Kimlik meselesinin tehlikeli sularında bir yazar: Bernard Malamud
Merve KÜÇÜKSARP
Pulitzer ve Amerikan Ulusal Kitap Ödülleri sahibi Bernard Malamud’un 1971 yılında kaleme aldığı 'Kiracı', Kafka Kitap etiketi ve Seda Çıngay Mellor çevirisi ile Türkçeye kazandırıldı. Malamud, Kiracı’da, on yıllık bir aradan sonra üçüncü romanını bitirmeye çalışan Lesser isimli yazarın yaratım sancılarını ve kendisi gibi yazar olan Willie’nin hayatına girdikten sonra başına gelenleri konu alıyor.
Amerikalı yazar Bernard Malamud, 1914 yılında New York’ta Rus Yahudi göçmeni bir ailede dünyaya gelir. Babasının -Çırak isimli romanındaki Morris Bober gibi- bir bakkal dükkanı vardır, annesi ise sanata meraklı bir kadındır. Malamud’un sanat ve edebiyat sevgisinin nüvesi çocukluk yıllarında meydana gelir. Nitelikli bir eğitim alan Malamud, üniversiteyi New York Şehir Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisans yapar. Mezun olduktan sonra çeşitli işlerde çalışır, bir dönem edebiyat öğretmenliği de yapar. Daha sonra ise Oregon Eyalet Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev alır, aynı zamanda yaratıcı yazarlık dersleri verir.
1986 yılında dünyaya gözlerini yuman ve ismi Amerikan edebiyatının en etkili isimlerinden Philip Roth ile birlikte zikredilen Malamud hayatı boyunca çok sayıda prestijli ödüle layık görülür. Keza Sihirli Kutu ile Amerikan Ulusal Kitap Ödülünü kazandığı gibi, diğer eserleriyle PEN/Faulkner, 'O. Henry' ile Ulusal Yahudi Kitap Ödüllerine layık görülür. Onun anısına hitaben 1988 yılından bu yana her sene bir yazara PEN/Malamud Ödülü verilir.
Malamud sekiz roman ve dört öykü kitabından oluşan külliyatında ekseriyetle Amerika’daki göçmenlerin yaşadıkları umutsuzluk ve zorluklara değinir. Kültürel Yahudilik de satırlarına taşıdığı başka bir mevzudur. Nitekim Pulitzer ödülünü kendisine kazandıran ve Kafka Kitap’tan 2013 yılında dilimize çevrilen Tamirci isimli romanı Malamud’un Yahudi düşmanlığına yer verdiği, Yahudi temalarını görünür kıldığı metinlerinden biridir. 1957 yılında 'The Tenants' ismiyle kaleme aldığı Kiracı ismindeki romanı ise bir yazarın başından geçen serüvenleri konu alır.
Harry Lesser köhne bir apartmanda tek başına yaşayan bir yazardır. Yirmili yaşlarında yazdığı romanlarından ilki ticari başarı göstermiş, sinemaya uyarlanmış, enikonu maddi getiri sağlamış, ikinci romanı ise görmezden gelinmiştir. Uzun zamandır –on senedir- herhangi bir şey üretmediğinden edebiyat dünyası tarafından unutulmanın ve maddi açıdan dibe vurmanın endişesiyle romanını tamamlamaya uğraşır. Bunun için kendini yazıya adamaya çalışır, dış dünya ile iletişimi bir süreliğine askıya alır. Bu davranışının altında yazdığı romanı bir an önce nihayete erdirmek kadar dış dünyaya açılmanın onu romandan uzaklaştıracağına, hatta romanı küstüreceğine dair duyduğu inanç vardır.
Ne var ki, bu yalıtılmış dünyası ev sahibi Levenspiel tarafından sık sık bozulur. Levenspiel binanın yıkılması arzusundadır ancak bunun için Lesser’ın evi boşaltması, başka yere taşınması gerekir. Bütün kiracılar binayı boşaltmış, binada bir tek Lesser kalmıştır. Ev sahibi her gelişinde duygu sömürüleri yapar, ona evden çıkması için adeta yalvarır.
Ancak Lesser bir müddet daha binada kalmakta kararlıdır. Zira taşınma işleri roman yazma sürecini sekteye uğratacak, bir daha romanın sonunu getirecek motivasyonu ve ilhamı bulamayacaktır. Bu başarısızlık edebi kariyerini bitirecektir. Tüm bunları ev sahibine de anlatır ve roman bitmeden kiracılık sürecinin bitmeyeceğini bildirir. Yazmakta olduğu üçüncü romanının dışında hiçbir şey umurunda değildir.
Ev sahibinin çat kapı gelişlerine ve aralarındaki tatsız ihtilaflara rağmen Lesser’ın bu sakin, tekdüze ve izole hayatı devam eder. Ta ki, bir gün, apartmanda gizlice ikamet eden siyah bir adamı keşfedene dek… Afro-Amerikalı bu adam da aynı Lesser gibi yazardır ve bu mekanı terk edilmişliği için seçmiş, gizlice yerleşmiştir. Adı ise Willie Spearmint’tır.
Willie, Lesser’dan oldukça farklı bir karakterdir. Davranışlarını, cevaplarını, keskin öfkesini, karamsarlığını, dobralığını ve hoyratlığını Lesser şaşkınlıkla karşılasa da zamanla ondan hoşlanmaya başlar. Bilhassa Willie’nin onu kendi muhitine sokması, partilere davet etmesi, hayatın kıyısında yalnızca yazı ile ilgilenen Lesser için büyük bir jest olur.
Farklı kişilik özelliklerine rağmen bu ikili arasında köklenen arkadaşlık Willie’nin Lesser’dan yazdıklarını siyahi insanlara dair öykülerdir bunlar- okumasını istemesiyle sarsılır. Lesser’ın eleştirilerinden hoşlanmayan ve siyahi olmadığı için bu öyküleri hakkıyla değerlendiremediğini iddia eden Willie incinir, ilişkilerinde iflah olmaz bir yarık meydana gelir. Bu yarık, Lesser’ın, Willie’nin zaman zaman birlikte olduğu kadına aşık olması ve ilişkiye girmesiyle daha da derinleşir.
KİMLİK MESELESİ ÜZERİNE
Malamud'un tüm kitaplarını birbirine bağlayan temalar ve leitmotifler* Kiracı’da da vardır. Nitekim Malamud bu romanında da kimlik meselesinin tehlikeli zeminlerinde dolaşır. Bu iki karakter arasındaki -pek çok konuda çıkan- çatışmayı alegorik bir formda ele alır. Bilhassa kimlikleri -siyah ve Yahudi olmak- arasındaki farklılık ve zaman zaman aralarında zuhur eden düşmanlık bunun en belirgin olanıdır. Bu kimlik çatışması, bu ikisinin kişilikleri arasındaki farklarla daha da körüklenir. Nitekim Willie Lesser’dan romanını okumasını ve değerlendirmesini istediğinde, Lesser, ona yardım etmeye çalışırken, Willie onun eleştirilerini tersler ve onu aşağılar ve Yahudi karşıtlığı yapar. Willie’nin saldırgan tutumu anlatı boyunca devam eder. Anlatı bu iki karakterin arasındaki çatışma üzerinden yükselir.
Lesser ve Willie’nin yazarlık adaplarında da farklılık görülür. Lesser yazarlıkta form ve tekniğin savunucusu iken, Willie, bir ruh yazarı olarak, geleneksel yöntemlere bağlı kalmak yerine, yalnızca siyah deneyimini tasvir etmekle ilgilenir. Bu bağlamda ikili arasındaki diyaloglar ve ortaya çıkan anlaşmazlıklar, Malamud’un alt yazar benlikleri arasındaki çatışmaların dışa vurumu olduğunun izlenimini verir.
Dahası Malamud kendi yazarlık deneyimlerini de roman boyunca karakterler üzerinden dile getirir. Bilhassa bir metin yazarken çektiği sıkıntıları Lesser’ın üzerinden şu cümlelerle anlatır:
“Masasında saatlerce oturmasına karşın, bir yıldan uzun bir süreden beridir ilk defa o gün tek bir cümle bile yazamamıştı. Sanki kitap ondan bildiklerinden fazlasını söylemesini istiyordu, Lesser kitabın merhametsizce taleplerine yetişemiyordu. Her sözcük taş gibi ağırdı. Bir kitabı yazmakla on yıldan fazla bir süredir uğraştığınızda zaman her sözcüğe zaman ekler, sözcüklerin her biri taş gibi ağırlaşır sonu beklemenin, bir kitap haline gelmeyi beklemenin ağırlığıyla. (…) Yazamayınca benliğinden şüphe ediyordu; bu da kendini yeteneğinin niteliği konusundaki tereddütler halinde gösteriyordu. Yeteneği gerçek miydi, yazı yazmaya devam edebilmek için kurduğu bir hayal miydi yoksa? Ve benliğinden şüphe edince yazamıyordu….”
Bernard Malamud, Kiracı’da, kimlik meselesini ele alırken, bir yandan da bir yazarın üçüncü romanını yazma sürecinde yaşadığı yaratım sancılarını, kırıklıkları anlatır. Her yazarın hayatının bir noktasında karşılaşacağı, yaşamın kıyısında yazı yazmak ile hayata karışmak üzerine yaşadığı mütereddit ruh halini yasak bir aşkın ekseninde sürükleyici bir dille anlatır.