. Mehrjui Devrim’den sonra bir süre Fransa’da yaşar ve o zaman yurdu terk etmek zorunda kalarak Fransa’da yaşamaya başlayan eski arkadaşı Gulam Hüseyin Sâedi ile bir senaryo yazmaya girişirler ancak Mehrjui bir anda İran’a dönme kararı alır ve Gulam Hüseyin Sâedi ile havaalanından telefonla arayarak vedalaşır.

79 Devrimi’nden sonra Mehrjui filmler üretmeye, televizyona diziler yapmaya devam eder. Döndükten sonra yaptığı en etkileyici filmlerden biri ‘Hamun’ adlı filmdir. Bu film İran sinemasının devrimden sonraki en önemli filmlerinden biri kabul edilebilir.

Bu film geleneksellikle modernlik arasında sıkışmış bir insanın hikayesine odaklanmıştır. Denebilir ki Hamun o dönem İran’ının ve İranlı gencin hikayesidir. Hamun karakteri filmin sonuna kadar ne geleneksellikten vazgeçebilir ne de modernliği tamamen reddedebilir. Hamun, filmin bir yerinde kendisini modernliğe yönlendiren eşine şunları söyler: “Sen benim, senin istediğin ben olmamı istiyorsun. Ben senin istediğin sene dönüşürsem artık ben olamam, ilk başta görüp sevdiğin ben de olamam.” Bu film başından sonuna felsefi sorgulamalar içeren diyaloglarla doludur. Mehrjui filmin sonunda Hamun’un neyi seçtiğinin cevabını vermez, izleyiciyi sorgulamalarla bırakır. Yönetmenin son 15 yılda yaptığı filmlere bakıldığında bu sorulara doğru dürüst cevap veremediğini anlayabiliriz.

SANSÜRE BOYUN EĞDİ

Mehrjui son 15 yılında yalnızca kendisinden istenen filmleri yaptı, her yaptığı filmden sonra eleştirmenler ve izleyicileri başka film yapmaması için ısrar ettiler. Mehrjui kendisiyle aynı dönemde yaşamış ve Devrim’den sonra sansüre boyun eğmek yerine evde film yapmadan oturmayı seçenlerin aksine daima film yaptı, bu filmlerin hiçbirinin daha önce yaptığı filmlerle hatta Mehrjui’nin kendisiyle de bir bağı yoktur. Mehrjui ve onun dönemindeki diğer yönetmenlerin tepkisi kıyaslandığında bu sistemlerin içinde yaşayan sanatçıların seçimleri ve bunun sonuçları açıkça ortaya çıkar.

Bugün Mehrjui için ağıt yakan insanların hepsi 20 yıl önceki Mehrjui için ağıt yakmakta ve üzülmektedir. Normalde bir sanatçı öldüğünde arkasında kalanlar onun için devri daim olsun der, ancak maalesef sansür ve baskıcı sisteme boyun eğerek film yapan Mehrjui için bu dilekte bulunmak mümkün olamıyor.

Üstat Mehrjui 20 yıl önceki filmleriyle benim idolüm sayılırdı, ‘Hamun’ filmiyle beni sinemaya bağlamıştır. Ancak beni de kendisini seven diğerleri gibi hayal kırıklığına uğrattı. Ne olursa olsun İran sinemasının önemli sütunlarından olan Mehrjui, dün gece kendi evinde hunharca öldürülmeyi hak etmiyordu. Son yirmi yılda Mehrjui’ye istediği filmi yaptıran sistem, onu korumakta aciz kaldı.


[1] Bayel Ağıtçıları, Gulam Hüseyin Sâedi, Çev: Makbule Aras Eyvazi-Farhad Eyvazi, Yapı Kredi yay.

Öne Çıkanlar